3 kentte kayıpların akıbetini sordular
- 13:09 26 Ekim 2024
- Güncel
HABER MERKEZİ - Kayıp yakınları ve İHD 3 kentte kaybedilenlerin akıbetini sorarak mücadelelerini devam ettireceklerini belirtti.
Kayıp yakınları ve İnsan Hakları Derneği (İHD) kayıpların bulunması ve faillerinin yargılanması talebiyle başlattıkları eylemleri kapsamında Amed, Êlih, ve Gever’de bir araya geldi.
Amed
İnsan Hakları Derneği (İHD) Amed Şubesi ve kayıp yakınları, “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” eylemlerinin 820’nci haftasında bir kez daha Rezan (Bağlar) ilçesinde bulunan Koşuyolu Parkı’ndaki İnsan Hakları Anıtı önünde bir araya geldi. Eyleme kentteki birçok sivil toplum örgütü temsilcisi ile Sur Belediye Eşbaşkanı ve meclis üyeleri katıldı. Eylemde, kayıpların fotoğraflarının olduğu poster açıldı ve kayıp yakınlarının fotoğrafları taşındı. Bu haftaki eylemde 22-26 Ekim 1993 yılında Licê’de katledilen Tütiye Talan (66), Tahir Koza (70), Zana Mercan (16), Suna Cantürk (4), Dilbirin Cantürk (2,5), Hüseyin Cantürk (13), Ali Canpolat (25), Hüseyin Boğa (34), Salih Boğa( 29), M. Rezzak Yıldırım (65), Abdullah İzgi (40), Mehmet Kaya (32), Mustafa Çakır (40), Zana Çakır (18), Halil Dağ (70), İmam Mehdin Güler (47), Nurettin Soyer’in faillerinin neden cezalandırılmadığı soruldu.
Lice Katliamı
Lice katliamlarının tanıklarından olan Şiar Kaymaz, ne olursa olsun Licê katliamının unutulmaması gerektiğini, bu katliamın faillerinin biran önce yargılanması gerektiğini vurguladı. Şiar, "Düşünün insanlar katlediliyor ve failler orta da yok. Bu ülkede bir çözüm olacaksa öncelikle bu katliam masaya konulup çözüme kavuşturulmalı" şeklinde konuştu.
Licê Katliamı’nda yaşamını yitirenlerin hikâyesini İHD Yönetim Kurulu üyesi Ali İhsan Demirtaş okudu. Licê Katliamı’nda yaşananlar şöyle: “JİTEM tim Komutanı Tünay Yanardağ birçok PKK’linin Licê’ye girdiğini iddia ederek, Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın ilçeye yönlendirir. Helikopterle Licê’ye giden Aydın, olağandışı hiçbir durum olmaması rahatlığı içerisinde İlçe Jandarma Bölük Komutanlığı bahçesinde yaveri ile sohbet ederken suikast silahıyla vurularak yaşamını yitirir. Aydın’ın vurulması bahane edilerek, ilçede sokağa çıkma yasağı ilan edilir. Tüm gün ve gece boyunca ilçe güvenlik güçlerince taranır. İlçeye giriş çıkışlar yasaklanır. Operasyon sırasında Licê’nin dış dünyayla bağlantısı günler boyunca kesilir. Olaylarda 3’ü güvenlik görevlisi 17 sivil olmak üzere 20 kişi yaşamını yitirir. Onlarca insan ateşli silahla yaralanır. Bazı ev ve işyeri güvenlik güçlerince yakılır. Toplamda 401 ev ve 242 işyeri hasar görür. İlçe 4 gün boyunca, parlamenterlerin, siyasetçilerin, STÖ temsilcilerinin ve halkın giriş çıkışına kapatılır. Kolluk görevlileri CHP (Cumhuriyet Halk Partisi) Genel Başkanı Deniz Baykal’ın dahi ilçeye girişine izin vermez. 3 ay içinde yüzlerce kişi göçe zorlandığı için ilçenin nüfusu beşte bir oranında düşer.
Olayla ilgili başlatılan soruşturma 20 yıl sonra tamamlanırken dönemin Diyarbakır Jandarma Alay Komutanı Eşref Hatipoğlu ve Üsteğmen Tünay Yanardağ’ın sanık olduğu kamu davasının yargılamasına başlanıldı fakat iki sanıkta hiçbir zaman tutuklanmadı, haklarında adli kontrol hükümleri dahi uygulanmadı. Katliamdan 30 yıl sonra iki sanığın da ölmüş olması sebebiyle dava hakkında düşme kararı verildi.”
Olayın meydana geldiği günden davanın düşürüldüğü tarihe kadar, faillerin tespiti ve yargılanmasının amaçlanmadığını, aksine failler cezasızlık zırhıyla korunduğunu söyleyen İhsan, “Bölgede özellikle son otuz yılda benzer suçların faillerine dönük yürütülen soruşturma ve yargı süreçleri aynı biçimlerde sürdürülmekte ve aynı neticelerle sonlanmaktadır. Licê katliamı davasında da gördüğümüz üzere, bölgede sivilleri katleden kolluk görevlilerine karşı yargı birimi bir adalet mekanizması gibi çalışmaktan uzaklaşmış, suç niteliğindeki eylemleri meşrulaştırma ve failleri aklama mekanizmasına dönüşmüştür” dedi.
Açıklama oturma eylemi ile son buldu.
Êlih
İHD ve kayıp yakınları, eylemlerinin 656’ncı haftasında Gülistan Caddesi’nde bulunan İnsan Hakları Anıtı önünde açıklama yaptı. “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” pankartının açıldığı eyleme Türk Tabipler Birliği (TTB) eski Başkanı Şebnem Korur Fincancı, Êlih Belediyesi Eşbaşkanı Yeşil Işık, insan hakları savunucularının yanı sıra kayıp yakınları ile çok sayıda kişi katıldı. Eylemde Şirnex’in Cizîr ilçesinde 3 Ekim 1993'te gözaltına alındıktan sonra cenazesi ailesine teslim edilen Hacı Sancak’ın failleri soruldu.
Burada konuşan TTB eski Başkanı Şebnem Korur Fincancı kayıpların akıbetini sormak için alanlarda mücadele edenlerin taleplerine kulak verme çağrısında bulunarak, “Bu topraklarda insanların kaybedilip bir mezarlarının dahi olmaması yasını tutamaması büyük bir acıdır. Bu suçları işleyenlerin cezasız kalması için uğraşıyorlar. Bu topraklarda halen insanlar kaybediliyor. Mücadeleye devam edeceğiz. Kayıpların akıbetini sormaya devam edeceğiz” dedi.
Açıklamayı okuyan İHD Şube yöneticisi Rezan Baytar, sonuç alınıncaya dek alanlarda olmaya devam edeceklerini söyledi.
İşkence edildi
Halime Sancak’ın beyanıyla Hacı Sancak’ın kaybedilme hikayesi şöyle: “3 Ekim 1993 tarihinde sabah erken saatlerde Cizîr’in Nuh Mahallesinde bulunan evimize askerler tarafından baskın yapıldı. Askerlerin bir kısmı evde arama yaparken, komutan eşime ‘Hacı Sancak sen misin’ dedi. Eşim ‘evet’ deyip, kimliğini verdi. Evin önünde 3 panzer bekliyordu. Eşimin koluna girip alıp götürdüler. Kızım ‘Babamı nereye götürüyorsunuz’ diye sorunca, askerler ‘senin baban teröristtir’ deyip, kızıma dipçikle vurdular. Eşimin götürülmesinden sonra kayınbiraderim Halit bize gelip, eşimin Şırnak Tugay komutanlığında gözaltında olduğunu söyledi. Bir gün sonra kayınbiraderim Halit Şırnak’a eşimi sormaya gitti. Ancak Osman Demir bizi arayarak cenazemizi almaya gelmemizi istedi. Kayınbiraderim eşimin cesedini aldı ve eşimin yoğun işkence gördüğünü kaburgalarının kırık olduğunu söyledi. Hacı Sansak isimli başka bir akrabamız eşimle isim benzerliğinden gözaltındaydı. Serbest bırakıldıktan sonra bize söyledi. Eşimin işkence gördüğünü elleri bağlı bir şekilde asılı gördüğünü söyledi. Şikâyette bulunduk, ancak bir sonuç çıkmadı."
Açıklama oturma eylemi ile son buldu.
Colemêrg
İHD Colemêrg Şubesi ve kayıp yakınları, eylemlerinin 146’ıncı haftasında Gever (Yüksekova) ilçesinde bulunan Sanat Sokağı’nda bir araya geldi. Bu haftaki eylemde, 27 Ekim 1995 günü Yüksekova Çetesi yöneticisi Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul komutasındaki Yüksekova Komando Taburuna bağlı askerler Gever’e bağlı Alyawa köyünde gözaltına alındıktan sonra katledildikleri ortaya çıkan, 73 yaşındaki Abdülkerim Yurtseven, 18 yaşındaki Mikdat Özeken ve 13 yaşındaki Münür Sarıtaş’ın failleri soruldu.
Yaşananlar
Açıklama metnini okuyan İHD Şube üyesi Ozan Akbaş, 146 haftadır gözaltında kayıplar gerçeğine, işlenen suça eşlik eden inkar ve cezasızlık politikalarına dikkat çekmek için bu toprakların en uzun hakikat ve adalet mücadelesini sürdürdüklerini belirtti. Ozan, yaşanan olaya dair şu bilgileri verdi: “27 Ekim 1995 günü Yüksekova Çetesi yöneticisi Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul komutasındaki Yüksekova Komando Taburu’na bağlı askerler Yüksekova’ya bağlı Ağaçlı Köyü’ne geldi. Askerler köylüleri dipçikliyerek, yaşlı insanları yerlerde sürükleyerek köy meydanında topladı. Rastgele seçilen 73 yaşındaki yürüme zorluğu çeken Abdülkerim Yurtseven, 18 yaşındaki Mikdat Özeken ve 13 yaşındaki Münür Sarıtaş gözaltına alınarak askeri araçla Yüksekova İlçe Jandarma Tabur’una götürdü. Onları sormak için tabura giden ailelere. Binbaşı Yurdakul, ‘24 saat gözaltında tutulacaklar’ dedi. Aileler tekrar tabura gittiğinde ise ‘kimseyi gözaltına almadık, bir daha buraya gelmeyin’ dedi. Yapılan tüm başvurular reddedildi. 3 insanımızınız gözaltına alındığı gerçeği sümenaltı edildi.”
‘Vazgeçmeyeceğiz’
Ailelerin yaptığı tüm başvurular sonuçsuz kaldığını hatırlatan Akbaş, Üç köylüden o günden bu yana bir daha haber alınamadı. Olay Hakkari Ağır Ceza Mahkemesi kayıtlarına; ‘Sanık Yurdakul’un komutasındaki birlik, Ağaçlı köyünden Abdulkerim Yurtseven, Mikdat Özeken ve Münür Sarıtaş adlı köylüleri dövmüş, yaşlı olan Yurtseven yediği tekmeler sonucu ölmüştür. Bunu gören Yurdakul, diğer iki köylünün tanıklık edeceğini düşünerek öldürülmesi kararı vermiştir. İki köylü daha sonra tabura ait eğitim sahasında bir çukur içinde tarandıktan sonra benzin dökülerek yakılmıştır’ şeklinde geçti. Ancak tanık beyanlarına rağmen, suça iştirak edenlerin itiraflarına rağmen açılan dava kesin beraat hükmü ile sonuçlandı. İç hukuktan sonuç alamayan aileler, AİHM’e başvurdu. AKP Hükümeti AİHM’e yaptığı savunmada suçu kabul ederek, üç kişinin kaybolması nedeniyle üzgün olduğunu belirtti ve kayıplarla ilgili etkin soruşturma yürütmeyi taahhüt etti. İhlali kabul ederek tazminat ödeme yoluna gitti. Bizler, kayıplarımızı aramaktan vazgeçmeyeceğiz” dedi.
Metnin okunmasının ardından eylem, oturma eylemiyle son buldu.