Suruç Katliamı 9’uncu yıldönümü

  • 09:02 17 Temmuz 2024
  • Güncel
 
 
AMED –  Pirsûs'ta 9 yıl önce gerçekleşen ve 33 düş yolcusunun yaşamını yitirdiği katliamın üzerinden yıllar geçse de 33 devrimci, yol arkadaşlarının mücadelesinde yaşatılıyor. Katliam tablosunun bir yanı faillerin açığa çıkarılarak yargılanması için mücadele edenler, diğer yanı karanlığı sonsuz kılmak isteyenler…
 
Riha’nın (Urfa) Pirsûs (Suruç) ilçesinde 20 Temmuz 2015’te gerçekleştirilen katliamın üzerinden 9 yıl geçti. Kurdistan ve Türkiye’nin birçok kentinden Kobanê’nin yeniden inşası ve Kobanêli çocuklara oyuncak götürmek üzere Pirsûs’a gelen 300’e yakın genç, 20 Temmuz günü Pirsûs Amara Kültür Merkezi önünde açıklama yaptıkları sırada DAİŞ’in canlı bomba saldırısının hedefi oldu. Öncesinden bilinmesine rağmen, faillerin yakalanmaması ile devletin de direk ortağı olduğu katliamda 33 düş yolcusu yaşamını yitirdi. Aradan 9 yıl geçmiş olsa da hiçbiri unutulmayan 33 devrimci genç her ayın 20’nci günü anılırken, onların yolunda mücadelenin devam edeceği de yineleniyor…
 
Katliam günü
 
Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) öncülüğünde 300’e yakın genç, Kuzey ve Doğu Suriye'nin Kobanê Kantonu’nda sona eren savaşın ardından kentin yeniden inşasına katkıda bulunmak ve Kobanêli çocuklara oyuncak götürmek üzere 20 Temmuz günü Amara Kültür Merkezi önünde bir araya geldi. Burada gençler basın açıklaması gerçekleştirirken, saat 11.50’yi gösterdiğinde katliam saldırısı gerçekleşti. DAİŞ’in üstlendiği katliamda örgütün “Dokumacılar grubu” olarak bilinen yapının üyelerinden Abdurrahman Alagöz üzerindeki bombaları patlattı ve 33 düş yolcusu katliamda hayatını kaybetti. 100’ü aşkın insanın da yaralandığı katliam, çözüm ve müzakere sürecinde devletin ve iktidarın çözümsüzlükten yana olduğunu bir kez daha gösteren olaylardan biri olarak hafızalara da tarihe de kazındı.
 
Yaralıların taşınması engellendi
 
Saldırıdan önce kültür merkezi çevresinde hiçbir güvenlik önlemi alınmamışken, saldırının hemen ardından kültür merkezi önüne çevik kuvvet ekipleri geldi. Caddeyi bütünüyle trafiğe kapatan polis ambulans geçişine dahi izin vermedi. Polisin yaralıların alınmasını engellemesi de bilançonun ağırlaşmasına, daha fazla kişinin yaşamını yitirmesine neden oldu. Burada yaralıları hastaneye taşımaya çalışan yurttaşların üzerine biber gazı atılması görüntüleri ise hala hafızalarda diri.
 
Katledilenler…
 
DAİŞ’in gençlere dönük saldırısı sonucu 23 kişi olay yerinde, 10 kişi de kaldırıldıkları hastanelerde hayatını kaybetti. Katledilenlerin isimleri şöyle: Uğur Özkan, Kasım Deprem, Polen Ünlü, Hatice Ezgi Sadet, Cemil Yıldız, Çağdaş Aydın, Nazlı Akyürek, Fikriye Ece Dinç, Mücahit Erol, Murat Yurtgül, Emrullah Akhamur, İsmet Şeker, Okan Pirinç, Nartan Kılıç, Ferdane Kılıç, Serhat Devrim, Met Ali Barutçu, Erdal Bozkurt, Süleyman Aksu, Koray Çapoğlu, Cebrail Günebakan, Veysel Özdemir, Nazegül Boyraz, Alper Sapan, Alican Vural, Osman Çiçek, Vatan Budak, Dilek Bozkurt, Büşra Mete, Yunus Emre Şen, Aydan Ezgi Şalcı, Mehmet Ali Varol, Mert Cömert.
 
Failler kim?
 
Suruç Kaymakamı Abdullah Çiftçi, katliamın ardından failin bir kadın olduğunun belirlendiğini söyledi. Ancak bir sonraki gün yapılan DNA testleri sonucunda DAİŞ’linin kimliği 20 yaşındaki Abdurrahman Alagöz olduğu tespit edildi. Saldırıda kimliği tespit edilemeyen ancak kadın olduğu belirlenen ikinci bir şüpheli daha ortaya çıktı. Saldırıdan sonra Abdurrahman Alagöz'ün, Yunus Emre Alagöz ile “terör nitelikli kayıp” olarak kaydının olduğu, 6 aydır kayıp olduğu, babasının 2 ay önce İl Emniyet Müdürlüğü’ne iki oğlu için ihbarda bulunduğu ortaya çıktı. Failin abisi Yunus Emre Alagöz ise “aranmasına” rağmen 3 ay sonra 10 Ekim'de Ankara'da gerçekleşen Gar Katliamı’nı gerçekleştirdi.
 
Her defasında “güçlü istihbaratıyla” övünen Türkiye’nin, katliam faillerini durdurmak yerine izlemesi, iktidarın da saldırıların suç ortağı olduğunu gösterdi. Nitekim 10 Ekim Ankara Gar Katliamı sonrası Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “ellerinde bombacıların listesinin olduğu ancak, kendilerini patlatmadıkları sürece yakalayamayacakları” yönündeki açıklamaları, gerçek failleri işaret etti.
 
Protestolar
 
Katliam sonrası Kurdistan ve Türkiye’de halklar alanlara çıkarak hem DAİŞ’e hem de onu destekleyen başta Türkiye olmak üzere uluslararası güçlere tepkisini gösterdi. İktidar ise DAİŞ’i durdurmak yerine protestolara katılanları ve Kürt hareketini hedef almayı sürdürerek adeta DAİŞ’i korumaya aldı. Aradan yıllar geçmesine rağmen katliamları organize edenlerin hala yakalanmamış olması, akıllarda iktidar-DAİŞ ortaklığına dair beliren soruları da yanıtlamış oldu.
 
Yargı süreci
 
Davanın ilk duruşması 5 Mayıs 2017’de Urfa 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi'nce Hilvan Cezaevi Kampüsü’nde görüldü. Davanın karar duruşması ise 22 Ekim 2021 tarihinde görüldü. Duruşmada gerçek failler bulunmadan Ankara Gar Katliamı’ndan tutuklu tek fail Yakup Şahin’e 34 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilerek, dosya kapatıldı. Yargılama, firari sanıklar Deniz Büyükçelebi ve İlhami Balı yönünden ise devam ediyor. Ancak Urfa 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada mahkeme heyeti, önceki dosya da dahil olmak üzere avukatların neredeyse hiçbir talebini kabul etmedi. Bu taleplerden biri de dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun dinlenmesiydi.
 
Talep reddediliyor
 
DAİŞ için “Bir grup öfkeli genç” tanımlaması yapan Ahmet Davutoğlu, AKP ile yolları ayrıldıktan sonra 7 Haziran ve 1 Kasım seçim sürecine işaret ederek, “Terörle mücadele konusunda bizi bugün eleştirenler, eski defterler açılırsa insan içine çıkamaz” açıklaması yaparak, katliamların olduğu döneme işaret etmişti. Davanın 21 Mayıs’ta görülen son duruşmasında avukatlar da, katledilenlerin yakınları da katliamdan kurtulanlar da dosyanın sadece 3 kişi üzerinden yürütülmesine tepki gösterdi. Duruşmada Ahmet Davutoğlu ve katliamın tanıklarından olan Abdullah Ömer’in dinlenmesi yeniden istense de mahkeme heyeti “gerçekleri gizleme” rolüne sadık kalarak bir kez daha talepleri reddetti.
 
‘Firari sanıklar’ Suriye’de
 
Diğer yandan mahkeme her ne kadar failleri “firari sanık” olarak tanımlasa da duruşmada konuşan Avukat Sezin Uçar, bu konuya bir kez daha vurgu yaptı: “Mahkeme heyeti, Bali ve Büyükçelebi’nin yakalanıp yakalanmadığına dair emniyetten yazı istemiş. Ancak bizim elimizde her iki firarinin de Suriye’de olduğuna dair müzakere var. Birinin İdlip’te olduğunu biliyoruz. Büyükçelebi’nin Suriye’de Halep’te rejim güçleri tarafından cezaevinde tutulduğunu biliyoruz. Şam ile Ankara arasındaki ilişkilerin düzelmesini mi bekliyoruz?”
 
Yargı mercileri katliamları karanlıkta bırakma konusunda ısrarcı olsa da duruşmada konuşanlardan katliamdan sağ kurtulan Soner Çiçek’in, “Bizim için ‘Konuşurlar, konuşurlar giderler’ diye düşünülüyorsa bu olmayacak” şeklindeki sözleri adalet gelene dek mücadelenin süreceği mesajını bir kez daha verdi.
 
Her ayın 20’nci günü anılıyorlar
 
Pirsûs’ta katledilenler, o günden bu yana her ayın 20’sinde anılıyor. Polis ablukası altında yapılan anmalar bu kez katliamın yıldönümünde 108’inci ayda yapılacak. Her anma öncesi özellikle Türkiye kentlerinde gençlerin anma etkinliklerine katılım için bildiri dağıtmaları engellenmeye çalışılarak çok sayıda genç gözaltına alınıp tutuklansa da sol gençlik mücadelesi, 33 düş yolcusunu unutmamakta, yaşatmakta kararlı…