Kobanê Davası siyasetçilerin savunmalarıyla devam etti

  • 16:27 8 Ocak 2024
  • Hukuk
 
ANKARA - Kobane Davası, tutsak siyasetçi Selahattin Demirtaş’ın beyanlarıyla devam etti. 
 
Kobanê Kumpas Davası, Sincan Cezaevi’nde görülmeye devam ediyor. Tutsak siyasetçilerden Sebahat Tuncel, Günay Kubilay, Ali Ürküt, Nazmi Gür, Bülent Parmaksız duruşma salonunda hazır bulunurken, diğer tutsak siyasetçiler duruşmaya SEGBİS ile bağlandı. Duruşmayı avukatların ve siyasetçilerin de aralarında yer aldığı çok sayıda kişi izledi. Beyanlarını bugün de sürdüren Selahattin Demirtaş, hakkında hazırlanan fezlekelere ve verilen ifadelere ilişkin konuştu.
 
‘Milyonlarca insan Öcalan’ı halk önderi ilan etti’
 
Hakeme yumruk atan Ankaragücü Spor Kulübü Başkanının, MHP’li çete üyelerinin ve Kemal Kılıçdaroğlu'na yumruk atanların övüldüğünü dile getiren Selahattin, “Ya da Dersim Katliamını örgütleyen komutanlardan Abdullah Alpdoğan’ı bu eyleminden dolayı övmek asıl suçu ve suçluyu övmektir. Topal Osman’ı övmek, bildiğiniz bir tetikçiyi övmek suçu ve suçluyu övmektir. Biz konuşmalarımızda ‘Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ derken neyi diyoruz, barış girişimlerini sahipleniyoruz. 93 yılından bu yana Öcalan’ın barış girişimleri var. Dışarıda da devletin muhatap olarak kabul ettiği, görüşürken devlet yetkililerinin Sayın Öcalan diye hitap ettiği birinden bahsediyoruz. Türkiye’de tuhaf bir linç kültürü oluştu. İngilizce birine sayın diye hitap etmemek ayıptır, ‘Mr.’ denir. Ben yurt dışında konuşmalarımda Öcalan derken çevirmen ‘Sayın Öcalan’ diye çeviriyordu. Dilin karakteriyle ilgilidir. Bunun krize dönüşmüş olmasının nedeni Kürt sorunudur. Bu bir siyasi eleştiri olabilir, ki o zaman saygı ile karşılarız. Biz ‘Sayın Öcalan’ dedik diyoruz, herkes de bunu kabul edecek diye dayatacak değiliz. Ama savcı bunu suçlama konusu yapamaz. Kime ‘sayın’ diyeceğimize bırakın biz karar verelim. Kenan Evren’e ‘sayın’ demek suç mu? Esat Oktay Yıldıran’ın ismini okula verdiler. Bize de en fazla eleştiri yapılabilir. Biz de cevabımızı verebiliriz. Eğer savcı bu fezleke ile Öcalan Kürt Halk Önderi mi değil mi diye tartışmaya girecekse o zaman bilirkişi raporu almalıdır. Bu konuda milyonlarca insanın verdiği dilekçeler Meclis arşivlerinde bulunuyor. Ben Abdullah Öcalan’ı Kürt Halk Önderi ilan eden kişi değilim. Ben değil milyonlarca insan Öcalan’ı halk önderi olarak ilan etti. Milyonlarca kişi ‘onunla görüşün sorunumuzu çözün’ diye defalarca kampanya yürüttü. Savcıların, mahkemelerin bunu suç konusu yapması travmatik bir vakadır. Özgüveni olan devlet bunlarla mı uğraşır? ‘Niye sayın dedin? Niye Kürt Halk Önderi dedin?’ Ortada bir asırlık devasa bir sorun var, bunun içeriğini tartışmak yerine ‘Niye sayın dedin?’ deniyor. Bu ifadeler tümüyle ifade özgürlüğü kapsamındadır.”
 
‘Bizim kararımız net; Öcalan bizim için önemlidir’
 
İfadelerin suçlama konusu olması için şiddet çağrısı içermesi gerektiğini, bunun AİHM ve Yargıtay kararlarıyla da sabit olduğunu vurgulayan Selahattin şöyle devam etti: “Bunu yargıçlar bilmiyor mu? Biliyorlar ama bu yargılamalarla toplum sindirilmeye çalışılıyor. 3-4 yıl böyle devam ediyor, ondan sonra bakıyorsunuz yine Öcalan ile görüşmeler devam ediyor. O zaman herkes ‘sayın’ diyor, kayıtlar tutuluyor. Ne zaman ki süreç kopuyor, o zaman savcılar hızla harekete geçiyor ve davalar açıyor. Biz Kürtler karar vermişiz, böyle düşünüyoruz. Karar vermesi gereken çelişkili davranan TC Devletidir. Bizim görüşümüz budur. Abdullah Öcalan Kürt meselesinde önemli bir aktördür, onunla görüşülmeden sorun çözülmüyor. Sayın demek de halk önderi demek de haktır. Bunu demeyeni de saygıyla karşılarız. Bu tür fezlekeler provokatif amaçladır. Bu konuda defalarca açıklamalar yapmışım, konuşmalarım var. Hep Sayın Öcalan demişim, ‘başkan’ demişim. Ben hep istikrarlı demişim.”
 
Öğleden sonra beyanlarını sürdüren Demirtaş, çeşitli iddialar ve suçlamalara cevap verdi. 2013 tarihinde yaptığı bir konuşmanın 3 yıl sonra fezleke haline getirildiğini belirten Demirtaş, “Savcı 1925 yılında haksız yere idam edilen Şeyh Sait olayını biliyor mu ki benim Şeyh Sait’i anarak suçu ve suçluyu övdüğümü ileri sürüyor. Bilmiyor. Bölgenin ‘terör’ nedeniyle geri kaldığını ileri sürülüyordu. Ben de yalan 1927’de ne PKK var ne başkan Apo var ortada o dönemde bile bölge geri bırakılmış diyorum. Savcı ayrıca iddianamede Kürt sözcüğünü küçük yazmış. İnsan biraz araştırma yapar. Bu iddianameye cevap vermeye bile gerek duymuyorum” dedi.
 
‘Çalınan her Kürtçe Marşa PKK marşı diyorlar’
 
Mersin Akdeniz’de yaptığı bir başka konuşmasının da suçlama konusu yapıldığını ifade eden Selahattin, sözlerinin tamamının düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu söyledi. Kandil de çekilen fotoğraflarına ilişkin yapılan suçlamalarında mükerrer suçlamalar olduğunu dile getiren Selahattin beyanlarını şöyle sürdürdü: “Demirtaş’a dava açmanın inanılmaz cazibesine kapılan her savcının yaptığı bu savcı da bunu davaya dönüştürmüş. Medyaya yansıdı haliyle İmralı Heyeti Kandil ile görüşme yaptı. O dönem herkes normal karşılıyordu bugün propaganda suçu olarak sunuluyor. Önemli olan siyasetin algısıdır gerçek bu değil. İddianame bu nedenle hazırlanmış. Kendi kongremizde parti politikalarımızı anlatmayacağız da ne anlatacağız. Bu bile suçlama konusu yapılmış. Niye Öcalan demişim niye barış demişim. Bu konuşmaya dava açılmış. Kongrede yaşananlar nedeniyle bana dava açılmış. Yalan bir şey Kürtçe bir şey duydu mu polis de savcı da bilmiyor. Çalınan her Kürtçe marşa PKK marşı diyorlar. PKK marşı yok varsa bile partimiz niye kongresinde çalar. Hernepêş’i nerede görseler PKK marşı diye kodluyorlar. Almanya’da bir gazeteye verdiğim demeçte PKK’yi terör örgütü olarak kabul etmiyoruz demişim bunu suçlama konusu yapmışlar. Öncesi sonrası yok, sadece bu sözümü almışlar.
 
‘Siyasetçi kendisini halkın üzerinde görüyor, demokrasiyi katlediyor’
 
Siyaset kendisini demokratikleşmek zorundadır. Bu konuda belki de en iyisi olmamız gerekirken bizim de eksiklerimiz var. Mesele şudur siyasi partiler halk adına siyaset yaparken uğruna siyaset yaptıkları asili ıskalayıp kendisini yukarıdan buyurgan konumlandırırsa orada demokrasi bitiyor. Düşünün seçimden önce sıradan halkız seçim yapıyoruz, seçilir seçilmez halk olmaktan çıkıyoruz. Dün halktık bugün artık halkı yöneteniz. Şöyle bir düşünce gelişiyor. Ben seçildiğime göre ondan farklıyımdır, üstünümdür.  Bizim önerimiz ne? Doğrudan demokrasi partilerde halk içinde kurulmayınca bu travmaları iyileştirmek çok zor. Radikal demokrasi bizim vazgeçilmez ilkemiz olmak zorundadır. Bütün siyasi partiler bu en ciddi sorunu olarak görmelidir. Bugün sosyalistler komünistler dahil herkesin cebinde bankacılık uygulaması vardır. Siyasi partiler bunu demokrasi için kendi uygulamaları haline getirebilirler. Böyle bir uygulama yaparak bütün kararları üyelere sorabilirler. Parti üyeleri doğrudan girip PM toplantısını izleyebilmelidir. Büyük bir miting olacaksa halka sorun iki saatte sonucunu alırsınız. Neden halka sorulmuyor çünkü siyaseti sadece kendi işi olarak görüyor. Siyaset artık uzmanlık işidir. Ona göre halk bilmiyor. Halkın bilmediği şey siyaset olmaz ki flu alan olur, gayri meşru şeyler olur. Siyasetin demokratikleştirilmesi Kürt sorunun çözümü ve hataların giderilmesinde önemlidir. Tam demokrasiyi her yerde uygulamak zorundayız, bu bizim için bir lütuf değil. Yetki halkındır, demokrasiyi katlediyorsak burada bir sorun vardır. Sosyal medyada vs. ahlaki çöküntü yaşanıyor ya bu tür parti ve STK uygulamaları alternatif sosyal medya mecraları olabilir. Silahların susması ve devre dışı kalması gerekiyor. Burada ilk adımı atması gereken gücü elinde bulunduran devlettir. Devlet bu adımı attıktan sonra siyasetçilere düşen özgüvenle bunun devamını getirmektir. Yaptığımız budur ve suçlama konusu yapılmıştır. Burada önemli olan demokratikleşmedir ve yapılması gereken eğitimdir. İlk adım ahlak ve erdemle mümkündür. Bilerek erdemli olunur.
 
Özgür düşünce sorunların çözümü için önemlidir
 
Özgür düşünce sorunların çözümü için önemlidir. Beyin ne kadar sınırlayıcılardan azade düşünebilir o da tartışmalıdır. Ama en azından farkında olunabilir. Biz düşünürken bile kaç duvara çarpıyoruz. Özgür düşünebilme özgür insan çok önemlidir. Kürt sorunun çözümünde eğitim müfredatı da çok önemlidir. Bu eğitim müfredatıyla hiç bir sorun çözülemeyeceğine göre Kürt sorunu da çözülemez.”
 
‘Kürt sorunun çözüm yoluna girmesi bütün Türkiye’ye nefes aldıracaktır’
 
Kürt sorunun çözümüne ilişkin de önerilerini de dile getiren Selahattin, silahların susması, bunun için görüşmelerin başlatılması, Kürt dili ve kimliği önündeki engellerin kaldırılması, açılan davaların düşürülmesi şeklinde sıraladı. Selahattin beyanlarını şöyle tamamladı:  Kürt sorunundan çözümden anladığım şeyi ve çözüm yöntemini maddeler halinde sıralamak istiyorum;
 
* Muhataplarıyla müzakere edilerek silahlı mücadeleye son verilmesi sağlanmalıdır. Bu konuda yasal düzenleme yapılarak hızlı, etkili ve kalıcı sonuç alınmalıdır.
 
* Demokratik siyasetin önündeki tüm yasal, idari engeller kaldırılmalı; gösteri, grev, yürüyüş, miting, örgütlenme ve ifade hürriyeti evrensel standartlarla uyumlu hale getirilmelidir.
 
* Kürt sorununun nihai çözüm yeri TBMM'dir. Bu yönüyle de tüm siyasi partiler çözümün tarafıdır. Esas hedef yeni, özgürlükçü, sivil bir anayasa ile sadece Kürt sorununun değil tüm toplumsal sorunların çözümü olmalıdır.
 
* Kürtlerin bir halk olarak kabulü, ana dilini tüm toplumsal alanlarda özgürce kullanması; tarihini, kültürünü koruyup geliştirmesi; kendi kimliğiyle örgütlenmesi; kendini yönetme hakkının tanınması hususlarının anayasal güvenceye alınması.
 
* Geçmişte yaşanan acıların, işlenen suçların araştırılıp hakikatle yüzleşmenin sağlanması.
 
* Resmi ideoloji ve resmi tarih dayatmasından vazgeçilerek bilimsel, objektif tarih ve demokratik cumhuriyet modeliyle devletin reorganizasyona tabi tutulması. Eleştirel pedagojik, bilimsel eğitime geçilmesi.
 
* Kürt sorununun sonucu olarak ortaya çıkmış ceza davalarının düşürülmesi. TMK'nın kaldırılması, tüm siyasi tutsakların serbest bırakılması.
 
Belirttiğim bu hususlar dışarıda tartışılıyor tartışılacak. Bütün bunların tartışılmasına imkan sağlanırsa Türkiye’deki her sorunun Kürt sorunun siyasi yöntemlerle barışçıl yöntemlerle çözümü sağlanmış olabilir. Bu davanın bun vesile olmasını diliyorum. Kürt sorunun çözüm yoluna girmesi bütün Türkiye’ye nefes aldıracaktır. 84 milyon insanın cebinden sofrasından eksilen partiler, savaşa kana gözyaşına değil yatırıma kalkınmaya harcanacaktır. Türkiye cumhuriyeti Kürtleri yanına almakla bölgesel barış misyonunu güçlendirecektir. Suriye’de Irak ve İran’da yaşayan milyonlarca Kürt başta olmak üzere tüm Kürtler Türkiye’nin demokrasinin ve ekonomisinin güçlenmesini sağlayacaktır. Türkiye’de her şeyden önemlisi ölümler yaşanmayacak, gençlerin cenazesi anaların babaların yüreğini dağlamayacak. Ocağına ateş düşürmeyecektir. Kamplaşma kutuplaşma gündemden düşecek daha huzurlu bir Türkiye’de beraber yaşamak herkes için onurlu erdemli bir hayata dönüşecektir.
 
Ödediğimiz bedeller barışa katkı sunsun biz hayatımızı vermeye hazırız
 
Bizim çağrımız öncelikle Türk kardeşlerimizedir. Edirne’ye, İzmir’e, Samsun’a, Adana’ya Kırşehir’e ve en çok da Ankara’yadır. Biz Kürtler 81 vilayette birlikte yaşamaya taraftarız. Sadece kendi dilimize kültürümüze siyasal irademize saygı ile siyasal güvence istiyoruz. Bunlar halk olarak bizim en doğal, en temel en insani haklarımızdır. Türk halkı kardeş olarak görüyorsa eğer Kürt halkının haklarını bizden daha güçlü ve istekli bir şekilde savunmalıdır. Bizler artık kimlik inanç mezhep sorunlarımızı el birliği ile çözüp yoksulluğa işsizliğe karşı el birliği ile bir mücadeleyi yürütmeliyiz. Aslolan sınıf mücadelesi emek ve ekmek mücadelesidir. Bugüne kadar her iki mücadeleyi iç içe yürütmey çalıştık ama ulusal kimlik ve inanç temelli sorunlar çözülürse sınıf mücadelesi daha güçlü yürütülebilir. Bu nedenle Türkiye’nin sol sosyalist güçlerine çağrı yapıyoruz. Kürt sorununda barışçıl çözüm için katkı sunmalarını diliyoruz. Partimiz DEM Parti de barışın sağlanması konusunda özgüvenli ve inisiyatifli olmalıdır. Yetkinliğini iradesini barışçıl çözüm için sonuna kadar kullanmalıdır. Biz Kürt halkı olarak 150 yıldır çözüm arıyor ve bunun için ağır bedel ödüyoruz. Bu dava onlardan biriydi. Bu davanın sonuna doğru gelirken bir kez daha bütün kalbimle şunu söylemek isterim. Bizim ödediğimiz bedeller barışa vesile olsun, biz canımızdan bile vazgeçeriz. İnşallah herkes için tüm bu yaşananlardan doğru dersler çıkarır. Müzakereye ve masaya döner.  Halkımıza söz verdiğimiz barışı sağlamış oluruz. Bitirirken bizimle bu dava sürecinde fedakarca yürekten dayanışma gösteren herkese ayrı ayrı teşekkür etmek istiyorum. Cezaevlerinde bulunan bütün siyasi tutsaklar bizimle gerçekten büyük dayanışma gösterdiler.”
 
‘Bizi yalnız bırakmayan herkese sonsuz teşekkürler’
 
Selahattin, tutuklu yazar Murat Türk’ten gelen şiirle sözlerini tamamladı ve şöyle dedi: “En başta bizi yalnız bırakmayan bütün halkımıza genel merkezimizden bütün siyasetçilerimize, tarihin belki de en kapsamlı davasına bakan avukat arkadaşlara, bizden daha çok Sincan’da tutuklu kalan ve bu dava bittiğinde inşallah Sincan’dan tahliye edeceğimiz parti avukatlarımıza, çocuklarıma eşime, danışmanlarıma, avukatlarıma, hücre arkadaşlarıma, dosya arkadaşlarımla -yargılanmak bir onurdur- herkese hepinize sonsuz teşekkürler.”
 
Selahattin’in beyanları ardından duruşma sona erdi. 
 
Duruşma, yarın avukatların beyanlarıyla devam edecek. 
 
 
 
 

Etiketler:

kobanê dava