İki koldan Kurdistan’ın her yerine dokundular

  • 09:08 14 Şubat 2024
  • Güncel
 
Rojda Aydın-Öznur Değer 
 
RIHA - Özgürlük Yürüyüşünü değerlendiren eylemcilerden DEM Partili Dilan Kunt Ayan, “Yürüyüşümüz mekanik bir yürüyüş değil. Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit politikaları son bulup Kürt sorununun demokratik yollarla çözümü için Sayın Öcalan özgür koşullarda bu sorunun çözümü için masadaki yerini almadığı sürece bu eylemselliklerimiz devam edecek” dedi.
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünün sağlanması amacıyla 1 Şubat’ta başlayan 15 Şubat’ta sona erecek olan “Büyük Özgürlük Yürüyüşü”, Wan ve Qers olmak üzere iki koldan Kurdistan’ın birçok kentinde yürüyüş gerçekleştirdi. Wan ve Qers’ten Amara’ya varan Özgürlük Yürüyüşçüleri, tıkanan Kürt sorununun çözümü için Abdullah Öcalan’ın bir an önce serbest bırakılması gerektiğini haykırdı. Eylemlerinin bununla sınırla olmayacağını ve devamının geleceği yönünde sinyaller veren yürüyüşçüler, gittikleri kentlerde de birçok temasta bulundu. Yürüyüşçüler sadece bununla da sınırlı kalmadı, Kurdistan tarihinde sembolik önemi olan yerlerin ve bu mücadelede yaşamını yitirenlerin mezarlarını ziyaret ederek adeta, mücadele tarihine günümüzden bir ışık tuttu. 
 
Özgürlük Yürüyüşü eylemcilerinden Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Riha (Urfa) Milletvekili Dilan Kunt Ayan ile yürüyüşü ve önemini konuştuk.
 
“Her yerde karşılama şekli başkaydı fakat talep ortaktı. Talep netti. Yani artık bu savaşın son bulup, Sayın Öcalan’ın tekrardan kendi rol ve misyonunu oynayabilmesi için yerini almasını isteyen milyonlardan bahsediyoruz.”
 
* 1 Şubat’tan bugüne “Büyük Özgürlük Yürüyüşü” gerçekleştirdiniz. Nasıl geçti bu iki hafta?
 
15 günlük Özgürlük Yürüyüşümüz, Kurdistan coğrafyasının soğuk dağlarından, karlı yollarından sıcak yerlerine doğru gelen bir yerdeydi. Ve gittiğimiz her yerde halkın inanılmaz derecede coşkulu bir karşılaması vardı. Bu coşkunun altında bir amaç yatıyordu. Neydi bu amaç? Kürt halkına karşı yüz yıldır süren asimilasyon, yok sayma, görmezden gelme politikalarına, kanın akıtıldığı yerde, “artık dur” diyen bir yerdeydi. Sayın Öcalan’ın, Kürt sorununun demokratik yollarla çözümünde asli muhatap olduğunu her dönem dile getirdik. Bizim bu yürüyüşümüz mekanik bir yürüyüş değil. Bir yerden bir yere ulaşmak için gidilen bir yürüyüş değil. İkiye ayrıldığımız kollarda, Kurdistan coğrafyasının her yerinde köy köy, mahalle mahalle, mezar mezar dolaşıp, Kurdistan coğrafyasında acılar yaşayan, bu coğrafyada Kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklı yaşamlarını yitiren kişilerin, ailelerin, kadınların feryatları ve isyanlarını da barındıran bir yerde; artık doğrudan bir çözümün olabilmesi için çok heyecanlı ve sıcak bir karşılama gördüğümüz bir yürüyüştü. Mesela Serhat’ta ayrı bir direniş talebi, ruhu vardı. Botan’da ayrı bir direniş, talep ruhu vardı. Ama gittiğimiz her yer için bunu söylüyorum. Amed bölgesi için de bunu söyleyebiliriz.
 
Her yerde karşılama şekli başkaydı fakat talep ortaktı. Talep netti. Yani artık bu savaşın son bulup, Sayın Öcalan’ın tekrardan kendi rol ve misyonunu oynayabilmesi için yerini almasını isteyen milyonlardan bahsediyoruz. Totalde milyonlardan bahsediyoruz, binler değil. Gittiğimiz, uğradığımız her şehirdeki insanları bir araya getirdiğimizde aslında milyonlar artık bu çatışmalı süreci, savaşı istemediğini ve bir an önce Sayın Öcalan’ın müzakere tarafında yer alıp, kendi rol ve misyonunu oynayabilmesi için dört bir koldan bu taleplerin yükseldiğini görebildik. Sayın Öcalan’ın yapılacak bütün müzakerelerde asli muhatap olduğunu ve artık bir masanın tekrardan açılıp artık bu sorunun Sayın Öcalan nezdinde çözülmesi yönünde talepler vardı. Gittiğimiz her ilin bir acısı vardı. Ya bir çocuğu katledilmişti ya bir çocuğu zindandadır ya hala kayıplarını arıyordur. Cenazesine bile ulaşamayan aileler vardı. Bunların tamamı, Kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklı katledilen, yaşamlarını yitiren, bu mücadelede bedel veren aileler ve insanlardı. Hepsinin talebi çok netti. Evet, şu an bir yandan da bir seçim süreci var. Fakat insanların gündeminde asli olarak yer alan gündem seçim gündemi değildi. Asli olarak yer alan şey bu çözümsüzlüğün bir an önce son bulması, annelerin artık ağlamaması, gençlerin bedeninin toprağa düşmemesiydi. Bu çok kıymetli ve önemli bir şey.
 
Bu yürüyüş sadece DEM Parti’nin parlamenterlerinden oluşan bir yürüyüş değil. Yani tek başına siyasi partinin bir eylem ve etkinliği değil. İçimizde yurtsever halktan kişilerin olduğu, önceki dönemde katledilen Sêvê’nin (Demir) annesi Sakine annenin yer aldığı, yine kurumlarımızdan, emek, kültür alanından arkadaşların destek verdiği, elbette ki parlamenterlerin de olduğu bir yürüyüş kolundan bahsediyoruz. Kürt hareketinin bir bütün olarak birlik olduğu ve artık bir an önce çatışmalı sürecin son bulması gerektiği ve Sayın Öcalan’ın da kendi rol ve misyonunu oynayabilmesi için derhal o masanın kurulup adım atılabilmesi için dört bir koldan halkımızla bir araya gelen coşkulu bir yürüyüşten bahsediyoruz. Ertesi sabah uyandığımızda o kadar büyük bir coşku bizi bekliyordu ki gittiğimiz yerde, bir önceki günün büyümesiyle karşılaşıyorduk. İlk başladığımız günden bugüne kadar her geçen gün bize eklenen, bu yürüyüşü büyüten, coşkulu ve görkemli karşılamaları katbekat artıran bir halk gerçekliği var. Gittiğimiz her yerde annelerin o heyecanlı bekleyişi ve dokunuşu bize yetiyordu. Ulaşılması gereken bir şey var, bir hedef var. Hedef de aslında bir an önce savaşın bitip çözüm sürecine geçilmesi. Çözümün de artık bir özgürlük olabileceği hedefi, katılımcıların tamamında o heyecanı yarattı diyebilirim.
 
“Kurdistan coğrafyasında yaşayan tüm halklarımıza dokunabilmek için iki kola ayrılmak gerekiyordu. Biz dokunmadık yer, gitmedik ev bırakmak istemedik. Kürt sorununun çözümsüzlüğünde yaşamını yitirenlerin, özellikle sembolik olan yerleri atlatabilmemizin imkânı yoktu. Ve süreyi de 15 gün olarak planlamıştık. İki kola ayrılıp, bu mücadelenin dokunduğu, büyüttüğü her yere uğrayarak başladık aslında.”
 
* Neden iki kol ve neden Wan ve Qers?
 
Kurdistan coğrafyasında yaşayan tüm halklarımıza dokunabilmek için iki kola ayrılmak gerekiyordu. Çünkü biz dokunmadık yer, gitmedik ev bırakmak istemedik. Kürt sorununun çözümsüzlüğünde yaşamını yitirenleri, özellikle sembolik olan yerleri atlayabilmemizin imkânı yoktu. Ve süreyi de 15 gün olarak planlamıştık. İki kola ayrılıp, bu mücadelenin dokunduğu, büyüttüğü her yere uğrayarak başladık aslında. Wan kolu için şunu çok rahatlıkla söyleyebilirim; Biz Wan’da ilk başladığımızda aslında birçok kişide bu yürüyüşün sonunun çok umutlu olmayacağı inancı vardı. Fakat halkın o kadar ciddi bir sahiplenişi vardı ki, biz Wan’dan çıkıp Colemêrg, Gever’e vardığımızda coşkusu, rengi başka ama talebi net ve büyüyen bir yürüyüş vardı. Yavaş yavaş Botan’a iniyoruz, Roboskî Aileleri mesela. Katledilen Roboskîlilerin ailelerini ziyaret ettik. Yine Ceylan Önkol’un mezarını ziyaret ettik. Bu mücadeleyi verirken katledilen, Kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklı katledilen kişilerdi bunlar. Yine Botan da özyönetim direnişlerinde uzun süre ablukaya alınan bir bölge. Birçok insanın yaşamını yitirdiği ve halen annelerin çocuklarının cenazesini bulamadığı bir kentten bahsediyoruz. Artık bu işin çözülmemesi durumunda isyanın daha çok artacağını söylemek mümkün.
Bu yürüyüş savaş politikaları son bulana kadar, Sayın Öcalan kendi müzakereci rolünü oynayana kadar devam edecek. Bu yürüyüşe böyle bakmak gerekiyor. İki koldan Kurdistan coğrafyasının tamamına dokunan bir yerden yürüyüşü başlattık. Qers ayağı belki iç tarafı, Wan ayağı da biraz Kuzey ve sınır hattının tamamına dokunmak istememizden kaynaklı; tamamını içine alan bir yürüyüşü gerçekleştiriyoruz. Bu yürüyüş, haklı, meşru ve hukuki taleplerimiz yerine getirilmediği sürece daha da büyüyerek devam edecek.
 
“Gittiğimiz evlerde özellikle annelerin ‘Ayağınıza taş değmesin’ deyişi, bu mücadeleyi sahiplenen bir yerden bakması bizi çok mutlu ediyordu. Düşünsenize her evin bir acısı, yarası var. Her bir evin Kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklı bir hikâyesi var.”
 
* Gittiğiniz her yerde Kurdistan tarihi boyunca özgürlük için mücadele edenleri, katledilenleri, eylem gerçekleştirenleri andınız, mezarlarını ziyaret ettiniz. Bir direniş tarihine dikkat çektiniz. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
 
Wan’dan çıkıp Colemêrg’e ilk vardığımızda yapmış olduğumuz halk toplantılarında bir tane rûsipîmiz, “Bu topraklara bahar ne zaman gelecek” diye bir soru sordu. Burada mevsimsel bir bahardan bahsetmiyordu tabi ki. Bir özgürlükten bahsediyordu. Artık son bulması gereken asimilasyon politikalarından bahsediyordu. Çünkü bu halk yüzyıldır acıyla yaşayan bir halk. Yüzyıldır evlatlarını toprağa gömen bir halk. O rûsipînin sorusu çok kıymetli ve anlamlıydı. Gittiğimiz evlerde özellikle annelerin “Ayağınıza taş değmesin” deyişi, bu mücadeleyi sahiplenen bir yerden bakması bizi çok mutlu ediyordu. Düşünsenize her evin bir acısı, yarası var. Her bir evin Kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklı bir hikâyesi var. Her bir evin bir zindan geçmişi, deneyimi var. Deneyimlemeyenleri, oraya dokunmayanı yok. Bunların tamamının, bunlara rağmen, yüz yıldır bunları yaşamasına rağmen umutları diri. Bu aslında her birimizde başka bir coşku da yarattı. Yürüyüş kolunda olan bizlere bu mücadeleyi daha fazla büyütmemiz gerektiğinin bir göstergesi oldu.
 
Gittiğimiz yerlerde Kürt sorununun demokratik yollarla çözümü için Sayın Öcalan’ın baş müzakereci, muhatap olarak kalması gerektiğine dair bir tartışma da yürütüldü. Bu da çok kıymetli. Biz oradan gittiğimiz zaman aslında gündem bitmedi, orada devam eden, sirayet eden bir yerde olduğunu da hissedebildik. Bunu nasıl hissedebildik? Annelerin özellikle bu direnişte en ön saflarda yer almaları, bu direnişte her ne kadar bir çocuğunu toprağın altına gömmüş, bir çocuğunu zindana vermiş olsa da annelerin halen umudu bitmiyorsa demek ki bu halk gerçekten de onurlu mücadelesini ta ki zafere ulaştırana kadar sürdürecektir. Tüm bunlar bir mesajdır aslında. Biz bu mesajla halklarımızın da bu anlamda talebi dâhiliyesiyle bu sorun çözülene kadar, bu talebimiz yerine getirilene kadar mücadeleyi büyüteceğimize olan inancımızı artırıyoruz.
 
“Yapmış olduğumuz halk toplantılarında insanlar açık açık şunu ifade ediyordu; ‘Bu bizim uzun yıllardır beklediğimiz bir şeydi’. Gittiğimiz yerde bir tane anne açık açık, ‘Bu sorun çözülmediği sürece, İmralı’nın kapıları açılmadığı sürece bizim dilimiz özgür olamaz! dedi. Mücadelenin başladığı yeri gösteren bir yerdeydi o anne.”
 
* Halk sizinle neler paylaştı bu yürüyüş boyunca?
 
Halkın gündemi gerçekten de bizim yürüyüşümüz. Ve ilk başladığımız günden geldiğimiz noktaya kadar daha da büyüyen, daha da kitleselleşen, daha da bu talebi yüksek sesle dile getiren bir kitle gerçekliğiyle karşılaştık. Yapmış olduğumuz halk toplantılarında insanlar açık açık şunu ifade ediyordu; ‘Bu bizim uzun yıllardır beklediğimiz bir şeydi’. Gerçekten de artık, “Rabin ser xwe” şiarının bu noktada kullanılabilmesi, hepimizin ayağa kalkarak tek ses, tek yürekte bunu dile getirmemiz gerekiyor. “Bu çözümsüzlük politikalarına karşı birlik olup sesimizi yükseltmemiz gerekiyor” diyorlardı ve bunu söylerlerken de sadece parlamentoya da sıkıştırmıyorlardı. “Siz vekiller olarak yapın” gibi bir söylem de yoktu. Halk olarak, vekillerimizle birlikte, hep birlikte Kürt sorununun demokratik yollarla çözümü için mücadele etmemiz gerektiğine, İmralı’nın kapılarının açılması gerektiğine ve Sayın Abdullah Öcalan’ın da tekrardan müzakere masasında yerini alması gerektiğine dair tek bir ses vardı. Bu çok kıymetli bir şeydi.
 
Bir yandan da aslında daraltan, konuyu başka noktaya çevirmeye çalışan durumlar yaşanıyordu. Mesela biz bu yürüyüşü devam ettirirken, biliyorsunuz HÜDA PAR da bir Kürtçe “anadil yürüyüşü” gerçekleştirdi. Gittiğimiz yerde bir tane anne açık açık, “Bu sorun çözülmediği sürece, İmralı’nın kapıları açılmadığı sürece bizim dilimiz özgür olamaz” dedi. Mücadelenin başladığı yeri gösteren bir yerdeydi o anne. Annenin mesajı aslında bir yandan da HÜDA PAR’ın yani AKP’nin kendi eliyle ürettiği projeye yönelik bir mesajdı. Halk bunu okuyabiliyor. Kürt sorunu demokratik yollarla çözülecekse eğer, bir müzakere oluşturulacaksa bunun kapısı tek başına Meclis olamaz. Bunun kapısı İmralı’dır. İmralı’nın kapıları açılmalıdır ve açılmadığı sürece de bu sorunun çözülmeyeceği konusunda halkımız ikna. O kadar kenetlenmiş, buna inanmış ve umut etmiş durumda ki, bunu büyütmek isteyen bir yerde olduğunu da görebiliyoruz.
 
“Beni en çok etkileyen Şirnex oldu. Cizre, Silopi… Çünkü, çok uzak olmayan 2016 tarihinde yoğun bir şekilde kayıpların verildiği, aslında şehrin içerisini yok etmek isteyen bir anlayışa karşı direnen bir halk gerçekliği vardı.”
 
* Yürüyüş boyunca en çok dikkatinizi ne çekti, sizi ne etkiledi, nasıl bir duygu yaşadınız?
 
Umudumuz yüksek olduğu için umut dolu bir yolculuk oldu aslında. Bir halkın hakikat arayışının umut dolu bir yolculuğu diyebilirim ben bu yolculuk için. Beni en çok etkileyen, Şirnex oldu. Cizre, Silopi… Çünkü çok uzak olmayan 2016 tarihinde yoğun bir şekilde kayıpların verildiği, aslında şehrin içerisini yok etmek isteyen bir anlayışa karşı direnen bir halk gerçekliği vardı. Orada bir anma da yapıldı. 7 Şubat anmasıydı. Ve orada gösterilen sinevizyon, çok duyguluydu. Bütün annelerle birlikte o acıyı tekrar yaşadık. Sinevizyon bitti ve aradan 15 dakika geçmeden o anneler bir anda o yürüyüş kolunun en ön saflarına geçip, en yüksek sesle taleplerini haykırdılar. Yani 10 dakika önce kendi çocuğuna, komşusunun çocuğuna, halen kemiklerini bulamayan anne ona feryat ederken, 10 dakika sonra biz tekrar yürüyüşe geçeceğimiz zaman ön saflarda yer alıp özgürlüğü haykıran bir yerde durdu. Bu aslında ne kadar hakikatin doğru bir yerde olduğunu, bu talebin Kürt halkının tamamına, annelere, gençlere, çocuklara sirayet ettiğini gösteriyor. Annelerin bir anda o duygudan hakikat ve talep duygusuna senkronize olması benim için inanılmazdı. O duygu aslında o annelerden büyük bir feyz alabilmenin de göstergesiydi.  
 
“Onların bize dokunuşu, bu mücadelenin talep karşılanana kadar sürmesi gerektiğinin mesajıydı. Bizim de onlara verdiğimiz mesaj, hakikat arayışının yerini bulana kadar devam edeceği mesajıydı.”
 
* Bundan sonrası için ne söylersiniz, neler yapacaksınız ya da ne yapılmalı? Yürüyüşün devamında neler olacak?
 
 Zaten bu yürüyüşün 15 gün olmasının ve iki koldan ilerlemesinin temel nedeni Kurdistan coğrafyasının her yerine dokunmak istememizdi. Gittiğimiz yerde gündemi bitirmedik. Biz gittik ama bizden sonra o gündem orada devam etti. Çünkü dokunduk. Onlar da bize dokundu. Onların bize dokunuşu, bu mücadelenin talep karşılanana kadar sürmesi gerektiğinin mesajıydı aslında. Bizim de onlara verdiğimiz mesaj, hakikat arayışının yerini bulana kadar devam edeceği mesajıydı. Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit politikaları son bulup Kürt sorununun demokratik yollarla çözümü için Sayın Öcalan özgür koşullarda bu sorunun çözümü için masadaki yerini almadığı sürece bu eylemselliklerimiz, bu talebimiz, halkın bu anlamdaki hakikat arayışı, başka şekillerde, başka boyutlarda devam edecek. Evet, mekanik bir yürüyüş değil. Mekanik bir yürüyüş olsaydı bir koldan başlar bir koldan biterdi ve tamamen gündemden çıkardı. Fakat bunun, gündemimizden çıkarmayacağımız bir şey olduğunu da ifade etmek istiyoruz. Evet, önümüz bir yerel seçim olabilir fakat yerel seçimlerde de Kürt halkı için onurlu bir barış süreci inşa edilmediği sürece seçimler bu işin sadece temsiliyet boyutunu götüren bir yerde kalır. Ama bir özüyle, özgür, demokratik, eşit, barışçıl, çatışmasız, savaşsız bir Kurdistan coğrafyasını Türkiye halklarıyla birlikte örmek isteyen bir yerde olduğumuz için bu bahsettiğimiz koşullar sağlanana kadar bu mücadelemiz sürecek.