Sebahat Tuncel: Siyasetimizi toplumsallaştırmalıyız
- 16:26 17 Ağustos 2024
- Güncel
İZMİR - İzmir’de kadınlarla bir araya gelen Kürt siyasetçi Sebahat Tuncel, PKK Lideri Abdullah Öcalan özgür olması gerektiğini vurguladı. Sebahat devamında, “Yeterince bedel ödedik. Yeni yaşamı var etmeliyiz. Yeni bir dönemi başlatmak zorundayız. Buradan çıkışın yolu örgütlü mücadeleyi yükseltmektir. Kendi siyasetimizi toplumsallaştırmaktır” dedi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM) Parti İzmir Kadın Meclisi ve Tevgera Jinên Azad (TJA), yakın zamanda tahliye olan Kürt siyasetçi Sebahat Tuncel ve Dersim Milletvekili Ayten Kordu'nun katılımıyla Jîn Art Huner (Jîn Art Sanat Evi) konferans salonunda tecride ve belediyelere kayyım atanmasına dair söyleşi düzenlendi. "Tecride karşı özgürlük mücadelesinin, irade gaspına karşı yeniden inşanın öncüsüyüz" şiarıyla düzenlenen söyleşiye çok sayıda kadın katıldı.
Söyleşi öncesi özgürlük mücadelesinde yaşamını yitiren kadınlar anısına bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu.
‘Tecrit kalkmadıkça Türkiye demokratikleşemez’
Söyleşide ilk sözü alan Ayten Kordu, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecride karşı mücadelenin devam ettiğini belirterek kendilerine güç veren ve büyütenin PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın paradigması ve kadın kurtuluş ideolojisi olduğunu dile getirdi. Bütün antidemokratik uygulamaların tecrit ile başladığını kaydeden Ayten “İmralı'dan başlayan tecrit tüm toplumsal kesimlere uygulanarak inşa ediliyor. İnkar ve imha sürecinin ilerleyemeyeceğini söylüyoruz. İkinci yüzyılda tecrit politikası kaldırılmalı, kaldırılmadığı sürece Türkiye'nin demokratikleşmesi mümkün olmayacaktır. Tecrit duvarlarını mutlaka yıkmamız gerekiyor. Tecridin kaldırılmasıyla ekolojik kadın özgürlükçü bir felsefeyi inşa edebiliriz. Mücadelenin öncü gücüyüz. Temel öncü rolü ve misyonumuzu oynayarak, mücadeleye katılmalıyız. Örgütlülüğü büyütmeliyiz" dedi.
'Baskılara rağmen istediklerini başaramadılar’
2015'ten bugüne sistematik bir devlet şiddetinin uygulandığını ifade eden Sebahat ise "İçeride, dışarıda, sokakta, her yerde bir korku rejimi yaratıp, Türkiye'yi bir mafya düzenine dönüştürdüler. Bunun yarattığı siyasi, ekonomik ve sosyal koşullar var. Bu süreçte devlet istediği sonucu elde edemedi. Kürtlere karşı soykırımı planının ortaya koyan devlet, bütün baskı politikalarını ortaya koyduğu halde istediği sonucu elde edemedi. Gözaltı ve tutuklamalarla zayıflatsa da bunu başaramadı. Cezaevinden çıktık, yine buradayız ve mücadele ediyoruz" şeklinde dile getirdi.
'Gizli planların altında Türkleştirme var'
Tahliye olduklarını ancak özgür olmadıklarını söyleyen Sebahat, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın İmralı Cezaevi’nde bulunduğu sürece de özgür olmayacaklarını kaydetti. Sebahat, “Bu sistemi yıkmadığımız sürece Türkiye'de demokrasi, barış mümkün değil. Çünkü Türkiye'nin savaş ve çözümsüzlük politikasının merkez üssü İmralı ada cezaevidir. 2013-2015 sürecinde devlet bir yandan İmralı'da müzakere yürütürken bir yandan da Kürtlere karşı bir soykırım planı yaptı. Bu gizli planlar başka bir ülkede ortaya çıksa yer yerinden oynardı. Kürtlere karşı uygulanan gizli planların altında Türkleştirme var” dedi.
‘Sistem krizine sosyalistler çözüm olamadı’
Türkiye’nin ciddi bir rejimi yaşadığını kaydeden Sebahat, “Sistemin krizine ne yazık ki sol sosyalistler çözüm olamadı. Sistem kendisini kriz üzerinden yeniden organize ediyor" ifadelerini kullandı.
'İmralı rejimi yayıldı'
İmralı'da özel bir rejimin uygulandığını ve bu rejimin tüm cezaevlerine yayıldığına dikkat çeken Sebahat, “Cezaevlerindeki tecrit öyle bir duruma geldi ki tutsaklar nefes dahi alamıyor. İmralı tecridi o yüzden sadece Kürtlerin meselesi değil. İnsan hakları savunucularının, Türkiye'de demokrasi ve barış isteyen herkesin meselesi. Barış, kardeşlik ve birlikte yaşam istiyorsak, Türkler, Kürtlerin hakkını daha fazla savunmalı. Bunun beceremediğimiz için AKP baskı politikasını yaygınlaştırdı" diye ekledi.
‘Türkiye kuruluş ilkelerinden saptı’
Türkiye'nin 100 yıl önceki kuruluş ilkelerinden saptığını dile getiren Sebahat, "Cumhuriyet kurulurken Kürtlerle birlikte kurdular. Ama ilk inkar ettikleri yine Kürtler oldu. 1924 Anayasası ile birlikte tekçi, milliyetçi, cinsiyetçi bir zihniyete dayanıyor. Kürtleri yok edemedikleri için her 10 yılda bir krize giren ve darbeler olan bir sistem yaşandı. En son yaşanan 15 Temmuz darbe süreci de Kürt sorununu sürekli çatışma zemininde tutma, inkar ve asimilasyon politikasıyla alakalıydı" sözlerini kullandı.
‘Kürt varlığını yok saymak insanlık suçudur’
Saldırılara rağmen demokratik siyasette ısrar ettiklerini ancak devletin demokratik siyasetin yollarını kapatmak istediğine işaret eden Sebahat, “Bu yol kapatılırsa şiddete yol açılır. Kürtler şiddet istemiyor, devlet şiddet istiyor. Kürtler demokrasi, barış, özgürlük dedikçe, devlet 'Sen teröristsin, bunları talep edemezsin' diyor. Asıl terörizm Kürtlerin dil, kimlik ve kültür haklarının gasp edilmesidir. Dünyanın neresinde olursa olsun bir insanın varlığını yok saymak en büyük insanlık suçudur. Nasıl diğer milletlerin hakları varsa Kürtlerin de hakkı var. Asıl meselemiz bu. Buna itiraz ettiğimiz için baskı rejimi ile karşı karşıya kalıyoruz" dedi.
‘90’lardan farkı yok’
21’nci yüzyılda Kürt halkının halaylarının engellendiğine değinen Sebahat, "Bugün yaşananlar 1990'lardan ne farkı var. 90'larda kaba şiddet vardı, şimdi psikolojik. Bu baskılara karşı itiraz etmek, direnmek önemlidir" diye kaydetti.
‘AKP yolun sonuna geldi’
Mecliste yaşanan olaylara dair konuşan Sebahat, "AKP yolun sonuna geldi. Elinde kalan tek şey baskı ve zor. Sözü, politikası olmayan şiddete başvurur. Türkiye'de hiç bir yer güvende değiliz. AKP toplumsal bir çürümeyi inşa etti. AKP'nin yarattığı şiddet ve baskı politikalarına karşı birlikte direneceğiz, mücadele edeceğiz" diye belirtti.
'Kendi siyasetimizi toplumsallaştırmalıyız’
Toplumsal barışı inşa etmenin temel sorumluluk olduğunun altını çizen Sebahat, "Barışı talep etmiyoruz. Toplumla birlikte yeni yaşamı inşa edeceğimizi söylüyoruz. Örgütlü kadınlar olarak önce kendimizi özgürleştireceğiz, sonra da toplumu özgürleştireceğiz. Özgürlük seçmektir. özgürlüğü seçeceğiz. Evet bunun sonucunda korku, baskı tutuklama vardır. Ama nihayetinde onurlu bir yaşam da vardır. Onurlu yaşam için kendimizi özgürleştirmeliyiz. Onurlu bir yaşamı seçenler olarak, örgütlenerek kendimizi var edebilmeliyiz. Yeterince bedel ödedik. Yeni yaşamı var etmeliyiz. Yeni bir dönemi başlatmak zorundayız. Buradan çıkışın yolu örgütlü mücadeleyi yükseltmektir. Kendi siyasetimizi toplumsallaştırmaktır" diye konuştu.
Söyleşi, soru ve cevaplarla devam etti.