‘Artık demokratik entegrasyon yasaları için adım atılmalı’

  • 11:03 27 Ekim 2025
  • Siyaset

  

 
ANKARA- Özgürlük Hareketi’nin güçlerini geri çekmesini yaptıkları basın açıklaması ile değerlendiren DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, sürecin ilk aşamasının tamamlandığını söyleyerek artık ikinci aşama olan demokratik entegrasyon yasalarının çıkması ve yasal adımların atılması sürecine geçilmesi gerektiğini ifade etti. 
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan,  Kürt Özgürlük Hareketi güçlerinin Türkiye’den çekilme kararı almasının ardından Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ndeki son gelişmelere ilişkin Ankara'da bulunan Hilton Otel'de basın toplantısı gerçekleştirdi. Eş Başkanlardan Tuncer Bakırhan öncelikle söz aldı. 
 
‘Bu geleceğe doğru büyük bir atılımdır’
 
Mücadele sürecinden yaşamını yitiren isimleri anıp, cezaevindeki siyasi tutsakları selamlayarak başlayan Tuncer Bakırhan, “Dün ülke olarak çok kritik ve anlamlı adımlardan birine tanıklık ettik. Fesih kararı alan PKK, tüm güçlerini Türkiye sahasından çektiğini açıklayarak çözüm ve barışta ısrarcı olduğunu dünya kamuoyuna deklare etti. Bu karar yeni bir aşamanın kapısını ardına kadar açan, çözüme ve barışa imkân sunan bir adımdır. Bu geri çekilme kararı, barış yolundaki kararlılığın en somut ifadesi, demokratik ve siyasi çözüme olan inancın sarsılmaz bir adımıdır. Yeni bir döneme, yeni bir ruha en güçlü çağrıdır. Dünkü karar bu iradenin çok güçlü, derin, somut bir kanıtıdır. Bu, sadece geri çekilme değil, geleceğe doğru büyük bir atılımdır. Bu adım aynı zamanda gelecek yüzyılı kazanma adımıdır” dedi.
 
‘Sürecin birinci aşaması kapanmıştır ikinci aşamaya geçiş zamadır’
 
“Gelinen noktada sürecin birinci aşaması kapanmıştır” diyen Tuncer Bakırhan, “Kongre kararları ve silahların yakılmasının ardından, çekilmenin de tamamlanmasıyla yeni bir sayfa açılmıştır. Şimdi, çözümü başka bir yerden beklemeden kendi hikayemizi yazma zamanıdır. Çok daha kritik ve hayati olan ikinci aşamaya, yani hukuki ve siyasi adımlarla toplumsal barışa geçiş zamanıdır. Bu aşama zorlu olduğu kadar anlamlıdır da. Bu sadece bir kesimin değil, tüm Türkiye'nin barışıdır. Artık yapılacak en önemli görev, bu süreci 86 milyonun ortak ve eşit geleceğine ilerletmektir. Süreç yasalarla, haklarla, özgürlüklerle gelişmelidir. Siyaset ve demokrasi dili güçlendirilmelidir. Hukuk barışın, adalet ise geleceğin temeli olmalıdır. Hem dünkü kararın alınmasında hem de diğer adımların önünün açılmasında Sayın Öcalan büyük bir kararlılık ve barış vizyonu ortaya koymuştur. En çetin şartlarda dahi hep siyasi çözümden yana tavır geliştirmiştir. Bugün geldiğimiz noktada Öcalan’ın çabası, öngörüsü, ısrarı ve barışın inşasındaki rolü belirleyicidir. Bu bakımdan, kendisinin daha fazla inisiyatif alabilmesi, süreçte daha etkin rol oynayabilmesi için yollar açılmalı, imkânlar sağlanmalıdır.  Diyalog, müzakere ve fikir alışverişi olmalıdır. Özgür çalışma, iletişim ve yaşam koşulları oluşturulmalıdır” diye konuştu.
 
Meclis bu süreci kolaylaştırmalıdır
 
Devamında ise Tuncer Bakırhan şunları belirtti: “Şimdi bir kapı açıldı. Bu kapıdan hep beraber geçmeliyiz. Kimseyi geride bırakmadan, kimseyi dışarıda tutmadan. Zamanın ruhu ve hakikati ile Türkiye Büyük Millet Meclisine de sesleniyorum. Meclis, bu tarihi süreçte sorumluluğuna uygun davranmalıdır. Meclisimiz sadece yasaların yapıldığı bir yer değil; tarihin yazıldığı, geleceğin şekillendirildiği bir yerdir de aynı zamanda. Bugün Meclis çatısı altında alınacak kararlar ve çıkarılacak yasalar tarih kitaplarında gelecek nesiller tarafından okunacaktır. O nedenle Meclis bu süreci kolaylaştırmalı ve geliştirmelidir. Geçiş dönemi için hukuki düzenlemeler yapılmalıdır. Bunlar sadece teknik düzenlemeler değil, barışın da yapı taşları olacaktır. Bunlar Türkiye'nin demokratikleşmesi için gereklidir.
 
Medya barışa köprü olmalıdır
 
Kürt meselesinin çözümü Türkiye'nin demokratikleşmesi anlamına gelir. Türkiye demokratikleşirse herkes kazanır. Bu bakımdan bu süreçte sadece bir taraf değil; devlet ve iktidar, güvenlik bürokrasisi, yargı sistemi ve diğer tüm kurumsal yapılar da sorumludur. Herkes artık elini taşın altına koymalıdır. Herkes barış iradesine uygun hareket etmelidir. Geçmişin olumsuz refleksleri ve söylemleri bırakılmalı, geleceğin demokratik aklı ve dili benimsenmelidir. Düşman algısı değil yurttaş algısı, tehdit tanımı değil hak tanımı yapılmalıdır. Güvenlikçi dil değil özgürlükçü dil, korku politikası değil umut politikası üretilmelidir. Altını önemle çizmek isteriz ki, dün gerçekleşen ve 86 milyona umut olan gelişmelerin sağlıklı bir şekilde ilerleyebilmesi için medyaya da büyük ve tarihi sorumluluklar düşmektedir. Medya barışa köprü olmalıdır. Kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı, düşmanlaştırıcı yayınlar yerine kapsayıcı ve barışçıl bir yayıncılık anlayışını tercih etmelidir.
 
Şimdi herkesin sorumluluk üstlenme zamanıdır
 
Buradan açık bir şekilde ifade etmek istiyoruz: Eski düzenin koruyucuları, statükonun sahipleri, çatışmadan beslenen yerel ve uluslararası güçler bu süreci baltalamak isteyebilir. Provokasyonlar tezgâhlanabilir, korku senaryoları üretilebilir, karalama kampanyaları olabilir. Ama biz kararlı duracağız, barış yoluna devam edeceğiz. Biz barıştan vazgeçmeyeceğiz. Bunu herkes çok iyi  bilmelidir. Şimdi iktidar, muhalefet, devlet, sivil toplum, medya, akademi ve herkesin sorumluluk üstlenme zamanıdır. Bu hepimizin süreci, hepimizin barışı ve hepimizin geleceğidir. Barış için, gelecek için, 86 milyon için umutluyuz. Dün alınan kararın herkese hayırlı olmasını, kalıcı bir barışa yol açmasını diliyoruz. Yaşasın halkların kardeşliği, yaşasın onurlu bir barış!”