‘Öcalan’ın fikirleri sadece Kürtler için değil dünya için umut’

  • 09:01 10 Ekim 2024
  • Güncel
 
Melek Avcı 
 
ANKARA - PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik komplonun 26'ncı yılına dair değerlendirmelerde bulunan Karayazı eski Belediye Başkanı Melike Göksu, "Öcalan’ın fikirleri sadece Kürt halkının değil, tüm Orta Doğu ve dünya halklarının umudu olarak görülüyor, ancak tecrit bu umudu boğmaya çalışan bir stratejidir" dedi. 
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın, 9 Ekim 1998’de uluslararası bir komplo ile Suriye’den çıkarılmasıyla başlayan süreç, başta Kürtler olmak üzere halklar için hafızalarda derin bir iz bırakmaya devam ediyor. Türkiye, ABD ve Avrupa ülkelerinin koordinasyonu ile yürütülen komplo sonucunda Abdullah Öcalan, 15 Şubat 1999’da Kenya’dan Türkiye'ye getirildi.
 
Abdullah Öcalan, Türkiye’ye getirildiğinden bu yana İmralı Adası’nda ağır bir tecrit altında tutuluyor. 26 yılı aşkın süredir devam eden tecrit, hem Türkiye içinde hem de uluslararası arenada büyük tepki toplarken, Abdullah Öcalan’ın avukatları ve insan hakları savunucuları, uygulanan tecridin hukuksuz olduğunu ve evrensel insan hakları normlarına aykırı olduğunu vurgulamaya devam ediyor.
 
Öte yandan Abdullah Öcalan’ın fikirleri ve demokratik modernite paradigması, özellikle Orta Doğu’da ve dünya genelinde halklar için bir umut olarak görülüyor. Ancak, 26’ncı yılına giren bu tecridin, onun fikirlerinin daha geniş kitlelere ulaşmasını engellemeyi amaçladığı vurgulanıyor.  
 
Tecridin, günümüzde sadece İmralı’da değil başta cezaevleri olmak üzere yaşamın her alanına sirayet ettiği sık sık gündeme gelirken, bu durum karşısında Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutulan  Halkların Demokratik Partisi (HDP) Karayazı eski Belediye Başkanı Melike Göksu, mevcut gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 
 
“Uluslararası komplonun, bir asır önce Kürtlerin maruz kaldığı kimliksizlik, vatansızlık, kendi vatanlarında mülteci konumunda yaşama, kültürel ve fiziki soykırımın devamı olduğunu biliyoruz.”
 
* 9 Ekim 2023’te Avrupa’da 74 ayrı merkezde, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 74'üncü doğum gününe atfen başlatılan eylemler bir yılını dolduruyor. Bu eylemlerin hedefi nedir?
 
9 Ekim’de başlayan ve 15 Şubat’la devam eden süreç, Kürt halkının hafızasında “kara gün” olarak canlılığını koruyor. Kürt halkı, bu komplocu anlayışların kirli yüzünü yüzyıl öncesinden tanıyor. Uluslararası komplonun, bir asır önce Kürtlerin maruz kaldığı kimliksizlik, vatansızlık, kendi vatanlarında mülteci konumunda yaşama, kültürel ve fiziki soykırımın devamı olduğunu biliyoruz. Çıkarlar doğrultusunda, insanlık tarihine birçok temel değer kazandıran, insanlığın en kadim halklarından biri olan Kürtleri vatanlarından cetvelle bölerek yok saydılar. Kara günlere hapsedildiler ve kendi öz değerlerine yabancılaştırılmak istendiler. Dilleri ve kültürleri yasaklandı, bir asırdır inkâr ve imha politikalarıyla karşı karşıya bırakıldılar. Bunca kötülüğe karşı kendi kadim varlıklarını koruma refleksiyle gelişen mücadeleye karşı bir komplo olduğunu biliyoruz. Sayın Öcalan’ın fikirleri ve paradigması, Kürt halkının şahsında tüm Orta Doğu ve dünya ezilen halklarının tek umudu olarak görülüyor. Egemen güçlerin ve sermayedarların çıkarları dışında hiçbir kesimin sürecin içinde olmadığı bu kapitalist sistemin yapısal çıkarlarının farkında olan aydınların, Sayın Öcalan’ın demokratik modernite paradigmasını alternatif bir sistem olarak desteklemesi çok önemli ve umut verici.
 
“Sayın Öcalan’ın sistemi eleştirirken aynı zamanda alternatif çözümler sunması, onu dünya çapındaki diğer düşünürlerden ayırıyor. Bu da dünya genelinde birçok aydın, yazar ve filozofun Sayın Öcalan’ın fikirlerine destek vermesine neden oluyor.”
 
*PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın uluslararası kamuoyunda böyle güçlü bir destek almasını neye bağlıyorsunuz?
 
Bu soruya iki açıdan yanıt verebilirim. Birincisi, insanlığın görünmeyen çığlığına en hakikatli cevabı veren kişi olarak Sayın Öcalan’ın, insanlığın şafak vaktine öncülük eden topraklarda büyümesi ve hakikati yine aynı mekân ve zamanda aramasıdır. İkincisi ise, gücün başladığı anlayışın ilk hedef aldığı yerin, yok edilmek, inkâr edilmek ve çarpıtılmak için tüm gücün kullanıldığı yerin yine aynı zaman ve mekân olmasıdır. Sayın Öcalan, kapitalist sistemi özü itibarıyla insanlığa karşı bir sistem olarak ele alıyor, eleştiriyor ve çözüm önerileri sunuyor. Kapitalist sistemin yapısal olarak çözüm değil, sorun yaratan bir sistem olduğu, dünyada yaşanan sorunların çözümsüzlüğünden anlaşılıyor. Mevcut sistem, bilim ve teknoloji alanındaki gelişmelerle övünürken, sosyal boyuttaki krizlerde çözümsüz kalıyor. İletişimin sınırsızlığından bahsedilirken, toplumda müthiş bir iletişimsizlik yaşanıyor. İnsan toplumsallaşarak varlığını koruyabilen bir varlık. Ancak mevcut sistemde insanlar birbirine yabancılaşıyor, iletişimsizlik, bireycilik ve tekçilik hâkim oluyor. Kapitalist sistemin aklı olan pozitivist bilimin her şeyi bölen, parçalayan anlayışının toplumdaki tezahürü bu olsa gerek. Oysa insanın ilk öğreticisi olan doğa ve evrende çeşitlilik içinde büyük bir birliktelik ve bütünlük hakikati varken, kapitalist sistem bunun tam tersine gelişti. Bu da insanı doğasından kopardı ve insanlık büyük bir bunalım yaşıyor. Sistem içi bazı disiplinlerle çözüm bulunmaya çalışılıyor, ancak bütünüyle bir çözüm üretilemiyor. Bu sorunlu sisteme karşı Sayın Öcalan’ın hem eleştirisi hem de çözüm önerileri var. Sayın Öcalan’ın sistemi eleştirirken aynı zamanda alternatif çözümler sunması, onu dünya çapındaki diğer düşünürlerden ayırıyor. Bu da dünya genelinde birçok aydın, yazar ve filozofun Sayın Öcalan’ın fikirlerine destek vermesine neden oluyor. 74 merkezde fikirleri tartışıldı ve yapısal sorunlara çözüm umudu doğurdu.
 
“Dünyada 69 Nobel ödüllü sanatçı, yazar ve akademisyenin desteği, gerçek aydın olmanın gereğidir.”
 
*69 Nobel ödüllü sanatçı, yazar ve akademisyen Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünü konuşmak için imza verirken, Türkiye’deki aydın ve yazarların neden bu kadar sessiz kaldığını düşünüyorsunuz?
 
Türkiye’de aydın olmanın ne doğru bir tanımı yapıldı ne de aydın olmanın gerekleri yerine getirildi. Aydın kişi, genellikle insani statüsünün bilincinde olan, bu bilinçle sorumluluk sahibi, cesur ve fedakâr biri olarak tanımlanır. Bu kişi, karşılaşacağı zorluklardan korkmadan bedel ödemeyi göze almalı ve halkın zihinsel, sosyal ve demokratik haklar temelinde devrimci faaliyetlere öncülük etmelidir. Maalesef Türkiye’de böyle bir aydın profili görmek çok zor. Türk aydınının genel ideolojisi, egemen sınıfın ideolojisi ve politikasıdır. Bu tersine şekillenen “aydın” profilinin, halka ya da ezilenlere bir faydası olmayacağı açıktır. Ancak, bu profilin dışında kalan aydınlar ve yazarlar da var; ne yazık ki onlar bu ülkede hain ya da terörist ilan ediliyorlar. Aydın ya da entelektüel olarak kabul edilmiyorlar. Türkiye’de Kürt sorununun çözümsüz bırakılmasının, bu kadar acı ve zulme sessiz kalınmasının bir nedeni de aydın sorunudur. Aydınlar, sorumluluklarını yerine getirmedikleri gibi inkâr ve imha politikalarını da desteklemektedir. Dünyada 69 Nobel ödüllü sanatçı, yazar ve akademisyenin desteği, gerçek aydın olmanın gereğidir.
 
“Sayın Öcalan’ın paradigmasının er ya da geç hayata tam anlamıyla geçeceğine inancım tamdır. Bu anlamda tecridin kaldırılması, toplumsal ahlakın bir gereği ve ihtiyacıdır. Kendine insan diyen herkesin bu mücadeleye destek olması gerekir.”
 
*Buradan nasıl bir çağrı yapmak istersiniz?
 
Sayın Öcalan’ın fikirleri neden desteklenmeli ve 25 yıllık tecrit neden kaldırılmalı? Özgürlüğünün artık uluslararası birçok kesim tarafından talep edilmesinin nedenini, aslında mevcut sistemi biraz anlayan herkes bilir. Kadın ve doğa katliamları, eşitlik ve özgürlük için tahrip edilen toplumsal değerler gibi meselelerde bu fikirler desteklenmelidir. İnsanlık dışı sistemin yol açtığı tahribatlar nedeniyle ahlaki ve politik toplum artık zorunlu bir ihtiyaç olarak kendini dayatıyor. Kapitalist sistem içinde her geçen gün değerlerimiz eriyip gidiyor. Buna dur demek artık insan olma ya da beşer kalma tercihine kalmış durumda. Sonuç olarak, Sayın Öcalan’ın paradigmasının er ya da geç hayata tam anlamıyla geçeceğine inancım tamdır. Bu anlamda tecridin kaldırılması, toplumsal ahlakın bir gereği ve ihtiyacıdır. Kendine insan diyen herkesin bu mücadeleye destek olması gerekir.