
Halide Türkoğlu: Kadınların dahil edildiği bir komisyon oluşturulmalı
- 11:01 2 Temmuz 2025
- Siyaset
ANKARA - Gündemdeki gelişmeleri değerlendiren DEM Parti Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu, Kürt sorununda demokratik çözüm ve Türkiye’nin demokratikleşme sürecine girebilmesi için Meclis zeminini derhal oluşturulması gerektiğini belirterek, “Başta kadınlar olmak üzere tüm kesimlerin temsil edildiği bir komisyon vakit kaybetmeden oluşturulmalıdır” dedi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu, gündemdeki gelişmelere ilişkin genel merkez binalarında basın toplantısı düzenledi.
İzmir, Aydın, Hatay ve Manisa’da çıkan orman yangınlarına değinen Halide Türkoğlu, geçmiş olsun dileklerinde bulunarak, “Yangınlarda yaşamını yitiren her canlının, yok olan her ağacın sebebi bu yangınları önlemek için gerekli ve yeterli tedbirleri almayan siyasi iktidardır. Çıkan yangınlar, ekolojiden ve doğadan yana değil sermayeden ve ranttan yana olan politikalardan bağımsız değildir. İnsanların, canlıların yaşamını tehlikeye atan, sermayedarı besleyen politikalara derhal son verilmelidir” dedi.
‘Madımak Katliamı ile yüzleşilmeli, failler hesap vermeli’
Madımak Katliamı’nın yıl dönümüne de değinen Halide Türkoğlu, “Madımak Katliamı farklı inançlara, kimliklere, kültürlere yönelik bir suçtur; insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Türkiye tarihinde bir kara leke olan Madımak Katliamı ile yüzleşilmeli, failler hesap vermelidir. Bir kez daha katliamda yaşamını yitiren canlılarımızı saygıyla anıyorum” diye belirtti.
2021’den Mayıs 2025’e kadar 845 kadın katliamı yaşandı
20 Mart 2021 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiğini anımsatan Halide Türkoğlu, “Siyasi iktidarın vermiş olduğu bu kararla biz kadınlar açısından bir şey daha resmileşmiştir. Kadına yönelik şiddet ve katliamları önlemeye dönük politikaların üretilmeyeceği resmileşmiştir. Faillerin korunacağı, cesaretlendirileceği resmileşmiştir. Nitekim sözleşmeden geri çekildikleri andan itibaren ortaya çıkan 4 yıllık şiddet verileri bunun göstergesidir. 2021’den Mayıs 2025’e kadar 845 kadın cinayeti işlendi. 1085 kadın ise şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Bunlar birer rakam değil; kaybedilen, kaybettirilen, katledilen kadınlardır. Adliye koridorlarında adalet ararken katledilen kadınlardır. Uzaklaştırma kararı olmasına rağmen kararın gereği yerine getirilmediği için yaşamları çalınan kadınlardır. Silopi’de çalıştığı iş yerindeki erkek tarafından herkesin gözü önünde katledilen Gülizar Yıldız’ın, Viranşehir’de ayrılmak istediği erkek tarafından katledilen Yaprak Türk’ün, Diyarbakır’da Sibel Yalçın, Yasemin Budak’ın ve daha ismini sayamadığımız nice kadının yaşamı işte bu erkek egemen politikalar sonucu çalınmıştır” sözlerine yer verdi.
Halide Türkoğlu’nun konuşmasının satır başlıkları şöyle:
“Bugün İstanbul Sözleşmesi uygulanmış olsaydı, o kadınlar yaşıyor olacaktı. Failleri cesaretlendiren cezasızlık politikaları ve iyi hal indirimleri olmasaydı, o kadınlar yaşıyor olacaktı. Ben bir kez daha tüm kadınlar adına söylüyorum: İstanbul Sözleşmesinin geri getirilmesi ve her bir maddesinin uygulanması için mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz. Çünkü bizler şunu çok iyi biliyoruz ki bu ülkede kadınlar değil failler korunuyor, çocukları istismar edenler korunuyor. Siirt’te yaşanan istismar olayı bunun göstergesidir. 5 ay boyunca bir çocuğu istismar eden korucunun, olayın üstünün örtülmesiyle ikinci kez aynı suçu işleme cesaretini göstermesi bunun göstergesidir. 14 yaşındaki kız çocuğunu istismar eden faili paylaştığı için Emine Gizem Çetiner’in yargılanması bunun göstergesidir. Yine gazeteci Zeynep Durgut Şırnak’ta bir fuhuş çetesini, istismarcı çeteyi teşhir ettiği için tehdit ediliyor. Tehdit edenlerin kimliği alenen bilinmesine rağmen, bu kişiler hakkında herhangi bir işlem yapılmıyorsa bunun tek bir tanımı vardır. Bu ülkede istismarcılar ve failler korunuyor. Ben buradan bir kez daha uyarıyorum. Kadına karşı işlenen suçların üzerinin örtülmesine izin vermeyeceğiz. Faillerin korunmasına izin vermeyeceğiz. Sırtını karanlık odaklara dayayarak kadınları tehdit edenler iyi bilsin ki Zeynep Durgut ve özgür basın emekçisi kadınlar yalnız değildir.
Savaş siyasetinin tarafı olmayacağız
Kadın özgürlük mücadelemiz tek boyutlu bir mücadele değildir. Bizler nerede bir sömürü varsa, nerede bir eşitsizlik varsa oradan mücadeleyi yükseltmeyi esas alırız. Biz kadınların mücadelesi aynı zamanda bu topraklara onurlu barışı getirme mücadelesidir. Çünkü şunu çok iyi biliyoruz ki kadına yönelik şiddet ve sömürüyü besleyenler aynı zamanda savaştan beslenenlerdir. Bugün İsrail ile İran arasında yaşanan savaş da bunun göstergesidir. Kadim Ortadoğu topraklarını bir savaş deryasına dönüştürmek isteyen küresel emperyal güçlerin politikalarının bir sonucu olan bu savaş siyasetinin bir tarafı olmayacağız. Ne İsrail’in saldırgan politikalarını ne de kadın düşmanı faşist molla rejimini kabul etmedik, etmeyeceğiz. Gazze’ye yönelik saldırılarla insanlığa karşı suç işleyenleri de özgürlük ve eşitlik mücadelesi yürüten kadınları cezaevine atan ve idamla yargılayan erkek egemen düzeni de asla kabul etmeyeceğiz.
Çeteler hesap vermelidir
Pexşan Azizi’ye ve Werişa Muhammed’e idam cezası verenlerin de Filistin’de kadın, çocuk demeden bomba yağdıranların da tarafı değiliz. Yakın zamanda Tahran’da ki Evin Cezaevine yapılan saldırıda onlarca siyasi tutsak yaşamını yitirdi. Bazı tutsakların akıbetinden haber alınamıyor. Yine faşist molla rejimi Kürt aktivist Pexşan Azizi’nin cezasını resmen onamıştır. İşte bu yüzden bizler bir kez daha söylüyoruz ki bu, ezen ile ezilen arasındaki bir savaş değildir; kadınlara, çocuklara, işçilere ve emekçilere düşman dincilik ile cinsiyetçiliği, milliyetçiliği ve militaristliği kendi bekası edinmiş emperyal güçlerin savaşıdır. Suriye’de Alevi kadınlara yönelik gerçekleştirilen katliamlar da bu zihniyetten bağımsız değildir. Aralarında kadın ve çocukların olduğu 700 Alevi canımız katledilmiştir. Bu katliamlarla hedeflenen Suriye halklarının çok kimlikli ve kültürlü yapısıdır. Bu katliamı işleyen çeteler ve bu çetelerin arkasındaki güçler hesap vermelidir. Alevi halklara, kadınlara yönelik gerçekleştirilen bu saldırılar karşısın da asla sessiz kalmayacağız, Alevi kadınlarla dayanışmamızı büyüteceğiz. Bu savaşın bedelini biz kadınlar ödemeyeceğiz. Bu savaşın karşısında biz kadınlara düşen onurlu barış mücadelemizi en güçlü şekilde yükseltmektir.
Sayın Öcalan’ın çağrısı etrafından birleşmeye devam edeceğiz
Sayın Öcalan’ın 27 Şubat’ta yapmış olduğu Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı etrafında birleşerek özgür ve eşit yaşamı inşa edecek öncü güç olmaya devam edeceğiz. Çünkü bu çağrı özgür ve eşit yaşamın çağrısıdır. Savaş ve şiddet politikalarına sarılarak emperyal hayaller peşinde koşan güçlere karşı farklılıklarımızla bir arada yaşamanın çağrısıdır. Yok saymayan, ötekileştirmeyen, toplumsal cinsiyet eşitliğini esas alan bir çağrıdır. Doğaya, canlıya, ağaca, toprağa savaş açanlara karşı ekolojik bir yaşamın çağrısıdır. Kadın Meclisimiz tüm bu sorumlulukları gereği üzerine düşeni yapmaya devam etmektedir. Çağrının yapıldığı ilk günden itibaren kadın özgürlük mücadelemize olan inancımızla, Sayın Öcalan’ın sunduğu ve tüm dünya halklarına model olan demokratik-ekolojik-kadın özgürlükçü perspektifimizle mücadelemizi büyütüyoruz. Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı ile birlikte 3 Mart’tan itibaren hem kendi çeperimizdeki kadınlarla hem de farklı kesimlerden kadınlarla bir araya geldik. Çağrının tüm kesimlerden kadınlara ulaşmasının, toplumsallaşmasının önemi üzerine konuştuk. Aydın’dan Muğla’ya, Ankara’dan Denizli’ye ve İstanbul’a gittiğimiz her evde ve çaldığımız her kapıda çağrının kadınlar tarafından nasıl sahiplenildiğine şahit olduk. Yine Kürdistan’ın dört bir tarafında, Avrupa’da ve tüm dünyada kadınların sahiplendiğini yapılan konferanslar, buluşmalar ve yürüyüşlerde gördük. Elbette ki bu çağrı topluma yapılmıştır, kadınlara yapılmıştır, gençlere yapılmıştır. Çağrının toplumsallaşması için bir yandan buluşmalarımız devam ederken, diğer yandan çağrının gereklerinin yerine getirilmesi için mücadeleyi sürdürüyoruz.
Bu sürecin asıl özneleri kadınlar olmalıdır
Kürt sorununda demokratik çözüm ve Türkiye’nin demokratikleşme sürecine girebilmesi için Meclis zeminin derhal oluşturulmalıdır. Meclis, üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeli ve başta kadınlar olmak üzere tüm kesimlerin temsil edildiği bir komisyon vakit kaybetmeden oluşturulmalıdır. Oluşturulacak komisyonla birlikte bu sürecin asıl özneleri kadınlar olmalıdır. Çünkü savaşa karşı onurlu barışı savunanların ve bunun için en ağır bedelleri ödeyenlerin başında kadınlar gelmektedir. Kadınların barışa dair kuracağı her söz, atacağı her adım eşitlik ve özgürlüklerin sağlanmasına dönüktür.
Yerel demokrasiyi güçlendirecek politikalar desteklenmeli
Bir yandan çözüm konuşulurken, diğer yandan muhalefete yönelik saldırılar devam ettikçe bu kaygılar daha fazla artacaktır. Kayyım uygulamaları devam ettikçe toplumun iktidara yönelik güveni daha fazla sarsılmaktadır. Van Büyükşehir Belediyesine bağlı olan ve kadına yönelik şiddetle mücadele üzerine çalışan Rojin Yaşam Merkezi çalışanları kayyımın hedefi olmuştur. Çalışanlar uzmanlık alanları dışındaki farklı yerlerde çalıştırılarak mobbinge maruz kalmaya devam etmektedir. Buradan tekrar uyarıyoruz: Sürecin en sağlıklı şekilde ilerlemesi ve gerçek bir demokrasi için kayyım uygulamalarına derhal son verilmelidir. Yerel demokrasiyi güçlendirecek politikalar desteklenmeli ve büyütülmelidir. Haksız ve hukuksuz bir şekilde gözaltına alınan, tutuklanan belediye eş başkanları, çalışanları derhal serbest bırakılmalıdır. Halk iradesine, kadınların iradesine saygı gösterilmelidir.
Komisyonun raporu erkek egemen akılla hazırlanmıştır
Kadınlar bu sürecin öznesidir diyoruz. Binlerce yıldır sürdürülmek istenen erkek egemen düzene ve savaşlara karşı en güçlü mücadeleyi sergileyenlerdir. Bir yandan çözüm süreci konuşuluyor, diğer yandan kadınların yaşadığı hak gaspları devam ediyor. Kadınlara yönelik saldırılar devam ediyor. ‘Aile Yılı’ adı altında yürütülen politikalar bunun göstergesidir. Hepinizin bildiği gibi kadına yönelik şiddet ve ayrımcılığın son bulması için Meclis’te bir komisyon kuruldu ve bu komisyon yakın zamanda bir taslak rapor hazırladı. Komisyonda yer alan kadın milletvekillerimiz, kadın örgütleri ile birlikte Meclis çatısı altında hazırlanan taslak raporu kabul etmeyeceklerinin gerekçelerini kapsamlı bir şekilde değindi. Ben çok detaylı girmeyeceğim ama taslak raporda yer alan birkaç noktaya vurgu yapacağım. Öncelikle bu rapor kadınların iradesiyle ve kalemiyle değil erkek egemen akılla hazırlanmış bir rapordur. Çünkü komisyonun başında olan kişinin kendisi erkektir. Hiçbir şekilde toplumsal cinsiyeti bilmemektedir.
Arabuluculuk sisteminin bir diğer adı kadını şiddet gördüğü ortama razı etmektir
Taslak rapor milletvekili arkadaşlarımızın ve komisyona davet edilen kesimlerin hiçbir önerisi dikkate alınmadan hazırlanmıştır. Göçmen kadınların, Alevi kadınların yaşadığı sorunların çözümüne dair tek bir şey yoktur bu raporda. Hazırlanan raporda ‘Aile Yılı’ kapsamında hazırlanan programın adım adım işletilmesi hedeflenmektedir. İyi bilinsin ki biz kadınlar var olduğumuz sürece, kadınların katledildikleri aile içerisine hapsedilmesine izin vermeyeceğiz. Boşanmalardan önce arabuluculuk mekanizmasını işleteceklerini söyleyen, bunu savunan zihniyete iki cümle söylemek istiyorum. Boşanmalarda arabuluculuk sisteminin bir diğer adı kadını şiddet gördüğü ortama razı etmektir. Sizin yapmanız gereken arabuluculukla kadınları şiddet ortamına geri göndermek değil şiddet faillerini kadınlardan uzaklaştırmaktır, cezalandırmaktır. Meclis’te kurulan komisyonun asıl görevi de kadına yönelik şiddet ve katliamları önlemek, ayrıştıran politikaları ve eşitsizlikleri ortadan kaldırmaktır. Aksi durumda egemen erkeklik kodlarıyla kadınları evlere hapsetmenin komisyonunda kadınların aleyhine çıkacak hiçbir kararı kabul etmeyeceğiz, bunun karşısında mücadeleyi büyüteceğiz. Kadınların yaşamını güvence altına alacak tek bir yasal düzenleme yok.
Kadınların eşit pazarlık yapabilme hakkı var mı?
Anayasanın etrafında dönüp dolaşıp çıkarılan genelgeler, kadınların haklarını nasıl gasp edebilirim üzerinden olmaktadır. Bakın, miras hakkı ve arabuluculuk düzenlemelerine yönelik kamuoyuna yansıyan bilgiler hepinizin malumu. Kardeşler arasında kavganın biteceği gibi süslü cümleler kullanılırken kadınların haklarının nasıl gasp edildiğinin üzerini örten düzenlemeler yapılmak isteniyor. Medeni Kanunda yer alan “mirasta eşitlik” ilkesi genelgelerle gasp edilmek istenmektedir. Artık miras paylaşımını hak sahipleri kendi aralarında yapabilecek ve devlet herhangi bir engel çıkarmayacak deniyor. Soruyoruz: Bu ülkede kadınların eşit pazarlık yapabilme hakkı var mı? Kadınlar baskı ortamında her türlü haksızlığa uğrarken, mal paylaşımında böyle bir uygulamanın hayata geçirilmesi kadınların var olan haklarının da gasp edilmesinin farklı bir yöntemidir. Arabuluculuk eşitler arasında uygulanabilir. Sanki kadınlar hiçbir eşitsizlik yaşamıyormuş gibi yaklaşarak yapılan bu düzenlemeleri asla kabul etmeyeceğiz.
Çekin ellerinizi kadınların bedeninden
Kadınlar için bir şey yapmak istiyorsanız eğer sağlığa erişimin önündeki engelleri kaldırın. Bakın, özellikle menopoz tedavisinde kullanılan östrojen bantları ve bazı hormon ilaçları aylardır bulunamıyor bu ülkede. Bu ilaçlara erişemeyen kadınlar ya tedavisiz kalıyor ya da kaçak ürünlere yönelmek zorunda bırakılıyor. Kadınların sağlığı tehlike altına atılırken, bu iktidarın derdi kürtajı önlemeye dönük düzenlemeleri hayata geçirmek. Kadın bedenini daha fazla nasıl hedef alabilirimin derdine düşmek. Resmi düzenlemeler yapmaya çalışarak, kamu hastanelerinde yeterli teçhizat yok diyerek, bir şekilde kürtajı nasıl engellerim diyenler ve yasal olmayan politikaları hayata geçirenler şunu çok iyi bilsin ki kürtaj haktır ve biz bu hakkımızdan asla vazgeçmeyeceğiz. Çekin ellerinizi kadınların bedeninden.
Cezaevlerinde yaşanan hak gasplarına derhal son verilmelidir
Bir diğer hak gaspı cezaevlerinde yaşanmaktadır. Süreç konuşulurken bugün cezaevlerinde siyasi kadın tutsaklar her türlü hak gaspı ile karşı karşıya bırakılmaktadır. Elâzığ Cezaevinde hasta tutsak Besra Erol’un tahliyesi engellenmiş, keyfi gerekçelerle ikinci kez infazı yakılmıştır. Yine Sincan ve Elâzığ Cezaevlerinde şartlı tahliye ile serbest bırakılması gereken tutsaklar keyfi uygulamalarla cezalandırılmaktadır. Yetkililere sesleniyoruz: Cezaevlerinde yaşanan hak gasplarına derhal son verilmelidir. Kobanî Kumpas Davasından yargılanan tutsaklar derhal serbest bırakılmalıdır.
8 Temmuz’da Ankara Güvenpark’ta buluşalım
Bu topraklarda onurlu barışın gerçekleşmesinin teminatı kadınlardır. Kadınların özgürlük çağrısı ve mücadelesidir. Amed’de İHD’nin düzenlediği “Barışa Giden Yol: Hafıza ve Adalet” adlı konferansa mesaj gönderen Eren Bülbül’ün, Uğur Kaymaz’ın annelerinin, Barış Annelerinin, Cumartesi Annelerinin çağrısıdır. Yine hepinizin bildiği gibi Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi, Kürt sorununun çözümü sürecinde Meclis’in sorumluluk alması talebiyle 8 Temmuz’da Ankara’da buluşacak. Bizler de DEM Parti Kadın Meclisi olarak bu kıymetli çağrıya ses veriyor ve tüm kadınlara çağrı yapıyoruz. Gelin, hep birlikte 8 Temmuz’da saat 10.00’da Ankara Güvenpark’ta buluşalım ve saat 11.00’de Meclis’in önünde haykıralım: Meclis göreve, kadınlar barış mücadelesine.”