25 Ekim 2014: Reyhan Cabbari İran rejimi tarafından idam edildi
- 09:18 25 Ekim 2017
- Tarihte Bugün
Reyhan Cabbari, üç yıl önce 25 Ekim günü tecavüze maruz bırakıldığı erkeği özsavunma hakkını kullanarak öldürdüğü için İran rejimi tarafından idam edildi. Annesine gönderdiği son mektubunda kadınlara giydirilmeye çalışılan 'kader' elbisesine isyan eden Reyhan, vasiyetinde ise onu idam eden ülkesine karşı, "Tek isteğim var anne, ağlama ve dinle. Bu dünya bizi sevmedi ve ben bu kaderi istemiyorum. Beni bu ülke toprağına gömme. Siyahlar giymeni istemiyorum. Rüzgar beni alıp götürsün" diyordu.
Kadın isyanı tarihine son yıllarda eklenenlerden Reyhan Cabbari 19 yaşındayken kendisine tecavüz etmeye çalışan bir erkeği özsavunma hakkını kullanarak öldürdü. 2009 yılında tutuklandı ve 5 yıl boyunca mahkemede 'meşru savunmada bulundum' dedi ama her koşulda erkeği koruyan İran molla rejiminin yargıçlarını inandıramadı. Reyhan, tecavüzcü erkeği öldürdüğü için idama mahkum edildi. Tüm dünyadan kadınlar Reyhan için harekete geçti ancak İran rejimi Reyhan'ı Ekim 2014'te idam etti.
Erkek sistemi ve şiddetine özsavunma ile karşı duran ve cezaevine atıldığı ilk gün tepki için saçlarını kesen Reyhan'ın ölüme giderken annesine yazdığı mektup ise tüm kadınlar için miras olarak kaldı. "Bu dünya bizi hiç sevmedi…İçime sevgisini ektiğin bu ülke beni hiçbir zaman istemedi" diye başlayan Reyhan'ın yargılanma sürecindeki adaletsizlikleri ele aldığı mektubu şöyle:
"Sevgili Sholeh,
Öğrendim ki bugün kısasla tanışma sırası benimmiş. Yaşam kitabımın son sayfasına geldiğimi senden öğrenemediğim için kırgınım. Bilmem gerektiğini düşünmüyor muydun? Üzgün olduğun için ne kadar mahcup olduğumu biliyorsun. Neden senin ve babamın elini öpme şansını bana vermedin?
Dünya bana yaşamak için 19 yıl verdi. O uğursuz gecede ölmeliydim. Bedenim şehrin bir köşesine atılmalı ve birkaç gün sonra polis beni teşhis etmen için seni tecavüze uğradığımı da orada öğreneceğin adli tıp doktorunun ofisine götürmeliydi. Biz onların gücü ve servetine sahip olmadığımız için, katilim asla bulunamayacaktı. Hayatına utanç ve ızdırapla devam edecek, birkaç yıl sonra da bu ızdırap seni öldürecekti.
Her nasılsa bu lanetlenmiş hikaye değişti. Bedenim bir köşeye atılmadı, ama Evin Hapishanesi ve onun tek kişilik hücresine gömüldü, şimdi de mezarlığa benzeyen Şehr-e Ray hapishanesine. Ama kaderim buymuş, şikayet etme. Sen benden iyi bilirsin ki ölüm yaşamın sonu değildir.
Sen bizlere okula giderken bir kavga ya da şikayet karşısında bir hanımefendi gibi olmamızı öğretmiştin. Nasıl davranmamız gerektiğinin altını ne kadar çok çizdiğini hatırlıyor musun? Senin deneyimlerin yanlıştı. O olay başıma geldiğinde, öğrendiklerimin bana yardımı olmadı. Mahkemede beni soğukkanlı ve zalim bir suçlu gibi anlattılar. Hiç gözyaşı dökmedim. Hiç yalvarmadım. Kanunlara güvendiğim için ağlamadım.
Ama kayıtsız olmakla suçlandım. İşte, sivrisinek bile öldüremez, hamam böceklerini antenlerinden yakalayıp dışarı atardım. Tahammüden cinayetle suçlanıyorum. Hayvanlara yaptığım muamele bir erkeğe eğilim olarak yorumlandı ve hakim olayın yaşandığı sırada tırnaklarımın uzun ve ojeli olduğu gerçeğine bile bakma zahmetine katlanmadı.
Kendisinden adalet beklenen bir hakim için ne kadar da iyimser! Ellerimin sporcu kadınlar gibi, özellikle de boksörler gibi, iri olmadığını sorgulamadı. Ve içime sevgisini ektiğin bu ülke beni hiçbir zaman istemedi, beni sorgulayanların hakaretleri yüzünden ağlarken, en adi sözlerini dinlerken hiç kimse bana destek olmadı. Güzelliğimin son işareti saçlarımı kazıdığımda 11 gün hücre cezasıyla ödüllendirildim.
Sevgili Sholeh,
Duydukların yüzünden ağlama. Karakoldaki ilk günümde, yaşlı bekar bir görevli canımı yakmak için tırnaklarımı kullandığında, güzelliğin burada aranan bir şey olmadığını anlamıştım. Güzel görünmek, güzel düşünce ve dilekler, güzel el yazısı, güzel gözler ve görüş, hatta hoş bir sesin güzelliği…
Anneciğim, düşüncelerim değişti ve bunun sorumlusu sen değilsin. Sözlerimin sonu gelmeyecek; onları, senin yokluğunda ve senden habersiz beni infaz ederken sana ulaştırması için birine veriyorum. Sana miras olarak pek çok el yazımı bırakıyorum.
Yine de ölmeden önce senden bir şey istiyorum. Aslında bu dünyadan ve bu ülkeden bir tek isteğim var. Biliyorum bunun için zaman lazım. Ama lütfen ağlama ve dinle…
Senden mahkemeye gidip bu arzumu anlatmanı istiyorum, hapisteyken böyle bir mektup yazamazdım. Bir kez daha benim yüzümden acı çekeceksin. Eğer yalvarman gerekirse, bunun için sana kızmam. Gerçi sana yapmamanı söylememe rağmen infaz edilmemen için onlarca kez yalvarmıştın.
İyi kalpli annem, sevgili Sholeh, canımdan daha çok sevdiğim, toprağın altında çürümek istemiyorum. Gözlerimin, genç kalbimin toza dönüşmesini istemiyorum. Ben asılır asılmaz bunu ayarlamanı; kalbimin, böbreğimin, gözlerimin, kemiklerimin, vücudumdan ne nakledilebilirse onları ihtiyacı olanlara hediye etmeni istiyorum. Organlarımı alanların ismimi bilmesini, bana bir buket çiçek almalarını hatta benim için dua etmelerini bile istemiyorum.
Şunu çok içten söylüyorum, gelip yas tutarak acı çekeceğin bir mezar istemiyorum. Benim için siyahlar giymeni istemiyorum. Zor günlerimi unutmak için elinden geleni yap. Rüzgar beni alıp götürsün.
Dünya bizi sevmedi. Kaderimi istemiyorum. Ve şimdi ölümü kucaklayarak buna bir son veriyorum. Çünkü Allah'ın mahkemesinden, beni sorgulayanlardan ben davacı olacağım. Hakimden; beni taciz etmekten geri durmayan Yüksek Mahkeme'nin hakimlerinden davacı olacağım.
Yaratıcının mahkemesinde Dr. Farvandi ve Kasım Şabani'den davacı olacağım; tüm o bilgisizlerden, yalanlarıyla bana haksızlık eden, benim haklarımı çiğneyen ve gerçeğin bazen görünenden farklı olduğuna dikkat etmeyenlerden davacı olacağım.
Sevgili iyi kalpli Sholeh, diğer bir değişle sen ve ben suçlayanlar, diğerleri ise sanık. Bekleyip Allah'ın ne istediğini görelim. Ölene dek seni kucaklamak isterdim. Seni seviyorum."