
Sisê Bingöl’ün hikayesi, barışın gerekliliği
- 09:03 11 Ağustos 2025
- Güncel
Nazlıcan Nujin Yıldız
MÛŞ - Barışın sağlanmasının ve demokratik toplum inşasının neden gerekli olduğunu, yaşadığı zorluklar ve verdiği mücadele ile gözler önüne seren Sisê Bingöl, her şeye rağmen “Artık kimse ağlamasın birlik olsun, barış olsun” diyor.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yaptığı tarihi çağrı, Kürdistan, Türkiye ve Orta Doğu’daki sistem krizine karşı hem bir alternatif oluşturuyor hem de özelde Kürt halkının verdiği 52 yıllık mücadeleye de bir ivme kazandırıyor. Bunun yanı sıra demokrasi ve barış mücadelesinde birçok bedel ödeyen halkın yaşadıkları da barışın ve demokratik toplum inşasının, neden gerekli olduğunu gözler önüne seriyor. Şüphesiz bu coğrafyada verilen mücadelede çokça kayıplar ve acılar yaşandı. Ancak verdikleri kayıplara, yaşadıkları acılara rağmen direnen halklar, hala barışın sağlanması konusunda ısrar ediyor.
Verilen mücadelede iki çocuğunu kaybeden ve yaşamında birçok zorluk yaşadığı halde dilinden barışı düşürmeyenlerden biri de Sisê Ana olarak bilinen Sisê Bingöl (83).
Özgürlük savaşçısı iki oğlunu yan yana gömer
1942 yılında Mûş’un Gimgim (Varto) ilçesine bağlı Badan köyünde dünyaya gelir. 15 yaşında evlendirilir. 1966 yılında meydana gelen Gimgim depreminde iki çocuğunu yitirir ve sonraki yıllarda da doğan bir çocuğunu yoksulluk nedeniyle kaybeder. Kürtlerin ve Alevilerin üzerindeki baskılardan kaynaklı iki çocuğu özgürlük mücadelesine katılır. PKK saflarına katılan oğlu Hüseyin (Kasım) 1997 yılında Çewlîg’de (Bingöl) çıkan bir çatışmada, Hıdır Özgen (İsmail Bênav) ise de 21 Mayıs 2001 tarihinde, yine Çewlîg’de çıkan bir çatışmada yaşamını yitirir. Sisê Ana, her iki oğlunun cenazesini yaşadığı köyde, kendi elleriyle yan yana toprağa verir.
78 yaşındaki Sisê Ana’ya ‘terörist’ denir
Sisê Ana’nın yaşamı mücadeleyle geçer. Fakat en zoru ise şüphesiz kamuoyunda da derin bir etki bırakan 6 Nisan 2016 tarihi. Badan köyündeki evine baskın düzenlenir Sisê Ana’nın. Bu baskında köy muhtarı Ali Rıza Şahin ve iki yurttaşla birlikte gözaltına alınan 78 yaşındaki Sisê Ana, götürüldüğü İlçe Jandarma Komutanlığı’ndaki ifade işlemlerinin ardından çıkarıldığı Varto Adliyesi’nde, “örgüt üyeliği” iddiasıyla tutuklanır. Tutuklanan Sisê Ana, Muş E Tipi Kapalı Cezaevi’ne götürülür. Sisê Ana’nın 78 yaşında ve hastalıkları olmasına rağmen tutuklanmasının ardından Sisê Ana’ya “terörist” denir. Bu duruma karşı gösterilen halk tepkisinin ardından açıklama yapan Muş Valiliği, Sisê Ana’ya sahip çıkanları suçlayarak haklı olduklarını savunur.
Bir kez daha tutuklanır, sağlığı kötüleşir
Sisê Ana, Muş Cezaevinde 2,5 ay kaldıktan sonra ilk defa hakim karşısına çıkar. 23 Haziran 2016’da çıktığı ilk mahkemede sağlık durumu, tutukluluk süresi ve yaşı göz önünde bulundurularak tahliye edilir. Tahliye olduğunda yaptığı konuşmada savaşın bitmesini ve kanın durmasını istediğini ve barıştan yana olduğunu söyler. Bir yıl sonra 8 Nisan 2017’de Sisê Ana’nın evine yeniden baskın düzenlenir. Bu baskının nedeni yargılandığı davada kendisine “örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek” iddiasıyla 4 yıl 2 ay hapis cezası verilmesidir. Erzurum İstinaf Mahkemesi, verilen cezayı hızlı bir şekilde onaylar ve Sisê Ana, oğlu Zafer Bingöl ile beraber tutuklanarak bir kez daha Muş E Tipi Kapalı Cezaevine götürülür. Yaşı ve hastalıkları nedeniyle cezaevi şartlarında sağlığı daha da bozulur Sisê Ana’nın. Ağır koşullar durumu daha kötüleştirdiği gibi, tedavi de yetersizdir. Tedavi konusunda her seferinde sorun yaşayan Sisê Ana, artık tedaviyi de reddeder. Tedaviyi reddetme nedeni ise, hastane yolunda maruz bırakıldığı işkencedir.
Cezaevinde yaşadıklarını Jinnews’e gönderdiği mektupta anlatır
Kısa bir süre sonra ring aracıyla Tarsus T Tipi Kapalı Cezaevi’ne sürgün edilen Sisê Ana, üç günlük yolculuğun ardından ağır bir şekilde hastalanır. Tarsus’ta yaşadığı hak ihlallerini, 23 Mart 2018’de Jinnews’e yazdığı mektupta anlatır. Sisê Ana yazdığı mektupta hastalıklarından ve tedavi hakkının engellendiğinden bahseder. Hastaneye gittiğinde doktorların ilgilenmediğini ve sadece ilaç yazarak cezaevine gönderdiğini söyleyen Sisê Ana, bu durumu, “Hastaneye gittiğimde ring aracına binip inmekten tutalım, doktorun yanına gidene kadar çok zorlanıyorum. Poşet poşet ilaçlarım doldu, artık hangisini tüketeceğimi bilmiyorum. Ayrıca ciğerimden öksürüyorum. Bu öksürüğün nedeni hala bulunamadı. Öksürükten dolayı özellikle geceleri uyuyamıyorum. Ayak parmaklarımdan başıma kadar her yerim ağrıyor. İlk tutuklanmamda üç ay cezaevinde kaldım, üç kez adli tıpa gittim, ilk gittiğimde adli tıp ‘Cezaevinde kalamaz’ raporu verince tahliye oldum, hüküm giydikten sonra iki kez daha adli tıpa gittim, adli tıp ‘Cezaevinde kalabilir’ raporu verdi. Zaten sürgün esnasında yaşadıklarımı hepiniz biliyorsunuz” diye anlatır.
Sisê Ana için imza kampanyası
Sisê Ana’nın serbest bırakılması için Şubat 2018’de imza kampanyası başlatılır. Mersin Üniversitesi Sağlık Araştırma ve Uygulama Merkezi, 2 Kasım 2018’de verdiği raporda, Sisê Ana’nın cezaevinde kalmasının hayati tehlike oluşturacağını ifade eder. Sisê Ana, 4 Mart 2019 tarihinde infazı tamamlandığı için şartlı tahliye edilir.
Barış neden gerekli?
Sisê Ana’nın yaşadıkları, adeta barışın gerekliliğinin kanıtı. Yüzyıldır imha, inkar ve asimilasyonla karşı karşıya kalan, devlet tarafından çeşitli işkencelere maruz bırakılan Kürt halkının, bütün baskılara ve zulme rağmen barışta ısrar etmesi, aslında demokratik toplumda ısrar etmesidir. Evlatlarını kaybeden, göçe zorlanan, kültürsüz bırakılmak istenen, toprakları talan edilen, katledilen, cezaevlerine konulan ve daha birçok zorluğu yaşayan Kürt kadınlar ve Kürt halkı için mücadelenin de bir amacı vardır. Son süreçte edinilen bu amaç, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın paradigması ve yaptığı tarihi çağrıların ardından artık daha da ivme kazandı. Barışa ve demokratik toplum inşasına inanan ve bu uğurda birçok bedel ödeyen Kürt halkı, geçmişte yaşadığı acılardan yeni bir toplum modeli inşa etmek için mücadele ediyor.
Yaşadıklarını gülümseyerek anlattı
Yaşadıklarıyla, barışın neden sağlanması gerektiğinin kanıtı olan Sisê Ana ile görüşmek için Badan köyündeki evine gidiyoruz. Biraz kalabalık gidiyoruz çünkü Sisê Ana’yı görmek isteyen, hikayesini duymak isteyenler de var aramızda. Sisê Ana’nın evinin hemen karşısından bir dere akıyor. Suyun sesi, Sisê Ana’nın bahçesinde dolaşan tavukların sesi ve hafif esen rüzgâr, eve vardığımız andan itibaren hepimizde bir huzur yaratıyor. İlk olarak Sisê Ana’nın çocukları karşılıyor bizi. Derenin sesini duymak istediğimiz için dışarıda oturuyoruz hep birlikte. Daha sonra Sisê Ana geliyor yanımıza. Elinde bastonu, güler yüzüyle yavaş yavaş merdivenlerden iniyor ve yanımıza varıyor. Herkesi teker teker öpüyor Sisê Ana. Bir sandalye getiriliyor ve Sisê Ana da yanımızda oturup sohbet etmeye başlıyor. Uzunca ve keyifli bir sohbetten sonra Sisê Ana ile röportaj yapmak üzere daha sakin bir yere geçiyoruz. Sisê Ana, röportaj esnasında sürekli gülümsüyor. Yaşadığı zorluklardan bahsederken bile gülümsemesini eksik etmiyor.
‘Kardeşlikten yanayım’
Sözlerine “Ben kardeşlikten yanayım. Dünya bir olsun ve temiz olsun. Gidenler gitti, kalanların Xizir yollarını açsın, düşmanın çubuğu onlara değmesin. Kardeşlik iyidir” diyerek başlayan Sisê Ana, var olan süreci çok olumlu bulduğunu ifade ederek, “Biz önceden ‘Aleviyiz’ demekten korkuyorduk. Ben istiyorum ki birlik olsun. Aleviler, Kürtler, Türkler bir olsun istiyoruz. Olan olmuş ama bundan sonra dünyanın düzelmesini ve kalanlarının da hayatlarına devam ederek yaşamalarını istiyorum. Gerillalar silah bıraktı, onların bir bildiği var ki bıraktılar” diyor.
‘Artık kimse ağlamasın, barış olsun’
Sisê Ana, on çocuğu olduğunu, şu an ise dördünün hayatta olduğunu belirterek PKK’li iki çocuğunun Çewlig’te çıkan çatışmalarda yaşamlarını yitirdiğini söylüyor. Sisê Ana, “İki oğlum da Bingöl taraflarında şehit düştü. Kanîreş’te (Karlıova) şehit düşen oğlumun haberini aldığımda inanmadım. Daha sonra birileri geldi ve doğru olduğunu söylediler. Cenazeye sahip çıktım. Cenazeyi ormanın dibine gömmüşlerdi. Oğlumun cenazesini aldıktan sonra defin işlemlerini hallettik. Mezarın başına gidip 'Oğlum sen gittin, artık sen devletten kurtuldun' demek istedim. Ama akrabalarım tek başıma mezarın başına gitmemi istemedi. Daha sonra birçok insan geldi. Her şey geldi geçti, gelenim fazlaydı. Diyorlar ki anneler ağlamasın. Biz öyle bir ağladık ki. Her yerde ağladık artık tesellimiz bitti ama artık kimse ağlamasın birlik olsun, barış olsun. Kalanlara Allah yardımcı olsun” diye konuşuyor.