Unutulmaz senaryoların usta yazarı: Ayşe Şasa
- 09:05 16 Haziran 2019
- Tarihte Bugün
Sibel Özalp
HABER MERKEZİ - Türkiye sinemasının unutulmaz senarist ve düşünürlerinden olan, bilhassa vizörün arkasındaki usta kadın Ayşe Şasa, 16 Haziran 2014’te, 73 yaşında yaşamını kaybetti. İncelikli senaryoların yazarı olarak da bilinen Ayşe’nin ölümünün 5’inci yılı.
Çerkes bir anne ve yarı Çerkes yarı Kürt bir babadan dünyaya gelen senaryo yazarı Ayşe Şasa, 1 Ocak 1941 tarihinde İstanbul’da doğdu. Babasının babası Bekir Şasa, Orman Genel Müdürlüğü yapmış ve Ankara’nın Eskişehir çıkışında, yol kıyısında hatırasına oluşturulmuş bir orman vardır. Türkiye sinemasına seçkin senaryolar kazandıran Ayşe Şasa, ‘Bir Ruh Macerası’ adlı anı-söyleşi kitabıyla hem yaşamında iz bırakan kişileri ve olayları anlatıyor hem de kendi dramını okuyucularıyla paylaşıyor.
'Çok yalnız ve bedbaht’ bir çocukluk yaşadı
Henüz yetişme çağındayken dadılara teslim edilen Ayşe, bir açıklamasında çok yalnız ve bedbaht bir çocukluk yaşadığını belirterek bu dönemi şu şekilde anlatır: “Ailem, bana çok büyük bir iyilik yapmış olduğunu düşünerek, beni hepsi de İkinci Dünya Savaşı cehenneminden kaçmış ve ruhen sakat olan kimi Yahudi kimi Katolik kimi Protestan birtakım dadılara teslim etti. Ailem, bu insanları kafasında idealize ettiğinden, dadılarımdan fiziksel ve ruhi çok şiddet gördüm. Anneannem babama bir keresinde isyan etmiş ve ‘Avni Bey sizi mahkemeye vereceğim bu çocuğu tamamen dadıların eline bırakarak ona zulmediyorsunuz’ demişti.”
'Zavallı bir zengin kızı'
Çok küçük yaşlarda ailesinden beklediği ilgi ve şefkati görmediğini sürekli olarak belirten Ayşe, anne babasının yurt içinde ve dışında hep bir gezme hali içinde olduğunu söylüyor. Gece gündüz gezdiklerini, başka şeylerle başka muhitlerle meşgul kişiler olduğunu ve kendisinin de ‘zavallı bir zengin kızı olduğunu’ ekliyor. Gümüşsuyu’nda Alman Konsolosluğunun karşısında oturduğu yıllarda mürebbiyelerinden birinin Ayşe’yi Taksim Parkına geziye götürdüğünü ve orada diğer mürebbiyelerle olan konuşmaların ise üzerinde bıraktığı etkiyi şöyle ifade ediyor Ayşe Şasa:
“Tahmin ediyorum üzerime çullanan korkuların asıl sebebi bu mürebbiyelerdi. Savaş yıllarındayız, bu insanlar savaştan kaçmışlar, İkinci Dünya Savaşı’nın acılarını taşıyorlar, geceleri evdeki hizmetkârlarla beraber radyo dinliyorlar ve sürekli savaşın felâketlerini konuşuyorlar. Ölümden bahsediyorlar, bombalardan, yangınlardan söz ediyorlar, korku verici olaylar anlatılıyor ve bunlar küçücük yaşımda, benim şuur altımda, uzun süre hayatımı çok kötü etkileyecek çok derin bir tesir bırakıyor. Alman diktatör Adolf Hitler’in adı geçiyor, Nazilerin adı geçiyor, Gestapo’nun adı geçiyor.”
‘Ben çok yalnız bir çocuğum, bu şişeyi bulan lütfen beni arasın!’
Çocukluk yıllarını anlatırken adeta Charles Dickens romanlarında yetimhanedeki çocuklara yapılan zulüm altında olduğunu ve kendi evinde yetim gibi hissettiğini kaydeden Ayşe, “Yedi sekiz yaşlarındayım, bir kâğıda ‘Ben çok yalnız bir çocuğum, bu şişeyi bulan lütfen beni arasın!’ diye bir not yazıyorum” diye devam ediyor.
Yaşamının dönüm noktası Kemal Tahir ile tanışması oluyor
Şimdiki adı Robert Kolej olan Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nden 1960 tarihinde mezun olan Ayşe, öğrencilik yıllarından itibaren sinemaya ilgi duymaya başladı. “Yaşadığımız Yıllar” adlı ilk oyununu da liseden mezun olacağı yıl yazan Ayşe, 1963-1965 yılları arasında Robert Koleji’nin İdari Bilimler Bölümü’ne devam etti. Başarılı senarist Ayşe, yaşamının dönüm noktası olarak tanımladığı Kemal Tahir ile tanışmasının ardından onunla güçlü bir dostluk kurdu: “Çok kısa sürede Kemal Tahir ile eşi Semiha Tahir bana yüreklerini açarak manevi anne baba oldular” diye belirtti.
Yönetmen, yapımcı ve senarist Atıf Yılmaz’ın asistanlığını yapan Ayşe, 1963 yılında senaryo yazmaya başladı. 30 yaşından 48 yaşına kadar ağır bir ruhsal çöküş yaşadığına işaret ettiği bir konuşmasında Ayşe şu sözlere yer verdi: "Bir zamanlar hem Ateist hem de Marksisttim. Bugün geriye döndüğüm zaman, hayat hikayemi bir film sinopsisi gibi özetleyebiliyorum. 1960 yılında 18 yaşımda sinemaya adım attığımda, Marksist dünya görüşünü beyazperde aracılığıyla yaymayı kendime görev tayin etmiştim. Türk sinema seyircisi, Türk filminin varlığında beni kendimle yüzleştirdi. Bana tutulan bu aynada kendimi, gerçek kimliğimi kavrayışımı, Müslümanlığımı idrak edişimi, beni kendimle yüzleştiren sinema seyircisine borçluyum."
Kısa süren ilk evliliğini Atilla Tokatlı ile yapan Ayşe, ikinci evliliğini yönetmen Atıf Yılmaz ile gerçekleştirdi. Atıf Yılmaz, “Hayallerim, Aşkım ve Ben” adlı anılarında Ayşe’yi şöyle anlatır: “Cizre beylerinden Bedirhan Paşanın torunudur… Yılmaz Güney’in Ayşe Şasa’ya karşı garip bir sevgisi ve saygısı vardı. Kim bilir belki de Ayşe Kürt Prensesi olduğu içindir. Yaşar Kemal’in yalancısıyım. Ayşe Şasa’yla evleneceğim zaman, İstanbul’da Kürt ileri gelenleri Ayşe Şasa bir Türk’le evleniyor diye epeyce bozulmuşlar. Onun üzerine Yaşar Kemal göğsünü gere gere ‘Yanılıyorsunuz arkadaşlar. Damadımız öz be öz Kürt’tür,’ demiş. Ayşe Şasa benimle kâh ‘Proleter Kürt’, kâh ‘Asimile Kürt’ diye dalga geçip dururdu.”
Şizofren teşhisi konuldu
1980’li yıllarda ağır bir psikolojik rahatsızlık geçiren Ayşe’ye doktorlar şizofren teşhisi koydu. Çocukluğuna dair hiçbir olumlu hatırası olmadığını söyleyen Ayşe’nin akıl sağlığındaki bozulmaya, ilk evliliğindeki derin yoksulluk günleriyle, 12 Mart 1971 askeri darbesinin baskıcı karakteri de katkıda bulunmuş ve Ayşe iki kez intihar girişiminde bulundu. Bir dönem uyku haplarına bağımlı olan Ayşe’nin vücut ağırlığı 40 kiloya kadar düşmüş.
Bu dönemi, yazar, sinema tarihçisi ve araştırmacı Giovanni Scognamillo, Türkiye’deki film üretim ve yapım düzeninin Ayşe’ye iyi gelmediğini söyleyerek, “Hastalanmasında belki, bir ihtimâl, bu çalışma düzeninin de bir payı, bir katkısı oldu. Ayşe Şasa çok dürüst, çok düzgün, çok ilkeli bir insandı. Yeşilçam hengamesinin içine düşünce sarsılmış olabilir” şeklinde açıklıyor.
Sinemadan çekildi
On yıllık inziva dönemi sırasında sinema piyasasından tamamen çekildi. Bu süreçte üçüncü eşi usta senarist Bülent Oran kendisine destek oldu. Bu dönemden sonra, düşünsel anlamda kendisini değiştiren Ayşe, daha bilimsel, sezgici bir hayat sürmeye başladı. Bu yeni yaşam tarzı, eserlerine yansıyan Ayşe, İbnü’l Arabi ve Andrei Tarkovsky üzerinde derin düşüncelere sahipti.
1981’de İbnü’l Arabi’nin ‘Fusüsu’l-Hikem’ adlı kitabının çevirisini okuduktan sonra çok etkilenen Ayşe, İslam’a ve İslam tasavvufuna yönelmesini bütünüyle bu kitaba bağlamış ve 18 yıl boyunca yaşadığı ağır sinir hastalığından bütünüyle kurtulduğunu ifade etmişti. Senaryoları, yazıları ve kitaplarıyla, daima Türkiye sinemasının ve kültür hayatının merkezinde yer alan usta senarist, 1993'te sinemayla ilgili "Yeşilçam Günlüğü" adlı denemeleri okuyucuyla buluşturdu.
Eserleri
"Son Kuşlar", "Ah Güzel İstanbul", "Utanç" ve "Gramofon Avrat" gibi filmlere senarist olarak imza atan Ayşe Şasa, "Bir Ruh Macerası", "Yeşilçam Günlüğü", "Delilik Ülkesinden Notlar", "Şebek Romanı" adlı kitapları kaleme aldı.
Ayşe, Sadık Yalsızuçanlar ve İhsan Kabil ile "Düş Gerçeklik Sinema", Ömer Tuğrul İnançer ve Berat Demirci ile de "Vakte Karşı Sözler" kitaplarını kaleme yazdı.
Ayşe, 1963'te "Çapkın Kız", 1965'te "Son Kuşlar" ve "Murat'ın Türküsü", 1966'da "Toprağın Kanı" ve "Ah Güzel İstanbul", 1967'de "Harun Reşid'in Gözdesi", "Balatlı Arif" ve "Kozanoğlu",1968'de "İlk ve Son", "Köroğlu" ve "Cemile",1971'de "Battal Gazi Destanı", "Unutulan Kadın", "Güllü" ve "Yedi Kocalı Hürmüz", 1972'de "Utanç" ve "Cemo", 1973'te "Kambur", 1981'de "Deli Kan", 1982'de "Hacı Arif Bey", 1983'te "Ve Recep ve Zehra ve Ayşe", 1984'te "Ölmez Ağacı", 1986'da "Merdoğlu Ömer Bey", 1987'de "Gramofon Avrat", 1988'de "Arkadaşım Şeytan", 1989'da "Hiçbir Gece", 1992'de "Her Gece Bodrum",1993'te ise "Kanayan Yara Bosna" adlı yapımların senaryosuna imza attı.
"Delilik Ülkesinden Notlar" kitabı Şubat 2003'te piyasaya sunulan Ayşe, son olarak 2008'de "Dinle Neyden" isimli filmle sinemaya dönüş yaptı.
Zatürre sebebiyle 16 Haziran 2014'te 73 yaşında hayatını kaybeden Ayşe, Sahrayıcedid Mezarlığı'na defnedildi.