
Kadın yoksulluğunun görünmeyen yüzü: Eşitsizlik ve ayrımcılık
- 09:04 28 Nisan 2025
- Emek/Ekonomi
Neslihan Kardaş
WAN - STAR Kadın Derneği Yönetim Kurulu üyesi Ruken Ay Adın, kadın yoksulluğunun temelinde toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve ayrımcılığın yattığını vurguladı. 11 yıldır esnaf olarak çalışan Nuray Sanğa ise, kadınların toplum ve devlet nezdinde görünmeyen emeklerinin görmezden gelindiğine dikkat çekti.
Kadın yoksulluğu kavramı, 1995 yılında düzenlenen Pekin 4’ncü Dünya Kadın Konferansı’nda, kadınların erkeklere oranla daha fazla yoksulluk riski altında olduğunu tanımlamak için “yoksulluğun kadınlaşması” kavramı ile ortaya konuldu. Başta Türkiye, Kürdistan ve Orta Doğu olmak üzere ekonomik kriz ve yoksulluk dünyada her geçen gün artıyor. Bu krizden en çok etkilenenler ise kadınlar ve çocuklar. Dünyada yoksulluğun yüzde 70’ini kadınlar oluştururken, Türkiye’de de bu oran yüzde 50’i aşıyor. Türkiye’de kadın İşsizliği, Avrupa Birliği (AB) ve Organisation for Economic Co-Operation and Development- Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) üye ülkelerinin 2 katından fazla. Yaşanan yoksulluğun yanında kadınlar işyerlerinde en az ücreti alırken, en çok emek sömürüsüne de maruz kalan kesim.
Star Kadın Derneği Yönetim Kurulu üyesi Ruken Ay Adın, kadın yoksulluğuna ilişkin değerlendirmelerde bulunurken, Wan’da 11 yıldır esnaf olan Nuray Sanğa ise kadın yoksulluğu ve kadının görünmeyen emeğine ilişkin konuştu.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve ayrımcılık
Yoksulluğun kadınlaşmasının, yalnızca kadınların sayıca daha fazla yoksul olması değil, kadınların toplumsal cinsiyet rolleri nedeniyle yapısal olarak yoksulluğa itilmesi anlamına geldiğini vurgulayan Ruken Ay Adın, bu durumun, kadınların gelir elde etme, güvenceli çalışma, eğitime ve sağlığa erişim gibi en temel haklarının önünde sürekli engeller bulunmasına yol açtığını ifade etti. Ruken Ay Adın, “Dolayısıyla, kadın yoksulluğu asla sadece ekonomik göstergelerle açıklanabilecek bir durum değildir. Özellikle Kürt kadınları örneğinde olduğu gibi, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile etnik ayrımcılık kesiştiğinde, bu yoksulluk çok daha derinleşiyor. Wan’da yürüttüğümüz izleme çalışması bize gösterdi ki; kadınlar sadece gelir eksikliği nedeniyle değil, dil haklarından mahrum bırakıldıkları, eğitim fırsatlarına erişemedikleri, görünmeyen bakım emeğine mahkum edildikleri ve derinlemesine görüşmelerde açıkça ortaya çıkan göç olgusu nedeniyle sistematik bir yoksulluk içinde yaşam mücadelesi veriyorlar. Zorla yerinden edilme ve zorunlu göç gibi ağır insan hakları ihlalleri, Kürt kadınlarının yoksulluğunu kalıcı ve çok katmanlı hale getiriyor” dedi.
‘Mesele sadece ekonomik değil…’
Göz ardı edilen bir gerçeğin, derin yoksulluğun olduğunu belirten Ruken Ay Adın, “Bu, yalnızca temel ihtiyaçları karşılayamamak değil; aynı zamanda sosyal dışlanma, güvencesizlik ve sürekli bir hayatta kalma kaygısıyla tanımlanıyor. Kadınların ifadesiyle bu durum, ‘perde ardı yaşamak’ ya da ‘sonu olmayan bir mutsuzluk’ haline geliyor. Yani mesele sadece ekonomik değil; aynı zamanda sosyal, kültürel ve politik bir sorun olarak karşımıza çıkıyor” diye konuştu.
‘Kürt kadınlarının yaşadığı yoksulluk, toplumsal roller üzerinden derinleşiyor’
Ruken Ay Adın, Kadınların, erkeklere kıyasla yapısal olarak işleyen bir yoksulluk biçimiyle karşı karşıya kalmalarıyla başlayan çok katmanlı bir süreçle yüzleştiklerini söyledi. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bu sürecin merkezinde yer aldığını dile getiren Ruken Ay Adın, “Postkolonyal feminist perspektiften baktığımızda, yoksulluğun yalnızca toplumsal cinsiyet temelli değil, aynı zamanda etnik kimlik, kültürel baskılar ve devlet politikalarıyla şekillenen tarihsel adaletsizliklerin bir sonucu olduğunu görüyoruz. Kürt kadınlarının yaşadığı yoksulluk, sömürgeci bakışın bıraktığı mirasla; kimlik, dil ve toplumsal roller üzerinden derinleşiyor. Bu nedenle, ulusal sınırlar içinde yaşanan bu durumun, küresel insan hakları koruma mekanizmalarının da ilgi alanında olması gerektiğini vurgulamalıyız” dedi.
‘İnsan hakları ve evrensel değerler ciddi risk altında’
Ruken Ay Adın, Star Kadın Derneği’nin hazırladığı rapordan hareketle, “Derin yoksulluktan bahsettiğimiz noktada artık sadece ekonomik yoksunluk değil, aynı zamanda temel insan hakları ve evrensel değerler ciddi risk altındadır. Kürt kadınlarının maruz kaldığı bu çok boyutlu yoksulluk, ağır insan hakları ihlallerinin ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kesişiminde duran yapısal bir sorundur” ifadelerini kullandı.
Sosyal politikaların yoksulluk üzerindeki etkisi
Mevcut sosyal politikaların kadın yoksulluğunu azaltmaktan çok görünmez kılmaya hizmet ettiğine değinen Ruken Ay Adın, “Kadınlar için tasarlanmış gibi sunulan birçok politika, aslında toplumsal cinsiyet eşitsizliğini besleyen ve kadınları bağımlı kılan yaklaşımlar üzerine kurulu. Türkiye özelinde ve Kürt kadınlar perspektifinden baktığımızda, bu politikaların hak temelli değil, daha çok yardım odaklı ve kısa vadeli çözümler sunduğunu görüyoruz” sözlerine yer verdi.
‘Güçlendirilen politikalara ihtiyaç var’
Kadın yoksulluğu, yapısal ve çok katmanlı bir sorunken, mevcut politikaların bunu yalnızca ekonomik destek paketleriyle yönetmeye çalıştığını söyleyen Ruken Ay Adın, “Oysa biz biliyoruz ki, yoksulluk sadece gelirle ölçülmez. Eğitime erişim, güvenceli istihdam, dil hakları, bakım emeğinin tanınması, ve kadınların karar alma mekanizmalarına katılımı sağlanmadan bu döngü kırılmaz. Eksik olan en temel şey, insan hakları odaklı, toplumsal cinsiyet eşitliğini merkeze alan yapısal politikalar. Kadınların ihtiyaçlarını gerçekten karşılayan, onları bağımlı değil özgürleştirici çözümler sunan politikalara ihtiyaç var. Ayrıca, Kürt kadınları söz konusu olduğunda, etnik kimlik, dil bariyerleri ve politik rejimlerin yarattığı baskılar tamamen göz ardı ediliyor. Mevcut sosyal politikalar, homojen bir kadın profili üzerinden şekillendiği için, farklı kimliklere sahip kadınları sistematik olarak dışarıda bırakıyor. Sonuç olarak; eksik olan, eşitlikçi ve kapsayıcı bir vizyon. Kadın yoksulluğunu gerçekten azaltmak için, kadınları sadece sosyal yardımın öznesi olarak değil, hak sahibi bireyler olarak tanıyan ve güçlendiren politikalara ihtiyaç var” ifadelerini kaydetti.
‘Hem devlet politikaları hem de yerel yönetimlerin rolü belirleyici’
Ruken Ay Adın, kadınların ekonomik olarak güçlenmesinin yalnızca istihdam yaratmak veya maddi destek sağlamakla mümkün olmadığını kaydetti. Bunun kadınların temel haklarına erişebildiği, eşit ve güvenli bir toplumsal yapı ile doğrudan bağlantılı olduğuna değinen Ruken Ay Adın, “Burada hem devlet politikaları hem de yerel yönetimlerin rolü belirleyici. Ancak şunu açıkça söylemek gerekiyor ki, demokratik hakların kullanımına alan açılmadan, istikrarlı ve güven veren bir ortam sağlanmadan, kadınların gerçek anlamda ekonomik olarak güçlenmesi mümkün değil. Yerel yönetimlerde yaşanan anti demokratik uygulamalardan baktığımızda demokratik pratiklerin ortadan kaldırılması, halkın özellikle de kadınların yerel mekanizmaları sahiplenmesini ve güven duymasını engelliyor. Bu güvensizlik ortamı, kadınların kamusal destek mekanizmalarını ‘erişilebilir’ ya da ‘işlevsel’ görmemesine yol açıyor. Kadınlar, haklarını talep edebilecekleri alanlar bulamıyor; çünkü bu alanlar sistematik biçimde kapatılıyor ya da etkisizleştiriliyor. Bu nedenle, kadınların ekonomik olarak güçlenmesi için yalnızca sosyal yardım programları değil, aynı zamanda demokratik katılımın garanti altına alındığı, kadınların özne olduğu politikaların geliştirilmesi gerekiyor” sözlerini kaydetti.
‘Bu döngüyü kırmak için ilk adım çok net’
Kadınların toplumsal roller gereği ücretsiz bakım emeği ile ev içine hapsedilirken, kamusal alanda ise ancak güvencesiz işlerde var olabildiklerini işaret eden Ruken Ay Adın, “Böylece, kadınlar iki cephede de emeği sömürülen, ama buna rağmen yoksulluk döngüsünden çıkamayan bir konuma itilmiş oluyor. Bu kısır döngü, sadece ekonomik değil; aynı zamanda sosyal, kültürel ve politik bir kuşatmayı ifade ediyor. Bu döngüyü kırmak için ilk adım çok net: Bakım emeğini kamusal sorumluluk haline getirmek ve kadınların üzerindeki bu görünmez yükü hafifletmek. Ücretsiz kreşler, bakım hizmetleri, sosyal destek mekanizmaları yaygınlaştırılmadan, kadınların eşit şekilde ekonomik ve sosyal hayata katılımı mümkün değil” ifadelerini kullandı.
‘Kadınlar için güvenceli çalışma koşulları sağlanmalı’
Ruken Ay Adın son olarak şu ifadeleri kullandı: “Aynı zamanda kadınlar için kayıtlı, güvenceli ve insan onuruna yakışır çalışma koşulları sağlanmalı. Ama tüm bunların ötesinde, toplumsal cinsiyet rollerini sorgulayan, erkek egemen iş bölümünü dönüştüren politikalar üretilmedikçe, bu döngü başka biçimlerde yeniden var olacaktır.”
'Emeğimizin karşılığını alamıyoruz’
Yaklaşık 11 yıldır çalışa, esnaflık yapan Nuray Sanğa, “Hem çocuklar hem iş zor oluyor ve zor olmasına rağmen sabah 07.00-08.00 arası işe geliyorum akşam 22.00-23.00 arası eve dönüyorum. Bir kadın, bir emekçi olarak bunun karşılığını ise alamıyorum. Sadece ben değil, sohbet ettiğim bütün kadınlar aynı durumda. Evde, iş yerinde hiçbir şekilde emeğimizin karşılığını alamıyoruz. Bu nedenden kaynaklı aslında hepimiz mağduruz. Çocuklarımıza yetişemiyoruz buna rağmen çocuklarımıza güzel bakamıyoruz. Bizler buna bir çözüm istiyoruz. Çocuğumu düzgün bir yerde okutamıyorsam, ona iyi bakamıyorsam, istediğini yapamıyorsam demek ki gerçekten bir mağduriyet var ortada” dedi.
‘Kazandığım fatura ve kiraya gidiyor’
Sabahın erken saatlerinden gece vaktine kadar çalıştığını ifade eden Nuray Sanğa, bütün bu çalışmaya rağmen ailece gidip de bir yerde oturup, bir şeyler yiyemediklerini söyledi. Nuray Sanğa, “Bu Türkiye’de bir eksikliktir. Ben kazandığımın neredeyse tamamını faturalar, ev kirası, dükkan kirası, çocukların okul masrafına veriyorum. Okullar için devlet okulu diyorlar ama yine her şey bizim cebimizden gidiyor. Bu sorunları sadece ben değil tüm kadınlar yaşıyor ve biz buna bir çözüm istiyoruz. Ama söylediklerimizi duyuramıyoruz” diye konuştu.
‘Kadınlar için bu dönem daha da zor’
Nuray Sanğa, “Evet, Türkiye’de zor bir dönem geçiyor ama kadınlar için bu dönem daha da zor. Ben 11 yıldır burada çalışıyorum ama hiçbir şey elde edemedim. Bir birikimim olmadı, bir şey alamadım, çocuklarım için hiçbir şey yapamadım. Ben eğer bunca süredir çalışıp, hala hiçbir şey elde edememişsem bu kadınlara yönelik yapılan ayrımcılığı gösteriyor” sözlerine yer verdi.
‘Kadınların emeği görünmüyor’
Kadın emeğinin görünmemesinin sadece günümüzü bir sorunu olmadığına değinen Nuray Sanğa, “Geçmişten süregelen bir durum. Çalışmayan kadın diye bir şey yok aslında. Evde olan kadın da sabahtan akşama kadar çalışıyor. Aslında kadınların görülmeyen bir emeği var. Evde, dışarıda, iş yerinde maalesef kadınları emeği görünmüyor. Hem erkek, hem toplum hem de devlet tarafından görünmüyor” ifadelerini kaydetti.