Ana akım yazmasa da: Komplo boşa çıkarıldı

  • 09:02 16 Şubat 2025
  • Medya Kritik
Nazlıcan Nujin Yıldız 
 
HABER MERKEZİ – Kürt halkının “kara günü” PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik uluslararası komplonun üzerinden 26 yıl geçti. Değişmeyen tek hakikat ise komplonun direniş ile boşa çıkarıldığı oldu. Peki, 26 yıl önce ana akımın dile getirdiği “nefes kesen operasyon” amacına ulaştı denebilir mi?
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın, uluslararası komplo ile Türkiye’ye getirilişinin üzerinden 26 yıl geçti. 9 Ekim 1998’de Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkışı ile devreye konulan komplo bugüne kadar uzansa da PKK Lideri Abdullah Öcalan, komplonun İmralı direnişi ile boşa çıkarıldığını her daim ifade etti. Uluslararası hukukun yok sayılmasıyla Türkiye’ye getirilen Abdullah Öcalan, İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Cezaevi’nde mutlak tecrit koşulları altında bulunuyor. 26 yıldır ağır tecrit koşullarına rağmen barış için çalışmalarını sürdüren ve yalnızca Kürt sorununu değil, Orta Doğu’daki sorunları çözecek güce sahip olan Abdullah Öcalan’a yönelik komplonun, o tarihlerde ve sonrasında ana akım medyada nasıl yer bulduğuna bakmak gerekiyor. Nitekim sürecin ve diyalogların manipüle edilmesi için elinden geleni yapan ana akım medyanın, manipülasyonlarını sadece bu süreçte yaptığını düşünmek yanlış olacaktır.
 
Milliyet Gazetesi’nin 17 Şubat 1999 tarihli “Nefes kesen operasyon” adlı haberinde PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın, Kenya'nın başkenti Nairobi'de, MİT ve Genelkurmay Başkanlığı'nın ortak operasyonuyla yakalandığı ve gece sabaha karşı bir uçakla Türkiye'ye getirildiğine yer verilmiş. Haberde şu ifadeler yer alıyor: “Gitmek istediği tüm ülkeler tarafından geri çevrilen Abdullah Öcalan, Atina Havaalanı'nda yakıt ikmalinden sonra Kenya'ya gitmek üzere havalandı. Ancak geçen yıl Nairobi'de ABD elçiliğine dönük saldırıdan sonra Kenya'ya giriş yapan yabancıları büyük bir titizlikle izleyen CIA, Öcalan'ın gelişinden anında haberdar oldu.” Asıl olan ise Abdullah Öcalan’ın uluslararası bir komployla karşı karşıya kalmasıydı. Elbette ana akım medya bunu komplo olarak değil, MİT ve Genelkurmay Başkanlığı'nın “nefes kesen operasyonu” olarak dile getirecekti. Sonuçta, Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesiyle her şeyin biteceğinin varsayımının bir “başarıya” dayandırılması gerekiyordu. Fakat adım adım komplonun nasıl gerçekleştirdiğini bilen Kürt halkı da komployu kabul etmeyecek “Abdullah Öcalan irademdir” demeye devam edecekti.
 
Ana akım, 15 Şubat komplosunun, uluslararası bir komplo olduğunu yaptığı bir haberde dile getirmişti. Habertürk’ün 18 Şubat 1999 tarihli haberinden de anlayacağımız gibi haberde geçen ifadeler şu şekilde: “Abdullah Öcalan operasyonunu başından sona organize edenler arasında yer alan üst düzey yönetici söze şöyle başlıyor: Abdullah Öcalan beş gündür elimizdeydi. İsteseydik beş gün önce getirirdik... Beş gün neden beklediklerini ise şöyle açıklıyor: Diplomatik yollardan sıkıntısız bir şekilde meseleyi halletmek için bekledik.”
 
Yok satan gazetelerin yazamadığı
 
O süreçteki haberlerde Türkiye’nin ne kadar büyük bir başarıya imza attığı söyleniyor, bu haberin yer aldığı gazetelerin o günlerde “yok sattığına” yer veriliyor ve seçimlerde partilerin bu durumdan nasıl etkileneceği dillendiriliyor ama haberlerde yer aldığına göre siyasi partiler bu durumun “parti işi değil, devlet işi” olduğunu söylüyordu.  Ancak gerçekte öyle miydi? Nitekim yine Hürriyet gazetesinin aynı haberinde şu ifadeler yer almış: “DSP'nin seçimde büyük bir patlama yapacağına inandığını belirtiyor ve şu iddiada bulunuyor: 18 Nisan'da oylarımız yüzde 30'u bulur. Odasını yağlı güreşçiler dolduruyor. Pehlivanlar, Ünlü nezdinde DSP hükümetini tebrik ediyor. Ünlü, pehlivanlarla konuştuktan sonra şunları söylüyor: Seçim sonucunda Meclis'e dört parti girer. DSP'nin başbakanlığında ikili koalisyon oluşur. Muhalefette de iki parti kalır. Zaten yükselişte olduğu görülen DSP'ye, Öcalan'ın yakalanması bir ivme daha kazandırıyor. ANAP da bundan nasibini alıyor. Asıl kazanan ise Suriye'den başlayıp, Kenya'ya kadar adım adım Öcalan'ı takip ederek Türkiye'ye getiren Genelkurmay ve MİT oluyor.”
 
Haberde geçen ifadelerden de anlaşıldığı gibi, bugüne kadar gelip giden tüm iktidarların derdi, Kürt sorununun çözümü değil, iktidarın nasıl elde tutulacağı oldu. Oysaki Kürt sorununun çözümsüzlüğünde ısrar etmek hiçbir iktidara kazandırmadı ve kazandıramayacak gibi de duruyor. Ana akım medya da bunu tam da istenildiği gibi yazıyor. Yani asıl sorun Kürt sorunu değil, asıl sorun iktidarların kendi çıkarları. Hal böyle olunca açığa çıkan uluslararası komplo veya Kürt sorununun çözümü değil “nefes kesen operasyon”, “kazanan Genelkurmay ve MİT” ve partilerin oyunu ne kadar arttıracağı oluyor.
 
‘Kara gün’ gerçeği inkâr edilebilir mi?
 
Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesinin ardından Kürt halkı 15 Şubat’ı “kara gün” olarak ilan etmiş ve Abdullah Öcalan’a yönelik komploya karşı çeşitli eylemler gerçekleştirmişti. Ancak ana akım medya, bu direnişi ve karşı çıkışı tıpkı komplo haberleri ve diğer tüm haberleri gibi çarpıttı ve nefretini yine Kürt halkına yöneltti. Burada komplonun her yıldönümünde yapılan haberlere bakmak gerekiyor. 
 
Örneğin; Hürriyet gazetesinin 13 Şubat 2006 yılında yaptığı bir haberin başlığı şu şekilde: “Güneydoğu’da 15 Şubat alarmı.” Haberin içeriğinde şu ifadeler yer alıyor: “Güneydoğu’daki askeri birliklerde de askerlerin çarşı izinleri ikinci bir emre kadar iptal edildi. Geçen hafta sonu Diyarbakır başta olmak üzere birçok yerde askerler çarşıya çıkarılmadı. Özellikle 15 Şubat’ın yaklaşmasıyla birçok yerleşim biriminde yasa dışı gösterilerin artması güvenlik önlemlerinin artırılmasına neden oldu. Terör örgütü, çarşamba günü halkın evden çıkmamalarını, işyerin kapalı tutulmasını, öğrencilerin okula gitmemesini istedi.” Bu haberden sonra anlaşılacak tek bir şey var. Kürdistan’da 15 Şubat tarihinde alarma geçilmesi neyi ifade ediyor? Bir halkın “kara gününü” inkâr etmek alınan “güvenlik” önlemleriyle mümkün müdür?
 
Komployu ‘15 Şubat provokasyonuna’ çeviren medya
 
Ana akım medya, daha birçok haberde Kürt halkının “kara günü” olan komplonun yıldönümünde yapılan protestolara ve asıl olarak neden yapıldığına yer vermeden komployu kınayan halkı “terörist” olarak nitelendirdi. Diğer dikkat çeken nokta ise ana akım medyanın, her 15 Şubat’ta PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye nasıl getirildiğini haberleştirmesi. Her sene bu haberi yapan ve bununla övünen ana akım medya, 26 yıldır iktidarın diliyle bununla övünmekten başka bir şey yapmadı. Kürt halkına, kadınlara, çocuklara, hayvanlara, doğaya karşı işlenen suçlarda her daim sessizliğini koruyan ana akım medya, büyük bir komplo olan bugüne dair yapılan operasyonlara yer verdi ve yapılan protestolarda halkı hedef göstermeye devam etti. Halkın hiçbir meşru tepkisine yer vermeyen ana akımın yaptığı haberler şu başlıklardan öteye geçemedi: “HDP'nin 15 Şubat provokasyonu çökertildi”, “İçişleri Bakanlığı: 15 Şubat öncesi 156 operasyonda 685 kişi PKK destekçiliği suçlamasıyla gözaltına alındı”, “Kepenk indirin’e Diyarbakır resti.”
 
Ana akımın ‘can çıkmayınca, huy çıkmaz’ hali
 
Günümüzde ise bu durumun farklı bir evreye geçtiğini söyleyebiliriz. Kürt sorununun çözümsüzlüğünde ısrar etmenin hiçbir iktidara kazandırmayacağını söylemiştik. Bugün de gelinen noktada Türkiye’de ve hatta Orta Doğu’da yaşanan krizlerin temelinde Kürt sorununun çözümsüzlüğü var. Ancak halkın da bu sürece dair söylediği gibi iktidarın ne kadar samimi olduğunun sorgulandığı da bir gerçek. Öte yandan İmralı Heyeti’nin PKK Lideri Abdullah Öcalan’ı ziyaret etmesi ve Abdullah Öcalan’ın barış için çalışmalarının devam etmesi, sadece Kürt halkında değil, dünyada büyük bir heyecan yarattı. “Süreç ne olur bilinmez, biz yine de işimizi sağlama alalım” diye düşünen iktidarın medyasına düşen de değerlendirmeleri çarpıtmak ve süreci manipüle etmek oldu. Yani, “can çıkmayınca, huy çıkmaz” oldu ana akımın durumu.
 
Asıl başarı, komplonun boşa çıkarılması
 
Sonuç olarak, ana akım medya iktidarın izinden giderek 15 Şubat komplosunu “hatırlanması gereken büyük bir başarı” ya da “halkı hedef göstermek için yapılan operasyonları haberleştirme günü” olarak görüyor olabilir. Ancak Kürt halkı, komploya karşı “Güneşimizi karartamazsınız”, “Abdullah Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa çözüm” diyerek mücadele etti. Bu iradeyi görmezden gelerek yoluna devam etmeyi uman ana akım medya, beklediğini bulamadı denebilir. Nitekim çarpıtmalarla dolu olsa da bugün Türkiye’de, Kürdistan’da, Orta Doğu’da ve dünyada PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın söylediklerinin ve söyleyeceklerinin odak noktası olması ile ana akım da ilgileniyor. Böylelikle asıl başarı “nefes kesen operasyon” değil, komplonun PKK Lideri Abdullah Öcalan ve Kürt halkı sayesinde boşa çıkarılması oluyor. Her 15 Şubat’ta ifade edildiği gibi komplonun boşa çıkarıldığı, yakın zamanda Abdullah Öcalan’ın söylediği “Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim” cümlesi ile bir kez daha anlaşılıyor. Ana akım medya da haber başlıklarında bu cümleye yer veriyor.