10 Ekim tanığı anlattı

  • 09:02 10 Ekim 2024
  • Güncel
 
Melek Avcı
 
ANKARA - Gar Katliamı 9’uncu yılına girerken o gün meydanda olan ve yaralanan Elif Özdemir, barış talebini yeniden vurgulayarak, “Endişeliydim ama gittim çünkü endişeyle barış getiremiyorsunuz. İnsansak barıştan yana olmayı bırakmamak gerekiyor” dedi. 
 
Ankara'da 10 Ekim 2015 tarihinde Tren Garı Meydanı'nda yapılmak istenen Barış Mitingi'ne dönük DAİŞ saldırısında 103 kişi hayatını kaybetti, 20'si çocuk 391 kişi de yaralandı. Mahkeme sürecinde gelen onlarca delile rağmen tek bir kamu görevlisi yönünden yargılama yapmazken, 1 Temmuz 2024 tarihli karar duruşmasında ise “insanlığa karşı suç”tan faillere beraat verdi. O gün barış talebi ile alana kızı ile gelen ve birçok yoldaşını kaybeden kendisi de yaralanan Elif Özdemir, 9 yıl sonra hala barış talebini yineliyor. 
 
‘Türkiye genelinde barış talebi vardı’
 
Gar önünde barış talebiyle 10 Ekim günü toplandıklarını söyleyen Elif, sadece 10 Ekim’de değil taleplerinin her zaman barış olduğunu belirtti. Toplumun 80 darbesinden beri kaosa sürüklendiğini kaydeden Elif, “Kitleler, eş-dost, komşular o tarihten beri birbirine kutuplaştırıldı. Bölgeler birbirine kutuplaştırıldı. Doğu, Batı, Kuzey; Laz’ı, Çerkes’i, Kürt’ü, Türk’ü birbirine kutuplaştırıldı. Tabi ki bu devletin politikası ve bunu ayrıştır, böl kavramıyla yürüttüler. Bizim ve benim bir insan hakları savunucusu olarak yıllardır derdim barış. Alana bu taleple geldik. 90’lardaki o faili meçhul cinayetlerden, kaostan sonra bizim ciddi anlamda acil barışa ihtiyacımız vardı. Atmosferde de ciddi anlamda barış talebi vardı Türkiye genelinde. Bunu büyük bir mitingle dünyaya da duyurmak istedik” dedi. 
 
‘Endişeliydim ama gittim çünkü endişeyle barış getiremiyorsunuz’
 
Miting alanındaki tanıklığını anlatan Elif, yıllardır mitinglere katıldığını fakat ilk kez bu mitingde polis noktalarının olmayışı, polislerin azlığının daha baştan dikkatini çektiğini söyledi. Elif, “Kızıma döndüm dedim ki burada polis yok hiç hoşuma gitmedi çünkü bırakın bizim güvenliğimizi sağlamak için bizi denetime almak için polis barikat kurar, bir kere aramaz 3 kere 4 kere arar ama biz oraya elimizi kolumuzu sallayarak girdik. Daha kitleler kortej oluşturmamıştı, inanılmaz güzel bir ortam vardı, şenlik havasında. O arada kortejleri oluşturalım anonsları başladığında bomba patladı. Aslında ben bekliyordum. Çünkü Suruç’ta iktidar kendi gücünü yükseltmek için gençlere yönelik katliam yaptı. Böyle büyük bir mitingde de bir baskı oluşturmak için ‘bize mecbursunuz biz olmazsak terör olur’ kavramını oluşturmaya mecburdu, seçimler çok yakındı. Ben çok endişeliydim gittiğimde ama gittim. Endişeyle barış getiremiyorsunuz, sonuçta alana gitmeniz gerekiyor. Gerçekten o barış ortamında böyle bir vahşetin olması inanılır gibi değil” diye konuştu.
 
‘Devlet eliyle yapılmış katliamdır’
 
Bu katliamın devletin eliyle yapıldığının birçok delili olduğunu söyleyen Elif, bunun mahkemelerde değerlendirilmeye dahi alınmadığını belirterek, “Bu devlet eliyle yapılmış bir katliam, bunun da ipuçları çok görünür yerde duruyor. Orada bombalar patladı biz de yaralandık, ilginç olan şuydu iki bomba peş peşe patladı o ana kadar da polis yoktu. Sonra üçüncü bomba endişesiyle çığlıklar atıldı ‘kaçın’ diye ama polis meydana çıkmıştı çünkü polis biliyordu ikinci bombadan başka bomba olmadığını, gayet iyi biliyordu. Üçüncü bomba ihtimalini sadece o alana gelmiş, bombalara tanık olmuş hayatta kalan insanların dillendirdiği bir şeydi ama polis biliyordu ve polis bir anda çıktı ortaya gaz atmaya, ateş etmeye başladı. Biz o anda yaralarımızla kaçmaya başladık, birçoğu gazdan öldü. IŞİD’in bombasıyla ölen 50-60 kişiyse 30-35’i de devletin polisi eliyle öldü. Yaralananların birçoğu oksijen yetersizliğinden öldüler. Bu Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşanmış bir yüz karasıdır. Zaten bu ülke katliamlar ülkesi; Maraş, Çorum, Sivas. Devlet ne zaman ‘bekamız önemli’ dediyse mutlaka bir katliam yapmıştır. Bunlar devlet eliyle, devletin oturup projelendirip karar alıp yaptığı katliamlar. Biz işte bunlar son bulsun insanlar yan komşusuyla barış içinde yaşasın istedik. Hangi millettensin, hangi ırktansın bunları konuşmayalım insanlık adına neyi üretmemiz gerekiyorsa, neyi taşımamız gerekiyorsa ileriye bunu yapabileceğimiz bir atmosferde yaşayalım, çocuklarımız barış içinde büyüsün, eğitimini özgürce alabilsin, geleceğini özgürce yaşasın diye talepte bulunduk” sözlerini kullandı. 
 
İktidar emreder mahkeme uygular
 
Mahkemelerin “insanlığa karşı suç” yoktur diyerek kapattığı sürece ilişkin ise Elif şöyle konuştu: “Biz bir komşu kavgası yaşamadık. Bu kişisel bir dava, husumet değil. Bu örgütsel bir yapının planlayarak yaptığı bir şey, bu ‘insanlığa karşı suçtur.’ Bu mahkemelerde insanlığa karşı suç olarak kabul etmemeleri bizim yaşadığımız şeyi o gar meydanında akan kanın insanlığa karşı suç olmadığını hangi akıl kabul eder? Zaten mahkeme dediğimiz şeyler şu son 22 yıldır hatta 80 döneminden beri, asker darbe yaptı asker yargıladı, darbe yapanlar yargıladı birçoğu idam edildi birçoğunun hayatı bitirildi. Aynı zihniyetten gelen bir şey var; iktidar emreder mahkeme uygular. Yasa kitaplarını boşuna okuyorlar 4 yıl 6 yıl. İktidar ne isterse o olur. Anayasa’da yazılanlarla değil torba yasalarla yönetiliyoruz. Yasaların alt genelgelerini, A bendini B bendini oluşturup kendi iktidarını ileriye taşıyacak ne varsa onun hükmünde yasa oluşturup ona göre karar çıkartıyor. Biz zaten barışı bunlar olmasın diye istiyorduk.”
 
Mahkemeler bize seyirci dedi biz bunun öznesiyiz
 
Mahkemelerde hakimlerin kendilerine seyirci dediğini belirten Elif, “Gidiyorsun diyorsun ki bu yasa bana zarar veriyor. İnsanlık dışı diyorsun ama talimatlı yasalarla yöneten bir iktidar var. 10 Ekim mahkemelerinde gördüğümüz şey hakimin bize “seyirci” demesi. Ben hakime şunu dedim, benim şah damarımı bir zar tutuyor, ben burada tesadüf ifade veriyorum dedim. Siz ama bana “seyirci” diyorsunuz ben işin öznesiyim. Beni, oradaki insanları yok sayarak mahkeme yürütemezsin. Ortada bir suç var. Herkesin gözünün önünde olmuş, avukatlarımız birçok delil getirdi bu örgütlenmenin nasıl olduğu, 10 Ekim alınana nasıl gelindiği, 104 insanın nasıl öldüğünü açık beyanlarla bildirdiği bir şey varken maalesef talimatla yönetilen bir mahkeme oldu ve bu talimatlar sonucunda da büyük katliam sonucu ödüllendirilen katliamcılar oldu. Ki orada yargılananlara kanaat getirmiyoruz, çünkü devlet eliyle yapıldı dedik; valisi, jandarması, emniyeti, MİT’i var bunların hepsinin tutanaklara geçen belgeleri olmasına rağmen hâkim önüne konmasına rağmen bir mahkeme yaşadık. Bizim önümüze attıkları üç beş kişi yargılarken bile hakim onlara ‘beyefendi ayakta kalmayın yorulursunuz’ diye hitap etti. Bizi hem bedenen, hem ruhen yaralayan bir mahkemeden bahsediyoruz. Bizim mahkemelerden beklentimiz var mıydı, benim yoktu. Sadece 10 Ekim için değil bugüne kadar yapılan katliamlar, bireysel eylemlerde, Gezi’de öldürülenler için adalet yerini buldu mu bulmadı. Bu kadar büyük umudum yoktu ama bu vahşete karşı da biraz utanırlar diye düşünmüştüm” ifadelerini kullandı.
 
‘İnsansak barıştan yana olmayı bırakmamak gerekiyor’
 
Hala Gar Meydanı’nın önünden geçmekte zorlandığını söyleyen Elif, 9 yıl geçse de her şeyin dün kadar yakın olduğunu söyledi. Elif, “Sistem değişmediği sürece, faşist iktidarlar gitmediği, insanlığın beraber yaşamayı becerebildiği sürece gelmedikçe bu iktidarlar bu katliamlara devam edecek. Bireysel de olsa toplumsal da olsa devam edecek. 10 Ekim toplu katliamdır ve insanlık suçudur. Her şeye rağmen, kirli çirkin söylemlere rağmen bir arada yaşamayı öğrenmemiz lazım. IŞİD’liler için ‘heyecanlı gençler’ dediler, böyle diyerek sistemli bir şekilde katliamların üstünü örten bir zihniyet var. İnsansak barıştan yana olmayı bırakmamak gerekiyor, yan yana yürümeyi. Bir arada kalmamız gerekiyor” şeklinde konuştu.