‘Eğitim Politikaları Konferansı’ sona erdi

  • 23:27 6 Ekim 2024
  • Güncel
 
ANKARA - DEM Parti’nin, eğitimdeki tarihsel süreçleri ve iktidarın eğitim politikalarını mercek altına aldığı “Eğitim Politikaları Konferansı” gerçekleştirilen oturumların ardından sona erdi.
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eğitim Politikaları Komisyonu’nun Ankara’da bir otelde düzenlediği “Eğitim Politikaları Konferansı” oturumların ardından sona erdi. Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Eş Genel Başaknı Ayfer Koçak, konfederasyona bağlı Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen)  Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyeleri ile akademisyenlerin katıldığı konferansın açılış konuşmasının ardından “Türkiye Eğitim sistemine ilişkin tarihsel ve toplumsal değerlendirmeler” konulu oturum gerçekleştirildi. 
 
Moderatörlüğünü Ermeni yazar, siyasetçi ve aktivist Murad Mıhçı’nın yaptığı oturumda konuşan Prof. Dr. Fatma Gök, “Türkiye eğitim politikalarının tarihsel serüveni” başlığıyla sunum yaptı. Fatma, “Bu topraklarda eğitim yoluyla devleti kurtarma misyonu yeni değil. İlk kez 1839’da ilan edilen Tanzimat Fermanı ile başlayan dönemde açıkça dile geldi. Bugünlerde önümüze konan yeni yüzyıl maarif modeli tabii ki aynı değil ama eğitimi araçsallaştırma yeni eğitim yoluyla toplumu yaratma olarak görüyorlar. Cumhuriyet’e geldiğimiz zaman burada yeni bir toplum inşası var ve yine eğitime başvuruluyor” diye belirtti. 
 
Türkiye yüzyılı maarif modeli
 
1923 yılında yapılan İzmir İktisat Kongresi’nde de yeni insan yetiştirmek için eğitimin kullanılmasının konuşulduğunu belirten Fatma, “Buna ilişkin bütün eğitim düzenlenmesi ve kültürel altyapının düzenlemesi ise çok konuşulan Kemalist rejimin ve sonrasında gelen CHP’nin Tevhid-i Tedrisat kanunun eğitimin inşasıdır. Kanun kongrede çizilen yola göre eğitim ve diğer bütün kültürel yapıların, bütün zenginliğin inkar edildiği merkeziyetçi bir yapı. Üniter devlet, eşit yurttaşlık konusunda yetersiz kalmıştır. Bu yapının inşa ettiği eğitim sürecinin en çarpıcı özelliği ise katı merkezi bir yapıda olması halbuki yerel çok zengin” ifadelerini kullandı. 
 
1940’lı yıllarda kurulan Köy Enstitüleri ve Kız Enstitüleri ile asimilasyonun nasıl yapıldığını anlatan Fatma, şöyle devam etti: “Özel okullarla sermaye daha etkin bir hale getiriliyor. 1980 sonrası neoliberal dünyayla birlikte eğitim gündeme geliyor. Dünyadan farklı olarak neoliberalizm askeri bir darbeyle Türkiye’ye geliyor. İlk defa Türkiye’de din dersleri zorunlu olarak Anayasa maddesine girmiştir. TÜSİAD temsilcisi Anayasaya girmesine ‘evet’ demiştir” diyerek, bunun ayrışmayı derinleştirdiğini söyledi. Fatma, “Türkiye yüzyılı maarif modeli” ile AKP’nin şimdiye kadar parça parça yaptığı pek çok uygulamayı sistematik bir şekilde toplumun önüne koyduğunu dile getirdi.
 
Akademisyen Adnan Gümüş de, “Müfredat ve yurttaşlık tahayyülleri” başlığıyla sunumunu yaptı. Adnan, “Egemenlik ve yurttaşlık kavramlarına ilişkin bir tanımlama sorunu var” dedi. 
 
‘Toplumsal cinsiyet ve cinsiyet kimliği’
 
Birinci oturum tartışmaların ardından sona ererken, “Eğitim açmazları I” konulu ikinci oturumun moderatörlüğünü KESK Eş Genel Başkanı Ayfer Koçak yaptı. Ardından Barış Akademisyeni Dilek Çankaya, oturumun ilk başlığı olan  “Toplumsal cinsiyet ve cinsiyet kimliği” konulu sunum gerçekleştirdi. Dilek, “Bugün de toplumsal cinsiyet meselesini sadece Türkiye üzerinden ve Cumhuriyet tarihinden konuşamayız. Son dönem daha muhafazakar daha sağcılaşmış bir dünya içerisindeyiz. 10 yıl öncesinde tartıştığımız konular bozulmaya başladı. Bir adım geriden başlayarak mücadele alanlarını tekrar kurmak gerekiyor” dedi. 
 
 MESEM’ler
 
KHK’li Eğitim Sen eski MYK üyesi Sinan Muşlu ise “Mesleki Eğitim: 80 öncesi, sonrası ve MESEM’ler” başlıklı konuşmasında yeni bir hayatı öngören siyasal perspektiflerin daha kapsamlı çalışmalar üzerinde durması ve hayatın her alanında derinlikli politikalar üretilmesi gerektiğine dikkati çekti. Mesleki eğitimin sanayi devrimiyle birlikte okullarda uygulanmaya başlandığını dile getiren Sinan, Türkiye’de ilk mesleki eğitim okullarının Tanzimat Dönemi’nde hayata geçirildiğini aktardı. Sinan, “Meşrutiyet ile Cumhuriyet dönemi arasının bu tür okulların gelişmeye başladığı bir dönemden söz ediliyor. İzmir İktisat Kongresi’nde devletin ekonomik sistemi biraz şekillendi. Buna bağlı olarak da eğitim sisteminin de bu yönlü gelişmesi planlandı. Mesleki teknik eğitim alanında yurtdışından birçok eğitimci getirilerek bu tür liseler açılmaya başlandı” diye belirtti. 
 
80’li yıllardan sonra MESEM’lerin tarikat, cemaat ile Türk-İslam sentezli bir yapıya dönüştürüldüğünü söyleyen Sinan, “Daha o dönemlerde bugünkü cemaatler önemli bir örgütlenmeyi özellikle bu okullarda yaptı. 2016 yılından sonraki düzenlemeler ve özellikle 2021 yılından sonra MESEM’leri teknik liselerin içine taşıyarak teşvik ettiler. Bu açıkça işçi okullarıdır. Mesleki eğitim verilmiyor sadece iş eğitimi veriliyor. Meslek liseleri neredeyse boşaltılmış durumda. Çoğu MESEM’lere gidiyor” dedi.
 
 İktidarın müfredatı
 
“Eğitim sisteminde ‘yeni’ düzenlemeler: Değerler Eğitimi, ÇEDES, Seçmeli Dersler” konulu sunum gerçekleştiren Eğitim Sen Merkez Kadın Sekreteri Simge Yardım, eğitim politikalarının AKP iktidarı ile başlamadığını ve dinselleşme sürecinin 80’li yıllara dayandığını kaydetti. Bugün konuşulan müfredatın söz konusu bütün uygulamaların toplamı olduğunu belirten Simge, şöyle devam etti: “Müfredat tam olarak iktidarın bu projelerinin devamı niteliğinde o ülkeyi, toplumu kutuplaştırma, ayrıştırma, ötekileştirme, tek kimlik, tek din, tek cinsiyet, tek millet üzerinden tanımladığı o toplumsal inşayı müfredatla birlikte tamamlamaya çalışan bir proje olarak görüyoruz. Çünkü müfredatın içerisine baktığımızda tam da hakları, kimlikleri, kadınları, kız çocuklarını, inançları yok sayan bir müfredatla karşı karşıyayız. Bu aslında toplumsal inşanın bir biçimiyle tamamlanma süreci olarak da değerlendirebileceğimiz bir müfredat. Söz konusu uygulamalara karşı demokratik bir okul inşası için veliler, demokratik kitleler ile beraber nelerin yapılabileceğinin sorulması gerekiyor.”
 
 ‘Eğitim emekçilerinin dörtte biri özel okullarda’
 
Konferansın “Eğitim açmazları II” başlıklı üçüncü oturumda ilk olarak KESK Eş Genel Başkanı Şükran Kablan Yeşil, “Eğitimde emek süreçleri ve sendikal örgütlenme” başlıklı sunum yaptı. Şükran, “20 yıl önce yüzde 5’i geçmeyen özel okulların genel okullara oranla şu an yüzde 25’i geçmiş durumda. Yine eğitim öğretim faaliyetleri özel kurumlar aracılığıyla gerçekleşiyor. Yani bunun anlamı şu oluyor; Aslında şu an eğitim emekçilerinin dörtte biri özel okullarda” dedi. 
 
‘Üniversitenin tahribatı ve direniş’
 
“Üniversitenin tahribatı ve direniş” başlıklı sunumu yapan Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu, “Kapitalist toplum içinde yaşıyoruz. Dolayısıyla yönetenlerin yaptığı her türlü düzenleme her türlü yapısal dönüşüm, ne dersek diyelim bizim için de tahribat. Dünya tarihi bunun örneklerini önümüze seriyor. İkinci Dünya Savaşı sonrası 45’lerden itibaren o zamana kadar kamusal olarak bilimsel bilgi üretme ve eğitim faaliyeti içinde bulunan üniversiteler bir boyutuyla hizmet ve teknoloji üretmeye başlıyor. Bunun temel örneği Kuzey Amerika ülkeleri ve doğal olarak kapitalizmin 45’li yıllardan itibaren yeniden yapılanmasındaki hegemonya ABD’ye geçtiği için bu üniversitelerdeki yeniden yapılanmada tarihsel olarak kapitalizmin yeniden yapılanma sürecine denk geliyor.  Üniversiteler de yeniden yapılandırılıyor” diye belirtti.
 
Sunumların ardından “Eğitimin yeniden inşası” konulu 4’üncü oturumda ilk olarak “Eğitimde Demokrasi ve Yerellik” başlıklı sunum yapıldı. Bu oturumda yapılan “Özgürlükçü eğitim perspektifi” ve “Bir siyasal mücadele alanı olarak eğitim hakkı” başlıklı sunumların ardından konferans, yapılan tartışmaların ardından sona erdi.