
Kürt tarihinde bir dönüm noktası: Zîlan
- 09:06 30 Haziran 2025
- Portre
HABER MERKEZİ – Kürt tarihinde dönüm noktası olarak görülen Zîlan, 30 Haziran 1996’da Dêrsim’de gerçekleştirdiği eylemde yaşamını yitirdi. Geride “Yaşamı ve insanları çok sevdiğim için bu eylemi yapmak istiyorum” sözlerini bırakan Zîlan, Kürt kadının direniş sembollerinden biri haline geldi.
Kürt tarihinde dönüm noktalarından biri olarak değerlendirilen PKK'li Zeynep Kınacı’nın (Zîlan), Dêrsim merkezde düzenlediği eylemde yaşamını yitirmesinin üzerinden 29 yıl geçti. Zîlan, arkasında bıraktığı mektubunda, “Yaşam iddiam çok büyük. Anlamlı bir yaşamın ve büyük bir eylemin sahibi olmak istiyorum. Yaşamı ve insanları çok sevdiğim için bu eylemi gerçekleştirmek istiyorum. Kürt kadınının sembolü olmak istiyorum” sözleriyle tarihe not düştü. 30 Haziran 1996’da Dêrsim’de düzenlediği eylemde yaşamını yitiren Zîlan için Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, “Zîlan yaptığı eylem ile beni aştı, bundan sonra ancak Zîlan’ın militanı ve takipçisi olabilirim” dedi.
Zîlan, 1972 yılında Meletî merkezde dünyaya geldi, aslen Elmalı köyündendi ve ailesi çevrede Mamureki olarak tanındı. Malatya İnönü Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümünden mezun oldu. Saflara katılmadan önce Malatya Devlet Hastanesi’nde röntgen teknisyeni olarak çalıştı. Bu süreçte Amed'in Gêl (Eğil) ilçesine bağlı Xlıya köyünden, kendisi gibi aynı bölümden mezun olan Mehmet Ali Atlı ile evlendi. Eşi, 1995 kışında Adana’da gözaltına alınıp tutuklandı.
Zîlan’ın ailesi orta halli bir yaşam sürdü, aile yapısı bir yandan feodal etkileri taşırken bir yandan küçük burjuva Kemalist bir anlayışı yansıttı. Kardeşleri mücadeleye sempati duydu, ancak eşinin ailesi zengin ve feodal bir yapıya sahipti, yurtsever bir çizgi taşımıyordu. Lise yıllarında düşünceleri şekillenmeye başladı, sol fikirlerle ve Kürt kimliğiyle ilgilenmeye başladı, yaşamı sorgulamaya bu yıllarda yöneldi ama henüz bir çizgiye yakınlık hissetmedi. Üniversite yıllarında düşünceleri daha fazla netleşti, özellikle PKK’ye karşı bir sempati beslemeye başladı. Bu ilgisi, ailesinin belli ölçülerde ulusal değerleri taşımasından da beslendi.
Yurtsever arkadaş çevresi o dönemde örgütlü bir yapıya sahip değildi, bir öncülük bulunmuyordu, ailesinin yaşadığı ekonomik zorluklar da kararlarını ertelemesine yol açtı. Ancak zaman ilerledikçe düşünceleri berraklaştı, yüreğinde taşıdığı adalet arayışı olgunlaştı ve sonunda özgürlük mücadelesine katılma kararı aldı.
Zîlan, eyleminden önce kaleme aldığı mektubun bir bölümünde şu ifadeleri kullanıyor:
“Kürdistan kadın özgürlük savaşçılarına...
Başkan APO ve PKK öncülüğünde yürütülen ulusal kurtuluş mücadelemiz Kürdistan toplumunun geriliğin; görerek sorunları köklü çözme çabasındadır. Kadının yitirilmişliği, sınıflı toplumları ortaya çıkışı ile birlikte başlamıştır, İlkel komünal dönemde üretim etkinliğinden kaynaklanan kadınının yaşam içindeki etkin rolü, ilkel sermaye birikiminin oluşması ve bu birikimin erkek cinsinin elinde toplanması ile birlikte sınıflı toplumlar oluşmuş, kadın özgürlüğünün yitiriliş süreci de bununla birlikte başlamıştır. Köleci toplumdan feodal toplum düzenine, kapitalist ve emperyalist toplum düzenine geçilmiş, kadın cinsinin sömürülmesi her sınıflı toplumda biçim değiştirerek ve daha ince bir tarzda sömürülerek devam etmiştir.
Kadını özgürleştirme çabaları sınırlı kaldı
İnsanlığı her alanda özgürleştiren, sınıflar arasındaki çelişkileri ortadan kaldırarak eşti, özgür yaşam olanaklarının oluşturulması anlamında olan bilimsel sosyalist teori, kadının insanca yaşam olanaklarına kavuşturulması gerektiğini savunmaktadır. Ancak gerçekleşen sosyalizm, her ne kadar kadını bu yönlü biçimlendirmeye çalışmışsa da, sosyalizmin bilimsel esaslarından sapma, kadın özgürlüğünün özgün bir temelde ele alınmayıp bütün insanlık sorunları ile birlikte ele alınması gibi nedenlerle kadını özgürleştirme çabaları sınırlı kalmıştır.
Kürdistan özgülüne baktığımızda kadının yitirilişi, hem cins olarak sömürülüşü, hem de diğer her yönden sömürülüşü Kürdistan'da kadın sorununun daha derinden yaşanmasına neden olmuştur. Ulusal kurtuluş mücadelemiz başlamadan önce Kürdistan'da kadının varlığından, iradesinden bahsetmek mümkün değildi. Kadın bir hiçti, Türk şairi Nazım Hikmet'in belirttiği gibi "Sofradaki yeri öküzden sonra gelmektedir" Bu kadar kötü pozisyonda kalan Kürt kadınının özgürleştirilmesi çabası da sorunun büyüklüğüne denk bir çabayı ve yaklaşımı gerektirmektedir. Kürt halkının nüfusunun neredeyse yarısından fazlasını oluşturan kadın sorunu çözülmeden Kürt kadınının özgürleştirilmesinden söz edilemez.
Görevlerimizi yerine getirmekten uzağız
Parti Önderliği bütün sorunlara yaklaşımda olduğu gibi, kadın sorunu konusunda da derin çözümlemeler ve bu sorunun çözümlenmesi yönünde asıl öncülüğü yapmıştır. Bugün gelinen düzey kadının gelişimi ve özgürlüğü noktasında çok ileri bir düzeyi ifade etmektedir. Ancak kadının yitirilişi o kadar kötü ve ciddi ki neredeyse insanlık tarihi ile birlikte başlıyor. Bu noktada kadının özgürleşmesi ve kendi ayakları üzerinde durması öyle bir çırpıda gerçekleştirilecek bir olgu değildir. Uzun bir sürece ihtiyaç vardır. Partimiz PKK'nin bu konuda attığı adımlar, bu süreci yakınlaştırma temelindedir. Kadını özgürleştirme çabaları çok kutsaldır, çok öğreticidir. Bu açıdan Parti Önderliği'ne en çok bağlı olması gereken, çok savaşması, can vermesi, emek harcaması gereken kadının kendisi cevabı vermiş, akın akın saflara koşarak özgürleşmenin adımlarını atmaya başlamıştır. Ancak kadın olarak korkunç geriliğimiz, Parti Önderliği'nin bu yönlü çabalarına denk düşen bir gelişmeyi sağlamaktan uzak kalmamıza neden olmuştur. Mevcut durumumuzla savaşımızın genel seyrine denk, dönemsel görevlerimizi yerine getirmekten uzağız.
Kadın köleliğine karşı mücadele
Özgürleşmenin yolu savaşmaktan geçmektedir. İyi savaşabilmek için iyi örgütlenmek gerekiyor. Güçlü bir örgütlenmeyi gerçekleştirebilirsek güçlü bir iradeden de bahsedebiliriz. Kadın özgürlüğünün savaştan geçtiği bugün kanıtlanan bir gerçektir. Öyle ise hedeflerimiz bellidir. Kürt kadınına özgü olan yurtseverlik, bağlılık, kararlılık, cesaret gibi olumlu özelliklerimizi devrim lehimize kullanarak, korkunç bir çabanın sahibi olmamız gerekiyor. Özgürlük için emek harcayan, gelişim sağlayan ve bu uğurda kanını döken binlerce bayan şehidimiz var. Berivan, Rahime, Bese, Ronahi, zekiye, Mizgin ve Rahşan yoldaşlar bu şehitlerimizin içerisinde zirveleşen yaşamları ve şahadetleri ile hem ulusal kurtuluş mücadelemiz içerisinde, hem de kadın özgürlüğü konusunda önemli süreçlerin yaşanmasının öncülüğünü yapmışlardır. Bu yoldaşlarımız savaşan bütün kadın özgürlük savaşçılarına, özelde bireysel olarak bize büyük moral ve cesaret vermektedirler. Kürdistan toplumunun geri bırakılmışlığına, özelde ise kadın köleliğine olan o büyük öfkemizi düşünceyle, ideolojiyle ve politikayla birleştirerek dönemsel görevlerimizi yerine getirmeli, ulusal kurtuluş mücadelesi içindeki rolümüzü oynamalı, hem de özgürleşmenin pratik adımlarını atmalıyız."
Mektubunun sonunda ise Zilan şu sözleri dile getiriyor:
"Yurtsever halkım,
Bu eylemle yüreklerinizin dili olmaya çalışacağım. Bizler dağlarda binlerce evladınız, sizlerin özgür yarınları için bir kez değil, binlerce kez canımızı feda etmeye hazırız. Savaşımızın bu en kızgın günlerinde sizler de saflarınızı netleştirmelisiniz artık. Savaşımımızın adı halk savaşıdır, öyleyse halk savaşının gereklerini yerine getirelim. ‘Özgürlük ağacı kanla sulanır’ diye bir deyim vardır. Özgürlüğünüzü ucuz terk etmemelisiniz. Şunu çok iyi bilince çıkarmak gerekiyor ki, ülkemiz çok değerli. Bunun için düşman bu kadar ısrarlı. Biz neden ısrarlı olmayalım ki? Canımızdan başka kaybedecek neyimiz var? Onurluca ölmeyi, onursuzca yaşamaya tercih edelim. Özgürlüğe çok yakınlaştığımız bu süreçte halkımızın şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da PKK’nin başlattığı direniş mirasına sahip çıkacağına, ödediği bunca bedelden sonra bir o kadar da ödeyeceğine ve özgür yarınları kendi elleriyle yaratarak dünya toplumları içerisinde şereflice yerini alacağına olan inancımla selamlıyorum!”