Aysel'i görmek ya da görmemek bütün mesele bu!
- 09:04 27 Mart 2022
- Medya Kritik
Reyhan Hacıoğlu
İSTANBUL - Geride sadece silik anıları kalan bir siyasetçiden deli gibi korkan bir iktidarın çok da bir vereceği kalmamış gibi. Bu bir yere kadar, ne yazık ki gördüklerimizden yadırgamadığımız bir hale dönüşmüş durumda. Ya basın! Görmemeyi nasıl başarıyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak sanal medya hesabından istifa ederken, günlerce haberi yapılmamıştı. Gayri ihtiyari aynı kursta tanıştığım TRT muhabirine bu haberi "görmemeyi" nasıl başardıklarını sormuştum. Yani büyük bir başarıydı sonuçta! Bütün gündem o olacak ve siz görmezden geleceksiniz. "'Görmeyin' dediler, biz de görmedik." Gayet de basitmiş aslında olay.
Mağrur bakışları ve dik duruşuyla, insan resmine her baktığında baş eğmeyen birini görüyor. Çektiği onca acıya rağmen dik durmuş ve ömrünü mücadeleye adamış ve bu uğurda binlerce baskıya göğüs germiş, sevdiklerini kaybetmiş, sevdiklerinin düşlerini omuzlamış, karanlık sulardan, derin vadilerden geçmiş de gelmiş bir kadın... İnce bedenine rağmen, dağ gibi yüreğiyle halkına öncü olmuş ve bu uğurda her şeyi göze almış bir kadın; Aysel Tuğluk o.
Hiçbir saldırının düşüremediği kadın…
Genç yaşta atıldığı mücadelede hiç yılmadan, yorulmadan yol almış, saldırı, tehdit, baskı ve tutuklamalara rağmen bildiğinden şaşmamış bir Kürt kadın siyasetçi. Ve sadece bu yüzden onlarca Kürt siyasetçi gibi şu an tutuklu. Hiçbir saldırının düşüremediği kadın, bugünlerde zihni ile sınanıyor. Annesine bir mezar yerini dahi çok görenlerin barbarlığı karşısında tüm insani duygularının yanı sıra aklının da yorgunluğu ile baş etmeye çalışıyor.
Adım adım unutsa da o tüm geçmişini, bizler için bu mümkün değil elbette! Bugün Kürt siyasi hareketinin "kırmızı çizgimizdir" dediği eşbaşkanlığı bizlere ilk tanıtan kadınlardan olmasının yanı sıra, ateşten bir gömlek olan PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın avukatlığını üstlenme cesaretini gösterenlerdendi de o. Öfkesi ile devlete ilk taşı atan da oydu, Meclis kürsüsünde "Bize baş eğdiremezsiniz" diyen de. O bugünleri hatırlamasa da, her resmine baktığımızda bakışları bunu bize hatırlatır.
Aysel’den korkuyorlar!
Bütün arkadaşları "içeride" ve dışarıda onun özgürlüğünü istiyor. Zira hepsi uğruna canını verdiği mücadeleden geriye ona bir anı kalmamasını dahi geçmişi, çocukluğu silinmeden dışarda olmasını istiyor. Ama o ki, karşısındakiler bu halinden dahi korkuyorlar. ATK raporları, hastaneler, kurullar hepsi "Cezaevinde kalabilir" diyor onun için. ATK raporlarıyla delil dahi yaratılmaya çalışılıyor.
Kendisine dair şimdiye kadar bir talebi olmadı. Ailesi her ziyaretlerinde hafızasını biraz daha zayıflamış bulsa da, o hala Aysel Tuğluk. 5 yaşındaki ikiz çocukları ulusal kıyafetleri yüzünden gözaltına alan zihniyet, onu da bırakmayacak gibi duruyor! Bu bir yere kadar anlaşılır. Yani barışa öfke duyan, tecrit eden bir devlet aklının, tüm söylemleri bir halkın hakları üzerine olan ve bunun için canını ortaya koyan bir siyasetçiyi de tehdit olarak görmesi mümkünler dâhilinde! Bu bir yandan onun gücünü gösterirken bir yandan da devlet denilen "kutsiyetin" aciziyetini gösteriyor elbette!
Ya basın!
Geride sadece silik anıları kalan bir siyasetçiden deli gibi korkan bir iktidarın çok da bir vereceği kalmamış gibi. Bu bir yere kadar, ne yazık ki gördüklerimizden yadırgamadığımız bir hale dönüşmüş durumda. Ya basın! Yani görmemeyi nasıl başarıyor. Konunun "insani" olması yani Aysel Tuğluk'un uğruna canını verdiği değerler ve inanmışlıklarından çok, hastalığı olması olunca yazan çok oldu! Maksat dostlar demokrat görsün diye hiç beklenmeyecek gazeteciler ve yazarlar dahi onun için serbest bırakılma çağırıları yaptı. İyi bir şey mi? Sanmam! Hakikati görmezden gelen her şey karşıya hizmet eder. Aysel Tuğluk "sıradan" bir hayat yaşarken, tutuklanmadı. Annesine "terörist" deyip mezar yeri vermeyenler ve ülkenin İçişleri Bakanı ile boy boy poz verenler onu belki tanımıyordu bile! Ama Kürt oluşu, siyasetçi oluşu durumu değiştiriyordu! İşte bu yüzden belki bir yerden bakıldığında basının bu kısmen görme hali "hiç olmasa" dedirtiyordur ama bir bütün olarak onu ele almayanlar asıl ona haksızlık edenlerdir.
Ya tam görülmeli ya da duyar kasılmamalı
Onu bugün hapsedenler de, hastalığına yol açan barbarlığı yaşatanlar da aynı zihniyetin tezahürü. Bunu görmeden hastalığına odaklanmak, “bırakın” demek eksik görmek olur, onu sadece mağdur olarak görmek olur. Ya tam görülmeli ya da "ama, fakat, lakin" gibi duyar kasan yazılar yazılmamalı! Verilecek bir tepki ondan sevdiklerini alanlara, hafızasını bu hale getirenlere olmalı. -Meli, -malı gibi naif cümlelerden çok adaletin yerini bulması için artık daha keskin olmak gerekir.
Muhalif dediğimiz yayın organları için de bu böyledir. Nasıl ki tecrit bir insanlık suçu ise ve buna herkes karşı durmalıysa, bir siyasetçiyi hedef alan ve hastalığına rağmen serbest bırakmayan iktidara da aynı tepki gösterilmeli. Sivil toplum örgütlerinin, kadın örgütlerinin, siyasi partilerin, insan hakları kurumlarının ve kendine muhalif diyen yayın ve bireylerin bu "görünmezlik" halini aşmak için daha çok asılması gerekir. Ancak bunu sadece Aysel Tuğluk'un bir boyutu ile değil kendisinin tamamına yönelik yapmak lazım.
Cevap ‘Görmeyin dediler, görmedik’ olamaz
Bugün Newroz meydanlarında da, 8 Mart meydanlarında da adı en çok anılan, en çok "sahiplenilen" insanlardan oldu. Binlerce kadın imza topladı, tanınmış kişiler mesaj yolladı, kampanyalar yürütüldü. Bir kesim görünür kılmak için elinden geleni yapıyor, bir taraf ise yok etmek için! İyiler ve kötülerin savaşında bazen daha cesur olmak ve HAKİKATİ daha güçlü dile getirmek gerekir. Yoksa naif dokunuşlarla bir fırtınadan sağ çıkmak mümkün değil! Bir gün birileri hasbelkader "Nasıl başardınız görmemeyi?" dediğinde, "Görmeyin, dediler görmedik" olamaz cevaplarımız!
Sadece hastalığına değil, direnişine de sahip çıkanlarız!
Aysel Tuğluk 6 yıldır cezaevinde olan bir siyasetçi. Bugünlerden geriye ona hiçbir şey kalmamak üzere. İnsan olan herkesin, daha yaşanır bir dünya için, gözlerimizin önünde yaşanan bu infaza dur demesi lazım. Zira ölüm sadece bedensel bir yok oluş değil, anıların tükenmesidir. Ve bugün yargı, ATK ve iktidar eliyle yapılan ve bizlere izletilen bu barbarlığa seyirci kalamayız. Sadece bir kaç basın kurumu bunun ısrarlı takipçisi olsa da er ya da geç adalet yerini bulacak. Tuğluk'a kendine dair bir şey kalmasa dahi, biz o resme her baktığımızda direnen bir kadın göreceğiz! Ve Tuğluk'u sadece hasta olduğu için "sahiplenenlere" karşı biz onun direnişine de "sahip" çıkanlarız.
Hiç bir kadın yalnız yürümeyecek diyerek sokakları ve caddeleri aydınlatan kadınlar, kendileri için, hakkı için, halklar için direnen bir kadının hafızası da olacaktır!
"Çok az şey kaldı aklımda; Annem hepimizi çok severdi ama en çok abimi özlüyordu... Çok acı çekmiş bir kadındı. İsterdim ki hiç üzülmesin. Gözlerindeki hüzün bir an sadece bir an yok olsun o kadar isterdim ki bunu kelimelere dökmek bile eksik kalır. Çok güçlü bir kadındı. Onun kadar güçlü olmak isterdim. Ama bugün yavaş yavaş her şeyin silindiğine tanık oluyorum. Aynada gözlerime baktım, anneme benziyor muyum acaba. Acaba annemin yüzünde ben var mıydı hiç. Çok zorladım ama bugün hatırlayamadım. Yarın yine deneyeceğim kalanlarla..."