
Medyanın kadın temsili: Sessizlik, çarpıtma ve baskı
- 09:05 1 Haziran 2025
- Medya Kritik
Neslihan Kardaş
HABER MERKEZİ – Kadınlar her gün şiddete uğruyor, hayatlarını kaybediyor. Ancak medya ya bu gerçeğe sessiz kalıyor ya da olan biteni çarpıtarak gösteriyor. “Aile” üzerinden kurulan haber dili, kadınların yaşam hakkını tehdit eden bu baskı düzenini görünmez kılıyor.
2025 yılı, Türkiye’de kadınlar için daha fazla baskının ve şiddetin kurumsallaştığı bir yıl olarak öne çıkıyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Aile Yılı” ilan etmesiyle başlayan süreçte, kadınların hem bedeni hem emeği hem de kimliği üzerindeki kontrol daha da arttı. “Aile” adı altında kadınlara yüklenen roller, yalnızca gündelik hayatta değil; medya yoluyla da tekrar tekrar gösteriliyor. Kadınlar çoğunlukla anne, eş ya da ev kadını olarak tanıtılıyor. Şiddet gördükleri yerler ise “kutsal aile” olarak korunuyor. Medya bu duruma ya sessiz kalarak ya da destek vererek katkı sağlıyor.
Kadınlara yönelik şiddet ve şüpheli kadın ölümleri artmış durumda. Aynı zamanda kadın hareketi de baskı altına alınıyor. Medya bu süreçte ya yaşananları haber yapmıyor ya da iktidarın diliyle kadınları hedef gösteriyor. “Aile Yılı” adı altında yürütülen politikaların kadınlara nasıl zarar verdiğini ve medyanın bu düzende nasıl bir rol oynadığına dikkat çekmek gerekiyor. Çünkü kadınların yaşam hakkını korumak sadece şiddet uygulayanlara karşı değil, bu şiddeti gizleyen ya da meşrulaştıran yapılarla da mücadeleyi gerektiriyor. Bu yapının başında ise medya geliyor.
Veriler ne anlatıyor?
“Aile Yılı” kapsamında yürütülen bu politikaların kadınların yaşamına nasıl yansıdığını sadece sözlerle değil, verilerle de görebiliyoruz. Kadın hakları dernekleri ve bağımsız medya kuruluşlarının paylaştığı bilgiler, bu sürecin aslında kadınlar için ne kadar tehlikeli olduğunu ortaya koyuyor. Görünüşte aileyi korumak için başlatılan bu dönem, aslında kadınların özgürlüğünü kısıtlayan çok yönlü bir baskı ortamı yaratıyor.
Tayyip Erdoğan’ın 2025 yılında ilan ettiği “Aile Yılı”, kadınların toplumdaki yerini muhafazakâr kalıplarla yeniden tanımlayan bir döneme kapı araladı. Bu süreçte sadece söylemler değil; kadın katliamları ve şüpheli ölümler de arttı. JINNEWS’in verilerine göre yılın ilk dört ayında 65 kadın ve 14 çocuk erkek şiddeti nedeniyle hayatını kaybetti. Ayrıca 71 kadın ve 6 çocuk şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi.
Bu rakamlar, kadınların en çok “aile” içinde şiddete maruz kaldığını gösteriyor. Ancak medya, “aile” temasını öylesine kutsallaştırıyor ki, bu şiddet neredeyse konuşulamaz hale geliyor.
Medya neden sessiz?
Bu tabloya rağmen ana akım medya, kadın katliamlarını ve şiddeti haberleştirmiyor. Aksine, bu sessizlikle birlikte iktidarın “kadın ailede kalmalı” anlayışını destekliyor. Bu durum, medyanın sadece bir haber veren kurum olmadığını; aynı zamanda kadınları kısıtlayan bu düzenin bir parçası olduğunu ortaya koyuyor.
Kadınlar medyada sadece anne olarak var
Son yıllarda medyada kadın temsili, ağırlıklı olarak annelik, doğurganlık ve aile içi rollerle sınırlanıyor. Bu temsil biçimi kadını bir birey olarak değil, sadece ailesine hizmet eden biri olarak gösteriyor. 2025 yılı boyunca “Aile Yılı” temasıyla uyumlu haberlerde kadının toplumsal rolü oldukça daraltıldı. Şiddet, yoksulluk, işsizlik gibi yapısal sorunlara değinilmek yerine annelik ve evlilik teşvik edildi. Kadınlar çoğunlukla “çocuk doğuran kişi” olarak yer buldu; fikir üreten, mücadele eden ya da söz söyleyen kadınlar ise ya görmezden gelindi ya da olumsuz şekilde gösterildi.
Kadınları hedef alan manşetler
Bu duruma örnek olarak, Yeni Akit gazetesinin 16 Mayıs 2025 tarihli “Batı hayranı feministlere ‘Aile Yılı’ battı!” başlıklı haberi verilebilir. Bu haberde, kadınların şiddete karşı yaptığı protesto, “evlilik teşviki” üzerinden çarpıtıldı. Kadınların verdiği mesajlar yok sayıldı, mücadeleleri küçümsendi. Bu tür haber başlıkları iki şey yapıyor: birincisi kadın hareketini “Batı’nın oyunu” gibi göstererek marjinalleştiriyor. İkincisi ise kadınların şiddete karşı verdiği mücadeleyi “aileye saldırı” gibi sunarak toplumu yanlış yönlendiriyor.
Bu yaklaşım, kadınları edilgen ve suskun göstermenin ötesinde, onları doğrudan hedef haline getiriyor. Kadınların özgürlük ve eşitlik talepleri bu yolla bastırılmak isteniyor.
‘Aile düşmanlığı’ söylemi ile kadınlar hedef alınıyor
Kadın hareketi Türkiye’de uzun yıllardır şiddete, eşitsizliğe ve ayrımcılığa karşı mücadele veriyor. Ancak 2025 yılı, bu mücadelenin medyada daha fazla hedef alındığı bir yıl oldu. Özellikle “Aile Yılı” temasıyla birlikte, kadınların hak talepleri “aile düşmanlığı” gibi gösterilmeye başlandı. Medya, bu süreci yönetmenin en etkili araçlarından biri olarak kullanıldı.
8 Mart Gece Yürüyüşü
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde İstanbul’da yapılan gece yürüyüşü, bu çarpıtmanın en belirgin örneğiydi. Bazı medya organları, yürüyüşte atılan şiddet karşıtı sloganları haberleştirmek yerine, “aileye saldırı” başlıklarıyla kadınları hedef aldı. Oysa kadınlar bu yürüyüşte ev içi şiddete, çocuklara yönelik cinsel suçlara, yoksulluğa ve erkek şiddetine karşı seslerini yükseltti. Talepleri çok netti: “Yaşamak istiyoruz!” Ama medya bu gerçekleri görmek yerine, onları suçlamayı tercih etti.
Medyanın rolü ne?
Medya burada sadece bilgi aktaran bir araç değil. Aynı zamanda iktidarın bakış açısını topluma yaymakta önemli bir rol oynuyor. Kadınların eşitlik ve yaşam hakkı talepleri bu yolla çarpıtılıyor. “Aile” ise sorgulanamaz, eleştirilemez bir kutsal değer gibi sunuluyor.
Bu tutum, kadına yönelik şiddeti konuşmayı zorlaştırıyor. Şiddeti dile getiren her ses, susturulmaya çalışılıyor.
Şiddeti görünmez kılan sessizlik
Kadınların yaşam hakkı yalnızca şiddet uygulayan kişilere karşı değil, bu şiddeti gizleyen, görmezden gelen ve meşrulaştıran medyaya karşı da savunulmak zorunda.