‘Teslimiyet dayatması değil, somut adım gerekli’

  • 09:05 29 Ekim 2024
  • Güncel
 
 
Melek Avcı 
 
ANKARA – İktidarın bir yandan el uzattığını, bir yandan da Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırdığına dikkat çeken SODAP Yürütüme Kurulu üyesi Tülay Korkutan, gerçek bir barışın, teslimiyet dayatmasıyla değil, somut adımların atılmasıyla mümkün olabileceğine işaret etti. 
 
Geçtiğimiz hafta AKP-MHP bloğu, kamuoyuna "Kürt sorunu" ile ilgili kimi mesajlar verirken, aynı zamanda Kuzey ve Doğu Suriye'de sivillere yönelik saldırılarını da arttırdı. Bu blok, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi kabul ederken, "umut hakkı"nın gündeme gelmesi için ise PKK’nin tasfiyesini de şart koştu.  22 Ekim günü Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Riha Milletvekili Ömer Öcalan, aynı zamanda amcası olan Abdullah Öcalan ile İmralı’da görüştü. Görüşmenin ardından Ömer, Abdullah Öcalan’ın şu sözlerini kamuoyuna duyurdu: “Tecrit devam ediyor. Ancak koşullar sağlandığında, bu süreci çatışma ve şiddet zemininden çıkararak hukuki ve siyasi bir zemine taşıyabilecek hem teorik hem de pratik güce sahibim.”  
 
Konuyla ilgili tartışmalar devam ederken, Sosyalist Dayanışma Platformu (SODAP) Yürütme Kurulu üyesi Tülay Korkutan, bu yeni gündemi değerlendirdi.
 
‘Henüz avukatlarla görüşme yok tecrit bitmedi’
 
AKP-MHP’nin "süreç" dediği, fakat ortada hiçbir somut adımın veya sürecin ibaresinin olmadığı Kürt sorununa ilişkin, "Tecrit hâlâ devam ediyor" cevabını veren Tülay, yaşanan gelişmelerin asıl amacının iktidarın istikrarını sağlamak olduğunu söyledi. Tülay, "Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan uzun bir süredir tecrit altında. Ailesi ve avukatlarının görüşme talepleri her seferinde siyasi gerekçelerle reddedildi. Henüz avukatlarıyla da görüşmedi. Kendisinin de ifade ettiği gibi, üzerindeki tecrit hâlâ devam ediyor. Bahçeli’nin el sıkma gösterisiyle başlayan bu gelişmelerin esas amacının muhalefetin yeniden dizaynı ve rejimin istikrarının temini olduğu açık olarak ortaya çıkmakta" dedi.
 
‘2025 iktidarın en zor senesi olacak’
 
İktidarın "iç cephenin güçlendirilmesi" söylemlerini bahane ederek asıl hedefin muhalif kesimleri eylemsizliğe sürüklemek olduğunu belirten Tülay, buna karşı önümüzdeki dönemde güçlü bir mücadele hattına ihtiyaç olduğunu vurguladı. Tülay, "Bahçeli'ye bunları söylettiren aklın aklın arkasında, 20 küsur yıldır Türkiyeli emekçilere, kadınlara, halklara ve gençlere kan kusturan; ekmeklerinden çalarak kendi yandaşlarını büyüten; ülkenin her bir köşesini yabancı sermayeye peşkeş çeken; Kürt halkının demokratik taleplerini baskı ve zulüm politikalarıyla bastırmaya çalışan saray rejimi olduğu çok açıktır. 2025 yılı, iktidarın en zor senesi olacak gibi durmakta. Bu koşullarda iç cephenin güçlendirilmesinden kasıt, muhalefetin atalete sürüklenmesidir. İktidar, son birkaç yıldır demokrasi güçlerinin içinde ve çevresinde oluşturduğu tüm fay hatlarını istismar etmenin planlarını hayata geçirmek istemektedir. Emekçiler, halklar, kadınlar, öğrenciler ve sosyalistler olarak saray rejiminin faşist politikalarına karşı güçlü, etkili bir ses çıkarmaktan, mücadele pratiklerini hayata geçirmekten başka şansımız yok" ifadelerini kullandı.
 
‘Somut adım’ vurgusu 
 
Kürt halkının mücadelesinin onurlu bir barışla taçlanmasını savunduklarını söyleyen Tülay, şöyle devam etti: “Elbette ki yukarıda ifade ettiklerimden şu sonuç çıkarılmamalıdır. Sosyalistler, devrimciler, feministler olarak Kürt halkının onurlu bir barış talebinin ve bunun hayata geçirilmesinin yanındayız. Kürt halkının kırk yıldır sürdürdüğü mücadelenin onurlu bir barışla taçlanması önemlidir. Ancak bu barış, teslimiyet dayatmasından çok, somut adımların atılmasıyla olacağı da açıktır. Başta demokratik bir tartışma zemininin hazırlanması gereklidir. Gerçek anlamda onurlu bir barış süreci isteniyorsa, bu ancak demokratikleşme adımlarıyla inandırıcılık kazanacaktır.
 
‘Barış Türkiye halkları için gereklidir’
 
SODAP olarak, Kürt Özgürlük Hareketi’nin tarihsel birikimine ve bugüne kadar getirdiği tutarlılığa güveniyoruz. Bu noktadaki tutumumuz, onurlu barışı sağlayacak bir sürecin içinde etkin bir rol oynamaktadır. Barış, tüm Türkiye halkları için gereklidir; çünkü şu anda ülkede yoğun bir pahalılık, işsizlik ve yoksulluk var. Bu krizin ağır yükünü emekçiler ve yoksul halk çekiyor. Sokakta hak mücadelesi veren işçilerin eylemlerine saldırıların olduğu, kadınların, öğrencilerin ve halkların sesinin sokakta kısılmaya çalışıldığı, örgütlenmenin önünde engellerin bulunduğu; Demirtaş, Yüksekdağ ve binlerce siyasi tutsağın haksız bir şekilde cezaevlerinde tutulduğu bir politik ortamda, bu duruma karşı atılacak her adım, sürece dair inancı güçlendirecektir."
 
‘Bir yandan el uzatıyor bir yandan da Rojava’ya saldırıyor’
 
Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırıların iktidarın tutumunu net bir şekilde ortaya koyduğunu belirten Tülay, çelişkiye dikkat çekti. Tülay, “Bu tartışmaların ardından Rojava’ya yönelik saldırı, saray rejiminin gerçek niyetini ortaya koymaktadır. Nasıl ki bir yandan Filistin için timsah gözyaşları dökerken, diğer yandan Filistin’i vuran jetlere yakıt taşıyarak İsrail ile iş birliği yapıyorsa; şimdi de muhalefetin yeniden dizaynı ve rejimin istikrarının temini için Kürt sorunu ile ilgili barış için 'el uzatırken' Rojava’da yaşayan sivil halka ‘operasyon’ adı altında bombalar yağdırıyor. Rojava’da bombalanan yerler sivil yerleşim alanları ve hastanelerdir. Görüntülerde birçok sivilin yaralandığı ve hayatını kaybettiği ortaya çıkmıştır. Savunmasız sivil halka yapılan bu saldırı, katliamdır, soykırımdır, savaş suçudur. Saray rejiminin barış konusundaki samimiyetsizliğini de ortaya çıkarmıştır” diye kaydetti. 
 
‘Saldırıların bitmesi için ortak mücadele şart’
 
Yürütülen savaşla Kürt hareketinin gücünün zayıflatılmaya çalışıldığını belirten Tülay, ortak mücadelenin önemine dikkat çekerek şöyle konuştu: "Emperyalist güçlerin Orta Doğu’da başlattığı bu savaşlar halkların çıkarına değildir. Türkiye’nin, Kuzey ve Doğu Suriye’de Kürt halkına yönelik saldırıları da bundan bağımsız değildir. Bu saldırı, aynı zamanda Kürt Hareketi’nin gücünü zayıflatmaya yönelik bir hamledir. Bu saldırıların sona ermesi için halkların ortak mücadele etmesi gerekiyor. Savaş karşısında somut taleplerin hayata geçirilmesi noktasında sosyalist güçlerin de büyük çaba göstermesi gerekiyor. Bu konuda birlikte mücadeleyi yükseltmek şart."