Avukat Senem Doğanoğlu: Deliller terk edilmiş odalarda unutuldu!
- 09:03 9 Ekim 2023
- Güncel
ANKARA - Ankara Katliamı dosyasına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Avukat Senem Doğanoğlu, katliamın 8’nci yılında da dosyada firari kişiler hakkında herhangi bir delil toplanılmadığını var olan delilerin ise terk edilmiş odalarda bulunduğunu belirtti.
Emek, Barış ve Demokrasi Güçleri tarafından 10 Ekim 2015 tarihinde Ankara Tren Garı önünde yapılmak istenilen barış mitingine DAİŞ’liler tarafından bombalı saldırı gerçekleşti. Saldırıda 103 kişi yaşamını yitirirken, 500’ün aşkın insan da yaralandı. Tüm ihmaller silsilesinde gerçekleşen katliamın 8’nci yılında firari failler yönünde yargılanma hala devam ediyor.
Aradan geçen 8 yıla rağmen gerçek sorumluların hala ortaya çıkarılmadığı Ankara Katliamı’na ilişkin açılan dava dosyası hakkında dava avukatlarından Senem Doğanoğlu değerlendirmelerde bulundu.
‘Soruşturma süreci ailelere kapatıldı’
8 yılın özetini, “Her şey karanlıkta hala neyin karanlıkta bırakılmak istendiğinin ifşa olduğu ve bize başlıkların verildiği bir yargılama süreci yaşıyoruz” sözleriyle anlatan Senem, Haziran ayında önlerine bir iddianame geldiğini belirtti. Senem, “Bize bir beyaz ayakkabıdan katliamı çözdük, geriye doğru baktık, geldiği güzergahı bulduk, sonra evlerini bulduk oradaki kişileri tespit ettik. Onlarla bağlantılı olan kişiler için MİT ve istihbarat tarafından bilgi verildi ve biz iddianame hazırladık. 10 Ekim için, 9 kişinin geldiği 10 kişinin planladığı böyle bir katliam diye önümüze iddianame koydular. Soruşturma sürecinin tamamını avukatlara ve katliamda yaralanan ve hayatını kaybedenlerin ailelerine kapattılar. 4 yıl sonra dosya saklama, kaybedilme gibi sonuçları oldu. Bizim kamu görevlilerini yargılama ve soruşturma taleplerimizin dışarıda bırakılması için böyle bir kısıtlama kararı olduğunu görmüş olduk. İddianame hazırlanırken ve savcı tüm bağlantıları çözdük, dosyaları inceledik ve inceleme tutanağı hazırlayıp geri yolladık diyordu. Çok uzunca bir süre, incelendiği söylenilen dosyaları bu dosyanın içeriğine almakla geçti, hatta bir kısmını avukatlar olarak biz aldık” dedi.
‘İlhami Balı yıllardır denetimli takipteymiş’
3 Ağustos 2018 tarihine kadar tutukluların olduğu ana davada çokça delilin tartışıldığını dile getiren Senem, DAİŞ’li failler yönünden emniyetin hala bir şemasının olmadığını ona rağmen emniyetin, “beyaz ayakkabıdan katliamı çözdük” iddiasının da hala devam ettiğini kaydetti. Senem, şunları söyledi: “İki yıl boyunca temel hedefimiz, sorumlu olan kamu görevlilerinin açığa çıkmasıydı. Bu kamu görevlileri kimdi; hakimler, savcılar, emniyet, istihbarat, jandarma ve sınırlar. Sınırlardaki konuşmalar ortaya çıktı. Dosyada en çok konuşulan İlhami Balı ki, devletin İlhami Balı ile başka bir hesabı var. Bu dosyalar üzerinden yürüyor ki İlhami Balı alt düzey sınırlarda çalışan bir İŞİD üyesi. Ama bütün dosyalarda yönetici deniliyor. Sonradan çıktı, muhtarlarla konuşuyor, sınırda askerlerle sohbetleri var. Onlarca insanı alıyor, götürüyor. Müthiş bir geçiş faaliyeti içerisinde ve bunlar hepsi çıktı. Bunların çıkma sebebi ise, Antep’in yargılamadığında. Antep, Ankara, İstanbul’da giriş çıkışlarda 2019’dan beri denetimli takip altında olduğunu gördük.”
‘Katliama yol verildi’
Gar Davası’nın DAİŞ ana davası gibi bir davaya dönüştüğüne işaret eden Senem, faillerin Türkiye’nin her yerinde örgütlendiğine dikkat çekti. Tüm bunları kendileri gibi istihbaratın da gördüğünü ve katliama bir yol verildiğini dile getiren Senem, “Ankara istihbarat şube müdürü de faillerin ‘Antep’ten Ankara’ya nasıl geldiği?’ sorusuna, ‘neden bunu soruyorsunuz ki önce failler sınırdan Antep’e nasıl geldiler Antep’ten Ankara’ya nasıl geldiler önce bunu sorun’ diyor. Sorduğu soru, kendisinin cevaplaması gereken bir soru. Sadece bir ihmal olduğundan değil, ‘neyi karanlıkta bırakıyorsunuz ve neyi koruyorsunuz?’ sorusunun sürekli sorulduğu bir yargılama süreci yaşadık. Tabi insanlığa karşı suç konusunda başından beri talebimiz oldu. Mahkeme, insanlığa karşı suçun başından beri oluşmayacağına karar verdi. Bunda İŞİD teokratik bir devlet kurmak istiyor ve 10 Ekim Ankara Gar Katliamı’nı anayasal düzene karşı, devlete karşı işlenmiş bir suç olarak tarif etti. Tüm makamların 10 Ekim ile bir kurmacası var ama bizim yok. Bizim iddialı büyük sözlerimiz yok, biz şunu tercih ettik; verdiğinizden ne anlıyorsak bunu söylemeyi tercih ediyoruz. İŞİD katliamının politik olarak seçim dönemlerine denk düşmesini her defasında dile getirdik. Politik olarak bunları söyleyebiliriz, aparatlaştırıldığını, faillere işaret edebiliriz ki, cumhurbaşkanından, başbakanına, valisine hatta Ümit Özdağ ve Sedat Peker hakkında bile suç duyurusunda bulunduk. Tüm bu katliamın etrafından dolanan ve şaibe yaratan bir kitle var” değerlendirmesi yaptı.
DAİŞ faillerinin öldürülmesine dair yanıt: Önemli olan personellerimiz deliler değil
Senem, katliamın çok önemli faillerinden olan Yunus Durmaz, Mehmet Kadir Cebel ve Halil İbrahim Durgun’un şaibeli operasyonlarla davada söz söylemeden öldürüldüğüne vurgu yaptı. Senem, şöyle ekledi: “Çok uzun bir süre Yunus Durmaz, Mehmet Kadir Cebel ve Halil İbrahim Durgun’un otopsi tutanaklarını alamadık. Zorlaya zorlaya getirmiş olduk. Canlı bombaları Ankara’ya taşıyan Halil İbrahim Durgun ile ilgili yapılan operasyon çok şaibeliydi. Yunus Durmaz ‘ın da öyleydi. Mehmet Kadir Cebel’in bitişik atışla evinin banyosunda öldürülmesinin açık kaydı vardı. Delileri karartmadan suç duyurusunda bulunduğumuzda Antep valiliği takipsizlik kararı verdiğinde şöyle bir cevap verdi; ‘önemli olan orada polisin can güvenliğidir, sizin onların canlı ele geçirilmesi ve delilerin güvenirliliğine dair duyduğunuz kaygıların bizim için önemi yoktur’ dedi. Yunus Durmaz’ın operasyonu şöyle planlanıyor; ‘Kesin terasa çıkacak terastan kaçacak, sniper koyalım’ tam da dedikleri gibi oluyor, Yunus Durmaz, terasta kendini patlatıyor. Sniper var, tam da planlanan operasyon gerçekleşiyor ama canlı ele geçirebilirdi. Canlı ele geçirilmeyen ve onların yerine konuşan devlet var. Yunus Durmaz’da ele geçirilen dijital meselesi var. O dijital materyali istihbarat daire başkanlığı TEM’e bize gönderin diyor. İstihbarat daire başkanlığı sonra biz iade ettik diyor ve dosyaya bilirkişi raporu geliyor materyal incelendi diye. Delil güvenliği ortadan kalkmış durumda, bilirkişi raporunda iki adli bilişimci inceleniyor ve öğreniyoruz ki iki adli bilişimci istihbarat daire başkanlığında çalışıyormuş.”
Deliler boş bir odada terk edilmiş
Senem, firari dosya sürecinde çok fazla talepte bulunduklarını ama dosyaya eklenen en dikkat çekici durumun, 9 Ekim 2019 tarihinde anayasa bürosunun koridorunda terk edilen klasörlerin bulunduğunu ve klasörlerin Gar Katliamı ile ilgili olduğunu söyledi. Senem, “Klasörlerin içinde 2019 tarihinde Yakup Şahin’in ihbar edildiği, Nizip emniyetinin alarma geçirildiği, Antep'e haber verildiği ortaya çıktı. Antep’in hiçbir şey yapmadığını ve katliamdan sonra ‘bizim elimizde bu var size gönderelim’ dediğini öğrenmiş olduk. Ankara emniyeti bunu savcılığa yollamıyor, Antep katliam olduktan sonra bu klasörleri gönderiyor. Bu dosyanın en büyük skandalı buydu. Kamu görevlileri hakkında meseleyi genişletecek bir meseleydi. Kamu görevlilerinin iddianamesini hazırlayan savcılar girmeliydi. Delileri saklamak üzerinden suç duyurusunda bulunduk nitekim delileri saklamışlardı. Unutmak kabul edilebilir bir şey dedi. Buna dair bir şey olmadı, sadece 30 Eylül 2015 tarihinde Yakup Şahin’in bilindiğini öğrenmiş olduk ve bununla yetinin dediler. Nizip emniyeti ihbar etmiş, Antep bir şey yapmamış katliam olunca akıllarına gelmiş yollamışlar, beyaz ayakkabı ile böyle bağladık dediler” sözlerini kullandı.
‘Firari sanıklar hakkında deliller toplanmadı’
DAİŞ üyesi Kenan Kutval isimli bir firarinin olduğunu ama bu firarinin isminin olduğunu fotoğrafının olmadığına dikkat çeken Senem, son olarak şunları belirtti: “Hasan Hüseyin Uğur’un dosyası yeni geldi. Bu firari sanıkların Gar katliamıyla rabıtaları konusunda hiçbir delil yok, toplanmadı. Taleplerimize rağmen toplanmıyor. Dosyanın ikinci kısmında Nusret Yılmaz, Ahmet Güneş bu isimler hep konuşuluyor. Ahmet Güneş’in 7 yıldır istediğimiz videoları dosyaya yeni eklendi. Ahmet Güneş üyelikle yargılanıyor, onun dijitalleri geldi. 2016 yılında sadece fezlekede yer aldığı haliyle geldi. Bir baktık, Türkiye’de ketibedekilerde tüm firarilerin isimleri var. Videolara rağmen, hepsinin bir eğitim sürecinde olduğunu ve savaşa hazırlandığını biliyoruz. Bir hazırlıkları var infaz ediyorlar, bunlar ortaya çıktıysa heyete insanlığa karşı suçtan suç duyurusunda bulunursunuz dedik ama heyet bulunmadı. Firari dosyalar gelmeye devam edecek. Böyle davalarda zamanaşımının olmamasının nedeni budur. Zamanla deliler ortaya çıkar, yıllar geçtikçe üstü örtülenler ortaya çıkar.”