
Abdullah Öcalan: Ya benim çözümüm ya ABD’nin
- 09:15 14 Haziran 2025
- Güncel
Melek Avcı
ANKARA - İsrail’in İran’a yönelik hava saldırısının başlamasıyla birlikte sıcak savaşın kapıda olması, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın tarihsel çözümlemelerinin yanı sıra son görüşmelerde ifade ettiği, “Ya benim çözümüm ya ABD’nin” tespitini bir kez daha akıllara getirdi.
İsrail ordusu 13 Haziran Cuma günü sabaha karşı ABD ile İran arasında gerçekleştirilecek nükleer müzakere toplantısı öncesi "nükleer silah üretimini önleme" iddiasıyla İran'a "Yükselen Aslan Operasyonu" adını verdiği kapsamlı bir askeri saldırı gerçekleştirdi.
Saldırının ilk aşamasında İran'ın merkezindeki Natanz uranyum zenginleştirme tesisi dahil olmak üzere çok sayıda nükleer ve askeri tesisin hedef alınarak, İsrail’in hava saldırılarında İran Devrim Muhafızları Ordusu Komutanı Tümgeneral Hüseyin Selami ile İran Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Muhammed Bakıri hayatını kaybetti. Nükleer tesiste çalışan bilim insanları ve 20 üst düzey yetkili de yaşamını yitirdi.
İsrail’in İran’da gizlice Dron üstleri kurarak saldırı gerçekleştirdiği belirtiliyor. Saldırılara ilişkin ise İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İran'a dönük saldırıya dair "Bu operasyon, tehdidi tamamen ortadan kaldırana kadar sürecek" açıklaması yaparken, İran tarafından yapılan açıklamada ise saldırılara karşılık verileceği belirtilerek “intikam” çağrıları yapıldı. ABD, saldırılarda rolleri olmadığını ifade etse de ABD Başkanı Donald Trump, İsrail'in İran'a saldırı düzenleyeceğinden önceden haberdar olduğunu açıkladı.
13 Haziran’a giden süreç
2019’da saldırılarını artıran İsrail, İran’ı Lübnan Hizbullahı’na silah sağlamakla suçlayarak Suriye, Lübnan ve Irak’ta bir dizi saldırı gerçekleştirdi. Yine İsrail, İran petrolü ve silah taşıyan gemilere Doğu Akdeniz ve Kızıldeniz’de saldırılar düzenledi.
2020’de ise İsrail, İran'ın en üst düzey nükleer bilim insanı Mohsen Fahrizade'yi insansız bir araca entegre edilmiş uzaktan kontrollü silahla öldürdü. 2021 yılında her iki ülke de, çatışmaları Umman Denizi’nde sürdürdü.
2022’ de motosikletli iki suikastçı, İran Devrim Muhafızları Ordusu subayı Albay Seyyad Hudayi'yi vururken 2023’te Ekim çatışmaları başladı. İran destekli Hamas, İsrail’e saldırdı ve Gazze’de hala süren savaşın fitili ateşlendi. Lübnan’daki Hizbullah ve Yemen’deki Husiler de bu çatışmalara katıldı.
2024’de gelindiğinde ise İsrail’in, Nisan ayında Şam’daki İran Büyükelçilik binasına düzenlediği hava saldırısında üç üst düzey İranlı komutan ve dört subay öldü. Eylül ayında İran’ın Lübnan Büyükelçisi Mücteba Amini, Hizbullah üyelerine yönelik eş zamanlı bir çağrı cihazı (pager) saldırısında yaralanırken, benzer teknolojiler kullanılarak, İsrail bu saldırılarını sürdürdü. Yine aynı ayda Lübnan’ın başkenti Beyrut yakınlarında düzenlediği hava saldırısıyla Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ı öldürdü.
Sıcak çatışma
Bugüne gelindiğinde ise Binyamin Netanyahu, Donald Trump’a İran’ın nükleer tesislerine saldırı planı önerse de, Nisan ayında bir diplomasi trafiği başlatıldı. Son olarak 13 Haziran çatışmasından bir gün önce Donald Trump, İsrail’in İran’a saldırabileceği ve bunun müzakereleri baltalayabileceğini açıkladı. 13 Haziran sabahı ise İsrail, sıcak savaşa götüren "Yükselen Aslan Operasyonu"nu başlattı.
Abdullah Öcalan’ı okumaya dönüş
Orta Doğu, zengin coğrafyası ve kaynaklarıyla birlikte tarih boyunca büyük imparatorlukların, medeniyetlerin ve çatışmaların ana merkezi olageldi. Bu coğrafyada bugün yaşanan siyasi krizlerin temelinde yalnızca iç dinamikler değil, dış saldırılarla şekillenen küresel güç mücadeleleri de yatıyor. 3’üncü Dünya Savaşı'nın hız kesmeden sürdüğü açıkken, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın tarihsel Orta Doğu perspektifleri yeniden gündemde.
Abdullah Öcalan’a göre, bu krizlerin merkezinde özellikle, ABD ve İran arasındaki tarihsel ve stratejik gerilim önemli bir yer tutar. Ancak bu gerilim sadece iki devletin çıkar çatışması değil, aynı zamanda farklı medeniyet, ideoloji ve sistem tasarımlarının çarpışmasıdır. Zira bugün sıcak savaşın geleceği, yıllar önceki perspektiflerinde ortaya konulmuştu.
Siyasi sistemdeki krizler
Abdullah Öcalan’a göre ABD, Orta Doğu’daki toplumsal çeşitliliği bir zenginlik olarak değil, her zaman çatışmaların körüklenebileceği bir unsur ve bir kontrol aracı olarak gördü. 2007 tarihli İmralı Notları’nda “ABD’nin, dolayısıyla İsrail’in asıl yapmak istediği Şii ve Sünni bloklarını karşı karşıya getirmektir” tespitinde bulunan Abdullah Öcalan, bu politikalar sayesinde hem İran’ın bölgesel nüfuzunun sınırlandığını hem de mezhebi temelli iç savaşların körüklendiğini belirtti. Abdullah Öcalan’a göre bu durum yalnızca İran’ı değil, Türkiye gibi çoklu kimliklere sahip Orta Doğu ülkelerini de tehdit ediyor. Ayrıca Abdullah Öcalan, İran’ın dış müdahalelere bu kadar açık olmasının nedenlerinden birinin, siyasi sisteminin bir yönetim tarzı olarak sürekli kriz ve gerilim üretmeye dayanması olduğunu ifade ediyor.
‘ABD’nin nihai hedefi: İran’ın tasfiyesi’
Abdullah Öcalan’ın değerlendirmelerindeki belki de en çarpıcı tespit, ABD’nin İran’a yönelik uzun vadeli niyetine yönelik perspektifi açıkça ortaya koymasıdır. Yine 2007’deki İmralı Notları’nda “ABD İran’ı eni sonu ortadan kaldırmak niyetindedir... ABD bölgedeki bütün ulus-devletleri parçalayıp Yugoslavya örneğindeki gibi dağıtmak amacındadır” diyerek bu tespitin, yalnızca askeri saldırı değil, sosyopolitik olarak İran’ın içten çözüldüğü bir senaryonun ABD planlamasında yer aldığını gösterir. Burada “Yugoslavya örneği” ifadesiyle, sadece hükümet değişikliği değil, devletin iç yapıdan çökertilerek yeniden inşa edilmesi tespiti de yapılıyor. Amaç sadece rejimi değiştirmek değil, bölgedeki İran devleti tehdidini sistemsel olarak ortadan kaldırmak.
Demokratik çözümün ön koşulu
Abdullah Öcalan’ın perspektifinden bakıldığında, Orta Doğu’daki kalıcı bir çözüm, ancak bölge halklarının kendi demokratik yapılarını kurmasıyla mümkün olabilir. ABD’nin hegemonik saldırıları ve İran’ın otoriter rejimi, bu sürecin önündeki en büyük engel olarak açığa çıkıyor. Ona göre, İran-ABD çatışması, yalnızca askeri ve diplomatik bir rekabet değil, aynı zamanda ulus-devletçi, merkeziyetçi modernitenin krizidir. Bu krizin aşılması ise ancak Abdullah Öcalan’ın önerdiği gibi “Demokratik Ulus ve Konfederal yapı” gibi alternatif modellerle mümkün olabilir.
2025 İmralı görüşmeleri: Ya benim çözümüm ya da ABD’nin
Tarihsel tespitlerle birlikte, 1 Ekim’de Türkiye’de başlatılan müzakere süreci eksenli İmralı ile bir dizi temas gerçekleştirildi ve her ziyaretin ardından Orta Doğu’daki savaşı da ele alan tespitler ortaya konuldu. Bu ziyaretlerde Abdullah Öcalan, bölge siyasetine dair bu jeopolitik mücadeleyi net biçimde vurguluyor: “Ya benim çözümüm ya da ABD’nin” görüşü çerçevesinde; hegemon güçlerin saldırısına karşı, kendi demokratik alternatifinin inşasına üstünlük tanımadıkça, sürecin başarılı olamayacağı tespitini defalarca ortaya koydu.
Bu çerçevede bir okuma ile Abdullah Öcalan, demokratik toplum inşasının İran gibi güçlü bir devletin kendi halkıyla ilişkilerini demokratikleştirmesi için önemli bir araç olduğunu vurguluyor. ABD’nin saldırılarını ve “böl-parçala” stratejisini kırmak için bu yapıların inşa edilmesi gerektiğine işaret ediyor.
Bu çözüm ise en kısa bir okumayla şunları içeriyor:
“*Ulus-devletçi hegemonyaya alternatif olmak
* Halkların demokratik katılımıyla dış saldırıların önünü kesmek
* ABD’nin ‘tasfiye’ senaryosuna karşı bir savunma hattı örmek.”
ABD veya İsrail eksenine dahil edilmeyecek bağımsız bir diyalog zemini önerir. ABD ile ilişkilenmeyi reddeden bir barış ve dönüşüm süreciyle birlikte İran’ın demokratikleştirilmesi için Kürt, Fars, Azeri, Arap unsurları kapsayan halk ittifakının sağlanması ise kaçınılmazdır.
Tasfiyeye karşı bir savunma
ABD’nin İran’ı sistematik olarak parçalama politikası 2007’deki İmralı notlarında tanımlandı. 2025'teki görüşmelere geldiğimizde ise bu söylem güçlenerek karşımıza çıkıyor. Ocak 2025’te yapılan İmralı ziyaretinde öne çıkan “Ya benim çözümüm ya ABD’nin” tespiti, İran için geliştirilen demokratik çözüm önerisinin İran’ın varlığı için net bir gerekliliği bir kez daha vurgulandı.
Demokratik Konfederalizm önerisi, jeopolitik tasfiye hamlelerini etkisizleştirecek savunma hattıdır. Orta Doğu halklarının kendi demokratik yollarını inşa ederek başta ABD-İsrail olmak üzere hegemon güçlerin saldırılarını geri püskürtmeleri için kaçınılmaz bir kurtuluş modeli olarak sunulmakta. Abdullah Öcalan, bu tespitleri yaparken sadece İran'ın değil, Orta Doğu’daki tüm halkların demokrasi ekseninde bağımsız, içten ve halk inisiyatifiyle şekillenen çözümler inşa etmesi gerektiği üzerinde tarihsel olarak durdu.
Hegemon saldırıların karşısında bir model
Zira yine İmralı’da yapılan görüşmelerde DEM Partili yetkililer, Abdullah Öcalan’ın tespitlerine ilişkin şunları aktarmıştı: “ABD ve İsrail artık Türkiye’nin komşusu. ABD Kürt sorununa dair bir ‘çözüm’e sahip. Sayın Öcalan’ın hegemon saldırılara karşı bir modelin inşası için uğraş veriyor. Nedir bu model? Birlikte yaşam. Bu çizgide ısrar ediyor. Israrını ve uyarılarını görüşmede de sürdürmüş. Genel anlamda ‘Ya benim çözümüm ya ABD’nin çözümü?’ anlamına gelecek bir noktada. Sayın Öcalan 1993’te nerede ise hala orada duruyor.”
‘Bu çözüm İran’ı da kurtaracak’
22 Ocak’ta yapılan ziyarette ise yine Abdullah Öcalan’ın bölgesel bir tarihsel çözüm hazırlığı olduğu ilk elden belirtilmiş, bu çözümün İran’ın kurtuluşunu da hedeflediği belirtilmişti. DEM Parti yetkilisinin, “Bu görüşmelerde ana hatları itibariyle ‘Hem Türkiye’yi hem Suriye’yi hem de Irak’ı hatta İran’ı kurtaracak tek çözüm tüm halklarla barışarak demokratikleşme zeminini oluşturmak. İran’ı dahi kurtaracak tek çözüm budur’ tespitini yapan Sayın Öcalan, tarihsel bir çözüm için hazırlıklarını yapıyor. Ortaya koyacağı çözüm perspektifi öyle ki tüm emperyalist güçlerin saldırılarına kapıyı kapatacak bir çözüm olacak” diyerek Orta Doğu’yu savaş ve çatışma ortamından kurtaracak bir hazırlığının olduğunu dile getirmişti.
Süreç kaçınılmaz olarak hızlanmalı
Bakıldığında, Türkiye ile başlatılan “Barış ve Demokratik Toplum” sürecini kaçınılmaz kılan dünya konjonktürü bugün sürecin bir an önce hızlandırılmasının gerekliliğini bir kez daha ortaya koyuyor. Kürdistan ve Orta Doğu’da hız kesmeden süren savaş tarihsel çözümün hayata geçirilmesi için koşulların oluşturulmasını elzem kılmıştır. Kürdistan, Türkiye, İran da dahil, Orta Doğu’daki ulus-devlet krizine bir çözüm olarak ülkelerdeki iç çatışmaları sona erdirecek demokratikleşme ve barış zemininin oluşturulmasına öncelik verilmesi, bu çatışmaları sonlandırmak için ilk adım olarak ifade ediliyor.