‘Bundan sonrasını komplocular düşünsün!’

  • 09:01 12 Ekim 2024
  • Güncel
 
Melek Avcı
 
ANKARA - PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik komployu değerlendiren tutsak siyasetçi Elif Çetinbaş, Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği paradigmanın dünya çapında etki yaratmasıyla, komplonun amacına ulaşmadığını gösterdiğini belirterek, “Bundan sonrasını komplocular düşünsün” vurgusunu yaptı. 
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik 9 Ekim 1998’de başlatılan uluslararası komplonun yıl dönümünde Kürtler ve dostları bir kez daha alanlara çıkarak komploya yönelik tepkilerini dile getirdi. Başta Kurdisan ve Türkiye olmak üzere dünyanın her yerinde alanlara çıkan Kürtler ve dostları Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü ve Kürt sorununun siyasi çözümüne ilişkin taleplerini dile getirdi.
 
Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde kalan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Muş eski İl Eşbaşkanı ve hasta tutsak Elif Çetinbaş, 9 Ekim’de başlatılan ve Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkmak zorunda kaldığı komploya ilişkin soruları yanıtladı.
 
“Sayın Abdullah Öcalan, kapitalizmin kanser misali tüm hücrelere saldırarak kendini yaşatma hoyratlığına karşı direnen ve tüm salvolarını boşa çıkaran adına Demokratik Modernite Paradigması dediği bir umut yarattı.”
 
*PKK  Lideri Abdullah Öcalan’ın uluslararası komployla Türkiye’ye teslim edilmesinin üzerinden 26 yıl geçti. Bu komployla amaçlanan neydi?
 
Bu çeyrek asırlık uluslararası komplo ile amaçlanan tam olarak Sayın Abdullah Öcalan’ın da belirttiği gibi umudun zerresini bile bırakmamaktı. Bilindiği gibi tüm tanrıların hediyesi olan Pandora’nın kutusu açıldığında zulüm, ölüm gibi kötülükler saçıldı. Hegemonik güçler bu kötülüklerle kendisine karşı direnen tüm kesimlere zulmetti, etmeye de devam ediyor. Peki, kutuda hiçbir şey kalmadı mı? Elbette kaldı: Umut. Umut nedir, umut yenilik, yenidenlik, var olmak yeşermektir. Gelenekten aldığı güçle geleceği inşa eden heyecan uyandıran ve amaca giden yolun itici gücüdür. Kapitalist egemenlerin yaşattığı yoğun karanlığı yırtarak şafak vaktini müjdeleyen güneş huzmeleridir. Sayın Abdullah Öcalan, kapitalizmin kanser misali tüm hücrelere saldırarak kendini yaşatma hoyratlığına karşı direnen ve tüm salvolarını boşa çıkaran adına Demokratik Modernite Paradigması dediği bir umut yarattı. 
 
‘Umut zaferden daha değerli’
 
Yaşamın kendisini bir umut olarak değerlendiren Sayın Öcalan tüm bu komplocu güçlerin iştirakiyle hala İmralı Ada Cezaevi’nde tutulmaktadır. Hegemonik güçler Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde yer alan “umut hakkı”nı bile Sayın Öcalan’a uygulatmayarak hem Türkiye’ye suç işletiyor hem de kendi sisteminin ömrünü uzatmaya çalışarak “umudun zerresi”ni bile bırakmak istemiyor. Tabi bu uluslararası güçler, bu pratikte büyük bir zafer kazandıklarını düşünüyorlar. Fakat hesaba katmaktan korktukları bir gerçeklik var, o da Sayın Öcalan’ın paradigmasına inen milyonların varlığı ve onların “umut zaferden daha değerlidir” şiarı. 
 
“Amaç; Kürtsüz ve Kürdistansız bir emperyalist işbirlikçilikti. Yani anti-Kürt ittifakıydı. Çünkü Kürtler bu toprakların en kadim haklarıydı ve onlar devre dışı bırakılmadan yapılan hiçbir senaryo tutmazdı.”
 
*9 Ekim komplosunda yer alan uluslararası güçlerin Orta Doğu’da farklı senaryolar hayata geçirmeye çalıştığı değerlendiriliyor. Orta Doğu’da yapılmak istenen nedir?
 
Orta Doğu dünyanın kalbi, Kurdistan da Orta Doğu’nun. Dolayısıyla uluslararası senaristler dünya üzerinde etkili olmak istiyorsa Orta Doğu’da “tutan” bir şey yapmak zorundalar. Açıkçası Kasr-ı Şirin ve Sykes Picot senaryoları uluslararası güçlerin Orta Doğu’daki iki yüz yıllık en etkili senaryolarıydı denilebilir. Bugün yaşanan İsrail-Hamas ve İsrail-Hizbullah savaşlarını bundan bağımsız ele alamayız. Zira bu antlaşmalar Orta Doğu’nun özelde de Kürdistan’ın parçalara ayrılarak sınırlarının cetvelle çizilmesinin belgeleridir de aynı zamanda. Kürdistan önce Kasr-ı Şirin ile İran ve Osmanlı İmparatorluğu arasında sonra da İngiltere ve Fransa eliyle Sykes Picot’la Türkiye, İran Irak ve Suriye arasında bölüştürülerek ve binlerce yıldır birlikte yaşadığı Türk, Arap ve Fars halklarıyla çatıştırılarak ezilen halk konumuna düşürüldüler. Kargaşa ve kaostan beslenen hegemonik güçler, Kürtlerin bu halklarla çelişkilerini derinleştirerek daima savaşır durumda kalmasını sağladılar. Bu da yetmedi, Ermeni, Süryani ve Yahudilere inanç damarı üzerinden geniş yurtluklar vaat ederek Kürtlerin tasfiyesi istendi. Amaç; Kürtsüz ve Kürdistansız bir emperyalist işbirlikçilikti. Yani anti-Kürt ittifakıydı. Çünkü Kürtler bu toprakların en kadim halklarıydı ve onlar devre dışı bırakılmadan yapılan hiçbir senaryo tutmazdı. Fakat son iki yüz yıllık bir organizasyon merkezi olarak oluşmuş üç yüz bin yıllık bir kültürle baş edemedi. Sonuç olarak Kürtleri Rojava Devrimi ile öze dönüşün ilk adımlarını atarak ve Demokratik Ekolojik Kadın Özgürlükçü Toplum Paradigması’nı dünyaya tanıtarak tüm bu amaçları bertaraf etti. Tabiri caiz ise senaryoları çöpe attırdı.
 
“Direnişçi olduğu kadar duygusal da olan Kürtlerin tabiri caizse 'dünyaları karartılmak' istendi. Fakat yine o dünyaları bedenlerden meşaleler aydınlattı.”
 
*9 Ekim Komplosu’nun Kürt siyaseti ve halk üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu düşünüyorsunuz?
 
1999 yılının ortalarından çekilmiş bir fotoğraf görmüştüm. Dikkatimi kadınların başındaki siyah yazmalar ve genç, yaşlı fark etmeksizin tüm erkeklerin bıraktığı uzun sakallar çekmişti. Kalabalık fotoğrafın yansıttığı tek ve ortak duygu hüzündü. Bir yas fotoğrafı olduğunu düşünerek, “bu fotoğraf kimin yasında çekildi?” diye sormuştum. Albümün sahibi olan arkadaşım “Kimsenin yası değil, bu fotoğraf önderliğimizin Türkiye’ye teslim edilmesinden yaklaşık üç ay sonra falan çekildi. Ama haklısın onun yakalanması, bizim için bir yastan farksız değildi” demişti. Bu sadece çok büyük bir anekdot. Fakat Kürdistan’ın tamamına baktığımızda o dönemin Kürt halkının çoğunluğu için bir “mili matem” havasında geçtiğini söyleyebiliriz. 
 
Kürtler, her ne kadar kendi tarihini bilmekten mahrum bırakılarak, neolitikten tutalım, Hurri, Gutti, Karduk, Mitani ve Medlere kadar ki tarihleri çok iyi bilmeseler de kadim kültür ve sözlü edebiyatları olan dengbêjlik sayesinde her dönemin direnişini kulaklara, zihinlere ve yüreklere ulaştırmıştır. Bu sayede ve bu yüzden hala övünürler. Kela Dimdim’in gözü pek, onurlu halkıyla bu yüzden Adule’nin elindeki gümüş hançere uzanıp “yapma” demek isterler, bu yüzden başkalarının iyi askerleridir diye kızarlar kendi kahramanları olan Rüstem, Ebu Müslimlere ve Selahaddinlere. Ve yine bu yüzdendir ki Keyakser ve Kawalar gibi direnirler her dönemin Dehaklarına. İşte tam da bu yüzden 29’uncu isyan son olsun diye uğraşırlar canla başla. Kürtlerin yakından bildiği tüm çağdaş direnişler trajik bir sonla bittiği için Sayın Öcalan’ın uluslararası komployla teslim edilmesi böylesi bir hüzün yarattı. Direnişçi olduğu kadar duygusal da olan Kürtlerin tabiri caizse “dünyaları karartılmak” istendi. Fakat yine o dünyaları bedenlerden meşaleler aydınlattı. Bir yıllık böylesi zor bir süreçten sonra bir önder olarak Sayın Öcalan “ben hücremde milyonlarla kalıyorum” diyerek halkına, halk da “Güneşimizi karartamazsınız” diyerek önderliğine sahip çıktı. HADEP ve DTP’nin attığı adımlarla halk buluşmaları, gösteri ve mitingler ciddi bir siyasi kazanım elde etti. Günümüzde artık konuşma dili olarak kullanılan sanal dille söyleyecek olursak, uyanışın en çok etkileşim aldığı dönem oldu.
 
“Demokratik Modernite Paradigması sayılı üniversitelerde ders olarak veriliyorsa ve sistem krizine karşı neredeyse tek alternatif olarak gösteriliyorsa sizce bu komplo amacına ulaşmış mıdır?”
 
*O dönemden bugüne baktığınızda sizce komplo amacına ulaştı mı?
 
Amaçlanan Kürdü yok etmek ve Kürdistan’ı parsellemekti. Fakat tam tersi bir durum yaşandı. Sorunuza daha açıklayıcı olması açısından soruyla cevap verecek olursam; Sayın Öcalan’ın kitaplarını okuyanlar bilir, kendisi neredeyse tüm konuları genelden tikele, yerelden evrensele ek olarak açıklar. Ben de kendi üzerimden bir örnekle izah edeyim. Kendi dilini ve tarihini bilmeyen biri olarak; bugün kendi dilini ve tarihini öğrenme çabası içerisinde olan Kürt bir kadınım diyebiliyorsam ve canı gönülden Sayın Öcalan sadece Kürtler için değil tüm dünya halkları ve insanlık için çok büyük bir şans olduğuna inanıyorsam, bugün 74 ülkede birçok aydın, yazar, entelektüel, politikacı ve aktivist öncülüğünde insanlar sokaklara çıkıp “Abdullah Öcalan’a özgürlük Kürt sorununa siyasi çözüm” diye haykırıyorsa, 69 Nobel Ödüllü insan Sayın Öcalan için imza verip çağrıda bulunuyorsa, Sayın Öcalan’ın bir umut olarak ortaya koyduğu Demokratik Modernite Paradigması sayılı üniversitelerde ders olarak veriliyorsa ve sistem krizine karşı neredeyse tek alternatif olarak gösteriliyorsa sizce bu komplo amacına ulaşmış mıdır? Bundan sonrasını komplocular düşünsün!