‘Yeni bir kadın özgürlük manifestosu yayınlanabilir’

  • 09:03 7 Aralık 2023
  • Güncel
 
Melike Aydın 
 
İZMİR - İktidarın kadını hedef alan politikaları karşısında kadınların birleştirici ve öncü rolü üstlenebileceğini vurgulayan kadınlar, kendilerini belirli gündemlerle sınırlandırılması gerektiğini söyledi. Kadınlar, yeni bir kadın özgürlük manifestosu yazılabileceğine dikkat çekti. 
 
Emek sömürüsünün en yoğun olduğu ülkelerden biri olan Türkiye’de ekolojik talana karşı direnişler, adalet arayışları için gerçekleştirilen eylemlerde yine kadınlar öncü rolünde olurken, bu öncülük, Agrobay ve Akbelen Ormanları direnişinde de kendini gösterdi. Tüm bu eylemlerde yer alan kadınların parçalı duruşlarına karşı mücadele ile birleşilebileceğine dikkat çekiyor. 
 
‘Geri adım attırmak değil, ortadan kaldırmak’
 
Türkiye, Kurdistan ve dünyanın her yerinde kadın ve emekçi düşmanlığı ile ırkçılığın yükselmekte olduğuna dikkat çeken Sosyalist Kadın Meclisleri (SKM) Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi Ebru Yiğit, buna karşı kimi kesimlerin parçalı şekillerde de olsa başkaldırdığını ifade etti. Bu başkaldırının diğer tarafında bütün olumsuz koşullarda sokağa çıkan kadınların olduğunu kaydeden Ebru, ancak kadın direnişinin erkek egemen sistemle bir denge durumunda olduğunu ve bu dengenin kadınlar lehine bozulması gerektiğini kaydetti. Ebru, “ ‘Faşizmin saldırılarına karşı nasıl bir mücadele hattı örmeliyiz ki AKP-MHP faşizminin kadın düşmanı uygulamalarına geri adım attıralım değil; faşizmin yıkılmasını sağlayalım’ sorusunun etrafından birleşik kadın mücadelesinin daha esaslı daha programlı daha örgütlü eylem gücü sürekliliği taşıyan bir yerden tartışmaya ihtiyacımız var” dedi. 
 
‘Kadın hareketi kendini belirli gündemlerle sınırlandırmamalı’
 
Kadın hareketlerinin kendini belirli gündemlerle sınırladığını, kadın yoksulluğu, kadına yönelik şiddet gibi önemli konularda ses çıkardığını söyleyen Ebru, ancak savaşa, işgale, kadına yönelik devlet şiddeti gibi konularla sınırlı bir şekilde ilişkilendiğine dikkat çekti. Ebru şu sözleri kullandı: “Mesela Kurdistan’da bir savaş politikası olarak genç kadınlar üzerindeki cinsel sömürü, ajanlaştırma politikası, hapishanelerde kadın tutsaklara yönelik ağır tecrit politikalarına karşı daha sınırlı ilişkileniş görüyoruz. Oysaki bu topraklar birleşik kadın mücadelesi açısından savaşa karşı mücadelede çok önemli bir geleneğe sahip. Örneğin Barış İçin Kadın Girişimi, bu coğrafyanın kendi öz deneyimiyle ortaya çıkardığı zenginlik. Ekin Wan’ın bedeni teşhir edildiğinde batıdaki kadın hareketi ilk soluğu alanlarda buldu. Savaşa karşı kadınlar barış istiyor diye havaalanı işgal edenler de aynı kadın hareketi. Belki biz kadın hareketinin bütün özneleri olarak deneyimlerimize yaslanıp birleşik kadın mücadelesinin politik gündemlerini çeşitlendirmek ve bireysel erkek şiddetine karşı gösterdiğimiz duyarlılığı erkek devlet şiddetine karşı genişletmeye ihtiyacımız var.”
 
‘Hangi kadınların özgürlüğü için yol yürüneceği belirlenmeli’
 
Daha önce özgürlük mücadelesi veren kadınların ortaklaştığı ilkeler bulunduğunu ifade eden Ebru, bu ilkelerin bir kısmının birbirleri arasındaki hukuku, bir kısmının da hangi politik hattan yürüneceğine dair ilkeler olduğunu belirtti. Ebru devamında, “Örneğin devlet şiddeti, savaşan kadın özgürlük mücadelesinde çok önemli bir noktada durması gibi. Ama bugün giderek daha genel bir sınıfsal, ulusal aidiyetten arındırılmış bir kadın, üst kimliğinin kadın özgürlük mücadelesini, amorflaştırdığı (katılaşma) bir siyasi atmosferin içindeyiz. Kadın olmak bizi ortak paydada birleştiren bir gerçek değil. Kadın olmak, içinde toplumsal bir kimlik barındırıyor. Ezen veya ezilen ulus kimliği de barındırıyor. Bunların bir potada eritildiği bir kadının üst kimliğinden bahsetmek mümkün değil. Dolayısıyla kadın özgürlük mücadelesinden yol yürürken önce hangi kadınlarla yol yürüneceği, hangi kadınların özgürlüğü için yol yürüyeceğimizin belirlenmesi gerekiyor ki ortak hedef ve karşı mücadele yürüteceğimiz özne de belli olsun” sözlerine yer verdi. Ebru, Flormar’ın kadın işverenlerini örnek göstererek, ‘hangi kadınlarla nasıl yol yürüneceğinin netleştirilmesi’ gerektiğini dile getirdi. 
 
‘Yeni bir kadın özgürlük manifestosu yayınlamalıyız’
 
İkinci olarak ortak hedeflerin belirlenmesi gerektiğini kaydeden Ebru, “Ne yapmak istiyoruz? Sadece kadın katliamında bir mahkemenin adaleti yetiyor mu, yoksa bütün mahkemelerin erkek egemen içeriklerinden arındırılmasını mı istiyoruz? Ya da bu faşizmin yıkılmasını mı istiyoruz? Kuşkusuz kadın özgürlük mücadelesinin bütün özneleri, aynı amaç ve hedef doğrultusunda birleşemez, ama hepimizin ortak derdi olan bu erkek egemen sistemin saldırısına karşı ortak bir cephe oluşturacaksak ve bunun adı birleşik kadın mücadelesi ise o zaman faşizmin nerelerden kadınlara saldırdığını iyi belirlememiz gerekiyor. Sadece haklarımıza ve hayatlarımıza saldırdığını söylemek yetmiyor. Hangi cephelerden yaşandığını da belirleme ihtiyacımız var. Sokak ortasında katledilmeye karşı çıkmak yetmez, savaşa da karşı çıkmamız, ortak mücadelede birleşmemiz gerekiyor. Belik belirlediğimiz üst başlıkların alt başlıklarında da birleşmemiz gerekiyor. Belki yeniden bir kadın özgürlük manifestosunu tartışmaya ihtiyacımız var. Eylem birlikteliği kurabiliriz ama bu stratejik bir kadın özgürlük mücadelesi kurduğumuz anlamına gelmez” dedi. 
 
‘Kadınlar her alanda öncü olmalı’
 
Erkek egemenliğinin kadının köleleştirilmesi üzerine kurulduğunu, dolayısıyla öncelikle kadının özgürleşmesi gerektiğinin altını çizen Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi İzmir İl yöneticisi Şükran Adıyaman, kadın hareketinin bütün hiyerarşik güçlere karşı bir perspektif üretmesi gerektiğini vurguladı. Şükran, “Bu, her mücadeleyi kadın üstlenecek demek değil, ama her alanda öncü rol üstlenmelidir, her alanda olmalıdır. Evet, bugün Türkiye’de birçok yerde parça parça eylemler var ve bu eylemlerde genelde kadınların öncü olduğu görülüyor. Çünkü kapitalist modernitenin saldırıları en çok kadınları etkiliyor” diye konuştu. 
 
‘Tüm kadınlar erkekliklerinden arınmalı’
 
Kapitalist modernitenin hem erkeğin hem de kadının özgürleşmesini istemediğine değinen Şükran, bu nedenle İstanbul Sözleşmesi’nin feshedildiğini, kadın mücadelesine saldırıların devam ettiğini sözlerine ekledi. Şükran, “İşçi mücadelesi içindeki ve burjuva içindeki kadınların da erkekleşmiş kadınlarında tek düşmanı erkek devlettir. Bu nedenle kadınlar aynı safta yer almalıdır. Bunun tohumları ‘jin jiyan azadî’ ile atıldı ve Rojhilat’ta, İran gibi kadın düşmanı bir ülkede yeşerdi. Fakat batıda kadın mücadelesi birbirinden kopuk. Sadece 8 Mart ve 25 Kasımlarda bir araya geliyor. O kitleyi diğer eylemlerde göremiyoruz. İzmir’deki kadın yapıları birçok eyleme temsilci düzeyinde katılıyor. Bütün kadınların faydasına olan eylemlere destek sunmuyorlar sadece kendi örgütünün faydasına olan eylemlerde sadece kendini katıyor. Bu da erkek siyasetidir. Bu erkeklikten ne kadar kurtulmuşlar? Ya da kendi siyasetinin içindeki erkekleri ne kadar değiştirebiliyorlar? Kadınlar kendi örgütlerindeki erkekliklerden ne kadar arınmışlar?” diye sordu. 
 
‘Birlikte çözüm üretilmeli’
 
Kadınların nasıl bir dünya istediğini, birlikte düşünmeleri gerektiğini savunan Şükran, sınıfsız, sömürüsüz, kadın özgürlükçü ekolojik bir toplum talebinde birleşilse de bunlar için yeterince mücadele verilmediğini vurguladı. Şükran, şu sözleri kullandı: “Örneğin Kürt kadının yaşadığı özel savaş politikası, batıda ne kadar duyuluyor? Kadınlar buna ne kadar karşı duruyor? Siyahi kadınların başarısı, beyaz kadınların desteği ile gerçekleşmişti. Batıdaki kadınlar, Kürt kadına ne kadar destek veriyor? Türk kadını aktif şekilde ne kadar örgütlüdür? Türk kadını ne kadar özgür? Mesela kadın örgütlerinin içinden Kürt kadınlar çıkarıldığında ne kadar Türk kadın kalır? Ya da ekoloji mücadelesinde öncü kadınları kadın örgütleri mi örgütledi? Bütün bunlara çözümü birlikte bulmazsak parçalı eylemler devam eder ya da küçük kazanımlarla sınırlı kalır. Gerçek bir mücadele için kadınlar, samimiyetle bir araya gelmelidir. Bu yüzyılda kadının hak ettiği insanca yaşamı hem kendisi hem de bütün insanlık için sağlayabilir.”
 
‘Feminizm bugüne kadar biriktirdiği güçle yol alacak’
 
AKP’nin saldırılarının 2015 yılından itibaren artış gösterdiğini dile getiren Halkevci Kadınlardan Emine Akbaba da, bunun kadına yönelik saldırıların en somut örneğinin ise İstanbul Sözleşmesi’nin feshi olduğuna dikkat çekti. Emine, “Kadınlar, toplumsal muhalefetin en geriye düştüğü yerde barikatları aşarak, yaşamak ve hayatta kalmak için birbirine sarılan ve özsavunmanın olduğu her yerde ‘birbirimizden vazgeçmiyoruz’ dedi. O yüzden hak gasplarından dolayı eyleme geçen Agrobay işçileri, Akbelen Ormanları’nda yaşamı, doğayı savunanlarla ‘geçinebileceğimiz bir ücret istiyoruz’ diyen ‘bütün işçilerle de yan yanayız’ diyen kadın hareketinin, erkek devlet şiddetine karşı direniş ve hak mücadelesinde bugüne kadar biriktirdiği gücüyle yol alabileceğini düşünüyoruz” diye kaydetti. 
 
‘Bütün sorunlar kadın sorunudur’
 
Mor Dayanışma üyesi Deniz Uslu ise, 16 Mayıs’ta yapılan genel seçim sonrasında iktidardan halka, kadınlara, doğaya karşı saldırılarını arttırdığını söyledi.  Saldırılara karşı yerellerde topumun ses çıkardığına değinen Deniz, ancak farklı yerellerde yürütülen hak mücadelelerini birbirinden ayrı görmemek ve toplumsallığı yaratabilmenin önemini vurguladı. Deniz, “Elbette ki parça parça bütün bu yürütülen grevler direnişler yerinde, önemli ama aynı zamanda bu meselenin herkesin meselesi olduğunu bir kadının sorununun da toplumun sorunu olduğunun bilincine çıkması gerekiyor. Emek sorunu, ekmek sorunu, savaş sorunu da kadın sorunudur” diye belirtti. 
 
‘Kadınlar deneyimli’
 
Türkiye’de özellikle solun daha kapsayıcı, yan yana gelebilen halde yaklaşması üzerinde duran Deniz, “Deprem sürecinde devletin o acımasız yüzünü herkes gördü. Bunun karşısında devrimci dayanışma, feminist dayanışma vardı. Bu örneği alıp yaşamın bütün sorun alanlarına koymamız gerekiyor. Kadınlar olarak deneyimliyiz. Bu faşizmin kapitalizmin erkek egemenliğini karşısında o sokak birliğini bütün kadınlar alarak birlikte hareket etmeliyiz” diyerek, dayanışmanın önemine dikkat çekti. 
 
‘Sokak ittifakı kurmalıyız’
 
Sorun odaklı yan yana gelişlerin önemli deneyim biriktirdiğini, bazı ideolojik ya da yorum farklılıkları yaşanabildiğini kaydeden Deniz, “2023 Türkiye’sini AKP-MHP faşist bloğu ve diğer kadın düşmanı Yeniden Refah Partisi ve HÜDA Par ile birlikte görüyoruz. Neredeyse sokakta polis güçleriyle birlikte tüm halklara saldırdıkları bir durum söz konusu. Böyle topyekûn örgütlü bir saldırı varken bunun karşısında örgütlü cevabı büyütmek gerekiyor. Ama tek başına seçimler değil sokak ittifakı kurmamız gerekiyor” diye konuştu.