
Abdullah Öcalan’ın tezleriyle tarihsel dönüşüm (4)
- 09:01 18 Mayıs 2025
- Dosya
PKK’nin dönüşümü ve demokratik ulusun kurucu rolü
HABER MERKEZİ – Abdullah Öcalan, Demokratik Uygarlık Manifestosu’nda, devrimin toplumsal bir ittifak hareketi olduğunu vurgulayarak, ulus-devlet modeline karşı demokratik ulus anlayışını öne çıkarıyor. Farklı halkların eşit ve gönüllü birliğini esas alan bu yaklaşım, sadece Kürt halkı için değil, tüm bölge için yeni bir toplumsal sözleşme önerisi sunuyor.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Demokratik Uygarlık Manifestosu adlı kitabında, devrim olgusuna ve ulus inşasına dair geleneksel yaklaşımlar kökten bir eleştiriye tabi tutuluyor. Abdullah Öcalan, her devrimin esasen bir ittifak süreci olduğunu; yalnızca iktidar değişimi değil, iki farklı toplumsal dünya görüşünün karşı karşıya gelişi anlamına geldiğini vurguluyor. Bu bağlamda PKK’nin ideolojik oluşumu ve mücadelesi, Türkiye sol hareketiyle olan ilişkisi, 12 Eylül sonrasında yaşanan kopuşlar ve sosyal-şoven eğilimlerle kurulan mesafe üzerinden okunuyor. Resmî ideolojinin toplum üzerindeki tahakkümüne karşı, halklar arasında eşitlik ve özgürlük temelinde gelişebilecek demokratik ittifakların gerekliliği öne çıkarılıyor. Bu doğrultuda “demokratik ulus” kavramı, hem ulus-devlet sistemine karşı eleştirel bir çözüm modeli olarak hem de bölgesel barış ve dayanışmanın kurucu ilkesi olarak sunuluyor.
Dosyanın dördüncü bölümünde, Abdullah Öcalan özellikle demokratik ulus anlayışının sınırları anlamsızlaştırarak halklar arasında eşit ve gönüllü bir birlik zemini sunduğuna dikkat çekiyor.
Devrimlerin doğası ve ittifak gerçeği
Abdullah Öcalan, devrimlerin sadece güç çatışması değil, iki farklı dünya anlayışının karşı karşıya gelmesiyle anlam kazandığını vurguluyor. Abdullah Öcalan, "Her devrim bir ittifaktır. Devrimlerde saf güçler değil iki dünya karşı karşıya gelir. Devrimlerin ideolojisinde evrensel toplumun gelişimi özetlenmiştir. Karşıdevrim ideolojisinde de aynı kural geçerlidir; karşı güçlerin evrensel deneyiminin özetiyle hareket ederler. Politik gerçeklikte ittifaklar daha somuttur. Politikanın güncelliği ittifakları daha çok görünür kılar. PKK’nin ideolojisini mümkün kılan reel sosyalizm deneyimidir. Reel sosyalizm ise enternasyonal karakterini açıkça ortaya koymuş bir gerçekliktir. Enternasyonalizmin kelime anlamı da uluslararası dayanışma ve ittifakı içerir. PKK politik olarak reel sosyalizm koşullarında varlık bulmaya çalışmıştır. Ulusal ve uluslararası koşullarda tercihinin reel sosyalist kamptan yana olması, çıkışından itibaren önceden tayin edilmiş gibidir. Sorun teorik ittifak anlayışından kaynaklanmıyor, ittifakın pratikte nasıl şekilleneceği ile ilgilidir. Kürt sorununu Türkiye sosyalizmi koşullarında çözme çabaları doğru bir tercihtir” diye belirtiyor.
PKK’nin Türkiye sol hareketi ile tarihsel bağı
PKK’nin Türkiye sol hareketiyle olan tarihsel bağının önemini ve devrimci halklar arasındaki ittifakın toplumsal zorunluluğuna dikkat çeken Abdullah Öcalan, "PKK’nin çıkışında Türkiye Sosyalist Hareketi’nin rolü yadsınamaz. Türkiye Sosyalist Hareketi’nin savaşa cesareti olmasaydı, PKK’nin tek başına devrimci savaşa cesaret edebileceğini iddia etmek ancak varsayım değeri taşır. Demek ki kaderleri aynı devlet çatısı altında örülmüş halkların devrimci öncülerinin öncelikle kendi aralarında ittifak içinde hareket etmeleri toplumsal doğaları gereğidir” diyor.
Teorik dayanışmadan pratik kopukluğa
Farklı kültürel ve sınıfsal grupların ittifak kurmasının teorik olarak tartışmasız olduğunu, asıl sorunun pratik kopukluk olduğunu kaydeden Abdullah Öcalan, bu durumu şu sözlerle açıklıyor: "Teorik olarak Türk, Kürt ve diğer kültürel gruplar ve sınıfların dayanışması tartışılamaz. Tartışma konusu olan, pratikleşme düzeyinde yaşanan kopukluktur. Bunda da çıkarları zedelenen ve devrimci harekete sızmış olan tasfiyeci ve hain güçlerin çabaları rol oynamıştır. Türkiye Devrimci Hareketi içinde bir parça olarak gelişen PKK Hareketi’ne tahammül edememek ve kendini ondan soyutlamak, kesinlikle hâkim ulus ideolojisinin devrimci saflara sızmış bilinçli veya kendiliğinden ajanları olmakla mümkündür. Farklı milliyetler ve sınıflardan gelmek ittifakların önünde engel değildir. Bilâkis ittifaklar bu farklılıkların sonucu olarak daha da önem kazanırlar. Devrimci amaçlarda asgari birlik ittifakları gerektirir. İttifak aynı örgüt içinde olduğu gibi, farklı örgütler arasında da gerçekleştirilebilir. Türkiye demokratik ve sosyalist hareketlerinde tutarlı ve kalıcı ittifakların gerçekleşmeyişi, antidemokratik ve anti-sosyalist güçlerin çabalarıyla yakından bağlantılıdır. Sosyal şoven ideoloji politik güç haline gelmemekle kendini belli eder. Kürt sorununda ve bu sorunun çözümünde uygulanan tecrit ve ötekileştirme karşıdevrimin etkileri ve böl-yönet politikalarıyla ilgilidir."
12 Eylül sonrası ve sosyal şoven ayrışma
Devrimci hareketin içindeki ayrışmaların, özellikle 12 Eylül darbesi sonrası süreçte sosyal-şoven tutumları açığa çıkardığını söyleyen Abdullah Öcalan, "PKK’nin çıkışında yaşanan tüm bu gerçekler turnusol kâğıdı işlevi gördü; devrimci mücadeleye sızmış tüm unsurların gerçek kimliğini açığa çıkardı. Sosyal şoven grupların 12 Eylül darbesi sonrasında faaliyetlerini neredeyse askıya almaları sadece faşizmin baskı ve sindirme politikasıyla izah edilemez. Bu güçlerin tutarlılıkları ve gelişme sağlamaları ancak Kürt kimlik ve özgürlük savaşında taraf olmaları, dolayısıyla PKK ile ittifaklara cesaret etmeleriyle mümkündü” ifadelerini kullanıyor.
Türk yoldaşların enternasyonalist katkısı
Abdullah Öcalan, PKK saflarında yer alan Türk kökenli arkadaşlarının enternasyonalist dayanışmasının tarihsel önemine dikkat çekerek, şöyle devam ediyor: "Şüphesiz Türk halk geleneğinden gelen ve kendilerini sol üzerinden tanımlayan birçok yiğit kişi ve grup PKK’nin enternasyonalist kimlik ve özgürlük mücadelesinin içinde ve yanında oldu. PKK ile ittifak ve birlik halinde bulundu. Kemal Pir ve Haki Karer başta olmak üzere, çok sayıda Türk kökenli genç erkek ve kadın yoldaşımız, PKK’nin en değerli kadroları olarak, şahadete erişinceye kadar mücadelenin en ön saflarında yer alıp savaştı. PKK saflarında hâlâ benzer birçok yoldaşımız vardır. Ayrıca başlangıçtan günümüze kadar çok sayıda kişi ve grup dostluk ve ittifakın gereklerini yerine getirdi. Fakat sol güçlerin büyük çoğunluğu Beyaz Türk faşizminin ideolojik ve askeri hegemonyası altında ya susturuldu, ya da bilinçli bir şekilde veya kendiliğinden bu hegemonyanın destekçisi haline geldi. Hegemonyayı bu destekleme tavrı, özünde modern Türk toplum unsurlarının geleneksellik arz eden ve 1071’de Malazgirt’te Bizans İmparatorluğu’na karşı verilen ortak Türk-Kürt savaşı ve zaferinden beri geçerli olan veya olması gereken stratejik ilişkiyi unutmuş olmaları ve bu ilişkiyi kavramak istememeleri anlamına gelmektedir.
Yine bu tavır Anadolu ve Mezopotamya arasındaki ilişkilerde ortak iktidar ve ortak toplumsal yaşamın tarihsel kilometre taşlarının döşeli olduğunu inkâr etmelerinden kaynaklanmaktadır. Beyaz Türk modernite unsurlarının tarihi 1925 Kürt soykırımıyla başlatmaları, sahte ve inkârcı bir tarih ve toplum bilinci inşa etmelerinden ileri gelmektedir. Aynı biçimde eski ve yeni dönem Türk-İslâm sentezcilerinin Kürtlüğü dışlamaları ve asimile edilmesini desteklemeleri, aynı soykırımcı anlayıştan etkilenen sahte İslâmcı ümmet ve kardeşlik paranoyasından kaynaklanmaktadır. Doğru bir tarih ve toplum bilinci genelde Anadolu ve Mezopotamya kültürleri, özelde de Türk ve Kürt toplumsal kültürleri arasında derin bir ortaklığın, eşit ve özgür ilişkilerin mevcut olduğunu, bu ilişkilerin yaşamsal ve stratejik anlam ifade ettiğini ortaya koyabilecektir."
Resmi ideoloji ve toplumsal tecrit
Resmi ideolojinin eğitim ve toplumsal sistemin tüm katmanlarına yerleştirilmesinin, farklı güçlerin ittifak kurmasını zorlaştırdığını dile getiren Abdullah Öcalan şunları belirtiyor: "Tarih ve toplum bilincinin hakikati yerine bu yapay, inkârcı, asimilasyonist ve imhacı ideolojiden payını alan tüm sağ, sol ve merkez görüşler tekçi, kendini beğenmiş ve ötekileştirici şoven rolü oynamaktan ve aynı rolü paylaşmaktan geri kalmazlar. Daha da vahimi, resmi ideoloji payesine yükseltildiği, anaokulundan akademik seviyeye kadar zorunlu olarak herkese empoze edildiği için etkisi dışında kalmak çok zordur. Memur olma, iş bulma ve kredi almanın, kısacası devlet nezdinde ve hâkim sınıf bloğunca yararlı kabul edilmenin temel şartı haline getirilmesi de buna eklendiğinde paylaşmamak çok zordur . Düzene muhalif güçlerin tek başlarına ve tecrit edilmiş olarak kalmalarının, dostluk ve ittifak geliştirememelerinin temelinde inşa edilmiş bu gerçeklik yatar."
Kalıcı ittifak için doğru bilinç
Demokratik ittifakların temelinin tarihsel ve toplumsal bilinçle atılabileceğini ve bunun kalıcı barış için zorunlu olduğunu vurgulayan Abdullah Öcalan, "Sadece Kürt ve Türk demokratik ve sosyalist güçleri arasında değil, tüm toplumsal halk güçleri arasında anlamlı dostlukların geliştirilmesi ve ittifakların kurulabilmesi için öncelikle gerekli olan, doğru tarihsel ve toplumsal bilinçtir. Tarih boyunca kültürler arasında yaşanan ilişki alışverişini doğru tanımlamadan günümüzde adil, eşit ve özgür ilişkiler ve ittifaklar geliştirilemez; bu ilişkiler ve ittifakların en somut ifadesi olarak demokratik bir anayasa oluşturulamaz. Bunun için Türk modernitesinin Türk tarihini de inkâr eden ve kültürel değerleri yok sayan tekçi faşist zihniyeti terk etmesi, toplumun çok kültürlü yapısını ve zengin tarihini kabul etmesi gerekir. En azından çıkarları aynı siyasi sınırlar içinde dostça ve kardeşçe birlikte yaşamaktan yana olan toplumsal güçlerin birbirlerinin tarihsel ve toplumsal gerçekliklerine saygılı olmaları, birbirlerini eşit ve özgürce kabul etmeleri uzun vadeli, kalıcı dostluk ve ittifakların temeli olduğu gibi, güncel güç ve eylem birliklerinin de esasıdır; birlikte demokratik anayasal bir rejim inşa etmelerinin özüdür” ifadelerini kullanıyor.
PKK’nin dönüşüm ve uyarlanma yeteneği
PKK’nin geçirdiği dönüşüm sürecini ve demokratik moderniteye dayalı ilkeli duruşunu sürdürme yeteneğini işaret eden Abdullah Öcalan, "Hem içte hem de dışta yaşadığı kapsamlı tasfiyelere rağmen PKK kendini koşullara uyarlamasını bilmiş, gerekli dönüşümleri yaratıcılıkla gerçekleştirmiş, demokratik modernite alternatifi ile kapitalist modernite karşısındaki duruşunu daha ilkeli ve politik başarı temelinde sergileyebilmiştir. Ortadoğu’nun devrimci demokratik dönüşümünde önde gelen aktör olma rolünü sürdürmüştür” diye ekliyor.
İdeolojik bunalımdan demokratik ulusa
Abdullah Öcalan, PKK’nin reel sosyalist anlayışlarla yaşadığı çatışmayı ve bunun sonucunda ulaşılan demokratik ulus çözümünü şu sözlerle anlatıyor: "Devrimci halk savaşı deneyiminde PKK’nin reel sosyalist yaklaşımları en çok ulus-devletçilik konusunda zorlandı. Karşısında savaştığı ulus-devletçi kontrgerilla gerçeği, devrimci savaşımının anlamı ve amacı konusunda tereddütlere yol açtı. Daha da kötüsü, her iki tarafın yöntemleri gittikçe birbirine benzemeye başladı. PKK’nin idealist sosyalizmi ulus-devletçilik gerçeği karşısında gittikçe zorlandı. 1995’lerden itibaren giderek açığa çıkan bunalımının temelindeki gerçeklik de buydu. Ulus-devlet ne kadar sosyalist bir olgudur, ne kadar gerçekleştirilebilir? Bu iki temel soruya verilecek yanıtlara göre bunalım ya tasfiyeye yol açacak ya da değişik bir ulusal çözümle sonuçlanacaktı. Bu noktada ideolojik bunalımdan çıkışın kilit kavramı demokratik ulus kavramı oldu."
PKK’nin ulusal gerçeklikle ideolojik bağı
PKK'nin ideolojik kökenlerinin ulusal gerçeklikle olan bağını ve bu bağın zamanla nasıl dönüştüğüne değinen Abdullah Öcalan, bu değişim ve dönüşümü şu şekilde açıklıyor: "PKK’nin grup olarak çıkışında ‘Ulusalcılar’ olarak nitelendirilmesi yanlış değildi. ‘Ulusal Kurtuluşçular’, ‘Ulusal Kurtuluş Ordusu’ nitelemeleri de aynı anlamı çağrıştırıyor ve temsil edilmek istenen gerçeği ifade ediyordu. İdeolojik dönem propagandacılığı esas olarak Kürt ulusal realitesini çözümlemeyi esas alıyordu. Milliyetçi olarak yorumlanmak istemeyişimizin temelinde Sosyalist Enternasyonal’e sıkı bağlılığımız vardı. Fakat ulusal realiteden de kopamıyorduk. Dolayısıyla kavram ulusallıktan ulusalcılığa kayınca, ulus-devletçilik hedefli milliyetçi, ulusalcı ideolojilerle benzeşme tehlikesini doğuruyordu. Yine de ideolojik aşamada bu ince ayrımı yapabilecek yetenekte değildik."
1984 hamlesi ve ulusalcılıkla yüzleşme
Abdullah Öcalan, PKK'nin 1984 sonrası silahlı mücadelesinin ulusal boyutlara ulaşmasının, iktidar ve devlet kavramlarıyla yüzleşmeyi zorunlu kıldığını belirtiyor. Abdullah Öcalan şöyle devam ediyor: “1984 hamlesinin ulusal boyutlara tırmanması ve devrimci ulusal savaş koşullarına yol açması, bizi kaçınılmaz olarak iktidar ve ulus-devlet kavramlarıyla daha yakından yüzleştirdi. Savaşı halk güçleriyle yürütüyorduk. İster feodal ister burjuva olsunlar, üst tabaka ile aramızda bir sınır vardı. Ulusal boyuta tırmanmamız halk savaşı kavramını geçersiz kılmıyordu. Burjuva ulusalcılığı yerine halk ulusalcılığı gibi bir kavram yavaş yavaş gelişiyordu.”
Demokratik ulus: Ulus devlete alternatif
“Demokratik ulus” kavramının ulus-devletçiliğe karşı ortaya koyduğu somut alternatifi ve bu modelin tarihsel önemine dikkat çeken Abdullah Öcalan, şu tespitlerde bulunuyor: "’Demokratik ulus’ kavram olmaktan ibaret olmayıp gerçeklik olarak da somutlaşmaktadır. PKK’nin ideolojik grup aşamasında hâkim ve ezilen ulus milliyetçiliklerine karşı yürüttüğü mücadele, devrimci halk savaşı deneyimi temelinde, yine her iki ulus-devletçiliğe karşı demokratik ulus mücadelesi olarak devam etmektedir. Hâkim ulus-devletler ancak çıplak zor güçleri ve paralı işbirlikçileriyle ayakta durmaya çalışırken, etrafındaki milliyetçiliklere, tüm iç ve dış destekçilerine rağmen, Kürt ulus-devletçiği demokratik ulus hareketi tarafından tecride uğratılmaktan kurtulamamaktadır. Kürdistan Devrimi’nde ilk defa ulus-devlet seçeneğiyle demokratik ulus seçeneği birlikte rol oynamaya çalışmaktadır."
Demokratik ulus ve ulus-devlet ayrımı
Abdullah Öcalan, demokratik ulus ile ulus-devlet seçeneğinin birlikte ama karşıt biçimde ortaya çıktığını ve bu ayrışmanın tarihsel önem taşıdığını dile getiriyor. Abdullah Öcalan, "Fransız ve Rus Devrimleri ve diğer birçok modern devrimde iç içe yaşanan bu iki seçeneğin Kürdistan Devrimi’nde ayrışması, aralarında net ideolojik, politik ve eylemsel hat çizmesi tarihsel öneme haiz bir gelişmedir. Şimdiye kadar tüm modern devrimlerde ya tümüyle üst tabakanın hâkimiyeti ya da tersine alt tabakanın üstünlüğü geçerliydi. Birlik halindeyken de, ayrıyken de aralarında net sınırlar çizmiyorlardı. Kendi içlerinde birbirlerini tasfiye etmeyi temel mücadele yöntemi haline getirmişlerdi” diye kaydediyor.
Yoğun mücadeleyle netleşen ayrışma
Kürdistan’daki halk savaşının diğer devrimlerle benzerlik taşımasına rağmen, yaşanan mücadelelerin ideolojik ve yapısal bir ayrışmayı hızlandırdığını vurgulayan Abdullah Öcalan, "Kürdistan devrimci halk savaşı deneyiminde bu muğlâk durum başta kendinden önceki örneklere benzese de, yaşanan yoğun mücadeleler sonuçta ayrışmayı hızlandırıp netleştirdi. Bu süreçte reel sosyalizmdeki ulus-devletçilik aşılmakla kalmadı; onun yerine sosyalizmin bağrındaki burjuva ulus-devletçiliği ideolojik olarak da aştıran, ulusal sorunu ulus-devlet kurma sorunu olmaktan çıkaran ve halkın bizzat kendisini eşit ve özgür bir ulus olarak, yani demokratik ulus kategorisinde inşa eden bir modeli geliştirdi. Demokratik ulus kategorisini hem sınıfsal hem de ulusal sorunların çözümünde alternatif model haline getirdi. Demokratik ulusu demokratik modernitenin en önemli unsuru (Diğer unsurlar ekolojik endüstri ve kârı dışlayan komünal ekonomidir) kıldı” diye belirtiyor.
Demokratik ulusun pratik inşası
Abdullah Öcalan, demokratik ulus fikrinin Kürt toplumu içinde pratikte de güç kazandığını ve sınırların bu anlayışla anlamsızlaştığını ifade ediyor. Abdullah Öcalan, "Teorik alandaki bu tarihsel katkıya karşılık, pratik alanda Kürdistan somutunda Kürt toplumsal gerçekliğinde de demokratik ulus ve demokratik modernite oluşumları hız kazandı. Ülkenin dört parçasındaki Kürtler arasında çizilen sınırlar demokratik ulus oluşumuyla işlevsiz bırakıldı. Sınırlar ulus-devletler için her şey iken demokratik ulus için hiçbir şey derekesine düşürüldü. Demokratik ulus halkın zihniyetinde en önemli bilinç devrimi olarak kurgulanırken, demokratik özerklik de en önemli bedenleşme devrimi olarak her parçada inşa edildi. Türkiye, İran, Irak ve Suriye ulus-devletlerinin kültürel soykırım mekanizmasının çarklarını önemli oranda boşa döndürülürken, her parçadaki Kürt halkı demokratik ulusun yaratıcı, inşa edici bir parçası haline getirildi” sözlerine yer veriyor.
Demokratik ulusun bölgesel etkisi
Kürt halkının demokratik ulus fikrini somutlaştırarak sadece kendi toplumu için değil, bölgedeki tüm halklar için bir örnek oluşturduğunun altını çizen Abdullah Öcalan şöyle diyor: ”Kapitalist modernitenin son iki yüzyıllık hegemonyasından kaynaklanan kültürel soykırım ve ajan ulus-devletçilik komplosunu açığa çıkarmakla yetinmeyen devrimci halk savaşının alternatif olarak demokratik ulusu her parçada, her dürüst Kürt insanının zihninde ve her Kürt topluluğunun bedeninde gerçekleştirmesi büyük bir başarıydı. Bu temelde başta komşu halklar (Türk, Arap, Fars halkları) olmak üzere tüm azınlık halk kültürlerinin ve tasfiyeye uğratılmış halkların (Ermeniler, Grekler, Süryaniler vb.) kendi aralarında dostça dayanışma gösterip demokratik uluslar topluluğu olarak örgütlenmelerine zemin hazırladı; demokratik modernite inşasındaki öncülük rolüyle bu tarihsel başarının bölgesel ve küresel çapta gelişmesinin yolunu ardına kadar açtı."