Tecride karşı topyekun mücadele şart!

  • 09:01 17 Ağustos 2023
  • Güncel
 
Elfazi Toral
 
İSTANBUL - PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik ağırlaştırılmış tecride tepki gösteren siyasetçi kadınlar, tecridin insanlık suçu olduğunu belirterek, topyekun mücadelenin önemine vurgu yaptı. 
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan, uluslararası komplo ile Türkiye’ye getirildiği 15 Şubat 1999 tarihinden bu yana İmralı Adası’nda tecrit altında tutuluyor. Yaklaşık çeyrek asırdır tecrit altında olan Abdullah Öcalan’dan 29 aydan bu yana da hiçbir haber alınamıyor. 
 
Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Eş Genel Başkanı Canan Yüce ve Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti)  Kadıköy İlçe Eşbaşkanı Nurten Karagöz tecride ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 
 
‘Tecrit tüm topluma sirayet etti’
 
Başta PKK Lideri Abdullah Öcalan olmak üzere ve tüm cezaevlerine sirayet eden tecridin insanlık suçu olduğuna dikkat çeken Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) Kadıköy Eşbaşkanı Nurten Karagöz, tecridin suç olduğunu tüm dünya halklarının bildiğini belirtti.  Yaklaşık 29 aydır PKK Lideri’nden haber alınamama haline tepki gösteren Nurten, “Kendisinden hiçbir haber alınamaması tecridin en ağır koşuludur. Bunun daha da ötesi yoktur. Tecrit Sayın Abdullah Öcalan üzerinde başlayarak tüm cezaevlerine ve tüm topluma sirayet etti. Bugün yaşadığımız toplumsal olayların tümü, yaşanan sorunlar, tecridin sonucu. Ekonomik sorun, küresel ısınma, ormanların yakılması,  Cudi ve Akbelen’de ağaçların kesilmesi yeşil alanların işgal edilmeye çalışılması bunların hiç biri  tecritten bağımsız değildir. Bu insanlık suçudur. Bir insanı 30 ay boyunca hiç kimse ile görüştürmemek suçtur. Görüş hakkı onun en doğal hakkıdır. Tutsakların anayasal hakları var. Ama bu anayasal hak hukuksuza çiğneniyor” sözleriyle mutlak iletişimsizliğe tepki gösterdi.  
 
‘Kürtler tecrit edilmek isteniyor’
 
“Avukatlar ısrarla başvuru yapmalarına rağmen her defasında farklı gerekçelerle bu görüşme başvurusu iptal ediliyor ve yaptırılmıyor” diyen Nurten, bunun en büyük yaşam hakkı ihlali olduğunu kaydetti. Nurten, “Zaten tutuklu bir insana ekstra bir ceza verilemez tecrit edilemez. Bu anayasada bir maddedir. Bu anayasa maddesi her defasında keyfi uygulamalarla keyfi nedenlerle engelleniyor. Sayın Öcalan üzerindeki tecrit aynı zamanda Kürt toplumunun üzerinde de ciddi bir tecride neden oluyor. Kürtler tecrit edilmek isteniyor. Sayın Abdullah Öcalan nezdinde aslında Kürt halkı tecrit edilmek isteniyor. Yapılmak istenen şey bu. Devletin yapmak istediği şey bu. Tecrit tüm topluma ve tüm halka dönük bir tecrittir. Bir halkı tecrit etmek, bir halkı yok etmeye çalışmak, aynı zamanda bir halkın kırımıdır. Buna sesiz kalmak da insanlık suçudur. Mücadele etmek ve Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi kaldırmak gerekiyor” ifadelerini kullandı. 
 
‘Abdullah Öcalan direniş örneğidir’
 
Yaklaşık 25 yıldır İmralı Adası'nda tutsak olan Abdullah Öcalan’ın büyük bir direniş sergilediğini aktaran Nurten şunları belirtti: “Kendisinden 30 aydır haber alınamıyor. Bu bir direniş örneğidir. Bu kadar süre cezaevinde, kalmak bu kadar süre üretebilmek bir direniştir. Tele1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ'ın bir söylemi üzerine tutuklanıyor olması bu tecridin ne kadar büyük ve ne kadar bilinçli bir şekilde yapıldığını gösteriyor. Ebetteki bu kadar büyük bir direniş olmasaydı, bu gün belki biz bu noktada olmayacaktık. Oradaki direniş toplumun da direnmesine neden olan bir ilişki biçimi aslında. Toplum ondan direnme gücü alıyor. Doğal olarak muazzam bir direniş söz konusu. Bu direnişi karşılayacak bir kelime yoktur. Bu direnişin önünde eğilmek gerekiyor. Bunun için tecride karşı tüm insanların buna karşı durması gerek. Bütün muhalif kesimler mutlaka ama mutlaka ses olmak zorunda. Ve birlikte tecride karşı mücadele etmek zorundayız.”
 
‘Cezaevlerinde ihlaller arttı’
 
Devam eden mutlak iletişimsizlik haline tepki gösteren Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Eş Genel Başkanı Canan Yüce de, AKP-MHP’nin iktidarlarını korumak ve yaşanan tüm sorunların üstünü kapatmak için baskıcı politikaları gün geçtikçe artırdığına işaret etti. Bu politikalarla İmralı Cezaevi başta olmak üzere tüm cezaevlerinde ihlallerin arttığını belirten Canan, İmralı’dan haber alınamama hali ile birlikte bunun tüm tutsaklara da yansıdığını söyledi. Canan, “İmralı’daki tecrit ile bağlantılı olarak, siyasi tutsakların durumu da giderek ağırlaşıyor. Hasta tutsaklar tedavi edilmiyor ve Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) cezaevinde kalamaz raporuna rağmen cezaevinden çıkarılmıyor. İnfazları yakılıyor.  Hücre cezaları kat be kat artmış durumda. Bununla birlikte cezaevinde bulunan tutsakların en temel hakları olan görüş hakları verilmiyor ve çok büyük cezalara çarptırılıyor. Bu da iktidarın faşizan politikalarının bir sonucudur. Ve aynı zamanda da iktidarın savaştaki ısrarıdır” dedi.
 
Toplumsal mücadeleyi birleştirme vurgusu
 
İktidarın korku ve sindirme politikaları nedeniyle cezaevinde hak ihlallerinin yaşandığını ve insanların yaşam haklarına saldırı olduğuna dikkat çeken Canan, bu saldırılar karşısında sessiz kalmayacaklarını belirtti. Canan, şöyle konuştu: “Tecride karşı çıkmak Türkiye’nin demokratikleşmesinin önünü açacaktır.  Bizler SYKP olarak bu tecride karşı duracağız. İnsan haklarına aykırı olan bu duruma karşı mücadele edeceğiz. Bizler kadınların katledilmesi, doğa talanı, ekonomik krize karşı nasıl ki mücadele ediyorsak tecride karşı da mücadele ediyoruz ve edeceğiz. Ve bunu tüm alanlarda ifade etmeliyiz. Mücadeleyi hem dışarıda hem de içeride ne kadar çok büyütürsek iktidarın politikalarını o kadar geriletebiliriz. Daha fazla yol alabiliriz.” Toplumsal mücadelenin birleştirilmesinin önemine değinen Canan, bunun olması durumunda başarılı olunabileceğinin altını çizdi. 
 
Tecrit insanlık suçu
 
Canan son olarak topyekûn bir mücadele gerektiği vurgusuna dikkat çekerek şunlara değindi: “Bizler her alanda doğanın, kadınların yanında olmaya devam edeceğiz. Tecride karşı da, bunun insanlık suçu olduğunu biliyoruz ve buna karşı ses çıkaracağız. Cezaevlerinde siyasi tutsakların üzerindeki baskılara kaşı da ses olacağız. Mücadelenin tamamında İktidar, bizleri gözaltında alarak, bizi baskılayarak davalar açarak yok etmeye çalışıyor. Her türlü özgür düşüncemizi engellemeye çalıyor. Bizler de ancak topyekûn bir şekilde karşı çıkmamız ve mücadele etmemiz gerekli.”