‘Kadına yönelik şiddetin artışında aile yılının etkisi var’
- 09:02 11 Aralık 2025
- Güncel
Elfazi Toral
İSTANBUL - Kadın katliamlarına ilişkin değerlendirme yapan Avukat Eren Keskin, “Aile, devletin resmi politikalarının üretildiği en ufak birim herkes orada öğreniyor her şeyi erkekler erkek egemenliği orada öğreniyor. Kadınlara ezilme orada öğretiliyor o nedenle aile bu devlet için çok önemli. Kadına yönelik şiddetin artışında aile yılı ilanının bile çok büyük etkisi var. Çünkü kadınlar en çok ailede katlediliyorlar” dedi.
Erkek egemen zihniyet ve devlet politikaları kadına yönelik şiddeti devam ettiriyor. Şiddetin karşısında devletin ürettiği erkek egemen dil ile bir yandan şiddeti meşrulaştırırken, bir yandan kadınları cezasızlık politikasıyla karşı karşıya bırakıyor. Saldırılara karşı da kadınlar mücadele ederek, şiddete karşı isyanı büyütüyor.
Avukat Eren Keskin, kadına yönelik şiddeti değerlendirdi.
Devletin dilinin, ötekileştirici ve nefret üretici olmasının kadınlara ve kız çocuklarına şiddet olarak yansıdığına dikkat çeken Eren Keskin, kadın katliamlarının da bu nedenle politik olduğunu vurguladı. “Cumhuriyetten bu yana güvenlikçi politikalarla yönetilmiş militarist bir devletten söz ediyoruz. Ama 2016’dan beri yoğun bir korkutma politikasıyla yönetilen bir coğrafyadan söz ediyoruz” diyen Eren Keskin, şiddetin asıl araç olarak kullanıldığını, İçişleri Bakanlığı tarafından işkencenin savunulduğu süreçlerin yaşandığını belirtti. Devletin şiddeti “meşrulaştırması” sonucunda kadına yönelik şiddetin arttığına dikkat çeken Eren Keskin, “Kadına yönelik şiddetin artışı ve kadın cinayetlerin artışıyla İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekilmesinin paralel olması da çok önemlidir. Çünkü bize göre İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddet alanında hazırlanmış en önemli sözleşmeydi” dedi.
Sözleşmeden çekilmeyle şiddet arttı
Sözleşmenin 2011 yılında Türkiye tarafından İstanbul’da imzaya açıldığını hatırlatan Eren Keskin, “Ama aynı devlet aklı 2021’de tek bir erkeğin Cumhurbaşkanı'nın imzasıyla bu sözleşmeden geri çekildi. Bu sözleşmeden geri çekinilmesi kadına yönelik şiddetin adeta meşru bırakıldığı izlenimi yarattı. Ben bunu kendim yaşadım. Sözleşmeden imzanın çekilmesinden sonraki gün bir taksiye bindim ve taksi şoförü benim avukat olduğumu anlayınca bana şöyle bir soru sordu dedi ki ‘benim taksici bir arkadaşım eşini darp ettiği için cezaevinde artık çıkacak değil mi? Artık kadına yönelik şiddet suç değil mi?’ dedi. Yani sıradan insanın aklına gelen ilk algı bu oldu yani kadına yönelik şiddetin artık bir önemi yok gibi algıladılar. Türkiye Cumhuriyeti devleti ancak en başından itibaren erkek egemen bir ideolojiye sahip militer feodal ve erkek egemen yani namus anlayışı tamamıyla kadını temel alan bir namus anlayışı var” şeklinde konuştu.
Aileyle erkek egemen yapı güçlü tutulmak isteniyor
Erkek egemen anlayışın değişmediğini belirten Eren Keskin, “Geçtiğimiz yılın aile yılı ilan edilmesi bunu daha da pekiştiren bir dönem oldu. Çünkü aile devletin resmi politikalarının üretildiği en ufak birim herkes orada öğreniyor her şeyi erkekler erkek egemenliği orada öğreniyor. Kadınlara ezilme orada öğretiliyor o nedenle aile bu devlet için çok önemli. Kadına yönelik şiddetin artışında aile yılı ilanının bile çok büyük etkisi var. Çünkü kadınlar en çok ailede katlediliyorlar en çok aile bireyleri tarafından en çok kocaları tarafından babaları tarafından kardeşleri ya da oğulları tarafından katlediliyorlar. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin aklı erkek egemenliği pekiştirmeye yönelik bir akıl o nedenle de bu yargıya da yansıyor yargının bakış açısı son derece erkek egemen ve çok kolay tahrik indirimleri hala verebiliyor. Mahkemeler özellikle hele ki trans cinayetlerinde genelde tamamen sanıktan yana tavır takınabiliyor. Kadına yönelik şiddet konusunda çok kötü bir süreç yaşadığımızı düşünüyorum” diye belirti.
Şüpheli kadın ölümlerinde sistematik işkence
Şüpheli kadın ölümlerini sistematik bir işkence olarak yorumlayan Eren Keskin, “Kadına yönelik şiddetin de gerçek anlamda yargılanamıyor olması devletin politikasıyla çok ilintili, işkence gibi mesela Rojin Kabaiş dosyası bu anlamda çok simge dosyalardan biri. Rojin’e ne oldu önce bir kayboldu birdenbire Rojin yok oldu gitti işte yurttan ayrıldı ve yok oldu günlerce süren aramalardan sonra Rojin’in kilometrelerce uzakta gölde cenazesi bulundu peki ne oldu? Rojin’in vücudunda başka DNA’lar saptandı önce dediler ki bunlar bulaş yani Rojin’i taşıyan Rojin’in cenazesini elleyen onu adli tıpa götüren işte arabaya bindiren falan insanların bulaşları öyle olmadığı da ortaya çıktı. Demek ki Rojin’e başka şekilde DNA’sı bulaşan çok büyük ihtimalle de cinayet hükümlüsü olabilecek şüphelisi olan insanlar var. Bu ne zaman ortaya çıktı bir yıl sonra bir yıl sonra. ATK ‘nin rapor veren tek kurumdur. Rojin’in dosyası gibi yüzlerce kanıtlanmamış dosya var. Eleştirdiğimiz kadın programlarına hala insanlar çıkıp savcıların çözemediği cinayetleri kadın programlarında çözülsün diye çıkıyorlar. Bu demokratik bir coğrafyada olabilecek bir şey mi? İnsanlar oraya çıkıyor çünkü yargıya güvenmiyor” dedi.
Kadın mücadelesi
Kadınların biat etmeden mücadelelerini sürdüklerini paylaşan Eren Keskin, şunları belirtti: “Kadına yönelik şiddet güvenlikçi baskıcı radikal politikaların egemen olduğu coğrafyalarda kadına yönelik şiddet her zaman yoğunlaşarak artar. O nedenle kadınların hep barışçıl çözümlere ihtiyacı vardır. Bu süreci amasız fakatsız geliştirmek üzere taleplerle genişletmek üzere sahiplenilmesi gerekiyor, buna en çok kadınların ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.”







