Prof. Dr. Neşe Özgen: Hepimizin Öcalan’la görüşmeye ihtiyacı var

  • 09:04 6 Haziran 2025
  • Güncel
 
Melek Avcı 
 
ANKARA – EFFP Kurucu üyesi Prof. Dr. Neşe Özgen, yaz boyunca barış ve demokratik toplum fikrini halkla buluşturacaklarını söyleyerek, eylül ayında büyük bir konferans yapacaklarını belirtti. Neşe Özgen, “Hepimizin bir şekilde Öcalan'la görüşmeye ihtiyacı var. Adalet Bakanlığı engelliyor ama sözden korku olmaz. Bu sözü şimdi biz öğrenmek istiyoruz” dedi.
 
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı çağrı doğrultusunda başlayan sürecin bir sonucu olarak, PKK 5-7 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirdiği 12’nci Kongresi’nin sonuç bildirgesini açıklayarak örgütün yapısının feshedildiğini ve silahlı mücadelenin sonlandırıldığını duyurdu. Bu kapsamda “barış ve demokratik toplum inşası” için tüm sivil toplum ve demokratik kitle örgütleri, hem Kürdistan ve Türkiye’de hem de dünyanın dört bir yanında adeta seferberlik ilan etti. Barışı ve demokratik toplum fikrini halkla buluşturmak ve anlatmak üzere tüm yapılar yaz boyunca faaliyet gösterecek.
 
Avrupa Özgürlük ve Barış Forumu (EFFP) kurucularından ve üye akademisyen Prof. Dr. Neşe Özgen, “Öcalan ile görüşmek istiyorum” programının detaylarını ve kampanyanın barış ve demokratik toplum inşasındaki önemini değerlendirdi.
 
“26 yıldır İmralı Adası'nda tecrit koşullarında bulunan PKK'nin kurucu lideri Abdullah Öcalan'ın ‘barış ve demokratik toplum’ çağrısına bir karşılık vermek istedik. Artık başka bir aşama, siyaseten de bir zorlama aşaması da devrededir.”
 
*Öncelikle kurulan Avrupa Özgürlük ve Barış Forumu’ndan konuşmak istiyorum. Bu platformun kurulmasındaki temel hedefiniz neydi? Nasıl bir amaç doğrultusunda faaliyet yürütüyorsunuz?
 
Bizler Avrupa Demokrasi ve Barış Forumu'nun yurt dışındaki üyeleriyiz. Bu forumda akademisyenler, aydınlar, siyasetçiler, gazeteciler var. Hepimiz AKP iktidarının ve Türk devletinin antidemokratik uygulamaları nedeniyle yurt dışında sürgünde yaşamak zorunda kalmış olan insanlarız. Yaklaşık 6 yıldır, COVID öncesinden de başlayarak, yeni bir diaspora programı oluşturmaya çalışıyoruz. Avrupa'da barış ve demokrasi anlayışı ve yeni bir diaspora anlayışı oluşturmaya çalışıyoruz.
 
Öncelikle ayağımızı bastığımız yer Türkiye ve Kürdistan. Bunun Avrupa'daki demokrasi hareketiyle ortaklaşmasını sağlamaya çalışan bir grubuz. Şu anda 300’e yakın bileşenimiz var; bunun içerisinde vakıflar, forumlar, inisiyatifler, dernekler, çeşitli birleşimler ve ayrıca kişisel katılımlar var. Dolayısıyla yeni bir siyaset, yeni barış siyaseti gütmeye çalışıyoruz.
 
Şu anda gündemde olan kampanyalarımızdan bir tanesi, aynı zamanda Avrupa Sol Hareketi (European Left) ve The Left in the European Parliament ile birlikte geliştirdiğimiz bir kampanya. Başlatıcısı biziz, onlar da destek veriyor. Bu kampanyada, 26 yıldır İmralı Adası'nda tecrit koşullarında bulunan PKK'nin kurucu lideri Abdullah Öcalan'ın “barış ve demokratik toplum” çağrısına bir karşılık vermek istedik. Bu çağrı üzerinde tek taraflı olarak PKK ateşkesi ilan etti; fakat Türk devleti, gerçekleştirmesi gereken ve müzakerelerle taahhüt ettiği basamakları ertelemeye ve zaman kazanmaya çalışmaya devam ediyor. Bu süreç, Türk devleti, Erdoğan ve Bahçeli ne kadar gayret ederse etsin, şu anda işlemesi gereken yolu tamamlayacaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Bu süreç ilerletilecektir.
 
Barış ve müzakere sürecinin ilerletilmesi ve bu sürecin demokrasi tabanıyla da gerçekleştirilmesi için gerçek bir halk desteği gerekiyor. Bu halk desteği, aynı zamanda siyaset desteği de tabii. Tabii bu şu anlama gelmiyor: PKK kendi müzakeresini yürütüyor, Kürt Hareketi kendi rotasını çizdi, yürüyor; Türkiye halklarını da bu konuda yalnız bıraktı gibi bir anlama asla gelmiyor. Aksine, bütün müzakerelere dahil edilmekte olan Türkiye'nin demokrasi, özgürlük ve adalet temelidir. Ancak halkın da buna fiilen destek vermesi gerekiyor. Bir fiili destek durumundan söz ediyoruz. PKK de son infaz yasası kepazeliğinden sonra açıklamalarıyla ne kadar tedirgin olduğunu ve durumun hiç de adil yürümediğini, müzakereye uygun ilerlemediğini ortaya koydu. Dolayısıyla artık başka bir aşama, siyaseten de bir zorlama aşaması devrededir.
 
“Hepimizin bir şekilde Öcalan'la görüşmeye ihtiyacı var. Ne söylediğini doğrudan öğrenmeye, çeşitli şekillerde devletin denetimleriyle gerçekleştirildiği çok açık olan beyanların arkasında yatan sözleri açıkça öğrenme ihtiyacı var. Bir diğer gerçeklik ise halk olarak elimizde bir fırsat var şu an.”
 
*EFFP olarak “Öcalan ile Görüşmek İstiyorum” adlı yeni bir kampanya sürecine girdiniz. Bu kampanyayı başlatma amacınız nedir?
 
Bütün bunların üzerine olması gereken adımlardan bir tanesi, müzakerenin taraflarından birisinin çünkü hem özgürlük hareketinin kurucusu, hem yürütücüsü, hem önderi Abdullah Öcalan’ın kendi sözünü kamuoyuyla daha açık, doğrudan, arada aracılar olmadan paylaşmasını sağlayabilmek. Şimdi bu sadece Öcalan’ın fizikî hapsinin sonlandırılması anlamına gelmez. Onun üzerine konan söz engelinin kaldırılması anlamına gelir. Yani kendisiyle görüşmek isteyenlere beyanlarını açıkça anlatabilmesi, kendisiyle görüşmek isteyen hukukçular grubuna, uluslararası destek gruplarına ya da uluslararası çeşitli siyasi gruplara görüşlerini açıkça anlatabilmesi anlamına gelir.
 
Hepimiz biliyoruz ki, modern hukuk  en azından çağdaş hukuk,  tecritte dahi olsa kişilerin söz hakkının engellenmemesini gerektirir. Taraflardan bir tanesi, yani devlet adına konuşanlar  Bahçeli olsun, Erdoğan olsun ya da Erdoğan’ın görevlendirdiği kimi siyasetçiler olsun  açıkça imalarla ya da gizli saklı, ya da çeşitli medya baskılama gruplarıyla kendi sözlerini rahatça ifade ederken, Öcalan’ın bunlara karşılık verememesi; öncelikle bu söze karşı kendi sözünü geliştirememesi, hukuksuz bir durumdur. Birincisi bu. İkincisi, bırakın aydını, akademisyeni, hukukçuyu; sıradan insanların, hepimizin bir şekilde Öcalan’la görüşmeye ihtiyacı var. Ne söylediğini doğrudan öğrenmeye, ortalıkta dolaşan bu laf bulanıklığını; çeşitli şekillerde devletin denetimleriyle gerçekleştirildiği çok açık olan beyanların arkasında yatan sözleri açıkça öğrenme ihtiyacı var.
 
Bir diğer gerçeklik ise, halk olarak elimizde bir fırsat var şu an. Bu fırsat sadece barışın değil; özgürlük, adalet, demokrasi, eşitlik gibi değerlerin gerçekleşmesi için sahici bir çözüm için de güçlü bir zemin sunmakta.
 
Peki bu zemini biz nasıl geliştireceğiz? Bu zemini hangi dil üzerinden, hangi iletişim biçimleri üzerinden geliştireceğiz? Hem Öcalan’ın yıllardır yaptığı çeşitli teorileri tartışabilmek hem de yeni yola dair görüşlerini öğrenebilmek için biz Avrupa Barış ve Özgürlük Forumu kurucuları, koordinasyon ekibi ve bütün ekip  “Öcalan’la Görüşmek İstiyorum” diye bir kampanya başlattık.
 
European Left in Parliament ve European Left ile birlikte... Şimdiye kadar Öcalan’la görüşmek için başvuranlar oldu. Adalet Bakanlığı’na doğrudan başvuranlar oldu, uluslararası komisyonlardan başvuranlar oldu. Fakat Öcalan’la arasında doğrudan bir engel olmadan, doğrudan temas hâlinde olma arzusu; nedense Adalet Bakanlığı tarafından bir korkuyla engelleniyor. Sözden korku olmaz. Sözün bir açıklığı vardır, ulaşabileceği bir yer vardır. Bu sözü şimdi biz öğrenmek istiyoruz. Bu yüzden bir kampanya başlattık.
 
“Çeşitli konferanslar, iç konferanslar, dış konferanslar yapacağız. Eylül ayında Türkiye’de ve aynı zamanda Avrupa’da, aynı günde yapılan, aynı anda aynı oturumlarda birleşen bir büyük konferans düzenlemek niyetindeyiz.”
 
*Kampanya ekseninde nasıl bir yol haritası ve planlama açığa çıktı? EFFP olarak neler yapacaksınız?
 
Bu kampanya ilk aşamada farkındalık yaratmaya yönelik. Çeşitli yurttaşların Adalet Bakanlığı’na başvurup  çünkü EFFP sayfamızda da göreceksiniz  kampanyaya nasıl katılacaklarına, Adalet Bakanlığı’na nasıl yazacaklarına, Adalet Bakanlığı’ndan nasıl görüşme talebinde bulunacaklarına dair bilgiler var. Öncelikle bir farkındalık yaratmaya yönelik bir kampanya bu. Yaz boyunca birlikte olduğumuz kurumlarla, yeni grupları da katarak, toplu olarak başvurmaya ya da tek tek başvuru dilekçelerini toplamaya başlayacağız. Bu bir başlangıç. Bunun fiilî hayata geçebilmesi için kampanyanın etkili olması gerekli. Siz basından da bunu duyurmanızı, yaymanızı ve kampanyayı sönümlenmeden ayakta tutmanızı rica ediyoruz.
 
Hem Türkiye’de hem yurt dışında siyasi figürlerle çeşitli görüşmeler yapılıyor. Türkiye içinde kurulan çeşitli gruplar, demokrasi ve barış temelli hem basın çağrıları yapıyorlar hem halk çağrıları yapıyorlar hem de Meclis’te bir “Barış Meclisi” oluşturmaya çalışıyorlar. Bunun sonuçlarını, konferanslarını Haziran ayından itibaren Türkiye’de göreceğiz zaten.
 
Aynı konferansları yurt dışında, sürgünde yaşayan veya göçmen olarak gelip buraya yerleşmiş olanların neler düşündüğünü, sürece ilişkin bilgilendirmeleri, kampanyaya ilişkin düzenlemeleri biz de EFFP olarak Haziran ve Temmuz aylarında gerçekleştireceğiz. Çeşitli konferanslar, iç konferanslar, dış konferanslar yapacağız.
 
Eylül ayında Türkiye’de ve aynı zamanda Avrupa’da, aynı günde yapılan; birbirleriyle iletişim hâlinde olan, birbirlerinden görüş alışverişi yapan ve aynı anda aynı oturumlarda birleşen bir büyük konferans düzenlemek niyetindeyiz. Büyük ihtimalle yetiştirebilirsek bu Barış Günü’nde olacak. Burada Avrupa’da yer almış olan çeşitli sürgün hareketleri, diaspora hareketleri ve Avrupa’nın demokrat siyasi gruplarını bir araya getireceğiz. Türkiye’de de barış meclisleri bir araya gelecek. Böyle hazırlıklar içerisindeyiz.
  
“Diasporadaki arkadaşlarla hem bulunduğumuz ülkelerdeki demokratik siyaseti güçlendirmek hem de bu güçlendirmeyle birlikte enternasyonalist bir yapıyla Türkiye'deki etkilerini de artırmak için yeni bir diaspora siyaseti izliyoruz. Sadece Türkiye'de olan biteni Avrupa'ya aktarmak üzerinden eski diaspora siyasetini terk ettik.”
 
*Özellikle diasporada sürgünde olanlar olarak “barış ve demokratik toplumun inşası” için Avrupa ve dünyanın dört bir yanında enternasyonalist çalışmalar yürütmek neden önemli? Avrupa ayağında bu sürece nasıl bir katkı sağlanılıyor?
 
Geçmişteki diaspora çalışmalarından farklı dedim ya başlangıçta; işte tam da farkı burada. Hepimizin dilinde, aklında ve kalbinde bir üzüntüyle dile getirdiği Avrupa'da sağın yükselişi, sözün engellenmesi, Filistin konusundaki büyük suskunluk, Avrupa'nın Ukrayna ve Filistin savaşlarına doğrudan müdahil olması ve doğrudan savaşın içinde ülkeler hâline gelmesi; bazı ülkelerde gençlik mücadelelerinin sol mücadelelerle birleşmesi ve sokaklarda görünmeye başlaması... Ama buna rağmen parlamentoların, orta sınıfın  özellikle de orta yaş üstü grupların  giderek sağcılaşması nedeniyle parlamentoların ve başkanlıkların sağcılaşmasıyla karşı karşıyayız.
 
Bütün bunlar aslında dünyanın değişmekte olan yeni konjonktürünü bize gösteriyor. Neler geliyor, kapımızda neler var? Sadece Türkiye'de değil; Türkiye'den neredeyse çok üzülerek söyleyeceğimiz üzere Türkiye'nin otokratik rejiminden neredeyse örnek ve cesaret alan çeşitli Avrupa ve dünya ülkeleri var. Bunun kendi ülkemizden bir örnek olarak gerçekleşmesi hakikaten üzücü.
 
Bizler demokrasiye, barışa, adalete, eşitliğe örnek olmalıydık. Şimdi bunu yapmak için çağrı yapıyoruz. Ve diasporadaki Avrupalı arkadaşlarla da hem bulunduğumuz ülkelerdeki siyaseti güçlendirmek — demokratik siyaseti, antifa siyaseti, kadın özgürlükçü ve eşitlikçi siyaseti güçlendirmek — hem de bu güçlendirmeyle birlikte enternasyonalist bir yapıyla Türkiye'deki etkilerini de artırmak için yeni bir diaspora siyaseti izliyoruz.
 
Sadece Türkiye'de olan biteni Avrupa'ya aktarmak üzerinden yürüyen eski diaspora siyasetini terk ettik. Bulunduğumuz ülkelerde de siyaset yapıyoruz.
 
“Bu sadece Öcalan'ın kendini ifade etmesi için bir fırsat değil. Onun üstünde, onun da dışında Türkiye'de insanların artık kendi sözlerinin güveniyle, kendi özgüvenleriyle, kendi demokrasi anlayışlarıyla daha yükselebilecekleri bir basamak anlamına da geliyor.”
 
*Son olarak çalışmalara ve sürece ilişkin eklemek istediğiniz bir nokta var mı?
 
Bu kampanyanın önemli olduğunu düşünüyoruz bu yüzden. Çünkü gerçekten tecrit altındaki bir siyasi önderin, bir kurucu önderin kendi sözünü iktidar medyasının ve iktidarın çarpıtmalarının dışında — özgürce, kendisini dinlemek isteyen, kendisine soru sormak isteyen insanlarla paylaşabilmesi son derece önemlidir. Çünkü şimdiye kadar hem İmralı Adası'na gidip gelen heyetler üzerinden ya da çok kısıtlı devam eden bilgi alışverişi üzerinden görebildiğimiz kadarıyla bu süreçte ciddi çarpıtmalar olabilir. Ama onun dışında, hakikaten biz sıradan insanların başvurmasını talep ediyoruz, diliyoruz. Doğrudan soru sorabilmeleri gerekir Öcalan’a ne düşündüğüne dair.
 
Bu sadece Öcalan'ın kendini ifade etmesi için bir fırsat değil. Onun üstünde, onun da dışında Türkiye'de insanların artık kendi sözlerinin güveniyle, kendi özgüvenleriyle, kendi demokrasi anlayışlarıyla daha yükselebilecekleri bir basamak anlamına da geliyor. Bu tür sansürler bir tek kişiye yapılmış gibi gözükse de, aslında 86 milyonun tamamına yapılmıştır. Çünkü sözünüzü kısıtlar. Orada size gösterilen bir kötü örnek  zindan örneği varken, kendi demokrasi anlayışınızı, kendi sözünüzü de kısıtlar. Türkiye acılı zamanlardan geçti. Şimdi o acılı zamanların daha fazla acı çekilmeden, daha fazla acı çektirmeden telafi edilebilmesi için gerekli bir yola girmemiz gerekiyor. Bunu hep beraber başarabilirsek, Türkiye için iyi olacak; hepimiz için çok iyi olacak.
 
Ben, hep beraber olursak başaracağımıza inanıyorum.