Halide Türkoğlu: Güçlendirilmesi gereken aile değil, kadındır
- 16:48 14 Aralık 2025
- Güncel
ANKARA- Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bütçesinde konuşan DEM Parti Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu, “Güçlendirilmesi gereken kadınların içerisinde katledildiği aileler değil, kadınların kendisidir. Ancak gelin görün ki Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bütçesi bu söylediğimizin tam tersi bir yerde durmaktadır” dedi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Bütçe Kanun Teklifi üzerine Meclis’te konuştu. Halide Türkoğlu, 2026 bütçesinin her bir kaleminin, kadınların sorunlarına yönelik çözümsüzlüğü besleyen bir yaklaşımın göstergesi olduğunu kaydetti.
Bugün ülkenin en yakıcı sorunlarından birinin kadın sorunu olduğunu belirten Halide Türkoğlu, “Elbette ki kadınlar için bütçe meselesini sadece tek bir bakanlığın bütçesini göre değerlendirmedik, değerlendirmeyeceğiz. Çünkü bizler şunu çok iyi biliyoruz ki, bu ülkenin bütçesinin her bir kalemi aynı zamanda kadına, kadında yönelik şiddetle mücadeleye, kadın yoksulluğuna, işsizliğine yaklaşımın göstergesidir. Kadınların adalete erişim hakkından çalışma hakkına, sağlığa erişim hakkından sosyal politikalara erişim hakkına kadar yaşadığı yoksunluk, yoksulluk bu gerçeği açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Elbette ki meclis de bu sorunların çözümü için vardır. Ama gelin görün ki ne yazık ki bu mecliste sorunlara yaklaşım çözüm üretmekten ziyade çözümsüzlüğü beslemektedir” dedi.
‘Kadın komisyonunu oluşturulmalı’
Kadın mücadelesi yürütenlerin yıllarca kadınların yaşadığı şiddet biçimlerini, kadın katliamlarını anlattıklarını söyleyen Halide Türkoğlu, “Çocuklara yönelik istismarın ne boyuta geldiğini anlattık. Toplumsal çürümenin hangi aşamalara geldiğini ve iktidarın politikaların bunda rol aldığını bu mecliste defalarca dile getirdik. Ama gelin görün ki, her zaman yaptıkları gibi şunu yaptılar. Benim personelim yapmaz. Polisim, askerim yapmaz. İmamım yapmaz, yapmaz, yapmaz. Ama her seferinde şunu dile getirdik. Kadınların beyanı esastır. Çocukların beyanı esastır. Bunun üzerinden politika yürütülmesi gerektiğini söyledik. Ama o kadar büyük bir çürüme var ki ne yazık ki bu devletin kurumlarında çürümenin kokusunu, bu toplumsal çürümenin kokusunu o kadar alışmış ki bu iktidarın kendisi yanı başında bu mecliste kız çocuklarının yaşadığı cinsel şiddeti, istismarı dahi duyumsayamayacak bir hale gelmiştir. İşte bizler buradan tekrar uyarıyoruz. Elbette ki KEFEK üyeleri bu meseleye dair sorumluluk almışlardır. Bir çalışma yürütmektedirler. Ancak burada asıl önemli olan bu meclisin kendi zihniyetini değiştirip dönüştürmesidir. Bu mecliste asıl olan kadın perspektifine ihtiyaç vardır. O yönüyle tüm partilerin kadın milletvekillerinin içinde yer aldığı bir kadın komisyonunu acilen oluşturmak gerekiyor. Sadece idari soruşturmayla yetinmemek gerekiyor. Bu zihniyeti ortaya çıkararak bu zihniyetle mücadele etmeyi esas almak gerekiyor” diye belirtti.
Bu ülkedeki yargının kendisi hukuku değil, erkeklik sözleşmesini esas almaktadır
Halide Türkoğlu şöyle ekledi: “Bakın daha iki gün önce Diyarbakır'da bölgedeki 14 ilde kadınların adli yardıma erişim hakkına dair bir veri açıklandı. Bu 14 ilde adli yardıma başvuran kadın sayısı 5.582. Bu illerde toplam 5 bin 500 kadın yaşıyor ve bu 1.000 kadından sadece birinin adli yardıma erişebildiği anlamına geliyor. İşte bu utanç tablosu Adalet Bakanlığın sorunu değil midir? Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın sorunu değil midir? Bakın 5.582 kadın adli yardıma başvuruyor. Bu aynı zamanda bu kadar kadının avukat tutamadığı, yoksul olduğu anlamına gelmekteyken Çalışma Bakanlığı kendini bundan azade tutabilir mi? İşte kadınların adaleti adli desteğe erişiminde ülkenin sisteminin geldiği nokta budur. Sadece bu değil elbette ki. Bu ülkedeki yargının kendisi hukuku değil, erkeklik sözleşmesini esas almaktadır. Cezasızlık politikaları, iyi hal indirimleri, kadına karşı suç işleyen failleri güçlendirmektedir. Var olan cezai yaptırımlar uygulansa dahi bu yaptırımlar kadınları korumuyor.
Kasım ayında 29 kadın katledildi
Bakın Gülhan Taş boşanmak istediği Mehmet Say tarafından 9 Aralık'ta Ankara'nın göbeğinde, bizler bu meclis çatısı altında bütçeyi konuşurken katledildi. Hakkında yedi kez uzaklaştırma kararı olan bir kişi olay yerine gelip kadını katlediyorsa bu ülkede yasaların kadınlar için değil, failleri korumak için var olduğunu göstermektedir. Uzaklaştırma kararının sadece kağıt üzerinde yazılan bir karar olduğu olduğunu, denetlemenin kadınlar için etkin bir korumanın olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Sadece Kasım ayı içerisinde 29 kadın cinayetinin işlenmesi, 22 kadının şüpheli bir şekilde yaşamını yitirmiş olması iktidarın erkek egemen politikalarının bir sonucudur. Bu kadınlardan sekizi boşanmak istediği için katledildi. Öldürülen kadınların yüzde 59'u evlerinde öldürüldü. Hani şu aileyi güçlendirme adı altında kadınları hapsetmek istediğiniz evlerde öldürüldü.
Sığınaklar gerçek işlevi ile çalıştırıldığında şiddet gören kadınların sığınağıdır
Kendini kadınlardan sorumlu olarak gören Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bu cinayetlerin önlenmesinde de sorumludur. Defalarca söyledik. Evler şiddet gören kadınlar için bir korunma mekanı değildir. Şiddet gören kadın ilk andan itibaren tüm boyutlarıyla koruma altına alınmalıdır. Güçlendirilmesi gereken kadınların içerisinde katledildiği aileler değil, kadınların kendisidir. Ancak gelin görün ki Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bütçesi bu söylediğimizin tam tersi bir yerde durmaktadır. Bugün aileyi koruma adı altında sunulan bütçe kadını güçlendirmenin üç katından daha fazla bir bütçeye tekabül ediyorken, hiçbir kadın bu bütçeyi savunmayacaktır. Sığınaklar gerçek işlevi ile çalıştırıldığında şiddet gören kadınların sığınağıdır. Yaşam hakkının korunma alanıdır. Ama bugün söz konusu bakanlığa bağlı sığınak sayısı 150. 2026 hedefi ise bir tane daha sığınak açmak. Bakın komisyon aşamasında da söyledik. Yapamıyorsunuz bu işi, yerel yönetimlere devredin. Nüfusu 100 binin üzerinde olan her belediyenin sığınak açması zorunluluğunu denetleyin. İktidarınızın belediyeler üzerindeki tasarruf tedbirlerine son verin. Kayyum politikalarına ve iktidarın belediyeler üzerindeki baskılarına rağmen bizler demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü yerel yönetimler paradigmamızla bunu her yerde uygulamak için çalışıyoruz.
İstanbul Sözleşmenin her bir maddesini yerel yönetimlerimizde hayata geçiriyoruz
Siz kadınların yaşam güvencesi olan İstanbul Sözleşmesi'nden geri çekilirken bizler bir yandan sözleşmenin yeniden imzalanması için mücadele ediyoruz. Diğer yandan sözleşmenin her bir maddesini yerel yönetimlerimizde hayata geçirmeye devam ediyoruz. Haklarımızı, hayatlarımızı, yaşamlarımızı bu iktidarın erkek egemen politikalarının insafına bırakmayacağız. Aile yılı adı altında cinsiyetçi nefret suçlarını körükleyerek LGBT+ bireyleri hedef almanızda sessiz kalmayacağız. Yaşam hakkı herkesin hakkıdır ve bunu da sizin insafınıza bırakmayacağız. Bizim mücadelemiz tekçiliğe karşı farklılıklarımızla bir arada ortak ve eşit yaşamın mücadelesidir. Tek bir kimsenin dahi dışlanmadığı, yok sayılmadığı, ötekileştirilmediği yeni bir yaşamı ve demokratik bir toplumu bir ülkeyi inşa edeceğiz.
Geri Gönderme Merkezilerinde işkencenin her türlüsü yaşanmaktadır
Kadınların yaşadığı çok boyutlu şiddet türlerinden biri de geri gönderme merkezlerinde yaşanmaktadır. Savaş ve şiddetten kaçan kadınların bu ülkede yaşadıkları hak gasplarının şiddetin resmi bu merkezlerdir. Bir yandan cinsiyetçi, ırkçı saldırıların hedefi olan göçmen ve mülteci kadınlar bu ülkede yaşanan haksızlıkları dile getirdiği için geri gönderme tehdidiyle karşı karşıya kalmaktadır. Bu merkezlerde işkencenin her türlüsü yaşanmaktadır. Göçmen ve mülteci kadınların yaşamını korumaya, bu bütçeyi az korumaya, korumayan bu bütçeyi asla kabul etmeyeceğiz.
Israrcıyız, bakım hizmeti kamusal bir hizmet olmalıdır
Bir diğer konu engelli aylıkları, engelli bakım hizmeti ve giderleri noktası. Engelli bireyler bu ülkede her şekilde yok sayılarak sağlamcı ideolojinin gölgesinde yaşamak zorunda bırakılıyor. Hele ki engelli kadın bireyler dışlanmışın en ağırını yaşamaya devam ediyor.Bugün 2002 TÜİK raporundan başka elimizde bir engelli kişi sayısı yok. Bu ülkede kaç engelli birey var? Bunların yaş ve cinsiyet kategorisi nedir? Sorusu hala cevap bekleyen bir sorudur. Bakın 2025 yılında evde bakım yardımından faydalanan engelli sayısı 573 bin 500 kişi. Aylık bağlanan engelli yakını 90 bin kişi. Sadece bu rakamlar üzerinden şunu söyleyebilirim ki, bu kişilerin en az üçte ikisi kadındır. Bilinen tek gerçek bakım hizmeti kadınların omuzlarına yüklenmiştir. Israrcıyız, bakım hizmeti kamusal bir hizmet olmalıdır. Kadınların omuzlarından kaldırılmalıdır. Aksi durumda üretilen her politika sağlamcılığı, cinsiyetçiliği, kadın yoksulluğunu beslemekten öteye geçmeyecektir.
Kadınlara verdiğiniz önemi bu rakam üzerinden bir kez daha değerlendirin
Kadınlara dayatılan bir diğer yoksulluk türü ise bir lütuf gibi sunulan sosyal yardımlardır. Öncelikle şunu söylemek istiyorum. Övünerek bahsedilen politikalardan biri eşi vefat etmiş kadınlara sunulan destektir. Evet, 70 bin kadına destek sunulduğu söyleniyor. Ancak desteğin ne kadar olduğunu Bakanlığın sayfasına girince görüyoruz. Bin 500 TL, ben bu rakamı söylemeye çekiniyorum. Ancak bu bakanlık bunu övünerek anlatmaktan çekinmiyor. Size tavsiyem dönün kadınlara verdiğiniz önemi bu rakam üzerinden bir kez daha değerlendirin. Bir arada özgür ve eşit yaşamın yolunu açan barış ve demokratik toplum sürecinin başarıya ulaşmasının yolu aynı zamanda kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesini tanımaktır.”







