‘Sayın Öcalan’ın özgürlüğü demokratikleşmenin ilk adımını oluşturacak’
- 12:56 12 Şubat 2024
- Siyaset
ANKARA - DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, Özgürlük Yürüyüşü’nün finalinin 15 Şubat’ta Amara’da yapılacağını söyleyerek, “Sayın Öcalan’ın özgürlüğü, Türkiye’nin demokratikleşmesi, Kürt sorununun demokratik, barışçıl yollarla çözülmesinin ilk adımını oluşturacaktır” dedi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, Meclis’te basın toplantısı düzenledi. Toplantıda Gülistan, yerel seçime ve günlerdir gerçekleşen Özgürlük Yürüyüşü ’ne dikkat çekti.
‘Bütün başvurulara rağmen ilk gün yapılması gereken aramalar başlatılmadı’
İlk olarak Êlih’te 4 gündür haber alınamayan Rojwelat Kızmaz’a dair çalışmaların başlatılmadığını söyleyen Gülistan, “Abisinin özellikle kız kardeşinin Hasankeyf’e girmiş olabileceği bilgisini emniyete verdiklerini söylüyor. Ama buna rağmen hiç bir şekilde emniyetin olayla ilgilenmediği hiç bir çalışma başlatmadığını aynı paylaşımda ifade etmiş. Ardından kendileri sokak sokak bütün kenti tarıyorlar Hasankeyf’e gidiyorlar. Hasankeyf’te baraj gölünün kenarında arama yapıyorlar ve orada kız kardeşlerinin giysilerini buluyorlar. Yeniden emniyete bildiriyorlar buna rağmen ciddi bir duyarsızlık olduğunu ifade etmiştir. Milletvekilimiz Zeynep Oduncu ile sabah görüştük vekilimiz ilk andan itibaren hem vekiller hem de yetkililerle görüşüyor. Bunun üzerine AFAD’ın gece 4 dalış yaparak arama çalışması yaptığı bilgisini aldık. Ama dört gündür gerçek anlamda etkin bir arama faaliyeti yürütülmediğini, suyun kenarında kıyafetler bulunduktan sonra orada hızlı bir şekilde dalış gerçekleştirilerek kurtarma faaliyeti yapılmadığını görüyoruz” diye konuştu.
Gülistan Doku’yu hatırlattı
Gülistan Doku’nun “Kaybolmasını” hatırlatan Gülistan, “Rojwelat aslında aynı zamanda Gülistan Doku’nun çok yakın arkadaşı bu anlamda hem bizim hem de ailesinin kaygıları var. Akıbetinin Gülistan gibi olmasından endişe ediyorlar. Yetkililere neden görevlerini yapmadıklarını neden etkin bir arama kurtarma faaliyeti yürütmediklerini sorusunu soruyorlar. Biz de buradan soruyoruz Batman, Hasankeyf Emniyeti arama kurtarma faaliyeti yürüten bütün kurumların ilk elden yapması gereken çalışmayı neden yapmadıkları sorusunu soruyoruz. Bütün kamuoyuna da duyarlılık çağrısı yapıyoruz” dedi.
Konuşmasının devamında Gülistan şunları söyledi:
"Hızır ayındayız Hızır oruçlarının tutulduğu ayın 13-14-15’in de de Hızır lokmaları pay edilecek ve Hızır cemleri tutulacak. Alevi inancında itikatında Hızır’ın çok önemli bir yeri var. Neredeyse temellerinden birini oluşturuyor. Hızır darda kalanı kurtarıcı sevdalılara umut, zalimlere mazlumların gücü, afetlerde kurtarıcı açları doyuran, hastalara şifa veren, bereket dağıtan, yetimin ve mazlumun hakkını yiyene karşı duran bir güçtür Hızır’ın kendisi. Dolayısıyla Alevi inancında hakkın ta kendisi olan Hızır, doğanın gücüdür ve bu inançta Aleviliğin temelini oluşturuyor. Biz de buradan bir kez daha Hızır ayında oruç tutan ve lokmalarını pay eden bütün Alevi canlarımızın oruçları hak katında kabul olsun diyoruz. Bu zor günlerde, bu karanlık günlerde faşizmin gittikçe bütün toplumu ezdiği, inançları, halkları, toplumsal kesimleri yok saydığı bugünlerde birbirimizin Hızır’ı olmaya çağırıyorum.
Niye yürüyor Özgürlük Yürüyüşçüleri?
Değerli basın emekçileri, 1 Şubat tarihinde 2 koldan başlattığımız Özgürlük Yürüyüşü’müzün bugün 12’nci günü. Bir kolu Kars’tan bir kolu Van’dan başlamıştı. İçerisinde milletvekillerimizin, sivil toplum kuruluşlarının, demokratik kitle örgütlerinin ve halktan temsilcilerin olduğu bir yürüyüş koludur. Toplam 75 kişiden oluşuyor. İl ve ilçeleri gezerek burada halk buluşmaları, toplumsal kesimlerle, STK’larla, inanç kurumlarıyla buluşuyorlar. Ciddi bir etki yarattığını ifade etmek istiyoruz. Niye yürüyor Özgürlük Yürüyüşçüleri? 21 Mart 2021’den beri yani 1059 gündür İmralı’da mutlak tecrit altında olan Sayın Öcalan’a yönelik tecridin sonlandırılması, fiziki özgürlüğünün sağlanması ve Kürt sorununun demokratik barışçıl yollardan çözülmesi için de bir sürecin başlatılması talebiyle yürüyor Özgürlük Yürüyüşçüleri. Tabi bu yürüyüşte özellikle tecridin kaldırılması ve Sayın Öcalan’a yönelik fiziki özgürlüğün sağlanması meselesinin direkt adalet ve barışla ilintili olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. Yani; bu yürüyüş aynı zamanda adaletin ve barışın sağlanması yürüyüşüdür. Sadece Sayın Öcalan’ın özgürlüğü değil, bir bireyin özgürlüğünden değil, aslında bütün Türkiye halklarının özgürlüğünden, Kürt halkını özgürlüğünden, kadınların, emekçilerin özgürlüğünden bahsettiğimizin de altını çizmemiz gerekiyor.
Özgürlük Yürüyüşümüz Sayın Öcalan’ın özgürlüğü içindir
Sayın Öcalan’ın özgürlüğü, Türkiye’nin demokratikleşmesi, Kürt sorununun demokratik, barışçıl yollarla çözülmesinin ilk adımını oluşturacaktır. Direkt bu mesele ile bağlantılıdır. O anlamıyla bu yürüyüş sadece Sayın Öcalan’ın özgürlüğü için değil aynı zamanda Kürt halkının kültürel ve siyasal haklarının tanınması, anayasal yurttaşlık hakkının garantiye alınması için de yapılan bir yürüyüştür. Ve bütün bu taleplerin gerçek anlamda hayat bulması için de tecridin ortadan kaldırılması ve Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanmasıyla beraber Kürt sorununun demokratik, barışçıl yollardan çözülmesi için müzakere masasının kurulması gerekti ve baş müzakereci ve muhatap olarak bu soruna müdahil olması gerektiğini bir kez daha buradan ifade ediyoruz.
Özgürlük Yürüyüşü’nün finali Amara’da
Kars kolumuz yaklaşık 5 il 17 ilçeye uğradı. Bugün 12’inci gününde Batman ve Bismil de olacak. Yine Van Kolu 4 il 13 ilçeye uğradı buralarda ciddi buluşmalar gerçekleştirildi büyük bir coşku ile karşılandılar. Bugün de Mazıdağı ve Çınar’da olacaklar. Ayın 13’ünde her iki kolumuz Amed’de buluşacak ayın 15’inde de finali Amara’da yapacaklar, Amara’da bu yürüyüş sonlandırılmış olacak. Buradan Özgürlük Yürüyüşü’nü selamlıyoruz, bu Özgürlük Yürüyüşü’ne bütün kamuoyunun, kurumların ve iktidarın ses vermesi gerektiğini kulak kabartması gerektiğini ifade ediyoruz.
Geniş tanımlı işsizlik oranı Aralık ayında yüzde 24,7’ye yükselmiş
Değerli basın emekçileri bu sabah işsizlik oranları açıklandı. İşsizlik oranlarını da kategori kategori açıklıyorlar, dar tanımlı işsizlik, geniş tanımlı işsizlik ama hangi tanıma göre bakarsanız bakın bir gerçek var; o da bu ülkede ciddi bir işsizlik sorunu olduğudur. Özellikle kadınlar, genç kadınlar ve gençler arasında ciddi bir işsizlik olduğunu hem verilerden biliyoruz hem de yaşamın içerisinde buna tanıklık ediyoruz. Verilerin içerisinde çarpıcı şeyler de var. Geniş tanımlı işsizlik oranı Aralık ayında yüzde 24,7’ye yükselmiş. Bu işsizlik sorununun ciddi bir şekilde devam ettiğini, dar tanımlı işsizlik tanımı yapmanın yetersiz olduğunu bize net bir şekilde gösteriyor. Zamana bağlı eksik istihdam işsizlik oranının yükselmesi ekonomideki istikrarsızlık emek alanındaki esnek çalışmanın kendisi aslında bugünkü işsizliğin temel nedenlerinden biridir. Mevcut bu faşist sistemin, bu koyulaşan taassubu ayakta tutan temel şeylerden birinin de çalışma rejimidir. Bugün esnekleştirilen, güvencesizleştirilen parça başı çalıştırılmaya mahkum edilen örgütsüzleştirilen çalışma yaşamının kendisi bugün AKP’nin temel dayanaklarından birini oluşturuyor. Bunların içinde en fazla yok sayılan emek kadın emeği, göçmen emeği, genç emeği ve istismar edilen çocuk emeği olduğunu biliyoruz.
Yoksulluğu sefaleleti geçtik bambaşka bir yere sürükleniyoruz
Bu işsizliklerle birlikte bir de yaşam maliyetleri artıyor. Gün geçtikçe enflasyon arttığı için yaşam çıkmaza girmiş durumda. Örneğin İstanbul’daki bir ailenin yaşama maliyeti 3 asgari ücret. Yani 53 bin lira. Bu bir yılda yüzde 80 oranında yaşam maliyetinin artmış olması demek. Bunun büyük bir zulüm olduğunu, yoksulluğu açlığı sefaleti geçtik bambaşka bir yere sürüklendiğimizin göstergesidir. Bununla beraber insanlar her gün mütemadiyen geliyor bazı zamları paket şeklinde açıklanıyor ama günlük olarak kuruş kuruş açıklanıp gözlerden kaçırılan bir zam var o da akar yakıt zamları. Biz akaryakıt zamlarını niye önemsiyoruz? Çünkü akaryakıt zammı demek girdi maliyetlerinin üretim maliyetlerinin artması demek. Aldığımız her ürünün aslında zamlanması demek. Bu anlamıyla artan akaryakıt zamlarının enflasyonu arttırdığını belirtmek isterim. Motorin fiyatlarına yarından itibaren 2,5 lira zam gelecek. İstanbul’da motorin fiyatı 42 TL benzin 40 TL’ye yaklaştı. Bakın 1 litre motorinden bahsediyoruz. Aslında artık çiftçinin tarlasını ekememesi demek, üreticinin üretim yapamaması demek, insanların bir yerden bir yere gidememesi demek. Her dakika ve her an yaşam maliyetlerinin artması demek. Maalesef buna yönelik bir tedbir alan yok. Daha geçtiğimiz günlerde de zam geldiğini bunların rutine bindiğini görüyoruz.
Kendinden olmayan belediyelere yardım göndermediğini utanmadan Hatay’da söyledi
Bu zamlarla birlikte önümüzde yerel seçimler var bu hayat pahalılığının yerel seçimlerin gölgesinde kaldığını belirtmemiz gerekiyor. AKP’nin ve Tayyip Erdoğan’ın yaptığı aslında infial uyandıracak açıklamalarının neredeyse küçük eleştirilerle görmezden gelinmesi ve üstünün kapanması. Tayyip Erdoğan geçen gün ne demişti 21 yıllık iktidarımızda belediyelerimizi siyasi rengine göre ayırmadık dedik. Bir hafta sonra Hatay’a gitti Hatay’da ne dedi ‘merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir hizmet gelmez.’ Bununla nasıl ayrımcı kendinden olmayan belediyelere kaynak ve yardım göndermediğini bir deprem kenti her türlü ayrımcılığı yaşamış olan Hatay’da söylemiş ve bundan hiç utanmadı hiç sıkılmadı. Gerçekten iktidarın kendisi belediyeleri siyasi rengine göre ayırmıyor mu, hayır kesinlikle böyle değil. Basına yansıyan İller Bankası verilerine bakmak bu açıdan yeterli olacaktır. Muhalefetteki birçok belediye şunu söylüyor kredi almakta zorlanıyoruz. Sürekli bunun üstü kapatılıyor.
Tayyip Erdoğan Hatay’da bir gerçeği ifade etti
İller Bankası verilerinde ne görüyoruz 2021 yılında 279 projeye toplam 1,2 milyar liralık kredi desteği sağlanmış, yüzde yüz iller bankası kredisiyle tamamlanan projelerden 43’ünü büyükşehir oluşturuyor. Bunlar kime ait büyükşehirler. Ne tedasüf 42’sİ AKP’li belediyede bir tanesi de MHP’li belediyede. İl belediyelerinde durum nasıl yüzde yüz hibe desteği ile tamamlanan projelere baktığımızda AKP’li 60 belediye il özel idareleri 33 kayyımın 4 MHP 4 CHP 1. Yani orada kaynakların tamamen AKP’li belediyelere gittiğini görüyoruz. Peki sadece bunu iller bankası mı yapıyor. Hayır Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 2018-2020 dönemindeki 994 belediyeye verdiği toplam 2628 aracın yüzde 97’sinin Cumhur İttifakı belediyelerine gittiği bir gerçek. Yani Çevre Şehircilik Bakanlığı da aynı ayrımcılığı yapmış durumda. Tabii bütün bunları üst üste koyduğumuzda aslında Tayyip Erdoğan’ın Hatay’da bir gerçeği ifade ettiğini çok açık ve net bir şekilde görüyoruz. Zaten fiili olarak yapılanı söylemiş oldu. Bir şeyi daha yaptılar bütün bu sözlerinin üzerine bugün bir yönetmenlik yayınladılar ve belediyelerin iç borçlanmalarını aslında merkezileştirdiler ve saraya bağladılar. Aslında bundan sonra muhalif belediyeler bir proje için kaynak aradığında borçlanmak istediğinde eğer o muhalif bir belediye ise Saray’ın vetosuna takılma olasılığının neredeyse yüzde 100 olduğunu belirtmek gerekiyor.
Belediyeleri birer erkek egemen mekanlara dönüştüren hizmetleri kadın bakış açısıyla değiştirmek istiyoruz
Belediyeleri rant ve talan kapısı olarak gören anlayışına karşı ayın 9’unda Parti Sözcümüz bir çok kentteki Belediye EşBaşkan adaylarımızı paylaştı. Bunlar birer isimden ibaret değil. Bütün bu rant ve talan politikalarına karşı Türkiye’nin bütün illerinde demokratik ekolojik ve kadın özgürlükçü yerel yönetim pradigmamızı her yere yaygınlaştırmak ve Türkiye kentlerini eşit temsil ve eş başkanlık sistemi ile yaygınlaştırmak istiyoruz. Yani belediyeleri birer erkek egemen mekanlara dönüştüren belediye hizmetlerini erkek egemen bir anlayışla yürüten yerel yönetim anlayışına karşı kadının temsil gücünün artırıldığını kadın bakış açısıyla gerçek anlamıyla hizmet ettiğimiz kentlere geçiş yapmak istiyoruz. Bunun için de özel olarak kadınların desteğini bekliyoruz. Partimizi tanımayanlar demokratik işleyişimizi anlama kabiliyeti olmayanlar da ortalığı sürekli karıştırıp duruyorlar. Partimizin ya oraya ya da buraya dayanacağı yanılgısını çok derinden yaşıyorlar. Ama şunu söyleyelim bütün bu spekülasyonlarla bize ayar veremezsiniz, köklerimiz derin. Tecrübemiz tarihseldir bunu güncelle buluşturup halklar lehine en doğru kararları veriyoruz. Bu kararların hayat bulması için canla başla çalışmaya devam edeceğiz.
Kadın kırımına karşı isyan ediyoruz, itiraz ediyoruz
Kadına ve kadınların yerel yönetimlerdeki temsiliyetini artırma meselesi şu açıdan çok önemli. Kadınlar açısından güvenli kentler inşa etmek istiyoruz. Elimde kadına yönelik şiddetin çetelesi var. Gerçekten korkunç bu verileri paylaşırken içimiz yanıyor. Bunlar sadece birer rakam değil her biri bir can her biri yaşam bir dünyaydı. Her biri bir candı erkekler tarafından aramızdan koparılan kim bunlar? Ocak ayında tam 28 kadın 5 çocuk erkekler tarafından katledilmiş. Bir de bunun yanında basına şüpheli olarak yansıyan ölümler var. 25 kadın ve 3 çocuk da şüpheli olarak öldürülmüş. Peki bunları kim öldürmüş? en yakınlar. Boşanmak istedikleri eşler, abileri, sevgilileri yani yakınındaki erkekler tarafından öldürülmüşler. Buna karşı Türkiye’de etkin bir mekanizma var mı? Hayır! İstanbul Sözleşmesi vardı ve bir gecede Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla çıktı. Şimdi 6284’ü tartışmaya açan bir AKP aklı var. buna yönelik de hiçbir önlem alınmadığını görüyoruz. Aile ve Sosyal Hizmetler bakanı ise gerçek anlamda kendi gündemi yerine kadınları korumak, çocukları korumak ve onların haklarını gözetmek yerine onun dışındaki her işle meşgul olduğunu çok iyi biliyoruz. biz buradan bir kez daha ifade edelim; kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinin artması artık bir kadın kırımına varmıştır. Bu kadın kırımına karşı isyan ediyoruz, itiraz ediyoruz, bu kadın kırımına karşı dur diyecek mekanizmaların etkin bir şekilde hayata geçmesi için mücadele ediyoruz. Buna karşı meclisin de sorumluluk alması ve kadın kırımının önüne geçecek hem uluslararası sözleşmelerin etkin bir şekilde uygulanması hem de ulusal mevzuatın gözden geçirilmesi, ayıklanması ve ne olursa olsun şiddeti önleyici mekanizmaların her yerde yaşam bulması için de elini taşın altına koymaya bir kez daha davet ediyoruz.
Meclisin bu ülkede yaşayan 20 milyon Kürdün anadil hakkını koruması sorumluluğu var
Bütün bunları konuşuyoruz. Meclis’i konuşuyoruz. Meclis’in yapması gereken görevleri konuşuyoruz. Aslında Meclis’in yapması gereken görevlerin başında bir de bu ülkede yaşayan 20 milyon Kürdün ve diğer halkların anadil hakkını, anadil hukukunu koruması gibi bir sorumluluğu var. Seçmeli dersler ikinci sömestr başladığı için seçmeli ders tartışmaları üzerinden Kürtçe yeniden gündem oldu. Kürtçe’nin okullarda seçmeli bir şekilde okutulması meselesi üzerinden anadil hakkını konuşuyoruz. Şimdi anadil varoluşsal bir haktır. Kişiye sıkı sıkıya bağlı olan asla devredilemeyen, insanın içinde doğduğu ilk evrendir. Bu anlamıyla da anadilden ayrı olmak aslında sizin var oluşunuza yönelik büyük bir tehdittir. bunun altını çizmemiz gerekiyor. Bu anlamıyla anadilinde eğitim ve bütün kamusal hizmetlerin anadilinde olması dil hakkı ihlalini engeller, eğitim hakkı ihlalini engeller, kültürel hakların ihlalini, toplumsal ayrımcılık ve dışlanmayı engeller. Demokratik katılımın önündeki engelleri ortadan kaldırır, uzlaşma ve barış süreçlerinin önünü açar. Tam bir toplumsal barışın sağlanmasının en önemli başlıklarından birisi anadilinde eğitim ve anadilinde kamusal hizmetlerdir.
Anadilimizi seçmeli bir dil olarak seçmek zorunda kalmak en temel hak ihlalidir
Türkiye’de Kürtçe seçmeli ders olarak çözüm sürecinde müfredata yerleştirildi. AKP bunu bir lütuf gibi ifade ediyor. Şunu söyleyelim. Kürtçe’nin seçmeli olmasının bile aslında yürüyen mücadele ile bağını görmek gerekiyor. Birincisi bu. İkincisi; bir anadil bu ülkede yaşayan kürt halkının anadili seçmeli dil olamaz. Bir dili seçmeli dil ancak bir yabancı dil olursa seçebilirsiniz. Biz İngilizce’yi ikinci bir dil olarak öğrenmek için seçebiliriz. Almanca’yı, Fransızca’yı seçebiliriz ama kendi anadilimizi seçemeyiz. Çünkü bizim anadilimiz zaten. Anadilimiz seçmeli bir dil olarak seçmek zorunda kalmak en temel hak ihlalidir. O nedenle biz bir kez daha buradan ifade ediyoruz, DEM Parti olarak anadilinde eğitim ve anadilinde kamusal hizmetlerin temel talebimizi yineliyoruz.
Bazı kesimler Kürtçe üzerinde bir ret ve inkar politikasının olmadığını söyleme aymazlığına kapılıyor
Bu arada AKP ile ittifak yapıp meclise taşıdıkları bazı kesimler, bu ülkede Kürtçe sorunu yoktur, anadil sorunu yoktur gibi cümleler sarf etmişler. Biz kendilerine buradan çağrı yapıyoruz; buyursun gelsin mecliste 3 kelime Kürtçe söz kursun bakalım bu ülkede anadilinde Kürtçe konuşmak serbest mi, serbest değil mi görsün. Herhalde biz Türkçe konuşunca tutanaklara X diye geçince oralardan birileri bizi anayasa ve içtüzük hatırlatınca hiç rahatsız olmuyorlar ki bugün çıkmışlar anadil hakkının korunduğunu, Kürtçe üzerinde bir ret ve inkar politikasının olmadığını söyleme aymazlığına kapılabiliyorlar. Ne diyelim? Diyecek söz bulamıyoruz. Kürt halkının ve Türkiye kamuoyunun vicdanına havale ediyoruz. Halkımız her şeyi çok iyi görüyor.
AKP MHP deprem araştırma komisyonu kurulmasına izin vermezken maden yasasını getiriyor
Daha fazla uzatmak istemiyorum. Bu hafta maden yasası geldi, geçen hafta depremi konuştu meclis ve maalesef çalışmadı. İktidar milletvekilleri işlerine gelen yasalar çıkması gerektiğinde burada hemen tesbih boncukları gibi diziliyorlar. Menemen testileri derler İzmir’de. Çok rahat el kaldırıp indirebiliyorlar. Ama burada deprem gibi çok temel bir gündem varken meclise gelme zahmetine bile katlanmadılar. O nedenle pek çok vekilimizin verdiği deprem önergesi görüşülemedi. Geçen hafta bu ülkede depremin yaralarının sarılmaması utancına bu mecliste bir deprem araştırma komisyonu kurulmaması utancı da AKP -MHP ittifakı sayesinde eklenmiş oldu. Bütün bu utançlar yetmiyor onlara. Toplumun bu kadar derdi varken insanlar konut bulamıyorlar suya eğitime ve diğer bütün hizmetlere erişemiyorken onlar maden yasasını getiriyorlar. Çünkü Birleşik Arap Emirlikleri ile protokol imzaladılar Türkiye’deki bütün maden sahalarını BAE’ye peşkeş çekmek istiyorlar onun için de bu yasayı getirmişler ve yeniden rant ve talan yasası ile meclisi oyalamak istiyorlar. Biz bunu kabul etmediğimizi bir kez daha buna muhalefet edeceğimizi belirtmek istiyorum."