Düşmanlığınız bu kadar mı?
- 09:01 24 Nisan 2022
- Medya Kritik
Marta Sömek
İSTANBUL - Savaş güzellemesi ve militarizmden beslenmekten başka bir tarz takınamayan medya, ne Kürt sorununu, ne artık yürüyemeyen hasta tutsak Aysel Tuğluk’u ne de bu ülkenin katliamlarla dolu gerçekliklerini görecek cesarete hiçbir zaman sahip olmadı…
Kocaeli Kandıra 1 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi'nde tutulan ve demans tanısı konulan Kürt siyasetçi ve hukukçu Aysel Tuğluk’un her geçen gün ağırlaşan sağlık durumuna tüm dünya tanıklık ederken, Türkiye medyası ise adeta üç maymunu oynuyor. Geçtiğimiz gün, “Aysel Tuğluk İçin 1000 Kadın” oluşumunun İstanbul’da gerçekleştirdiği açıklamada Aysel’in dostlarından biri, onun yalnızca barış için çabalayıp mücadele ettiğini söylemişti. Belki de Aysel’in, barış ve çözüm “süreçlerinden” bu denli yoksun bir ülkeye karşı verdiği mücadele ve pratiğini özetleyen en çıplak analizlerden biriydi. Ömrü boyunca yalnızca barışı haykıran Aysel’i görmeyen medya ne mi görüyor, savaş seviciliğini görüyor!
Düşmanlığınız bu kadar mı?
Havuz medyanın sayfalarında iki buçuk aydan fazladır Aysel’e dair tek bir haber dahi yok. Görmekten ve yüzleşmekten kaçındığınız gerçeklikler bir cezaevinde hem hafızaya, hem de düşman hukukuna karşı direniyor. Düşmanlığınız bu kadar mı? Danimarka’dan gelen siyasetçi kadınlar dahi açıklamaya katılarak Aysel’in mücadelesi ve hayatta kalmak için verdiği çabayı görürken, medyanın gördüğü tek şey ölüm ve savaş seviciliği. Havuz medyanın yaptığı ne mi? Ekonomik krizin zirveye ulaştığı, yoksulluğun yaşamın her alanına sirayet ettiği, halkın açlıktan yaşamına son verdiği bu evrede, milyon dolarlarca harcanan savaş bütçeleri üzerinden toplumla dalga geçen manşetler…
Militarizm ile bezenen çaresizlik…
Açlık, sefalet, kadın kırımı, Kürt sorunu, ırkçılıkla boğuşan bir ülkenin en çok okunan manşetleri savaşı dahi görmüyor, gerçekleri nasıl görebilir… Etkin bir habercilik bir yana, savaşın başladığı ilk gün ile ilerleyen günlerine dair bir bilgi bile vermeyen havuz medya, “Türk askeri bahar temizliğinde”, “Kökü kuruyana kadar devam”, “Komandolar vura vura ilerliyor” manşeti ile militarizm kusmaktan öteye gidemiyor. Bu kusma elbette bir hazımsızlığın sonucu ve kuşkusuz ki çaresizliğin sığındığı en elzem yöntem. Milyonların baharı ve mücadelelerini karşıladığı tablonun ardından kullanılan bu manşet, tam da o çaresizliğin militarizm ile nasıl bezendiğinin çıplak bir örneği.
Savaş güzellemesinin ortak ‘dil’i
Toplumu şekillendiren, hatta yaşama yön veren araçlardan biri olan “dil”, kuşkusuz savaş süreçlerinde her zamankinden daha militarist, tehlikeli ve şiddet dolu bir hal alıyor. Konu militarizm ve savaş seviciliği olduğunda, medya tek millet, tek bayrak ve tek “dil” üzerinde itinayla buluşuyor. Nitekim bu ülke, atılan bir manşet ile katliama sebep olmuş bir ülke… Muhalefet basını bu durumu ekseriyetle gözler önüne seriyor. Tezkereye “hayır” diyen ve “Suriye'ye barış getireceğiz, bütün komşularımızla barışacağız. Neden bizim askerimiz orada şehit olsun? TÜGVA'cılar var, gönder onları Suriye'ye. Komutanı da Bilal Erdoğan olsun" sözlerini kullanan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, savaş başladığından beridir “devletin bekasını” düşünen siyasetçilerle aynı dili kullanıyor. Muhalefet medyası Halk TV’nin de yine havuz medyadan farklı yanının olmadığı, bu zaman dilimi içerisinde bir kez daha kendini gösteriyor.
Savaş güzellemesi ve militarizmden beslenmekten başka bir tarz takınamayan bu ortak “dil” ve medya, ne Kürt sorununu, ne artık yürüyemeyen hasta tutsak Aysel Tuğluk’u ne de bu ülkenin katliamlarla dolu gerçekliklerini görecek cesarete hiçbir zaman sahip olmadı…