Dil, kimlik ve varlık mücadelesi: Kürtlerin anadil hakları

  • 09:02 11 Mayıs 2025
  • Kültür Sanat
     
 
İZMİR - Avesta Dil Kurumu’ndan kadınlar, Kürtçeye yönelik süregelen asimilasyon politikalarını ve bu politikalara karşı verilen mücadelenin kazanımlarına değinerek, anadilde eğitimin önemini vurguladı. 
 
Kürt halkı yüzyıllardır süren inkâr ve asimilasyon politikalarına karşı, diline sahip çıkarak varlığını korumaya devam ediyor. 1932 yılında Celadet Alî Bedirxan öncülüğünde yayın hayatına başlayan Hawar Dergisi’nin ilk sayısının çıktığı gün olan 15 Mayıs, her yıl Kürt Dil Bayramı olarak kutlanıyor. Kürtçe’ye yönelik baskı politikalarının hala sürdüğü bir dönemde, halk anadilini koruma ve gelecek kuşaklara aktarma mücadelesini kararlılıkla sürdürüyor. Günümüzde ise Kürtçe, sadece bir dil değil, aynı zamanda bir halkın varlığının, direncinin ve özgürlüğünün sembolüdür.
 
İzmir Avesta Dil Kurumu yöneticisi Yasemin Elban ile dil kurumunda öğrenci olan Rabia Pakistan ve Gülsüm Yaman anadilin önemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Kürtler, Sümerlerden önce vardı’
 
Kürdistan tarihinin eski olduğunu ve Kürtlerin kadim bir halk olduğunu vurgulayan Yasemin Elban, “Medeniyet Sümerlilerden başladı ve dünyaya yayıldı ama şu an ararsan bir Sümerliyi bulamazsın. O dönemde medeni olan insanlar bu döneme yetişemediler. Çünkü onlar da ezilen halklar arasında asimile olup onlardan oldular. Türkiye’de Kürtler üzerinde 101 yıldır psikolojik asimilasyon uygulanıyor. Büyüklerimiz zamanında Kürtçe konuşanlara para cezası kesildiğini söylüyorlardı ve Kürtleri Türklere kötü insanlar olarak tanıttıklarını ifade ediyorlardı. Biz 'kürdüz' dediğimizde karşımızdakiler 'estağfurullah' derdi. Sanki biz başka bir dünyadan kötü insanlarmışız gibi bir gözle bakıyorlardı. Elbette bu da asimilasyon politikasının bir parçasıydı; bize karşı yapılan asimilasyon, Kürtlerin Türklerin arasında eriyip gitmesi için ve Türk olması için yapılan bir asimilasyondur. Bu yüzyıl içerisinde Kürt halkı birçok badireler atlattı” şeklinde konuştu.
 
‘Yeni nesil anadilini kaybediyor, bu da halkın yok olmasına neden oluyor’
 
Kürdistan’da asimilasyon politikaları uygulandığını dile getiren Yasemin Elban, Kürt halkının bugüne kadar dilleri sayesinde geldiklerini vurguladı. Yasemin Elban, “Bugün de dilimizin tekrar resmi dil olmasını istiyoruz. Annelerimiz tek dilli idi. Anadilimizle konuşuyorlardı ve biz de anadilimizi öğreniyorduk. Ama maalesef şu anki Anneler iki dilli konuştuğu için yeni nesil çok az biliyor, onlardan sonrakiler de hiç bilemeyecek. Kimisi 'babam', kimisi ise 'dedem' biliyordu diyecek ve maalesef bu asimilasyon işe yaramış durumda. Bu duruma gelmesinin nedeni, dışarıda arkadaşlarıyla Türkçe konuşması, okulda eğitim görmesi ve televizyon kanallarının Türkçe olması. Bu yüzden de dillerine hâkim olamıyorlar. Anneler her ne kadar diretse de ben kendimde şahidim; torunlarımla olan deneyimlerimden, ben Kürtçe konuştukça onlar da Türkçe cevap veriyor. Bu da bir halkın yok olmasına neden oluyor” diye ifade etti.
 
‘Anadil yoksa halk da yoktur’
 
Anadil olmadan bir halkın da yok olacağını ifade eden Yasemin Elban, “Babamın bir lafından örnek vermek istiyorum. Babam dil üzerinde çok duruyordu. Bize hep 'yabancı bir dili konuşanlar bir halkı katlediyor' derdi. Biz o zamanlar ne söylemek istediğini anlamıyorduk, maalesef şu an çok iyi anlıyoruz; söylediği söz çok doğruydu. Bizim çocuklarımız biraz biliyor ama maalesef torunlarımız şu an hiç bilmiyor. Bu yüzden de önünü kapatmamız gerekiyor, kapatılması gerekiyor. Bütün yetkililer ve bizler hepimiz el ele verip dilimizi eğitim dili yapmak için çabalamalıyız. Anasınıfından üniversiteye kadar çocuklarımızın anadilinde eğitim görmesi gerekiyor. Kendi dilinde eğitim almayan çocuklar ileride hedeflerine ulaşamazlar” şeklinde vurguladı.
 
‘Anadilinde eğitim almak halkların hakkıdır’
 
Birçok ülkede anadillerini yüzde doksan kaybetmiş halklar olduğu ve eğitim dili ile anadillerini kazandıklarını belirten Yasemin Elban, “Bunlardan bir tanesi de Polonya, onun dışında da birkaç ülke var. Kendi dillerinde eğitim aldıktan sonra dillerini geri kazanıyorlar ve birçok meslekte, doktorluk ve mühendislik de dâhil, birçok alanda ve bölümde üstün başarı sağlıyorlar. Bu yüzden her şekilde ve her durumda kendi dilimizle diyalog kurabiliriz. Eğer dilimiz olmazsa kimseyle ve bir işle ilgilenemeyiz. Eğer anadilimiz olursa her anlamda ve her şekilde başarılı oluruz. Çok değerli araştırmacı, tarihçi olabiliriz. Özgüveni olmazsa başka bir dilde başarılı olamaz. Anadilinde eğitim her halka revadır ve hakkıdır. Anadilinde eğitim, güzel yerlere gelmesi için gereklidir. Çift dilli ya da çok dilli eğitimin olduğu ülkeler çok zengin olur. Kendi dili, kültürü ve halkıyla çok daha zengin olur” diye konuştu.
 
‘Kürtçe Eğitimin Rönesansı’
 
Kürt yazarların sayısının 50 yıl öncesinde çok az olduğunu dile getiren Yasemin Elban, “Kürdi-Der açıldıktan sonra birçok şehirde şubeler açtı ve Kürtçe eğitim kampanyası başlattı. Bu kampanyadan sonra birçok kişi Kürtçe dil dersi aldı. Kuzey Kürdistan'da Rönesans gibi oldu, birçok kişi böyle diyordu. Ben de böyle düşünüyorum. Birçok Kürtçe yayınevi açıldı. Birçok Kürtçe yazar çıktı.  Bu eğitim bunları bize kattı. Kürdi-Der ‘deki eğitimin az da olsa Bakur Kürdistan’daki Kürtlere birçok getirisi oldu. Birçok Kürt yazar, şair oldu. Birçok televizyonda yer aldılar” şeklinde konuştu.
 
‘Kürtçenin varoluş mücadelesi’
 
Kürt halkının anadilinden ve geleneklerinden sömürülen bir halk olduğunu ifade eden Rabia Pakistan, Kürt halkının varlığının anadil olduğunu dile getirdi. Rabia Pakistan, “Doğduğumuzdan beri anne babamız hep derdi: 'Her şeyinizi kaybetseniz de dilinizi hiçbir zaman kaybetmeyin, buna sahip çıkın' derdi. Biz kardeşler olarak gerekmedikçe Türkçe konuşmayız. Yanımızda bir Türk veya Kürt olsun, dilin, ırkın hiçbir önemi yok. Artık o kadar kendimize bunu alıştırmışız ki her alanda bunu konuşmaya çalışıyoruz. Bunun sürdürülebilmesi için tabii ki sadece konuşmak yetmiyor. Bugün bizim varlığımızdan bahsediliyorsa bunun okullarda öğretilmesi gerekiyor. En basitinden birçok iş yerinde Kürtçeye ihtiyaç duyuluyor. Örnek verecek olursak bir çağrı merkezinde Almancası, İngilizcesi, Fransızcası, Türkmencesi var, birçok dilden var ama Kürtçesi yok. Oysaki birçok Kürt insan var. Çağrı merkezlerine baktığınızda bir Kürtçe yok. Açıp kapatıyorlar ya da göstermelik destekliyorlar. Göstermelik olarak olmaması gerekiyor artık. Biz varız, Kürtçe var. Resmiyete baktığımız zaman dilimiz de var” şeklinde belirtti.
 
‘Kürt kimliği ve medyada yansımaları’
 
Kürt halkının sembolleşmiş renklerine bile tahammül edilmediğini belirten Rabia Pakistan, “Otobüste göz devirirler, tuhaf bakarlar. Bırakın konuşmayı, kesk sor zer renklerden korkan bir halktan bahsediyoruz. Konuştuğumuz zaman 'ikinci kanala geçti' muhabbeti oluyor. Medya mezunuyum, bizim bir dersimizde hocalarımızdan biri batıdaki alan fotoğraflarını gösterirken en güzel yerlerini gösterirdi ama doğuya geldiği zaman en kötü, en ücra, çocukların yüzlerinin yanık olduğu yerler gösterirdi. Bu hep ekranlardan da kaynaklı bir durum aslında. Mezopotamya'da demiyor, 'doğu böyle bir yer, Kürtler böyle insanlar, pisler' hep bizi böyle gösterdiklerinden kaynaklanıyor” şeklinde konuştu.
 
‘Kurumları görünür kılmak gerekiyor’
 
Kürtçe kurslarının ücra köşelerde olduğunu dile getiren Rabia Pakistan, “Daha temiz yerlerde kurumlarımız açılsa katılımda daha fazla olabilir. Devletten kaynaklı aslında. Daha fazla kurslar yaygınlaştırılmalı. Anadil eğitim dili olması gerekiyor. Sanat alanlarında da birçok yerimiz olabilmeli. Çabalamak lazım” dedi.
 
‘Dil öğrenmek toplumsal sorumluluk’
 
Türk olarak Kürtçeye destek vermek amacıyla Kürtçe derslerine katılım sağladığını belirten Gülsüm Yaman, Türk olarak bunu başarmanın gurur olduğunu ifade etti. Gülsüm Yaman, “Onların penceresinden bakabiliyorum aslında. Siyasetten, ideolojiden arındırılmış bir şekilde sadece dil öğreneyim, Kürtler kimdir, nedirler, ne yaparlar. Kürtleri daha iyi anlayabilmek için Kürtçeyi öğrenmek istedim. Çevremdeki Kürtlerle iletişim kurmak benim için bir gururdur. Her alanda Kürtler var; arkadaşlarımız, çevremiz, komşumuz olsun. Kürtler her yerde. Kürtçe kursları açarak geliştirilir. İnsanları bilinçlendirebiliriz. Kadınlar olarak bunu Kürt kadınlarına ve Türk kadınlarına, sadece Kürtlere değil, aslında Kürtlere karşı ön yargılarını kırarak da bunu yapabiliriz diye düşünüyorum. Ben de bu amaçla buradayım. Çevremdeki insanları da böyle bilinçlendirmek isterim, kendi Türk arkadaşlarımı. Türkler açısından bir fayda sağlayacağı değil, aslında insani bir görev olduğunu düşünüyorum. Sonuç olarak doğduğumuzda bize bir katalog sunulmadı. Hangi ırkı, hangi dini seçelim diye. İnsanları olduğu gibi kabul etmek çok önemli bir şey. Arap’tır, Rum’dur, İngiliz’dir, kim olursa olsun, onları anlayabilmek için dili öğrenmekte gereklidir” şeklinde konuştu.