Ayşegül Doğan: Sayın Öcalan hazır, ülkeyi yönetenler sorumluluk almıyor

  • 13:32 30 Ocak 2025
  • Siyaset
ANKARA – DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, Genel Merkezlerinde gündemi değerlendirdi. Ömer Çelik’in kullandığı dili eleştirerek, “Şu anda biten tek şey Meclis’te siyasi partilerle gerçekleştirilen görüşme turu. Biten bir şey yok. Keşke Sayın Çelik bu mecburiyet dili yerine daha yapıcı, daha sorumlu ve ciddi bir dil kullansaydı. Sayın Öcalan sorumluluk almaya hazır, ülkeyi yönetenler sorumluluk almıyor” dedi.
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, Genel Merkezlerinde gündeme ve güncel gelişmelere ilişkin basın toplantısı düzenledi. PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın koşullarının hâlâ oluşturulmadığını ve aylar geçmesine rağmen iktidarın sorumluluk almadığını ifade eden Doğan, demokratik çözüm için Meclis’te tüm partilerin dahil olduğu özel bir komisyon kurulması çağrısını yineledi.
 
‘Kayyım atamak için cezalar veriliyor’
 
DEM Parti belediyelerine atanan kayyımlarla ilgili konuşan Ayşegül Doğan, şu ifadeleri kullandı: "Siirt belediyemize 29 Ocak sabahı kayyım atandı. Peki neden atandı kayyım? Siirt Belediye Eş Başkanlarımız Sofya Alagaş ve Mehmet Kaysi yerine? Sofya Alagaş neyle suçlanıyor? Gazetecilik faaliyetlerinden dolayı suçlanıyor ve apar topar dosyası hızlandırılıyor. Örgüt üyesi olduğu iddiasıyla 6 yıl 3 ay hapis cezası verildi yani kayyıma zemin hazırlamaya çalışıldı. Ama belediyelerimize kayyım atanmasının nedeni ceza verilmesi değil, kayyım atanmak istendiği için ceza veriliyor. Hakkari Belediye Eş Başkanımıza yapıldığı gibi, önce tutuklanıyor, sonra hemen bir gerekçe bulunmaya çalışılıyor. Tutuklu olarak mahkemeye getiriliyor, suçlu ilan edilmesi gerekiyor ya, sanılıyor ki Türkiye toplumu gerçekten onların suçlu olduğuna inanıyor. Böyle bir şey yok.”
 
‘Bir elinizde kayyım, bir elinizde barış söylemleri olamaz’
 
İktidarın ülkeyi ve toplumu çıkmaz bir yola sürüklediğini belirten Ayşegül Doğan, şunları söyledi: "Ama Türkiye toplumu bu çıkmaza sürüklenmeyecek. Buna ‘dur’ diyebilecek, mücadele edebilecek çok güçlü bir irade, çok güçlü bir demokrasi mücadelesi, çok büyük bir özgürlük mücadelesi var. Eğer bunu unuttuysanız ya da unutmak istiyorsanız, biz size DEM Parti olarak bir kez daha hatırlatalım: Vazgeçin kayyımdan! Üç kez aynı yerlere kayyım atayarak farklı sonuçlar alamazsınız. Önceden hazırlanmış isimliklerle ancak öfke biriktirirsiniz, meşruiyetinizi sorgulatırsınız. Bu çıkmaz yoldaki ilerleyişinizi hızlandırırsınız. Bunu yapmayın. Bir elinizde kayyım, diğer elinizde ise ‘barış’ söylemi olamaz."
 
Ayşegül Doğan, konuşmasına şu sözlerle devam etti:
 
 "Bu ülkede her şeyi yapabilirsiniz ama gazetecilik yapamazsınız deniyor. Çünkü gerçekler gizlenmeye, üstü örtülmeye çalışılıyor. İşte bu yüzden gazetecilik, onlarca yıldır değişmeyen bir devlet politikası olarak bu ülkenin en büyük korkusu. Bu yüzden gazeteciler öldürüldü. Faili belli olmasına rağmen, faili meçhul gibi gösterildi. Failler açığa çıkarılmadı. Çoğu hâlâ aramızda geziyor. Üstelik sırtları sıvazlanarak.
 
Ne yapmak istediğiniz apaçık görünüyor
 
Mahkeme heyetinden bir üye hâkim, tüm olan bitene şerh düşüyor. Diyor ki: ‘Alagaş’ın iddianameye konu eylemleri gazetecilik faaliyetleridir. Ve tek başına bir gizli tanık beyanına dayanılarak mahkûmiyet hükmü kuramazsınız. Çünkü bu gizli tanığın beyanlarını doğrulayan, destekleyen başka bir delil yok. Buna rağmen, Siirt Belediyesi’ne kayyım atamak için, Siirt Belediye Eşbaşkanımıza silahlı örgüt üyeliğine dayandırılarak ceza verildi. Siirt Belediyesi önünde bekleyen 80 yaşında bir anneden alıntı yapıyorum size: ‘Paraları bittiği için yeniden yemeğe geldiler. Yine hak yemeye ve hırsızlık yapmaya geldiler.’ Biz söyleyince hop oturup hop kalkıyorsunuz ya, halk da söylüyor, oy kullanan da söylüyor.
 
Artık her şey apaçık görünüyor. Yasaklamaya çalışsanız da, bastırmaya çalışsanız da, görünmez kılmaya çalışsanız da ne yapmak istediğiniz görünüyor. İğneyle kuyu kazar gibi, ilmek ilmek örerek insanlar bu belediyeleri kazandılar. İktidarın kullandığı devlet olanaklarına rağmen, DEM Parti seçmenleri belediyelerini yeniden kazandı. Belediyeler şu anda devlet için ideolojik bir meseledir. Kayyım atamaları, bu ideolojik planın bir parçası olarak devreye konuyor. Bunu güvenlikçi bir mesele olarak kimse izah etmeye kalkmasın. Böyle olmadığını biliyoruz.
 
Maksadınız ne? 
 
Gerçekten, Cumhuriyet tarihinin ıskalanmış bu yüzyılda ıskalanmasını istemediğimiz bir barış ise, demokratik çözüm ise, niyetiniz ve eylemleriniz böyle olmamalı. Aksine, pekiştirici, kapsayıcı, ötekileştirmeyen, ayrımcılıktan vazgeçtiğini gösteren, içinde kibir olmayan, parmak sallamayan, felaketleri çağrıştırmayan bir dil kullanmalısınız. Dili olmadan bir süreci nasıl geliştirebilirsiniz? Siz şu anda dilsiz birtakım yeni gelişmeler olsun istiyorsunuz. Bu mümkün değil ve dünyanın hiçbir yerinde olmamış bir şeyi yapmaya çalışırsanız, tutarsızlıklarınızı insanların sorgulaması doğal bir haklarıdır.
 
Ne yapmaya çalışıyorsunuz? Maksadınız ne? Devlet, demokratik değişim ve dönüşüme hazır mı? Halkları tehdit eden, Kürt halkının nerede olursa olsun kazanımlarını bir milli güvenlik sorunu gibi gören ve bu kurucu ideolojiden vazgeçmeyeceğini ısrarla tekrar eden bir iktidar diliyle karşı karşıyayız. Birtakım ziyaretler yapıldı, hem İmralı Adası’nda DEM Parti İmralı Heyeti Sayın Öcalan ile görüştü, hem de Meclis’te birtakım görüşmeler yapıldı.
 
Komisyon kurulması çağrısını yineledi
 
Olumlu bir hava oluşmaya başladı. Beraberindeki tüm kaygı, endişe ve korkular meselenin kırılganlığından, ağırlığından, tarihsel arka planından, sosyolojik gerçekliğinden kaynaklanıyor. Bu iyimser havayı güçlendirecek, destekleyecek adımlar kayyım atayarak atılamaz. Çok kolay bir adı var, gelin adını koyalım: Ne yaşıyoruz, yaşadığımız şeyin adı ne? Adını bulmak çok zor değil, Türkiye’nin toplumsal barışa ihtiyacı var. Türkiye’nin eşit bir kardeşlik hukukuna, toplumsal özgürlüğe ihtiyacı var. Türkiye’nin demokrasiye ihtiyacı var.
 
Gelin, Meclis bu konuda inisiyatif alsın. Tüm kesimlerin üzerinde mutabık kaldığı zeminlerden biri olarak bugüne kadar adres gösterildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi ve orada temsil edilen siyasi partiler, hiçbiri fark gözetmeksizin yan yana gelmeyi kabul etsin, bu da bizim buradan yenilediğimiz bir çağrı ve bir özel yetkilendirilmiş komisyon oluşturulsun. Alelade değil, sıradan değil, herhangi bir araştırma komisyonu gibi değil; tarihsel, yüzyıllık bir soruna, nereden baksanız 50 yılı çatışmayla geçen bir meseleye çözüm üretecek, çatışmasızlığı kalıcı hale getirecek, silahtan ve şiddetten arındırılmış demokratik yol ve yöntemlerin önünü açabilecek yasal çerçeveyi oluşturabilecek bir komisyon kurulsun ve bu komisyon kamuoyuna açık bir biçimde çalışsın.
 
Bugün çağrılar yapan Sayın Öcalan’ın koşulları değiştirilsin, eşit bir düzlem yaratılsın. Şimdi çağrı yapılması bekleniyor, evet biz de savaşın bitmesini istiyoruz. Biz demokratik mücadele ve müzakere partisiyiz, bunun için emek veriyoruz, savaş bitsin diye. Silah yöntem olarak kullanılmasın, buna ihtiyaç duyulmasın, bunun nedenleri ortadan kaldırılsın diyoruz.
 
50 yılı ve onlarca yıllık tecrübeyi bir yana koyalım
 
50 yılı ve onlarca yıllık tecrübeyi bir yana koyalım, Ekim’den bu yana aylar geçti. Sayın Bahçeli sürekli çağrılarını yeniliyor, kamuoyu bize soruyor: Kim neyi bekliyor? Kim neyi bekliyor? Buna iktidar yetkilileri, hükümet yetkilileri, Sayın Cumhurbaşkanı cevap vermeli. Sayın Bahçeli ‘Tüm samimiyetimle bu çağrının gelmesini bekliyorum’ diyor. Biz tüm samimiyetimizle ve açıklığımızla hazır olduğumuzu söylüyoruz, Sayın Öcalan keza aynı şeyleri söylüyor.
Ülkeyi yönetenler adım atmıyorlar. Ülkeyi yönetenler sorumluluk almıyorlar, ciddiyetle yaklaşmıyorlar. Ülkeyi yönetenler nasıl ağır bir sorunla karşı karşıya olduğumuzun farkında olmalılar. ‘Silahlar gömülsün’diyor Sayın Cumhurbaşkanı, evet gömülsün. Peki ya sonra, neler yapılacak, ne olacak, bir daha yaşanmaması, bir daha olmaması için çatışmasızlık nasıl kalıcı bir hale getirilecek? Tüm bu sorular yanıt bekliyor. Tecrit kaldırılmıyor, Sayın Öcalan’ın farklı kesimlerle görüşmesinin yolu ve zemini açılmıyor. Çağrıyı nasıl yapacak, kime yapacak, örgütüyle nasıl iletişime geçecek?
 
Kamuoyu merak ediyor
 
Yapıcılık budur, yıkıcılığa gerek yok. Tehdide, şantaja, bombaya, İHA’ya, SİHA’ya ihtiyacımız yok. Kürt meselesi ve Türkiye’nin demokrasi meselesi iç içe geçmiş meselelerdir. Kürt meselesi bir hak ve özgürlükler meselesidir, dil meselesidir, kimlik meselesidir, eşit yurttaşlık, kardeşlik hukukunun eşit biçimde işletilmesi ve yasal güvence altına alınması meselesidir. Meseleye böyle yaklaşmazsanız çözemezsiniz. Meseleye böyle yaklaşmalı ve bu yönlü çözüm iradesi ortaya koymalı iktidar.
 
Sayın Öcalan’ın koşulları oluşturulmalı
 
Şunu da söyleyeyim bitirirken, yaptığımız çağrıların tamamı küçücük bir ihtimal de olsa barış ve demokratik çözüm için bu ihtimali güçlendirme çağrılarıdır, asla zayıflatma, engelleme çağrıları değildir. Kamuoyuna sürekli iktidarın bütün elindeki araçlarla bunlar pompalanıyor. Bu gizem nasıl ortadan kalkar? Yalan yanlış haberleri kulis haberi diye sürekli dolaşıma sokuluyor, bunun için tüm araçlar seferber ediliyor. Kaldırın tecridi. Türkiye’de merak eden gazeteciler gitsin, Sayın Öcalan’ı görsün, sorularını sorsunlar. Türkiye’de bunun bir süreç olup olmadığını konuşup merak eden barolar, sivil toplum örgütleri, akademisyenler, siyasetçiler, farklı kesimler gitsinler. Eğer gitmek istiyorlarsa herkes gitsin.
 
Koşulları oluşturun artık. Aylardır konuşuyoruz, konuşmanın ötesine geçmek gerekiyor artık. Konuşmanın ötesine geçen şey ne? Antidemokratik uygulamaların ötesine geçmek. Mesela İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu’yla ilgili aynı kumpas mantığıyla siyasi yargı operasyonları yapmak. Neyin engellenmesi? Siyaset yapmasının, halka hizmet etmesinin engellenmesi. İşte bunlar barış ve çözüm ihtimaline, toplumdaki güveni artırmak yerine zayıflatıcı unsurlardır.
 
Bu yüzyıl ıskalanmış yüzyıl olmamalı
 
İfadeye gelebilecek gazetecileri, çalıştıkları yerleri basarak, gözdağı vermeye çalışarak, gazetecilikte etik tartışması başlatmaya çalışarak ne yapmaya çalışıyorsunuz? Kürt gazeteci zaten tutuklanır, öldürülmemesi çok büyük şanstır. Bununla övünebilir iktidar. Ki SİHA’larla vurulup, kendi topraklarına gömülemeyen Kürt gazeteciler var bu ülkede. Niye öldürüldü Nazım Taştan ile Cihan Bilgin? Gazetecilik yaptıkları için. İçeride onlarca gazeteci tutuklu. Onlarcası gizli tanık beyanlarıyla yargılanıyor. Muhalifseniz, eleştiriyorsanız, susun! İhtiyacımız olan şey bu değil, daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi. Uzlaşı, teklikle olmaz. Bütün kaynaklar bunun için harcandı.
Bu kaynakları barış, demokratik bir çözüm, daha eşit, özgür ve adil bir Türkiye için kullanmanın zamanı geldi. Bu yüzyıl ıskalanmış bir yüzyıl olmamalı. Bu yüzyıl, halkların kazandığı bir yüzyıl olmalı. Bu yüzyıl, savaşın ve çatışmaların değil, barışın yüzyılı olmalı.
 
42 merkezde buluşmalarla sahaya iniyoruz
 
Biz 1-10 Şubat arası MYK’mızın aldığı kararla birlikte yeniden sahaya iniyoruz. Toplumsal Barış ve Özgürlük Buluşmaları yapacağız. Türkiye’nin çeşitli yerlerinde Toplumsal Barış ve Özgürlük Buluşmaları düzenleyeceğiz. Kamuoyunun merak ettiklerine, bu buluşmalara katılacakların sormak istediklerine yanıtlar vereceğiz ve halkla yeniden buluşacağız. Zaten dediğim gibi, bu buluşmalar hep devam ediyor. Bu buluşmalarımıza il-ilçe örgütlerimizden, merkez yürütme üyelerimize kadar pek çok katılımcı gelecek. Toplantıların yapılacağı merkezlerden bazılarını sizlerle paylaşayım: Diyarbakır, Batman, Siirt, Mardin, Şırnak, Urfa, Antep, Adıyaman, Kocaeli, Tekirdağ, İzmir, Manisa, Muğla, Denizli, Antalya, Ankara, Konya, Kayseri, Eskişehir ve Karadeniz gibi bölgelerde toplantılar yapacağız. Dediğim gibi, bunlar bugüne kadar sürdürdüğümüz bazı toplantıların bir parçası olarak devam edecek. Toplumsal Barış ve Özgürlük Buluşmaları için 1-10 Şubat arası yeniden sahada olacağız.
 
Sayın Çelik daha yapıcı ve kapsayıcı bir dil kullanmalıydı
 
İmralı ziyaretlerinin devam etmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bunu tecridin kaldırılması bağlamında İmralı ziyaretlerinin devam etmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bunu tecridin kaldırılması bağlamında onlarca kez ifade ettik. Sayın Öcalan barışın esas muhatabıysa ki öyle, ağır tecrit koşullarında bunu gerçekleştirmenin imkansız olduğunu bilmek gerekir. Sayın Çelik’in yerinde olsam, daha yapıcı, kapsayıcı, ciddi ve ağır bir sorun ile karşı karşıya olduğumuzun idrakinde olup böyle bir dil kullanmazdım. Şu anda biten tek şey, Meclis’te siyasi partilerle gerçekleştirilen görüşme turu. Bu turdan sonra bir daha İmralı’ya gittiler, görüşmeleri ilettiler. Dönüşte de bir açıklama yapıp kamuoyunu bilgilendirdiler. Biten bir şey yok. Biz bir başlangıç olsun diyoruz. Barış ve demokratik çözüm arayışı olsun, bir sürece evrilsin diyoruz. Bitmesin, aksine tecrit de kalksın. Keşke Sayın Çelik, bu mecburiyet dili yerine daha yapıcı, daha sorumlu ve ciddi bir dil kullansaydı.”