DEM Parti Sözcüsü: Orta Doğu’da Kürtler denklem dışı bırakılamaz
- 11:33 19 Aralık 2024
- Siyaset
ANKARA - DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, düzenlediği basın toplantısında Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye politikalarını eleştirerek, Kürtlerin siyasi çözümdeki kilit rolüne dikkat çekti. "Kürtleri denklem dışı bırakarak çözüm bulunamaz. Türkiye, Kürtlerle eşit ve demokratik diyalog kanallarını açmalı" dedi. Ayşegül Doğan, ayrıca Abdullah Öcalan’a giden yolun açılması ve Rojava modelinin barışa kapı aralayabileceğini vurguladı.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan partisinin genel merkez binasında gündeme ilişkin basın toplantısı gerçekleştirdi. Konuşmasına, 19 Aralık Mereş ve 19 Aralık cezaevlerindeki katliam ile Taybet İnan’ın katledilişine dikkat çeken Ayşegül Doğan, Taybet İnan ve diğer yaşamını yitirenleri andı.
‘Hiçbir ülke Suriye üzerinden güç tahkim etmemeli’
Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılara değinen Ayşegül Doğan, Suriye’de tüm halkların ortak katılımıyla demokratik bir yaşamın inşa edilmesi gerektiğini söyledi. Ayşegül Doğan, “Başta Türkiye olmak üzere diyoruz ki hiçbir ülke de Suriye savaşı üzerinden güç tahkim etmemeli. Suriye’de tüm farklılıklar, kimlikler ve inançlar eşit ve özgür bir şekilde yaşamalı. Özgür birlikteliği esas alan bu model teminat altına alınmalı. Bunun için de çatışma değil, çatışmasızlık sağlanmalı. Öncelikli hedef çatışmasızlığın sağlanması olmalı. Barışın, demokratik değişim ve dönüşümün önceliği ancak böyle sağlanabilir. Tüm kesimlerin iradesini yansıtan bir siyasi çözüm ortaya çıkmalı ve Türkiye’de bu konuda engelleyici değil, destekleyici bir güç olmalıdır. Böyle bir rol, misyon ve sorumlulukla yaklaşmalıdır” dedi.
‘Eşit diyalog kanallarını artık açın’
“Siyasi çözüm Suriye’de yaşayan insanların siyasi iradelerine ve tercihlerine saygı duyarak gerçekleşebilir” diyen Ayşegül Doğan, Kürtlerin rolüne dikkat çekti. Ayşegül Doğan, “Kürtleri iterek, masa başında tutmaya çalışarak bir siyasi çözüm bulmak ne yazık ki mümkün olmaz. Oradaki en örgütlü güçten bahsediyoruz. Bu halk gerçekliğinin tanınmasından bahsediyoruz. DEM Parti olarak ülkeyi yönetenlere diyoruz ki Kürtlerle açık, demokratik, eşit diyalog kanallarını açın artık. Sizleri bunu açmaya davet ediyoruz. Yineliyoruz, bu çerçevede atılacak her adımı desteklemeye de biz hazırız” diye konuştu.
‘Rojava modeli siyasi çözüme kapı aralamak tehdit değildir’
Türkiye’nin Rojava’ya dair saldırılarıyla yarattığı algıya işaret eden Ayşegül Doğan şunları söyledi: “Kürtlerin ortaya koyduğu modelin Suriye’de nasıl bir siyasi çözüme kapı aralayabileceğini bugün tekrar hatırlatıyoruz. Tüm farklılıkların, inançların, kimliklerin bir arada eşit ve özgür bir şekilde nasıl yaşayabileceklerini ortaya koyan bir model olduğu için bu modele bu kadar çok dikkat çekiyoruz. Bunun Türkiye’yi de rahatlatabileceğini içine girmiş olduğu bu kaotik durumdan çıkmasını sağlayabilecek bir yöntem olduğunu bildiğimiz için böyle bir uyarıda bulunuyoruz. Diyoruz ki; Kuzey ve Doğu Suriye, Türkiye kamuoyuna anlatıldığı gibi Türkiye’nin milli güvenliği için birliği ve bütünlüğü için ya da sınır güvenliği için herhangi bir şekilde tehdit unsuru değildir. Hiçbir tehdit içermiyor Rojava. Bu biliniyor olmasına rağmen daha önce çeşitli yöntemlerle diyalog kapıları aralanmadı, bu diyalog sağlandı yıllar önce. İşte oraya geri dönmek gerekiyor. O ruha yeniden sahip çıkmak gerekiyor. Orada halkların eşit ve özgür bir şekilde yaşayabilmeleri için bu kadar güçlü mücadele etmiş bir halk gerçekliği, örgütlü bir halk gerçekliği ancak ve ancak bir arada yaşamın teminatı olabilir.
Halklar aldatılmaya çalışılıyor
Mazlum Abdi’nin son yaptığı çağrıda bakın diyor ki; ‘Suriye’nin genelinde kapsamlı bir ateşkese yönelik bağlılığımız teyit etmek için Kobanê’de silahsızlandırılmış bir bölge oluşturulmasına hazır olduğumuzu duyuruyoruz. Bu inisiyatif, Türkiye’nin güvenlik kaygılarını gidermek ve bölgedeki kalıcı istikrarı sağlamak için önemli” diyor. Bunun için bir çağrıda bulunuyor. Bu çağrıya yanıt vermek yerine bu çağrıyı yapanları Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden kişiler hareketler olarak göstermeye çalışmak yalnızca Türkiye kamuoyunu aldatmak değildir, tarihsel olarak da bir aldatmacadır. Yıllardır oradan buraya çağrılar yapılıyor ve diyalog dışında herhangi bir talep yok. Peki, buna karşı ne yapılıyor? Türkiye’de halklar aldatılmaya çalışılıyor. Deniliyor ki, ‘oradaki güçler Türkiye için bir milli güvenlik sorunu.’ Şimdi bütçe tartışılıyor. Bu yoksullaşma, tüm bu hukuksuzluklarla girişte hatırlattığım katliamlarla, cezasızlıkla, bir arada özgür ve eşit yaşam tercihi varken başka seçeneklerde güvenlikçi, geleneksel devlet politikalarını esas alan seçeneklerde ısrar edildiği için ortaya çıktı. O yüzden bir tarihsel kırılma anı bu.
Kürtler denklem dışı bırakılamaz
Bu yüzyılda ne Türkiye’de ne de Ortadoğu’da hiçbir denklem ama hiçbir denklem bu halk gerçekliğini görmeden yani Kürtleri denklem dışı bırakmaya çalışarak sağlanamaz. Bu hakikati görmeye DEM Parti olarak tekrar iktidarından muhalefetine tüm Türkiye’yi davet ediyoruz ki başta iktidarı davet ediyoruz. Artık Suriye’de yaşayanların iradesini tecelli edeceği bir yöntem oluşmalı ve geleceklerine Suriyeliler karar vermelidir. Madem Suriye Suriyelilerindir ki o halde orada yaşayan insanlar nasıl yaşayacaklarına, hangi modelle yaşayacaklarına kendileri karar vermelidir. Bu yapılırken orada yaşayan tüm halkların, tüm farklı kimliklerin, inançların iradesine saygı duymak gerekir.
‘Müsait bir zaman’ sözü keyfilik göstergesidir
Türkiye’de ‘bir yandan diyalog mu oluyor?’ ve Kürt meselesinde bir çözüm seçeneği mi masada’ tartışmaları sürüyor. Öte yandan siz Rojava hakikatini hem yok saymaya çalışacaksınız hem de oraya dönük ‘acaba bir saldırı hazırlığı mı var’ sorularını sorduracaksınız insanlara. İkisi bir arada olmuyor. Bu samimiyeti, sahiciliği sorgulatıyor. Zaten kırılmış olan güven duygusunu ortadan kaldırıyor. Özgürlük adı altında yürüyüşler oldu. Tecridin kaldırılması için, Kürt meselesine demokratik barışçıl bir çözüm bulunması için yıllar geçti. Hala aynı noktada aynı konuları konuşuyoruz. Sayısız imza kampanyası ve basın toplantısı düzenlendi, sayısız halk buluşması, miting yapıldı ama bütün engellemelere rağmen bunlardan vazgeçilmedi. Bugün gelinen noktada hala süren bir tecrit gerçekliği var. Üstelik Adalet Bakanı, sorulan sorulara nasıl yanıt veriyor? ‘Müsait bir zamanda’ gibi. Bütçe bittikten sonra İmralı-DEM temasının nasıl olacağına ve ne zaman olacağına karar vereceğini söylüyor. Buradan Adalet Bakanı’na da bir çağrı yapmak istiyoruz; tecridi sürdürerek hukuksuzlukta ısrarın fotoğrafı var. İşkence yönteminde ve insan hakları ihlallerinde bir ısrar var. Bu ısrardan vazgeçin artık. ‘Müsait bir zaman’ bir keyfilik göstergesidir. İnsan haklarına ve temel haklara böyle yaklaşmak mümkün değil.
Önerimiz Türkiye’nin Sayın Öcalan'a giden yolu açması
Bugün herkes bölgesel ve uluslararası olarak güçler kilit bir ülke olarak Türkiye’den bahsediyor. Demokratik standartları tercih ederek bir kilit rolü mü oynayacak içerde ve dışarda? Yoksa giderek uzaklaştığı demokratik standartlardan daha da uzaklaşarak farklı bir yaklaşım, yönelim içine mi girecek. Bizim önerimiz ve tavsiyemiz Türkiye’nin içerde ve dışarda tutarlı bir politika izleyerek tecridi kaldırması, Sayın Öcalan’a giden yolu açması, Kürt meselesinde demokratik ve barışçıl bir çözüme yönelmesi ve Türkiye’nin komşusu olarak yaşayan Kürtlere sahici eşitlikçi adil bir şekilde diyalog kurarak yaklaşmasıdır.
Yürüyüşçüler Ankara’da buluşacak
Diyarbakır'da bir açıklama yapıldı. Demokratik Kurumlar Platformu tarafından ve o günden bugüne kadar Diyarbakır’dan Ankara’ya kadar süren bir yürüyüş var. Bu yürüyüş barış ve demokrasi hakkı için. Bu hakkın hepimizin hakkı olduğunu bir daha hatırlatmak, İstanbul’da yapılan o açıklamaya destek olmak, güç katmak için. Yarın İstanbul’dan Diyarbakır’a, Diyarbakır’dan İstanbul’a yankılanan bu ses Ankara’da buluşacak. Bu buluşma esnasında biz DEM Parti olarak orada olacağız, yürüyüşçüleri karşılayacağız. Öte yandan tekrar bu konudaki ortak taleplerimizi, sesimizi yükselterek Türkiye halklarına ve bu ülkeyi yönetenlere ulaştırmaya çalışacağız. Barış ve barış içinde yaşama hakkı hepimizin hakkıdır. Bütün Türkiye halklarının hakkıdır.
Önümüzdeki günlerde parti meclisimiz ve ardından MKY’mız toplanacak. Bu kritik gelişmeleri tekrar birlikte değerlendireceğiz elbette.”