Gazeteci Berivan Altan: Susmayı değil direnmeyi seçtik
- 09:04 11 Ocak 2023
- Güncel
Dilan Babat
ANKARA - Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde bulunan gazeteci Berivan Altan, susmayı değil direnmeyi tercih ettikleri ve gerçekleri yazdıkları için tutuklandıklarını, haklarında iddianame hazırlanmamasının da seçimlerde içeride tutulmak istenmelerinden kaynaklı olduğunu belirterek, özgür basın çalışanlarına yönelik saldırılara sessiz kalan gazetecilere de “Eğer hakikatin çarpıttırılmasına sessiz kalmayı seçerek tarihin karanlık dehlizlerinde kalmak istiyorlarsa özgürlük onlarındır” sözleriyle seslendi.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen bir soruşturma kapsamında 25 Ekim 2021 tarihinde, JINNEWS muhabirleri Habibe Eren, Öznur Değer, Mezopotamya Ajansı (MA) Yazı İşleri Müdürü Diren Yurtsever, Berivan Altan, Ceylan Şahinli, Deniz Nazlım, Salman Goleryüz, Emrullah Acar, Hakan Yalçın 29 Ekim’de çıkarıldığı mahkemece, “örgüt üyeliği” iddiasıyla tutuklandı. Sincan Cezaevine götürülen gazeteciler birçok ihlalle de maruz kalmaya devam ediyor.
Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutsak bulunan gazetecilerden Berivan Altan, iki aydır hazırlanmayan iddianameleri ve yaşadıkları ihlallere ilişkin sorularımızı yanıtladı.
‘Üç yerde benzer mizansen sergilendi’
25 Ekim’de polislerin baskın sırasındaki tutumlarının başından beri bir dizi hukuksuzluk içerdiğini söyleyen Berivan, aramanın sonuna doğru kadın polislerden birinin giydiği “TEM” yazılı yeleğin kamerada daha “estetik” olarak görülmesi içi evin çıkış kapısından hazır bekletilerek yeleği giydirilmeye çalışıldığı anda bir “mizansen” olacağını hissettiğini belirtti. Berivan, “Aslında evin giriş kapısında bekletilmem ve ters kelepçeli olmam ile birlikte yapılacak olan mizansenin farkındaydım. Dışarıda eli silahlı özel harekat polisi ve yanımda iki kadın polis hazır olunca ‘baş eğdirme’ mizanseni için her şey hazırdı. Kendi kendime, ‘onlar eğdirme çalışa da ben direneceğim’ dedim. Tabi görüntülerde direndiğim görülüyor mu bilemedim. Tabi gücüm yetiği kadar diredim, bir yerden sonrada darp edilmeyi de göze alarak slogan attım, direnişime destek olması açısından. Bana özellikle o görüntüler için üç yerde benzer mizansen sergilendi” dedi.
‘Bana direnmek kaldı’
Gözaltına alındığı evden çıkarılıp araca götürüldüğü sırada, yanında bulunan iki kadın polisin amirleri tarafından aranarak, “ısrarla aynı görüntünün çekilmesi için talimat verildiğini” belirten Berivan, Emniyete götürüldükten sonra parmak izi alınması için olay yeri inceleme şubesine götürüldükleri sırada da bir kadın polisin kendisine, “istersen zorlama biz de seni zorlamayalım” dediğini aktardı. Berivan, “Buradan kastı ‘direnme başını eğelim’ anlamını taşıyordu. Ben de ‘herkes kendi işini yapsın’ diyerek elimden geldikçe direnmeyi seçtim. Aynı süreç emniyetin nezaretine götürülürken oldu. Tüm bu süreçlerde defalarca Kürt halkının temsilcilerine yönelik yaptıkları bu uygulamayla nasıl ‘mizansen’ ile mesaj vermeye çalıştıklarını gösteriyordu. Tüm bunlara inat ise bana da direnmek kalıyordu. Tabi sırtım ve boynumdaki baskıya ne kadar direnebildiğim görüntülere ne ölçüde yansıdı bilemiyorum” diye belirtti.
‘Asıl özgürlük zihindeki tabuları yıkmak’
Cezaevinde bir yaşam örgüsü olduğuna işaret eden Berivan, cezaevindeki günlük yaşamlarını şöyle aktardı: “Dışarıdan tek farkı dört duvar olması. Yoksa günlük rutinlerin işlediği bir alan. Tabi burada özgürlüğün fiziksel kısıtlamalarla anlam yitirdiğini asıl özgürlüğün zihinde tabuları yıkmak olduğunu daha da somutlaşmasını hissediyorsunuz. Bunun yanı sıra kişinin kendi yoğunlaşması, analiz etmesi, yaşadıklarını ve yaşanmışlıklarını ölçüp biçmesine de olanak sağlıyor. Ama en önemlisi örgütlü mücadelenin, yoldaşlığın ne olduğu kısıtlı imkanlarda dahil ne kadar yaratıcılığa yol açabileceğini insan daha iyi deneyimleyebiliyor. Tüm bunların yanı sıra gündemi, siyaseti ve yaşamsal gelişmeleri takip ediyor ve gazeteciliğin verdiği bir mesleki duyarlılık ile aramızda kimi analiz ve tartışmalar yürütüyoruz. Dışarıda okuyamadığımız kitapları okumaya çalışıyoruz. Okuma zevkini yeniden keşfettim.”
‘Cezaevine getirilmeden koğuşumuz hazırlanmıştı’
Cezaevine ilk götürüldüklerinde çıplak aramaya maruz kaldıklarını ifade eden Berivan, koğuşa alınmadıkları süreçte kaldıkları bekletme odasında su verilmediğini, çeşitli bahanelerle reddedildiğini dile getirdi. Berivan, “Gece geç saatlerde rahatsız olduğumdan dolayı su içmediğim için acillik olma durumuna gelince suyu getirmek zorunda kaldılar. Sonrasında zaten bizim için 27 Ekim’de boşaltılan F-2 koğuşuna getirildik. Anlayacağınız cezaevine gelmeden önce koğuşumuz hazırlanmıştı. Tabi içeride işler ayrı bürokratik işliyor. Kapitalizmin en temel göstergesi olan bireycilik cezaevlerinde had safhaya çıkarılmaya çalışılıyor. Her şey parayla ve kişiye özel. Kendi koğuşun içerisindeki ‘kaldığın oda’ prizler çalışıyor ortak alanda bulunan prizleri kullanamıyorsunuz. Müşahade odasında ayakta sayım, tutuklandığımız iddianın yer aldığı kimlik kartı takma dayatması da yaşadığımız ihlaller arasındaydı. Cezaevi tarafından verilmesi gereken masa ve sandalye için dahil bir hafta boyunca dilekçe ve butona basarak gardiyanlarla görüşmek durumda kaldık. Onlar da, ‘taksitle geldi’ önce sandalyeler, iki gün sonra masa koğuşumuza getirildi. Günlük temel şeyler de, cezaevi işleyişine kadar her şey Sincan’da bürokratik. Ne sorarsak ya da bilgi istersek, ‘dilekçe yazın’ cevabı hazır. Ancak hiçbir zaman onlar yazılı cevap vermiyor. Tabi bunun gerekçesini de sorduk cevap da bir o kadar trajikomik. ‘Kağıt çok pahalı’ devlet kurumu için pahalı olan kağıt hiçbir geliri olmayan tutuklular için ise mecburi. Bu da ülkemizin sosyal devlet anlayışının yansıması ve bir Aziz Nesin öyküsü diyebilirim” sözlerini kullandı.
Dışarıdaki görüşçüye ‘hükümlü’ engelli
Görüşçü listelerine isimlerini yazanlara “sakıncalı” engelli getirilmesine de değinen Berivan, “Arkadaş görüşmelerimiz engelleniyor gelen cevaplar ise bazen o kadar kopyala-yapıştır ki insan bu kadar da olmaz diyor. Düşünün ki idari ve gözlem kurulu hakkında görüştüğü kişiye dair kararında hem beni tutuklu olmama rağmen hükümlü, hem de görüşçüm hakkında tutuklama durumu olmamasına rağmen onu da cezaevinde hükümlü olarak yazabiliyor. Düzeltmesini istiyorsunuz, öğleden sonra yine aynı yazılı kağıt geliyor. Düşünün ki; cezaevindeki bir kişi başka bir cezaevinde özgürlüğünden kısıtlı bir diğer kişiyi görüşçü olarak yazmış oluyor. Ama bu mümkün değil, bu kadar ezber kelimeler var” ifadelerini kullandı.
‘Yargının siyasallaşması’
Haklarında hala iddianame hazırlanmamasına da değinen Berivan, iddianamelerinin iki aydır hazırlanmamasının gerekçesini seçimlerde cezaevinde tutulmak olarak değerlendirdi. Berivan, “Seçimlerde bizleri cezaevinde tutmak istedikleri için iddianamenin de erken hazırlanmasını beklemiyoruz. Onun dışında da bu bir siyasi operasyon ve süreçte ona göre ilerliyor. Düşünün ki; bizi tutuklayan hakimlik, tutuklanmamızın 18’nci gününde tutuk incelemesi yaptı. Herhalde aynı hakimin iki tutuklulukta imzasının bulunması tesadüfü ancak bizde olabilir. Ne tutuklanmamız ne de iddianamemizin hazırlanması süreci hukuksal olmayacağı için ellerinden geldikçe bu süreci uzatacaklardır. Çünkü yargının siyasallaşmasını en somut göstergesi, ‘algı yarat’, ‘tutuklama’ olduğundan kaynaklı çok olağan dışı karşılamadım. Tabi böyle yorumlayarak normalleştirmekte doğru değil. Biz özgür basında çalışmamız nedeniyle her dönem hedeftik. O yüzden tutuklanmakta, cezaevine konulmakta bizim açımızdan hakikat ve gerçek habercilik, toplum yararını esas almanın bir bedeli minvalinde, yadsıdığımız bir şey değil. Özcesi şaşırmadık ama gazetecilik mesleğimizi ötekilerin sesi olmayı ve kamu otoritelerini denetleme görevini sürdürmeyi bulunduğumuz her yerde devam ettirme kararlığına da bir kez ulaştık” ifadelerini kullandı.
‘Susmayı değil direnmeyi seçtik’
“Bizler, iktidarın baskıcı politikalarının bir yansıması olan ‘gerçeklerden korkma’ anlayışı ile tutuklandık” diyen Berivan, “İktidarların kamu otoriterlerinin korktuğu gerçekleri ve hakikatleri de her alanda gazetecilik mesleğinin bir gereği ve sorumluluğu olarak yazmaya devam edeceğiz. Apê Musa’lardan, Kadri Bağdu’ya kadar özgür basın geleneğinin mirasçıları olan bizler gazetecilik yapmaya devam edeceğiz. Bugün özgür basına yönelik, tüm saldırılara sessiz kalan gazetecilere de tek çağrım; Epiktetos’un dediği gibi; ‘Kendinin efendisi olmayan hiç kimse özgür değildir’ olacaktır. Eğer hakikatin çarpıttırılmasına sessiz kalmayı seçerek tarihin karanlık dehlizlerinde kalmak istiyorlarsa özgürlük onlarındır. Ama bizler herkese yapılan haksızlığa karşı susmayı değil, direnmeyi, gerçekleri haykırmaya devam edeceğiz. Özgür basın tüm baskılara karşı dün susmadığı gibi bugün de, yarın da susmayacak. Kalemlerimizi sahipsiz bırakmayan tüm özgür basın emekçilerine de bir kez daha teşekkür ediyorum” sözlerini kullandı.