Faili önceleyen komisyon raporuna ilişkin açıklama: Kabul etmiyoruz

  • 15:39 19 Haziran 2025
  • Güncel
ANKARA- Kadına Karşı Şiddet ve Ayrımcılığın Önlenmesine Yönelik Meclis Araştırma Komisyonu taslağına tepki gösteren kadın milletvekilleri ve kadın örgütleri yaptığı ortak basın açıklmasında, "Raporda kadın yok. Kadın sözcüğü geçiyor ama o kadının yerinde aile var. Mağduriyet içinde olan kadını zaman zaman tanımlıyor. Cinsiyetçi iş bölümünün AKP'nin onlara önerdiği yaşam biçimini kabul etsinler taslağı. Ama tabii ki biz bunu kabul etmiyoruz. Bu taslak raporuna ayrıntılı şehrimizi yazacağız” denildi.
 
Kadın katliamlarının önüne geçilmesi için muhalefet partilerinin ısrarla kurulmasını talep ettiği ve ardından kurulan Kadına Karşı Şiddet ve Ayrımcılığın Önlenmesine Yönelik Meclis Araştırma Komisyonu taslak raporundan boşanmalarda çift terapisi, aile hukukunda arabuluculuk yer aldı. Çalışmalarını ve raporunu tamamlayan Kadına Yönelik Şiddet Araştırma Komisyonu raporunu değerlendirmek üzere, DEM Parti milletvekilleri Adalet Kaya, Özgül Saki, Sümeyye Boz, Newroz Uysal, EMEP Dilok Milletvekili Sevda Karaca Meclis’te basın toplantısı düzenledi. Basın toplantısına, KİH, Mor Çatı, Kadın Dayanışma Vakfı, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP), GALADER, KAOSGL, 17 Mayıs Derneği, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), Kadın Zamanı, Kırmızı Şemsiye, ÜNİKUİR, Pembe Hayat kurumları katıldı. 
 
‘Arabuluculuk asla uygulanmamalıdır’
 
ilk olarak söz alan Adalet Kaya, süreç boyunca itiraz ettikleri birçok başlığın taslakta yer aldığını ifade ederek, “Komisyon yaklaşık üç ay yürüttü çalışmalarını. Bugün geldiğimiz noktada elimizde onaylamadığımız bir takım durumların olduğu bir taslak rapor var. DEM Parti, CHP, diğer muhalif partiler buna dair şerh sundular.Dün Adalet Bakanı bir açıklama yaptı ve dedi ki  biz  boşanmalardan önce ara buluculuk mekanizmasını devreye sokacağız ve bundan sonra boşanmadan önce  ara bulucuya gitmeden kadınlar boşanamayacak. Bu mekanizmayı şu anda yasal olarak hazırlanıyorlar. Ara buluculuk meselesi aile mahkemelerinde asla uygulanmaması gereken bir mekanizmadır ve biz buna çok şiddetli bir şekilde itirazımız o komisyonda da ifade ettik. Bugün kadınlar en çok yaşadıkları evlerde ve en yakınlarındaki erkekler tarafından öldürülüyorlar ve Türkiye gibi bir toplumda, coğrafyada kadınların özellikle böyle bir ataerkil kodların çok güçlü bir şekilde olduğu toplumsal cinsiyet eşitsizliğin çok keskin bir şekilde hissettirildiği durumların çokça yaşandığı bir coğrafyada ara buluculuk mekanizmasından söz edemeyiz” dedi.
 
‘Şiddet yapısal bir meseledir’
 
“Şiddet sadece görünür olan değil. Şiddet bazen hissedilendir. Bazen psikolojiktir. Hangi ara buluculuk bir kadının şiddet görüp görmediğini tespit edecek” diyen Adalet Kaya, "Süreç boyunca sadece kendi çerçevelerinden değerlendirmeler dinlediler, konuştular ve bizim  yaptığımız önerileri, çağırmak istediğimiz konuklar dikkate alınmadı ve meseleyi sadece bireysel öfkeden kaynaklanan, rehabilite edilmesi gereken bir mesele olarak  gördüklerini her defasında gösterdiler ama biz buna itiraz ediyoruz. Bu erkek egemenlikliği sistemin dayattığı bir meseledir ve binlerce yıllık bir meseledir. Dolayısıyla yapısal olduğunu bununla ilgili toplumsal değişimin dönüşümün oluşması gerektiğini özellikle İstanbul Sözleşmesi'nde olduğu gibi müfredata toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin olduğuna dair farkındalık yaratacak bir takım derslerin yerleştirilmesi gerektiğini ifade ettik. Bir diğer konu özellikle kamu görevlilerinin, üniformalıların kadınlara karşı uyguladığı şiddet türlerinin özellikle de Kürt coğrafyasında çok yaygın bir şekilde gerçekleştiğini biz toplantılarda da ifade ettik ama raporda buna hiçbir şekilde değinilmemiş. En önemlisi aile meselesine gelmek istiyorum.  Tabii ki aileye itiraz etmiyoruz. Ama biz ailenin demokratik olması gerektiğine dair itirazlarımızı orada ifade ettik ama raporda kadınların yaşam hakkı değil aile meselesi gözetilmiş. Son olarak biz şiddeti bireysel bir patoloji değil, rehabilite edilecek bir mesele değil. Bu yapısal bir mesele” diye belirtti. 
 
‘Aile yılı programının propagandası için kullandılar’
 
Ardından söz alan Özgül Saki ise, “Bu komisyon kurulduktan sonraki adım adım her çalışmasında şunu gördük ki AKP-MHP iktidarı bu komisyonla aslında 'Aile Yılı' diye ilan ettikleri bir program var. O programda yapmak istediklerini bu komisyonda da propaganda yapmak için oradaydılar. Raporda kadının birinci kimliği mağdur. Böyle bir perspektif var. Bu perspektif nedeniyle de bu komisyonun başında bir erkek var. Çünkü kadınlar kendi sorunlarını politik özneler olarak mücadele eden özneler olarak, şiddet politikalarının farkında olan kadınlar var ama AKP, MHP iktidarı hayır diyor. ‘Siz yoksunuz, sizin adınıza bir erkek karar verir’ diyor. Ya da aile içinde tanımlanmış bir kadın kimliği, bu aile içinde tanımlarken de onu da iyice daralttılar. Mesela çocuksuz olanlar aile değildi. Peki komisyonda LGBT+ yönelen şiddet ve nefret politikaları karşısında ne oluyordu?  Biz LGBT+ dedikçe ‘sizin söz ettiğiniz’ diyorlardı. Yani sözcüğü ağızlarına almaktan intina ediyorlardı. Bu derece bir yok sayma, bu derece bir inkâr durumu vardı. Şimdi biz ise diyoruz ki komisyonda da bu yapısal bir şey. Bu patriyarka bu erkek egemen sistem bütün toplumun, bütün devletin, bütün yönetsel kademelerin, eğitimin hukuku her bir alanına sızmış vaziyette. Tabii ki iktidarın özlemi aile yılı politikalarına herkesi ikna etmek üzere bu zemini kullanmaktı” ifadelerini kullandı.
 
Kadın örgütleri değil Diyanet muhatap alınmış
 
Özgül Saki, konuşmasının devamında şunları söyledi: 
 
“Kadına yönelik şiddet, LGBT+ nefreti sistematik olarak uygulanıyor, devlet tarafından destekleniyor, hukuk da cezasızlık tarafından iyice pekiştiriliyor. Bir de taslak raporda diyanete de bir görev biçmişler, dini farkındalık yaratacak gibi zaten yargı cezasızlıkla bu şiddeti pekiştiriyor. Kolluk kuvvetlerinin uyguladığı cinsel şiddet mesela kurumsallaşıyor. Diyanetin fetvalarıyla zaten eşitsizlik had safhada ama bu komisyon onlara toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadınlara yönelik şiddetle mücadele de görev biçiyor. Feminist örgütleri muhatap almıyor, LGBT+ muhatap almıyor ama bir fiil bunu sistematik olarak kışkırtan yapılara, kurumlara bir paye biçiyor.
 
İstanbul Sözleşmesi'nden söz etmiyorlar. Raporda ‘Faili de anlamak lazım. Faile de eğitim vermek lazım’ var.  Ara buluculuk tesadüfen girmiyor buraya. Çünkü faili de anlayacak. Onu da rehabilite edecek. 
 
Raporda kadın yok. Kadın sözcüğü geçiyor ama o kadının yerinde aile var. Mağduriyet içinde olan kadını zaman zaman tanımlıyor. Göçmen kadınlar, mülteci kadınlar defalarca gündeme getirmiş olmamıza rağmen hiç yok Alevi kadınlar yok savaş koşullarında yaşayan kadınlar yok. Sonra Kürt kadınlarının yaşadıkları yok, yoksullaştırılmış kadınlar yok, tarım işçisi kadınlar yok. Gözaltında işkence gözaltında cinsel taciz, cinsel şiddet bunları zaten yok sayıyor bunları. Cinsiyetçi iş bölümünün AKP'nin onlara önerdiği yaşam biçimini kabul etsinler taslağı. Ama tabii ki biz bunu kabul etmiyoruz. Biz bunu kabul etmiyoruz. Bu taslak raporuna ayrıntılı şehrimizi yazacağız.”
 
‘Aynı zihniyetin ürünü’
 
“Bu ülkede ekokırım ve kadın kırımı aynı zihniyetin elinden çıkmış, aynı zihniyetin temellerinden beslenmiş” diyen Sümeyye Boz ise şöyle konuştu: “Bir yandan doğaya egemen olan bir zihniyet, diğer taraftan kadın üzerine egemen olmaya çalışan zihniyet. Bu raporda tam aynı akılla yazılan bir şey olduğunu söylemek gerekiyor çünkü içerisinde bahsedilen ve bahsedilmeyen şeylerden hareketle şunu söyleyebiliriz ki, ne kadına yönelik şiddet, ne kadın katilleri, ne kadın kırımı, ne tecavüzcüler, bununla ilgili militarizmle ilgili beslemeler, bunları ayuka çıkaran destekleyen cezasızlık politikalarıyla hepsiyle birlikte bütün bu cinayetlerdeki iktidarın sorumluluğunu örtbas etmek, gizlemek için yapılmış bir tasarı olduğunu söylemek istiyorum. O yüzden hem doğamıza hem hayatlarımıza hep birlikte sahip çıkalım istiyoruz.”
 
‘Komisyona değil mücadeleye ihtiyacımız var’
 
Ardından konuşan Sevda Karaca, “‘Hadi çözün bunu artık, yeter’ sözünün memleketin her yerinde çınladığı her gündemde Meclis çatısı altında bir komisyon kuruveriyorlar, bir gaz alıveriyorlar, ondan sonra birtakım raporlar yazılıyor, çıkarılıyor karşımıza ama bildiklerini okumaya devam ediyorlar. Bu hikâyeyi 2011'den beri aynı şekilde yaşıyoruz.  2011 yılında AKP iktidarının ‘boşanmaların nedenlerinin araştırılması’ diye başlık attığı; kadın hareketinin ‘boşanmaların engellenmesi komisyonu’ diye gayet yerinde bir biçimde başlıklandırdığı komisyonda bugün karşımıza çıkarılan bütün saldırganlıklar, bütün hak gaspları, minareyi kılıfını uydurmaya çalışan bütün hukuki düzenlemeleri zaten o günden beri programatik bir biçimde çatır çatır uygulamaya devam ediyorlar" diye kaydetti. 
 
Sevda Karaca, şunları söyledi: "Aile 10 yılı kapsamında büyük bir saldırı programına dönüştürmüş durumdalar. İtirazımız esas olarak, biz Emek Partisi olarak bu komisyonun kurulma biçiminin de içeriğinin de ortaya koyduğu raporun da meşru olmadığını bu komisyon ilk kurulduğu günden beri söylüyoruz. O yüzden yeni bir aldatmaca komisyonuna falan bizim ihtiyacımız yok. Bizim ihtiyacımız olan şey şiddetin en önemli gerekçesi olan eşitlik hakkını aynı zamanda eşit yurttaşlık hakkını garanti altına almadan atılacak herhangi bir adımın işe yaramayacağını bilerek eşitlik haklarımızın garanti altına alınması ve bütün bunlarla beraber de aile on yılı programı içinde bugün memlekette kadınları ve LGBT'leri yok sayan onları bir bütün olarak neredeyse yok etmeye yönelen bu programın özünün ortadan kaldırılması. 2011 yılından bu yana adım adım başımıza ne geleceğini gayet iyi biliyor tartışıyor bunu mücadelesini veriyoruz. Bugün her yeni komisyonla kendi saldırı programlarına yeni bir halka eklemek isteyenler karşısında bizim de mücadelemize yeni bir halka ekleme zorunluluğumuz var.”
 
'Üniformalı şiddet görünmez kılınmıştır'
 
Ardından Newroz Uysal eleştirilerini sunarak şöyle konuştu: “Ortaya çıkan raporun sayfası dokuz da olsa, doksan da olsa, dokuz yüz dokuz binde olsa yaklaşım biçimi gerçekten var olan öfkeyi, var olan mücadeleyi sönümlendirme amaçlı olduğu için ortaya çıkan sonuçta aile yılı ilanıyla kadının köleleştirilmesi, yoksullaştırılması, mağdurlaştırılması aklıyla bezeli sonuç itibariyle de kendi politikalarını ortaya çıkabilecek bir raporla sonuçlandırıldığı söz konusu oldu. Peki o günden bugüne ne Türkiye'de ne Kürt coğrafyasında Kürdistan'da kadına yönelik şiddetin her türlüsüyle bir gıdım değişim bir gıdım mücadele bir gıdım ön alma cezasızlığa dönük bir adım atıldı mı? Maalesef ki hayır. Bu raporda en görünmez kılınan meselelerden bir tanesi keşisimsellik , bir diğeri üniformalı şiddet meselesi. Batman'da İpek Er olayı hala aklımızda taptaze ancak onun öncesinde Hakkari'de, Van'da uzman çavuşlar, korucular eliyle ortaya çıkan şantaj çetelerinden, Şırnak'ta iki bin on üç yılında açığa çıkan, çokça tartışılan ancak cezasızlıkla üstü örtülen ve iki bin yirmi üç yüzyıl sonunda iddianameye dönüşen ve hala yargılaması devam eden fuhuş çetesinden son bir ayda Şırnak'ta iki çocuk istismarı bir tane genç kadınlara dönüp takip ve cinsel taciz vakalarındaki faillerin uzman çavuş ve polis görevleri olması gerçekliğinden bu rapordan zerreyi miskal gerekçe göremezsiniz.
 
Muhalefet şerhi 
 
Erkek egemen aklın, kapitalist sistemin yaratmış olduğu var olan şiddet biçimlerinin yanı sıra devletin güvenlikçi politikaları sonucu, Kürt kadınlarına dönük, özel savaş politikaların zerre miskal bu raporda yerini bulamazsınız. Çünkü bununla mücadele etmek, bu özel savaşı kabul edebilmek bugün bizlerin hem komisyonuna, fuhuş çetesinde duruşmaya katılıp hem de var olan kadına yönelik şiddetle ilgili araştırma komisyonuna yapmış olduğumuz daveti kabul etmemesinden de görebiliriz. Komisyon sürecinde yaptığımız muhalefetle bugün burada, bu alanda mücadele eden kadınlarla, kurumlarla bir arada olup var olan bu rapora ve muhalefet şehrimizi tartışmak bile mücadele ettiğimiz yolda , zeminde güçlendirici bir bakış açısı olarak el almak gerekir.”