
Tarihi anlara tanıklık: Şimdi ne olacak?
- 09:06 13 Temmuz 2025
- Güncel
Gülistan Gülmüş
AMED – Bir çağrının yankısı, bir halkın gözyaşıyla birleşti. PKK’nin silahları imha töreni, Kürt sorununun çözümüne dair uzun yıllardır beklenen bir umut ışığını yeniden gündeme taşıdı.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, 27 Şubat tarihinde “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısı yapmıştı. O gün, tarihi anların yaşandığı bir gündü. Çünkü Abdullah Öcalan’dan, 5 yıllık mutlak tecridin ardından ilk kez haber gelmişti. Bu çağrının ardından PKK’ye yapılan silah bırakma çağrısı, 5-7 Mayıs tarihlerinde düzenlenen 12’nci kongrede örgütün feshedildiği duyurusuyla karşılık buldu. O günden 9 Temmuz’a kadar geçen süreçte devlet bu çağrıya herhangi bir somut adımla karşılık vermedi, sessizliğini sürdürdü. Ancak 9 Temmuz’da Abdullah Öcalan, “Demokratik Toplum Manifestosu” başlığıyla ikinci bir çağrı yaptı. Bu çağrının ardından 11 Temmuz’da Barış ve Demokratik Toplum Grubu’ndan oluşan 15’i kadın, 15’i erkek 30 gerilla, Silêmanî kırsalında düzenlenen törenle silahlarını yaktı.
Tarihten geçerken...
Çocukluğumdan beri tanıklık ettiğim Kürt sorunu ve bu sorunun etrafında örülen mücadele, artık bir gazeteci olarak haberini yaptığım alana dönüştü. Bugünlerde öylesine tarihi günlerden geçiyoruz ki, adımların, anların, kararların her biri başka bir dönemin eşiği gibi.
27 Şubat’ta başlayan barış süreci, 11 Temmuz’da Silêmanî’de yapılan törenle başka bir aşamaya taşındı. Süreç boyunca mikrofon uzattığım, markette karşılaştığım, parkta denk geldiğim tanıdıkların dilinde hep şu vardı:
“Şimdi ne olacak?”,
“Devlete nasıl güveneceğiz?”,
“Artık barış olsun.”
Zihnim bu sözlerle doluydu. Sabah “ne olacak” diye soran seslerle uyanıyor, akşam yine aynı endişeyle uyuyordum. 11 Temmuz'da yapılacak törene dair haber geldiğinde, gazeteci olarak zihnimde sorular sıralandı:
“Tören nasıl olacak?”,
“Silahlar nasıl bırakılacak?”,
“Devlet bu adıma karşılık verecek mi?”
26 yıl aradan sonra bir yüz
9 Temmuz’da Abdullah Öcalan’ın yaptığı ikinci çağrı, önceki çağrıdan da büyük yankı buldu. Çünkü bu defa, tam 26 yıl sonra Abdullah Öcalan’ın bir videosu yayımlandı. O anlarda halk televizyonların başına kilitlendi. Kadınlar ellerini ovuşturuyor, gözleri doluyordu: “Acaba Başkan şu an nasıl görünüyor?”
Kısa süre sonra ekrana Abdullah Öcalan ve onunla birlikte İmralı’da bulunan tutsaklar yansıdı: Veysi Aktaş, Ömer Hayri Konar, Ergin Atabey, Hamili Yıldırım, Zeki Bayhan ve Mahmut Yamalak. Ekran karşısındaki kadınlar birbirlerine sarıldı, ağlamaya başladılar. 26 yıl sonra gelen bu görüntü, hem bir çağrının derinleşmesi, hem de yılların özleminin ifadesi oldu.
Büyük gün: 11 Temmuz
Törenin yapılacağı gün yaklaşırken heyecan her geçen gün arttı. Siyasiler, aktivistler, gazeteciler Silêmanî’ye doğru yola koyuldu. Yolda olanlar paylaşım yapıyor, gözlerde merak, umut ve tarih bilinci okunuyordu.
Amed’deki MEBYA-DER binasında sabah erken saatlerde bir araya gelen aileler ise çoktan hazırlıklarını tamamlamıştı. Çocuklarını, yakınlarını özgürlük mücadelesinde kaybetmiş aileler el ele tutuşmuş, birbirlerinin gözyaşlarını siliyordu. Heyecan doruktaydı.
Törenden önce tüm sessizlik...
Tören öncesi, PKK’nin açıklayacağı metin basına servis edildi. Yazı duyurulur duyurulmaz, salondaki aileler ayağa kalktı: “Şehîd namirin!”, “Bijî Serok Apo!”, “Bi can bi xwîn em bi te re ne ey Serok!” Bu sloganlar eşliğinde ağlayan kadınlar, bir yandan da yılların mücadele anılarını hatırladı.
Saatler 12.00’yi gösterdiğinde, TV’de törenden ilk fotoğraflar yayımlandı. Aileler bir kez daha ayağa kalktı. Alkışlar, zılgıtlar, sloganlar birbirine karıştı. Bir kadın, ekranda gördüğü PKK’li bir kadının saçlarına bakarak şöyle seslendi: “Kezîya we binerin, ez qurbana kezîya te, guliya we binerin.” (Saçlarını görün, kurban olayım o saçlara…)
‘Onu da çeker misiniz?’
Törenin video görüntüleri paylaşıldığında sessizlik bir kez daha çöktü. Sonra bir anne ayağa kalktı, “Ez qurbana şehîda bim!” diye haykırdı. Diğer kadınlar hep bir ağızdan “Şehîd namirin” sloganıyla zılgıt çekti. Aileler, gazetecileri yanlarına çağırarak çocuklarının fotoğraflarını gösterdi: “Onu da çeker misiniz? O da halkı için şehit oldu.”
Ve son söz: Devlet ne yapacak?
Törenin ardından salondan ayrılmaya hazırlanan aileler kendi aralarında konuşuyordu: “Bakalım devlet ne yapacak?” Evet, şimdi asıl soru bu: “Devlet ne yapacak?”
Aylarca sessiz kalan devlet, bu ikinci büyük adıma bir yanıt verecek mi? Somut bir barış süreci başlatılacak mı? Kürtler, Türkler ve bu topraklar neler görecek?
Önümüzdeki günlerde, belki de yıllarda bunu takip edip göreceğiz…