Kapalı kutu Geri Gönderme Merkezleri’nde neler oluyor?
- 09:09 31 Ekim 2024
- Güncel
Melek Avcı
ANKARA – EMEP Göç Birimi’nde çalışma yürüten Aysel Ebru Ökten, adeta bir cezaevi ve cezalandırma yerine dönüşen Geri Gönderme Merkezlerinde yaşananları şiddet, taciz ve sağlık sorunlarını tanıklıklarla aktararak, “Buralar kapalı kutu, açtığınızda can yakıcı gerçekler karşınızda” dedi.
Geri Gönderme Merkezleri’nde yaşanan hak ihlalleri zaman zaman gündeme gelirken, İçişleri Bakanlığı’na bağlı Göç İdaresi Başkanlığı “Geri gönderme merkezlerinde kötü muamele iddiaları iftira” diyerek defalarca bu iddiaları reddetmişti. Fakat oralardan çıkan göçmenlerin tanıklıkları gerçeği ortaya koyuyor. Aktivistler ve konu üzerinde çalışan göçmen ve mülteci dernekleri ise defalarca “gelin birlikte inceleyelim” çağrısı yapmıştı, ancak içeriye girmek yasak. Bu merkezlerde yaşananları izlemek ve incelemek mümkün olamıyor. Göçmenlerin tanıklıklarıyla ancak bilgi alınabiliyor, ancak çoğu zaman göçmenler, geri gönderilme tehdidi ile karşı karşıya kalmamak için konuşmaktan çekimser davranıyor.
Emek Partisi (EMEP) Göç Birimi’nde çalışma yürüten ve geçtiğimiz yıl tanıklıklar üzerinden bu merkezleri raporlaştıranlardan biri olan Aysel Ebru Ökten, kapalı kutu olan bu merkezleri anlattı.
Bir cezalandırma aracı
Geçtiğimiz yıl Geri Gönderme Merkezlerinde kalan göçmenlerle görüşülerek bu merkezlerin durumunu incelediklerini ve bir rapor oluşturduklarını söyleyen Ebru, durumun hala vahim olduğuna dikkat çekti. Buralarda kalan göçmenlerden gelen beyanlar temelinde çalışma yürüttüklerini belirten Ebru, “Buralar uzun süredir bir cezalandırma aracına dönüşmüş durumda. Dolayısıyla biz buradaki gerçek durumu anlamak için ‘geri gönderme merkezlerinde ne oluyor’ diye sormaya başladık. Görüştüğümüz mültecilerden, buralarda kalmış ve sonrasında oradan çıkabilmiş olanlarla görüşmeler yaptık. Çok vahim iddiaların olduğu bir sonuçla karşı karşıya kaldık. Bunları da raporlaştırma ihtiyacı duyduk ve vekilimiz de bunu Meclis’te gündeme getirdi, çünkü gerçek anlamda gündeme getirilmesi gereken olaylar silsilesi yaşanıyor ve halihazırda devam ediyor.
Bu yaşananlar politik siyasi hattan bağımsız değil, çünkü uzun süredir ülkedeki mülteciler geri gönderilmek üzere bir politikayla karşı karşıya. Her fırsatta Erdoğan’ın ‘gelsinler, kardeşçe yaşayabiliyoruz, ensar muhacir’ söylemleri olsa da aslında sahada, mahallelerde, iş yerlerinde bunun tersi bir tablo olduğunu görüyoruz. Çünkü ekonomik dar boğaz ve bu pahalılık krizinin yaratmış olduğu bir hoşnutsuzluk var ve bu hoşnutsuzluk en kolay mültecilere yöneliyor. Bunun karşılığı olarak da bir geri gönderme tablosu var. Geri gönderme merkezleri bir cezalandırma aracı olarak kullanılıyor” ifadelerini kullandı.
‘Buralar kapalı kutu’
Türkiye’de 27 tane Geri Gönderme Merkezi olduğunu söyleyen Ebru, bu merkezlerin hepsinde ciddi sorunların yaşandığını belirtti. Sağlık ve hijyenden, kalabalık odalara kadar göçmenlere dayatılan ortamdan bahseden Ebru, “Vahim iddia olarak bahsediyoruz ama bunlar aslen yaşanan şeyler ve burada olan arkadaşların bize doğrudan aktardıklarıdır. Bir kere, öncelikle sağlıksız koşullar var ve bu sağlıksız koşullara basit bir hijyen problemi olarak bakmamak lazım. Sağlığa erişimde problem var. Hijyenin olmadığı, küçük odalarda çok fazla kişinin kaldığı, kadınların en temel ihtiyaçlara dahi, regl döneminde pedlere ulaşamadıkları, tuvalet kağıdına erişemedikleri bir tablodan bahsediyoruz. Geri gönderme merkezlerinde kalan her bir insan oradan bir an önce kurtulmak için çabalıyor. Hem fiziki koşullar hem de uygulanan muameleler hem çalışan görevlilerin tutumu ortada. Göçmenlerin yaşadığı hak gasplarının kamuoyuyla paylaşılmadığını da görüyoruz. Buralar kapalı kutu gibi ve bu kapalı kutuyu açtığınızda var olan gerçekler can yakıcı. Sağlık ve hijyen koşullarının yanı sıra bulaşıcı hastalıklar, insanların yatak bulamadığı için koridorlarda yattığı, dolapları ters çevirerek yatak yaptıkları, yer kalmadığı için tuvaletlerde kalındığına dair bir tanıklığımız var” dedi.
Kapanan parmaklıklar, tuvalete serilen yataklar ‘tam bir koğuş’
Tam bir koğuş mantığı ile merkezlerde 40 kişilik koğuşlarda çoğu zaman 200 kişinin kaldığını söyleyen Ebru, göçmenlerin tuvaletlere yatak serdiğini aktararak bir tanıklığı anlattı: “Bir göçmen kadın anlatmıştı; bina iki katlı, zemin katta idari personel kalıyor, 1. ve 2. katta merkezde tutulan kadınlar kalıyor ve bu katları sağ ve sol olarak ikiye bölmüşler, aralarda demir parmaklıklar var. Tam bir cezaevi mantığı, parmaklıkların üzerlerine kapandığı, odalar dolu olduğu için verilen yatakların tuvalet kapısının önüne serildiği, tuvaletin içinde yatmak zorunda oldukları bir gerçeklikten bahsetmişti. Havalandırma sistemi zaten yok. Yaz aylarında bu sağlıksız koşullarla birleştiğinde ciddi anlamda kötü kokular içinde yaşamak zorunda kaldıkları olmuş. Bize anlattığında, ortalama 40 kişinin kaldığı bir koğuş bir anda 200 kişiye çıkabildiği, insanların üst üste yatmak zorunda olduğu bir tablo varmış.”
Göçmenlerden ‘yemeklere ilaç atılıyor’ beyanı
Yemeklerle ilgili de sorun olduğunu belirten Ebru, bir göçmenin, yemeklerin içine bir madde atılıp daha fazla tuvalete çıkmalarının engellendiği veya daha çok uyku yapıcı maddelerin kullanıldığına ilişkin iddialarını da paylaştı. Ebru şöyle devam etti: “Doktora ve ilaca erişim problemi var. Halihazırda bir hastalığınız varsa, kullandığınız ilacın tedariki yok, doktora gitmek sınırlı, çoğu zaman doktor yerine paramedikler görev yapıyor. Orada kalan bir mülteci anlatmıştı; bir hastalığınız varsa ve elinizde o hastalık için ilacınız olsa bile bu ilacı içeri almadıkları için asla o ilacı kullanamıyorsunuz. Eğer doktor veya paramedik kabul ederse sizi hastaneye sevk ediyor, bir sağlık taramasından geçiyorsunuz ve ondan sonra belki bu ilaca erişim gerçekleşiyor demişti. Diyabet hastalarına, günlük iğne kullananlara bu iğneler verilmediği için kriz geçirdiği ve bu krizin sonucunda apar topar hastaneye kaldırılanlara tanık olduğu olaylardan bahsetmişti.”
Refakatsiz çocukların yaşları büyütülüyor
Bu merkezlerin kadın, LGBTİ ve çocuklar için daha zorlayıcı koşullar yarattığını dile getiren Ebru, taciz ve güvenlik sorunlarını aktardı. Ebru, “Bir kere eğer refakatsiz bir çocuk olarak bu merkezlere alındıysanız, 18 yaş altı olmanıza rağmen 18 yaş olarak yazılıp, aile birleşiminden yararlandırılmıyorsunuz. Kötü muamelenin yanı sıra bürokratik süreç var. Sizin çocuk olduğunuzu kanıtlamak için bürokratik bir sürece ihtiyaç var. Ailelerinden ayrı olan çocuklar için istismar riski çok yoğun, bu kadınlar için de böyle. LGBTİ bireyler için de bir şiddet söz konusu. Bir özel alana ihtiyaçları oluyor, bu verilmediği için doğrudan tacize, tecavüze ve kötü muameleye maruz kalıyorlar” sözlerini kullandı.
‘Görevliler tarafından tacize ve hakarete maruz kalıyorlar’
En temel hakların engellenerek, pedlere erişimin bile regl gününden günler sonra sağlandığını belirten Ebru, “Kadınların temel meselesi ise taciz ve şiddet. Bir kadın mülteci anlatmıştı ‘regl oldum, üç gün sonra ped getirildi, dolayısıyla o ped gelene kadar ciddi ağrılar çektim ve ciddi kanamalarım oldu. Bir de bu kanamalı halimle bu kalabalık insanların içinde yaşamaya zorlandım’ demişti. En temel hakkın bile engellendiğini görüyoruz. Yine taciz; aynı odada kalanlar açısından değil, sadece oradaki görevliler tarafından bile tacize uğradıklarını, rahatlıkla kötü muamele ve hakaret içeren küfürlü söylemlere maruz kaldıklarını belirttiler.
Kadınlar koğuşlarda gece nöbeti tutuyor
Birbirlerini korumak için göz kulak oldukları, bazılarının gündüz, bazılarının gece uyuyarak birbirlerini idare ettikleri bir süreçten bahsetmişlerdi çünkü bir gözcüye ihtiyaçları oluyormuş. Tüm bunlar gerçekleşirken yapanların bir ceza, uyarı almaması, merkezlerin yönetimleri tarafından bu kişilerin durdurulmaması durumu varmış. Oradaki kadınlar şöyle diyor, ‘bunu yaşadım ama söylesem ne olur, zaten herkes bunu biliyor.’ Avukata da erişimleri engellendiği için yaşadıklarını anlatamıyorlar. Çıktıktan sonra bile yüz yüze anlatmak mümkün olmuyor, çünkü ciddi bir korku yaratmışlar” ifadelerine yer verdi.
Görevliler ‘kağıdı imzala, kurtul’ mantığını dayatıyor
Tüm bu kronikleşmiş sorunların Geri Gönderme Merkezlerinde olağanlaştığını ve kimsenin buralara dokunmadığını söyleyen Ebru, “Gündeme getirme ve mücadele etme olmazsa göçmenler bunları yaşamaya devam edecek” dedi. Ebru son olarak şunları söyledi: “O kadar olağanlaşmış ki burada olanlar; ciddi yolsuzluk ve rüşvetlerin olduğu, buralardaki görevlilerin mültecilere davranışı bir kenara bırakın, hukuktan bir haber çalıştıkları ve böyle çalışmaya zorlandıkları bir tablo var. Bu tablo içinde mültecilerin avukatlarla görüşmeleri de engelleniyor. Zorla geri gönderilmesine binaen kağıtlar imzalatılıp ‘buradan çıkmak istiyorsan bu kağıdı imzala, git ülkene’ durumu söz konusu. Dediğim gibi her şey olağan olmuş; şiddet de, ayrımcılık da, kötü koşullar da olağan. Bu olağanlık içinde mültecilerin tek istediği kendini buradan kurtarmak ve birçoğu da buralardan kurtulmak için geri gönderme tutanaklarını imzalayıp çıkmak zorunda kalıyor.”