Gülderen Varlı: Orta Doğu’da çözüm Sayın Öcalan’dır
- 09:01 15 Şubat 2024
- Siyaset
Şehriban Aslan
AMED - DEM Parti Wan Milletvekili Gülderen Varlı PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan tecride dikkat çekerek, “Orta Doğu’nun çözüm ismi Sayın Öcalan’dır” dedi.
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik 9 Ekim 1998’de Suriye’den çıkışıyla başlatılan ve 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye getirilmesiyle süren uluslararası komplo 25 yılını geride bıraktı. 25 yıldır İmralı’da tutulan Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü için Kürtler başta olmak üzere Orta Doğu ve dünyada farklı kesimler yıllardır mücadelelerini devam ettiriyor. 3 yıldır kendisinden hiçbir haber alınamayan Abdullah Öcalan için 10 Ekim 2023’te startı verilen “Abdullah Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa siyasi çözüm” kampanyası kapsamında cezaevindeki tutsaklar 27 Kasım 2023’te dönüşümlü açlık grevi eylemi başlatırken, tutsak yakınları da Kurdistan ve Türkiye’nin birçok kentinde “Adalet Nöbeti” eylemi başlattı. Adalet nöbetlerinin ardından 1 Şubat’tan itibaren de Wan ve Qers’ten “Büyük Özgürlük Yürüyüşü” başlatıldı. Özgürlük Yürüyüşü’nde yer alan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Wan Milletvekili Gülderen Varlı komplo, tecrit ve yürüyüşü değerlendirdi.
‘Dönemin başbakanı da nedenini sorguluyordu’
Bütün devletlerin birlikte PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde gerçekleştirdikleri uluslararası bir komplonun olduğunu söyleyen Gülderen, “Başta şunu söylemek gerekiyor; Sayın Öcalan’ın yaşamdan yana olan paradigması hem kadını, genci hem de doğayı içine alan bir paradigmadır. Kapitalist devletlere karşı yani zehre karşı bir panzehir niteliğindeydi. Sayın Öcalan uluslararası bir komployla Türkiye’ye teslim edildi. O dönemin başbakanı da nedenini sorgulayan bir yaklaşım içerisindeydi. Yani Kürtler ve Türkler arasındaki derinleşen sorun aslında Sayın Abdullah Öcalan üzerinden de derinleşti. Çünkü bugünkü İmralı sistemi, uluslararası bir sistemdir. Orada tutulması ve tecridin uygulanmasıyla birlikte hem Kürt sorunu hem de Türkiye’deki halklarla ilgili savaş derinliğine gitti. İşte bugün 25 yıla yakın bir süredir tecrit uygulanıyor. 25 yıldır Kürtler ve Türkler arasındaki çözümsüzlük büyüdükçe büyüdü. Aslında şu net olarak söylenebilir; Orta Doğu’nun çözüm ismi Sayın Öcalan’dır” dedi.
‘İnsani haklar görmezden geliniyor’
Gülderen, bugün de Türk devletinin Kürtleri yok saydığını kaydetti. Tam bu noktada Abdullah Öcalan’ın çözüm olduğunu vurgulayan Gülderen, “Bugün hiçbir çözüm geliştirilmiyor. Çünkü bu komplo uluslararası bir şekilde yapıldı ve hala sürdürülüyor. Onun için şimdi Kürtler ve Türk Devleti arasındaki bu savaşın sonlandırılması için kılını bile kıpırdatmayanlar, tecridin bu kadar derinleşmesi yönünde insani hakları görmezden gelen taraflardı. Avrupa’nın ve AİHM’in birçok kişi hakkında aldığı kararlar var. CPT denilen bir kurum var ama bugün maalesef uluslararası komployu gerçekleştirenler tecridi, Kürtler ve Türk devleti arasındaki savaşı görmezden geliyor. Bunun da komploda büyük katkıları olduğunu söyleyebiliriz” şeklinde konuştu.
‘Demokratik hakları ve ilkeleri ortaya koydu’
Derinleşen Kürt sorununa dönük Abdullah Öcalan’ın demokratik hakları ve ilkeleri ortaya koyduğunu söyleyen Gülderen, “Hem dış güçlerin hem de Türkiye’nin eliyle Sayın Öcalan üzerindeki tecridin derinleştirilmesi bütün kesimlerde yansımasını buluyor. Özel güvenlik gerekçesiyle Kürt’ün dağı, taşı, toprağı, insanı yok ediliyor. Diğer taraftan da savaş derinleştikçe derinleşiyor. Eğer bugün Kürt sorununu hiçbir şekilde görmüyorsan ve bir çözüm üretmiyorsan gençler yaşamını yitiriyorsa, bunun temelinde Kürt sorunu yatmaktadır. Bir Özgürlük Yürüyüşü başlattık. Devlet ısrarla çözümsüzlüğü dayatıp, çözüm arayışlarımızın önüne engel koyuyor ve var olan soruna çözüm geliştirilmesini istemiyor. 100 yıl önceki politikalarla her gelen iktidar kendine göre Kürt sorununa yaklaşıyor. Dün diğerleri yaklaşırken, bugün AKP-MHP iktidarının bir yaklaşımı var. Kürt halkının dilini, kültürünü, yaşamını, doğasını görmeyen bir pratik sergileniyor. Bu da yaşamı gittikçe durduran bir aşamaya geliyor” sözlerine yer verdi.
‘Tecrit Kürt sorununa yaklaşımı ortaya koyuyor’
“Hem Kürt hem de Türk halklarının birlikte mücadele etmesi gerekiyor” diyen Gülderen, iktidarların sadece kendilerini düşündüğünün altını çizdi. İşçisi, emekçisi, kadını, gencini düşünmüyor. Bugün Kürt sorununa bağlı olarak Kürdistan coğrafyasına baktığımızda özel savaş uygulamalarının olduğunu görüyoruz. Bunlar da fuhuş, uyuşturucu ve başka politikalardır. Bir taraftan derinleşen yoksullukla boğuşan bir halk varken, öte yandan bunlara gözünü, kulağını kapatan bir iktidar var. Diyebiliriz ki devletin Kürt sorununa çözümcül yaklaşmaması, komplonun bir devamıdır. Kurulacak olan bir masa Sayın Öcalan’ın varlığıyla tamamlanabilir ve bir çözüme ulaşabilir. Fakat devlet nezdinde bu çözüm adımı atılmamakla birlikte gittikçe ağırlaşan bir tecrit uygulanmaktadır. Özelde 3 yıldır hiçbir haber alınmadığı gibi en insani hakları da elinden alınmış durumda. Hiçbir şekilde aile ve avukat görüşleri yapılmamakta. Bu da Kürt sorununa yaklaşımı aleni olarak ortaya koyuyor” ifadelerini kullandı.
’50 yıldır mücadele yürütüyoruz’
Dünyada, Kurdistan ve Türkiye’de savaşın, yıkımın, talanın, katliamın denendiğine fakat barışın denenmediğine dikkat çeken Gülderen, “Barış sözünün özünde kadınlar, gençlik, doğa, yaşam bir bütünen birlikte yaşamı ortaya koymak varken; Kürt sorununa çözümün olması yönünde herhangi bir adımın atılmaması ve tecridin sürdürülmesi bize çözümsüzlüğün derinleşeceğini gösteriyor. Baştan beri bizler de yüzyıllık politikaya karşılık 50 yıllık mücadele yürütüyoruz. Dün Seyit Rızaların, Şeyh Saidlerin bu mücadeleye vermiş olduğu büyük bir güç vardır. Bugün ise isimler farklı olsa da biz mücadelemizi bırakmadık. Uygulanan tecride karşılık verilen mücadele ortadadır zaten. Taleplerimizin artık bir şekilde karşılanması gerekiyor, oluşturulan çözümsüzlüklerin ortadan kaldırılması için bir yol yöntem olmalı artık” dedi.
‘Demokratik temellerde süreç başlatılmalıdır’
1 Şubat itibariyle Büyük Özgürlük Yürüyüşü’nü başlattıklarını hatırlatan Gülderen, şunları belirtti: “Tecride karşı zaten yürütülen bir mücadele vardı. Fakat bu özgürlük yürüyüşüyle birlikte bu amaç ve karalılık daha da arttı. Genel anlamda yürüyüş esnasında temas ettiğimiz her kesimden insanımız, Kürt sorununun çözümünü istemekle birlikte; bu sorunu çözebilecek tek muhatabın da Sayın Öcalan olduğunu dile getirdiler ve bugün sesimiz daha yüksek çıkıyor. Ben de bu çağrıda bulunmak istiyorum; evet, Sayın Abdullah Öcalan’ın eli barışın elidir, demokrasinin, kadının, gencin, Kürt’ün, Türk’ün, Laz’ın, Çerkes’in, bütün inançların elidir. Bunun için bu sese kulak vermek, duymak gerekiyor. Eğer bir çözüm olacaksa ve bir masa kurulacaksa, bunun başat muhatabı ve ilk olarak yer alması gereken Sayın Abdullah Öcalan’dır. Son olarak özelde annelerin sesine ses vermek, sesini duymak gerekiyor. Yaşadıkları bunca acıya, gözyaşına rağmen barışta ısrarlı oluşları göz ardı edilmemelidir. Bunun için bir an önce Sayın Öcalan ile oturulup, demokratik temellerde bir süreç başlatılması gerekiyor.”