11'inci Yargı Paketi ile ifade ve örgütlenme hakkı hedefte

  • 09:01 24 Ekim 2025
  • Siyaset
 
Melek Avcı
 
ANKARA – 11. Yargı Paketi, ifade özgürlüğünden örgütlenme hakkına kadar birçok alanı cezai tehditle kuşatıyor. Taslak, barış dili ve demokratik toplum fikrini hedef alarak çoğulcu ifade alanını daraltma tehlikesi taşıyor.
 
Kamuoyunun gündeminde çeşitli tartışmalara neden olan 11. Yargı Paketi, henüz Adalet Komisyonu’na ulaşmadan taslak haliyle tartışmaların odağında kalmaya devam ediyor. Paket, “adalet reformu” söylemiyle sunulsa da içerdiği maddeler, demokratik hukuk devleti ilkeleri açısından ciddi bir geriye gidişin sinyallerini açıkça veriyor. Medeni Kanun, suça sürüklenen çocuklarla ilgili cezalardaki değişiklik derken bir diğer hedef mesele ise ifade özgürlüğüne dönük.
 
Paketteki düzenlemeler özellikle ifade özgürlüğü, örgütlenme hakkı ve barışçıl protesto üzerinde baskıları artırma potansiyeline sahip. Fiilen zaten uygulanan şiddet, baskı, gözaltı ve soruşturmaların kapsamını genişletecek ve daha çok yoruma açık hale getirecek uygulamalar taslakta yerini aldı.
 
Taslakla birlikte hukuk, bir toplumsal uzlaşma ve çözüm aracı olmaktan çıkarılıp “düşünce kontrolü”nün ideolojik zemini haline getiriliyor. Bu da içinde bulunduğumuz süreç açısından doğrudan “Barış ve Demokratik Toplum”un önkoşulu olan çoğulcu ifade alanını daraltıyor.
 
‘Suçu ve suçluyu övme’ maddesinin genişletilmesi
 
Taslak, mevcut 215’inci maddeyi “terör suçları, örgütlü suçlar ve devletin güvenliğine karşı işlenen suçlar” gibi özel alanlara genişletiyor. Ayrıca “sosyal medya paylaşımı, basın açıklaması, sanatsal ifade, anma etkinliği” gibi eylemler de “övme” kapsamına alınabilecek.
 
Demokratik toplum sürecini konuşurken, tersinden komisyonun TMK, TCK gibi maddelerde değişiklik yapması; bu maddenin tamamen lağvedilmesi talep edilirken taslak ile maddenin kapsamı daha da genişletiliyor. Düşüncenin dahi bir suç haline getirilmesi hedefteki taslağın diğer maddelerini incelediğimizde bunu görüyoruz.
 
TCK 215’in yeni hali, yalnızca “suçu övmek” değil, o suçla ilişkilendirilen kişiyi, sembolü veya eylemi alenen takdir etme durumunu da kapsıyor. Bu ifade “davranış” ve “etkinlik” kavramlarını içerdiği için, bir anma törenine katılmak, cenazede bulunmak, slogan atmak veya fotoğraf taşımak dahi “övme” olarak yorumlanabilir. Zaten son yıllarda pek çok savcılık, aynı mantığı fiilen uyguladı: Gerilla cenazelerine katılanlar “örgüt propagandası” veya “suçu övme” gerekçesiyle soruşturuldu. Yasa teklifi bu uygulamaları yasal hale getiriyor. Ceza hukukunun temel ilkesi olan “belirlilik” ortadan kaldırılıyor. Bir yurttaş, hangi eylemin ifade özgürlüğü, hangisinin “suçu övme” sayılacağını önceden bilemez hale geliyor.
 
Barış ve toplumsal hafızanın kriminalizasyonu
 
Gerilla cenazesi veya politik bir anma, devletin güvenlik söyleminde “suçla özdeş” görülüyor. Ancak toplumsal düzeyde bu törenler çoğu zaman yas, hafıza ve politik talep biçiminde yaşanıyor. Bu yasa tasarısı işte tam bu alanı hedef alıyor: Devletin resmî anlatısına aykırı her yas tutma biçimi, “suçu övme”ye dönüştürülüyor. Çatışma-çözüm sürecinde hayatını kaybedenleri anmak, çatışmada yaşamını yitirenleri barış perspektifiyle hatırlamak ya da “ölüm değil yaşam dili” kuran sivil etkinlikler düzenlemek suç kategorisine kayıyor. Bu durumda yas tutmak bile politik risk haline gelir. Toplumsal barışın en insani yönü, yani “ölümün yasını birlikte tutabilmek” cezai tehditle bastırılmak isteniyor. Barış ve demokratik toplum, tam da bu yas ve hafıza alanlarında inşa edilir. Bir halkın acısını anmak, başka bir halkın varlığını inkâr etmek değildir; aksine karşılıklı tanımanın ilk adımıdır. Ancak iktidarın hukuk anlayışı, bu tanımayı “güvenlik tehdidi” olarak bu pakette tanımlıyor.
 
‘İma’ üzerinden cezalandırılma geliyor
 
Bu madde, ifade özgürlüğü ile ceza tehdidi arasındaki sınırı ortadan kaldırıyor. Bir düşünceyi açıklamak, bir kişiyi anmak ki bu kapsamda gerilla cenazeleri, belli şahsiyetlerin taziyelerini kurmak veya bir olayı eleştirmek bile “suç ve suçluyu övme” olarak yorumlanabilecek. Mevcut uygulamalarda bu zaten ortadayken, taslakla birlikte bunu genişletmek demokratik talepleri baltalar nitelikte. Yani özce birey fiiliyle değil, düşüncesinin ima ettiği anlamla cezalandırılabilir hale geliyor.
 
‘Hükümete laf yok’ maddesi
 
TCK 301’de ise düzenlemeye göre “hükümeti, yargıyı veya güvenlik güçlerini” eleştirmenin suç kapsamında olması aynen korunuyor. Taslak gerekçede, bu maddenin “milli değerlere saygıyı güçlendireceği” belirtiliyor. Bu ifade, eleştirel haber, siyasi analiz, akademik tartışma gibi alanları doğrudan hedef alarak çalışma alanlarını da daralttığı gibi, “Devletin saygınlığı” gerekçesiyle korunan bu madde öz itibariyle devleti-hükümeti eleştiriden muaf hale getiriyor. Bir gazeteci örnek olaylar üzerinden “hukuk siyasallaştı” değerlendirmesini yaptığında veya bir yurttaş “yargı bağımsız değil” dediğinde bu maddeye göre bu tür cümleler cezalandırılacak. Oysa demokratik toplum, devleti eleştirebilme hakkı üzerine inşa edilir. Devleti-hükümeti kutsallaştıran yasa, halkı siyasetten dışlar; barış sürecinin toplumsal tabanını ortadan kaldırır. Bu madde devleti-hükümeti konuşulmaz, halkı susmakla yükümlü hale getiriyor.
 
Ahlak kavramının keyfiliği: Başörtüsüyle dans etmek suç olacak mı?
 
TCK 225 ve 226’da “Genel ahlak” ve “müstehcenlik” maddelerinin de yeniden yorumlandığını görüyoruz. Taslak, “genel ahlaka aykırı yayın, paylaşım veya davranışları” suç sayan maddelere ek ifadeler getiriyor. “Doğuştan gelen biyolojik cinsiyete aykırı tutum ve davranışı övme” ibaresi de bu çerçeveye dahil ediliyor. “Genel ahlak” tanımı; kimin genel ahlakı, hangi değerlere, hangi kültüre, hangi ideolojik yaklaşıma göre sorularını da beraberinde getirirken muğlak alan, keyfi yaklaşımların önünü açacaktır. Başlı başına yaşama müdahale olan bu maddenin henüz yasalaşmadan dahi uygulandığını toplum içinde sıkça gördük. Hatırlayalım ki başörtülü bir kadın, dans ettiği için “dini değerleri aşağılamak” üzerinden tutuklandı. Dini değerlere somut hakaret vb. bir durum olmamasına rağmen, yargının ve iktidarın keyfi okuması ile başörtülü bir kadının dans etmesi “uygunsuz” bulunmuştu. Buradan baktığımızda bu maddelerle birlikte “toplumsal cinsiyet, aile yapısı, kültür, din veya kimlik tartışmaları” üzerinden gerçekleşen her ifade ve davranış “genel ahlaka aykırılık” gerekçesiyle soruşturma riski altına giriyor.
 
Barış yalnızca silahların susması değildir; keza bunu Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve silahları yakan PKK gerillaları birçok kez altını çizerek ifade etti, ediyor. Farklı kimliklerin, kültürlerin, düşüncelerin güvenle var olabildiği bir kamusal alanın kurulmasıdır. Bu tür “ahlak merkezli” maddeler, tam tersine çeşitliliği suçlaştırarak toplumsal kutuplaşmayı artırıyor.
 
Somut etkiden niyete, tehlikeden anlama
 
Taslak, “tehlike yaratma potansiyeli”ni yeterli gerekçe sayıyor; “fiili şiddet çağrısı” şartını kaldırıyor. Bu da şunu gösteriyor: Artık ifade değil, ima suç. Yani yasa artık “tehlike doğması” şartını aramıyor; “anlam” üzerinden cezalandırma yetkisi veriyor. Eskiden: “Bu açıklama toplumda somut bir tehlike yarattı mı?” diye sorulurdu. Şimdi, “Bu açıklama suçluyu övdü mü?” diye sorulacak. Bu fark, ceza hukukunda tehlike niteliğinde: Somut etkiden niyete, tehlikeden anlama, eylemden ima edilen mesaja geçiliyor.
 
Barış ve demokratik toplum açısından etkisi
 
Barışın toplumsal temeli, eleştirel ifade özgürlüğü ve geçmişle yüzleşme hakkıdır. Bu madde tam da bu alanı susturacaktır. Özellikle komisyon dinlemelerinin son toplantısında kadın örgütlerinin ortaya koyduğu hafızayı dahi dinlemeyi reddederek geçmişle yüzleşememe hali düşünüldüğünde, mevcut düzenlemelerin sürece hiçbir katkısı olmayan torba yasalar biçiminde sürdürüldüğü söylenebilir. Bir savaş mağdurunu, bir mücadele eden şahsiyeti ya da barış çağrısında bulunmuş bir siyasi aktörü anmak bile “suç övme” olarak yorumlandığında, toplumun barış dili kriminalize edilecektir. Barış ve demokratik toplum için iktidardan somut adımlar, demokratikleşme yasaları beklenirken bu taslağın gelmesi tartışmalara neden oldu. Bu taslağın geri çekilmesi, yeniden düzenlenmesi ise sürece uygun olacaktır deniliyor.