Danıştay kararına tepki: Bizi yok sayanları biz de tanımıyoruz

  • 09:02 26 Temmuz 2022
  • Hukuk
 
DİYARBAKIR - Avukat Elif İpek Tirenç Ulaş, Danıştay’ın İstanbul Sözleşmesi’ne dair verdiği karara ilişkin, “Kadınları ve kadınların yaşam hakkını tanımayan yargısı da olsa hükümeti de olsa tahammülümüz yoktur. Bizi yok sayanları biz de tanımıyoruz” dedi.
 
AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 20 Mart 2021’de yayımlanan kararname ile Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının ardından kadınlar bireysel ve kurumsal olarak Danıştay’a başvurdu. 28 Nisan, 7-14-23 Haziran tarihlerinde duruşmalı olarak görülen davaların ardından 19 Temmuz’da kararını açıklayan Danıştay 10’uncu Dairesi, Sözleşme’den geri çekilme kararının iptali istemini reddetti. Kadınlar karara karşı bölge ve Türkiye kentlerinde protesto eylemleri gerçekleştirdi.
 
Tepki gösteren ve ilk günden bu yana mücadele veren derneklerden biri de Diyarbakır Rosa Kadın Derneği. Derneğin Yönetim Kurulu üyesi Avukat Elif Tirenç İpek Ulaş, Danıştay kararını değerlendirdi.
 
‘Tüm kesimler iptal davaları açtı’
 
Elif, İstanbul Sözleşmesi’nin toplumsal cinsiyet eşitliğini hedefine koyan ve şiddeti bu eşitliği sağlamak üzerinden bertaraf etmeyi amaçlayan en önemli uluslararası sözleşme olduğunu söyledi. Elif sözleşmenin, ayrımcılığı yasakladığını ve şiddeti önlemeyi, suçları kovuşturmayı taahhüt ettiğini hatırlatarak, “Türkiye bu sözleşmenin çekincesiz ilk imzacısı olması ve bunu uluslararası her platformda gururla anlatmış olmasına rağmen sözleşmenin yürürlüğe girdiği tarihten bu yana ne taahhütleri yerine getirmiş ne de şiddeti sonlandırabilmiştir. Üstelik bununla kalmayıp 20 Mart 2021 tarihli gece yarısı kararnamesi ile sözleşmeden çekildiğini ilan etmiştir. Bu fesih girişimi ile birlikte tüm kadınlar ve LGTBİ’ler başta olmak üzere şiddete uğrama riskini en fazla taşıyan dezavantajlı gruplar ve demokratik tüm kamuoyu tepkisini dile getirdi. Barolardan tutun da hukuk örgütlerine, diş hekimlerinden tutun da eczacılara, doktorlardan mühendislere, kadın örgütlerinden siyasi partilere, tüm hak savunucusu sivil toplum kuruluşlarına ve kişilere varana değin geniş yelpazede toplumun büyük bir kesimi bu karara karşı Danıştay nezdinde iptal davaları açtı” dedi.
 
‘Toplum sözleşmeye sahip çıktı’
 
Bir yılı aşkındır devam eden sürecin ardından 4 farklı günde duruşmalar görüldüğünü ve bu duruşmalarda Türkiye’nin her yerinden gelen kadınların ve hukukçuların savunma yaptığını vurgulayan Elif, “Görüldü ki aslında her ne kadar sözleşme tek kişi kararıyla feshedilmiş ve bu fesih küçük bir grup tarafından sahiplenilmişse de toplumun büyük bir kesimi buna karşı çıkıyor. Yani bir tarafta tek kişi cumhurbaşkanı ve diğer tarafta kamuoyunun büyük çoğunluğu bu davada taraf olarak yer aldı. Anayasaya göre demokratik bir hukuk devletinde yaşıyor olduğumuz kabulüne rağmen yürütmenin başının bu kadar ciddi bir tepki toplayan kararına karşı toplum sözleşmeye sahip çıktı” sözlerine yer verdi.  
 
Karardaki görüş farklılıkları
 
Danıştay kararının oy birliği ile değil oy çokluğu ile verilmesine işaret eden Elif, “Bunun yanında değişen iki savcı ile birlikte tetkik hakimleri de farklı görüş bildirerek işlemin hukuka aykırılığından bahsetmişlerdi. Burada dikkat çeken ise üyeler ve savcılar arasındaki görüş farklılığın çok esaslı farklılık içermesi mevzusudur. Kararın içeriği ve şerhlere bakıldığında işlemin usulü de dahil sözleşmenin temel hak ve özgürlüklere ilişkin olup olmadığı; tek kişi kararnamesi ile sözleşmelerden çıkılıp çıkılamayacağı sorunu gibi hem usul hem de esas bakımından görüş farklılıkların çok tezat olduğu görülüyor. Yani biz hep kadınlar olarak sorduk ‘Danıştay’da hakimler ve hukuk insanları var mı’ diye. Bunun cevabını yargılama boyunca aradık” şeklinde konuştu.
 
Yargı tarafını netleştirdi
 
Mahkeme heyetindeki görüş farklılıklarının yanında verilen ret kararının yargının bağımsızlığını da sorgulattığına yer veren Elif, bu sorunun cevabının da yine “çok net” olduğunu dile getirdi. Elif, “Sözleşmenin kendisinin kadınlar için yaşamsal düzeyde ve şiddetin kadınlara ve LGBTİ’lere yaşam hakkı tanımayan boyutlarda olması sebebiyle Danıştay bu kararla kadınlara açık bir şekilde ‘Yaşam hakkınızı da şiddetsizlik hakkınızı da toplumsal cinsiyet eşitliğini de tanımıyoruz’ demiştir. Zaten yürütmenin başının bu fesih işlemini tek başına yapmış olması mevcut hükümet nezdinde kadın düşmanlığının resmi ilanı haline gelmişken, şimdi yargı da bu düşmanlığa ortak olduğunu bildirmiş ve tarafını netleştirmiştir. Dolayısıyla hükümetinden yargısına kadınları tanımayan bir devlet sistematiğinde kadınlar olarak varlığımızı ve hayatlarımızı nasıl koruyacağımızı belirlemek önümüzdeki en ciddi gündem haline gelmiştir” ifadelerini kullandı.
 
‘Tahammülüz yok’
 
Kadınların özgürlük ve eşitlik mücadelesinin bin yıllara dayanan tarihsel geçmişe sahip olduğuna dikkat çeken Elif, kadınlar olarak bu geçmişin ve mirasın sürdürücüleri olduklarının altını çizdi. İstanbul Sözleşmesi’nin uluslararası toplumda kadınların erkeklik krizine karşı aştığı çok önemli bir eşik olduğunu söyleyen elif, şöyle konuştu: “Çünkü toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin şiddetin temel kaynağı olduğu belirlemesi sözleşme içeriğinde çok nettir. Dolayısıyla uluslararası toplum şiddeti bu yönüyle ele almak ve tartışmak durumundadır. Bu mevzu mücadele açısından aslında geri dönülmez bir yerde durduğumuzu açıkça ortaya koymaktadır. Hani derler ya maymun gözünü açtı. Erkeklik krizi ve ataerki artık deşifre olmuş ve bundan sonrası sorunun çözümüne dairdir. Bizler de kadınlar, kadın hak savunucusu avukatlar ve Rosa Kadın Derneği olarak bu mücadelenin parçasıyız ve parçası olmaya devam edeceğiz. Gelinen aşamada artık net olarak söyleyebilecek örgütlülükte ve güçteyiz. Kadınları ve kadınların yaşam hakkını tanımayan yargısı da olsa, hükümeti de olsa, hangi yapı ve kurum olursa olsun buna tahammülümüz yoktur. Kadınlar olarak bizi yok sayanları biz de tanımıyoruz.”