'Emeği sömürülen de biziz ölen de…’

  • 09:06 8 Aralık 2017
  • Güncel
Filiz Zeyrek
 
ADANA - Hatay’ın Dörtyol ilçesinde 16 Kasım günü meydana gelen 2 işçinin yaşamını yitirdiği, çoğu kadın 26 işçinin yaralandığı kazada yaralanan tarım işçisi kadınlar, “Ölen de biziz yakılan da, emeği sömürülen de yine biz kadınlarız” dedi. 
 
Her gün en az 4 işçinin iş cinayetlerinde yaşamını yitirdiği Türkiye’de bu paydanın büyük  bir kısmını sayıları 1 milyon civarında olan mevsimlik tarım işçileri oluşturuyor. Büyük kısmı Kürdistan kentlerinden giden ailelerden oluşan tarım işçileri sosyal güvencesiz, temel sağlık hizmetleri, eğitim ve barınma hakkından yoksun olmalarının yanı sıra etnik ayrımcılık ve sosyal izolasyona maruz kalıyor. Çocuk işgücü ve kadın emeği sömürüsünün en yoğun yaşandığı iş kollarından birini oluşturan tarım kolunda yaşanan iş cinayetlerinin bilançosu ise ağır sömürü koşullarını gözler önüne seriyor.  Hatay'ın Dörtyol ilçesinde 16 Kasım günü tarım işçilerini taşıyan midibüsün yaptığı kazada 63 yaşındaki Abdullah Doğan eşi 64 yaşındaki Sarya Doğan hayatını kaybetmiş, çoğu kadın 26 işçi ise yaralanmıştı.
 
‘Ölümden kıl payı kurtulduk’
 
Kazada belinden, kafasından ve gözünden yaralanan 15 yıllık tarım işçisi Hüsna Bıçakçı, ölümden kıl payı döndüklerini söyledi. Kazanın yaşandığı gün sabah saat 03.00’da uyanarak kendilerini Dörtyol’a götürecek midibüse bindiklerini söyleyen Hüsna, “Toplam işçi sayısı 32 kişiye yakındı. Hatay'ın Dörtyol ilçesine vardığımızda aniden savrulmaya başladık en son çığlık sesleri duydum. Gözlerimi açtığımda vücudumda çok şiddetli ağrı ve yanma vardı. Etrafıma baktığımda arkadaşlarımı, akrabalarımı gördüm. Kiminin bacağı kanıyor,  kiminin kafası. Korkunç bir manzara vardı" dedi. 
 
‘Köylerimiz, evlerimiz, erzaklarımız yakılınca…’
 
1990’lı yıllarda Kürdistan’dan Çukurova’ya göç etmek zorunda kaldıklarını söyleyen Hüsna, “Bizi topraklarımızdan göçe zorladılar. Köylerimiz, evlerimiz, erzaklarımız yakıldı. Her gün köylerimiz basılıyor işkence ediliyordu sebepsiz yere. En son evlerde yakılınca buraya göç etmek zorunda kaldık” diye konuştu. 
 
Sömürdükleri yetmiyormuş gibi…
 
“Kendi toprağımızda yaşamak yerine ağaların kölesi haline geldik” diyen Hüsna, “Sırtımızdan onca para kazananlar bize çok az yevmiye veriyor. 15 saat çalıştırıyorlar ve hiç karşılığını da almıyoruz. Bu da yetmiyormuş gibi ölüyoruz. Ölmemize, yaralanmamıza neden olan sorumluların yargılanmasını istiyoruz” ifadelerini kullandı.  
 
‘Belimizdeki korseleri bile kendi paramızla aldık’
 
Kazada belinden yaralanan Sebiha Şenlikdar ise, çocuğunu okutabilmek için tarım işçiliğine başladığını söyleyerek, “Çok zor bir iş olmasına rağmen mecburduk, eşim çalışamıyordu. Sabah saat 3 gibi uyanıyor çocuğumu yatağında bırakıp gidiyorduk işe. Bu kaza olduğunda ben de yaralandım ve şuan belimde ciddi derecede çatlak var. Sağlık sigortam olmadığı için yeşil kart ile tedavi olduk ama çok işe yaramadı belimizdeki korseleri bile biz kendi paramızla aldık” dedi. 
 
Tedavi masraflarını kendileri karşıladı  
 
“Bu durumdayken 50 TL ilaç parası veriyoruz” diyen Sebiha, “Onlarca yaralı var. Ölenlerimiz oldu. Çok mağdur olduk, belimden dolayı çocuklarım bir yemek yapacak gücüm bile yok. Kimimiz yatalak olmuşuz ve çalışamıyoruz. Güvencesiz işçi olduğumuz içinde kimseye bir şey diyemiyoruz. Bundan sonra en azından bizim gibi tarım işçilerine sağlık güvencesi verilse yaşı geldiğinde ya da böyle bir durumda sağlık sigortasında yaralanır mağdur olmaz" diye belirtti. 
 
'Yaşamımız bu kadar ucuz mu?'
 
Aynı kazada kafasından ve çenesinden yaralanan Fatma Şenlik ise, “Yaşamımız bu kadar ucuz mu?" diye tepki göstererek, “En çok mağdur olan bir kadınlarız. Hem işte çalışıyoruz hem evde. Birkaç saat uyku ile yeniden çalışmaya başlıyoruz. Ölen de biziz yakılan da, emeği sömürülen de yine biz kadınlarız” dedi. 
 
‘Sorumlusu bizi buralara sürgüne gönderenlerdir’
 
“Ölen yakınlarımızın sağlık güvencesi olsaydı şimdi yaşlarından dolayı emekli olacaklar ve evlerinde torunları ile zaman geçireceklerdi” diyen Fatma, şöyle devam etti: “Ama 64, 65 yaşında tarlarda çalışmak zorundalardı. Devlet köylerimizi yakıp bizi buralara sürmeyeydi bugün bizi sömürenlerin elinde ölmeyecektik. Bugün bunları yaşıyorsak bunun tek sorumlusu bizi torağımızdan buralara gönderenlerdir. Söz konusu biz Kürtler olunca ölmeye de, ezilmeye de mahkumuz."