Gençler sokaklarda, medya bildiğimiz gibi!

  • 09:04 6 Nisan 2025
  • Medya Kritik
   
 
Melek Avcı
 
HABER MERKEZİ - Sokakta özgürlüğü ve yaşam hakkı elinden alınmış bir gençlik isyanı büyürken, basın yayın organları bu isyanı tek bir kişi etrafında örgütlemeye çalışsa da taşan isyanı bir kişiye kanalize etmek basın için bile imkânsız. 
 
Yolsuzluk iddiaları ve kent uzlaşısı gerekçe gösterilerek 19 Mart’ta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, beraber çalıştığı ekip ve bazı ilçe belediye başkanları gözaltına alındı ve tutuklandı. 100’ün üzerinde isme yönelik yapılan operasyonların ardından bardağı taşıran son nokta kayyım uygulamaları ve halkın iradesini tanımamaktan dolayı demokratik kitle örgütleri, halk ve gençlik sokaklara döküldü. Polis şiddetinin, gözaltı ve tutuklamalarda genç kadınlara yönelik çıplak arama, taciz görüntülerinin yansıdığı sokak eylemlerinin yanı sıra tüketim boykotları biçiminde eylemler de devam ediyor. İktidar sermayesini, yandaş şirketleri hedef alarak başlatılan bu boykotlara ilişkin ise halka yargı tacizi yapılarak soruşturmalar başlatıldı. 
 
‘Z’nin uyanışı’ 
 
Bu sokak hareketliliğinin temelinde yatanlara baktığımızda ise basın yayın organlarının yansıttığının aksine, protestolar bir Ekrem İmamoğlu şahsiyetinde yapılmaktan çok uzak; gençler “demokratik bir gelecek ve yaşamlarımızı için sokaktayız” diyor. Bir noktada “Z Kuşağı’nın Uyanışı” denilebilecek bu eylemlerin gözünü 23 yıllık AKP iktidarıyla açan ve iktidarın tüm örgütlenme alanlarını, öz bilince ulaşabilecek gençliği, özgür üniversiteleri yok ettiği bir ortamda doğması “şaşırtıcı” derecede kayda değerdir. Eylem biçimleri tartışılsa da kayyım rektörlerle yönetilen üniversite kampüslerinden sokağa taşmış bu hareketlilik elbette oldukça önemli. Yanı sıra ülkede ekonominin dibe vurduğu, demokrasi ve özgürlüklerden eser olmayan bir anda bu eylemlerin gelmesi ise hiç de şaşırtıcı değil. 
 
Medya özgür gelecek arayışını gölgeliyor
 
Her ne kadar ideolojik bir örgütlenme bilincinden uzak olsa da bu sokak hareketliliği, ülkedeki krizlere ve çıkmazlara karşı bir birliktelik oluşturmuş durumda. Ana akım medya demokratik bir hak arayışı ve özgür bir gelecek arayışında olan gençliği “vandallık” ile suçlayıp servis ederken, tersinden ise muhalif medya ise bu eylemlerle sığ bir perspektif ile yaklaşarak manşetlerini bir ‘İmamoğlu savunusu’ olarak attı. Bu tasvir ise ne yazık ki uzunca bir süre sürdürülecek gibi görünüyor. Oysa ki böylesine bir okuma ve anlayış, gençlerin gelecek kaygılarını, ekonomik kriz kıskacında olmalarını, özerk olmayan eğitim sorunlarını ve demokratik hak taleplerini gölgede bıraktığı gibi bu eylemlerin kısa sürede sönümlenmesine neden olacaktır. 
 
Manşetler isyanın bilincinden uzak
 
Gençlerin sokakta haykırdığı önemli sorunlar, talepler ve taşıdığı pankartlar doğru yansıtılmadığı sürece meselenin köküne inmek ve çözüm bulmak daha da imkânsız bir hale geliyor. Ana akım yandaş medya manşetlerine göz attığımızda; Sabah: "İmamoğlu taraftarları sokakları karıştırıyor!", Yeni Şafak: "Gençlik hareketi mi, kaos girişimi mi?", Hürriyet: "Öğrenci protestoları büyüyor: Ulaşım zammı bahane mi?”, Milliyet: "Gençler sokağa döküldü: Ekonomik kriz bahanesiyle provokasyon!" başlıkları atarken halkı bu manşetlere karşı doğru yere kanalize etmesi gereken muhalif medyanın ise bir alternatif oluşturamadığını görüyoruz. Sadece birkaçına göz atalım, Cumhuriyet: "Türkiye ayakta... Dört bir yanda 'İmamoğlu' protestosu", "İstanbul'da sokaklar İmamoğlu için ayağa kalktı", Sözcü: "Türk Bayrağı'na Biber Gazı Dünya Basınında", "İmamoğlu Mitingi İçin Eşi Benzeri Görülmemiş Kalabalık! Vagonlar Doldu Taştı", Birgün: "İmamoğlu’na yönelik saldırıya karşı halk ayakta", TELE1: “"İmamoğlu gözaltına alındı, Türkiye ayakta.” Bu haberlerin başlıkları gibi içleri de isyanın bilincinden uzak bir biçimde dolduruluyor. 
 
İsyan nerede başladı
 
Bu isyana ve hareketliliğe giden süreci fikri takip yapamadan okuyan veya ince sinir uçlarına dokunmak istemeyen medyaya süreci hatırlatmakta fayda var. 2023 sonbaharında başlayan “Barınamıyoruz” hareketleri ile isyanlar başlamıştı. Öğrencilerin barınma ihtiyacının sağlanamaması, yurtlara yerleşememe, artan kiralar nedeniyle ancak 10 öğrencinin bir ev tutabildiği süreçler yetmezken, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, geldiği ilk günden itibaren iktidarın savaş bütçesiyle ülkeyi krize sürüklediği ekonomiyi toparlamak için halkın sosyal haklarına ve cebine göz diken politikaları hayata geçirmeye başladı. Buna “tasarruf tedbirleri” adını koyan iktidar sermayeden vergi borçlarını talep etmek ve kısmak yerine halktan almayı sürdürdü. Keza bu öğrencilere ve gençlere en büyük zararı verdi. Gençlerin eğitim ve sosyal haklarını ciddi anlamda etkileyen bu “tasarruf tedbirleri” kapsamında kampüsteki kantinler, çalışma alanı olan kütüphaneler erken saatlerde kapatmaya başladı. İlk eylemler bu kapatmalara karşı kampüslerde bölüm bölüm yapıldı ve öğrenciler haklarını talep ederek “eğitimde tasarruf olmaz” dedi.  Medya bunları yazmayı dahi reddetti. 
 
CHP’li belediye karşı da ayaklanma
 
Sorunun bir kişi ve parti meselesi olmaktan çok öte olduğunu yine özgür basına ve öğrencilerin dijital medyada hesaplarına yansıyan eylem görüntülerinden analiz edebiliyoruz çünkü yandaş ve hatta muhalif medya gençliğin sorunlarını yansıtmakta yine sınıfta kalmıştı. Öğrenci topluluklarının ve görece örgütlü hareket eden gençliğin çektiği ve servis ettiği videolarla yaşanılanlara tanık olabildik. Bunlardan bir diğer isyan ise, Ankara Büyükşehir Belediyesi, Mansur Yavaş’ın akaryakıt maliyetlerini gerekçe göstererek toplu taşımaya büyük oranda zam yapmasına karşıydı. Bu zam oranlarını dahi yeterli bulmayan özel halk otobüsleri, ayrı bir düzenleme yapılmadığı sürece indirimli olarak otobüslere binen öğrencileri ve ücretsiz kullanan emeklileri otobüslere almayacaklarını duyurmuştu. Halihazırda ciddi oranda yapılan zam öğrencileri zorlarken bu karara karşı öğrenciler şehir genelinde çeşitli duraklarda “ulaşım haktır” diyerek eylemler gerçekleştirdi. "Otobüsler bizimdir, hakkımız gasp edilemez" sloganlarıyla sokağa dökülen binlerce öğrenci, belediye binası önünde oturma eylemi de yaptı. Ancak medya, bu protestoları sadece "belediye politikalarına bir tepki" olarak sundu, temel kök yine toprakta gizlendi. Fakat medya ne kadar gizlemeye çalışsa da öğrencilerin örgütlü hareketliliği halk otobüslerini bu karardan vazgeçirdi. 
 
Özgür gelecek isyanı
 
KYK burslarının yetersizliği, yurt fiyatlarındaki artış, barınma krizleri; ifade özgürlüğünün dibe vuruşu, özgür ve özerk üniversitelerin 23 yılda yok oluşu binlerce öğrenciyi sokağa döken temel neden olmuştur. Ekrem İmamoğlu protestolarına gitmeden önce hem iktidara hem de muhalefete karşı topyekûn yapılan bu eylemler hep bir ağızından "gençlerin rastgele çıkardığı huzursuzluklar" olarak haber manşetlerine taşındı. Oysa gençliğin “özgür gelecek ve demokratik toplum” isyanını göremeyen ve tüm çıplak gerçekliği ile yansıtamayanlar bugün yaşanan tüm hukuksuzlukların, demokrasi krizlerinin de sorumlusudur. Medya, yapılan her eylemi ve başlatılan isyan hareketini belirli siyasi figürler ekseninde değerlendirme yanlışına düştü ve buna devam ediyor.  
 
Gençlik ve çağrı bütünleşiyor
 
Tüm bu olaylar bir araya getirildiğinde, ana akım medyanın gençlik hareketlerini gerçek nedenlerinden kopararak, sadece belirli siyasi figürlere odaklanarak sunduğu görülüyor. Oysa ki gençlik hareketleri, sınıf, kimlik, özgürlük mücadelelerinin keskin birer yansımasıdır. Her ne kadar sokak hareketliliği içerisinde provokatif ve faşist yaklaşımlar zaman zaman yansısa da sokakta sıralanan talepler ve sloganlar yolumuzu bir yere çıkarıyor. “Barış ve Demokratik Toplum” inşasının zorunluluğu. Gazete manşetleri ve medya bir şahsiyet eksininde eylemleri sunsa da gençlerin attığı sloganlar ve verdiği demeçlerde bir isimden çok “özgürlük, gelecek, umut, barış, demokrasi, nefes alabilmek” kavramlarını duyuyoruz. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta halklara bir reçete olarak sunduğu 300 kelimelik çağrı bugün sokağın haykırdığı kavramları formüle etmiş bir manifesto olarak bir çıkış noktası sunuyor. İsim zikredilmese de gençliğin de etrafında örgütlenmeye çalıştığı tam da bu metindir. Ana akımın da örttüğü gerçeklik budur.