‘Rojava, Orta Doğu’da ortak yaşamın en güzel örneğidir’
- 09:06 20 Aralık 2024
- Güncel
Rozerin Gültekin
İSTANBUL - DAD Eşbaşkanı Kadriye Doğan, Orta Doğu'da halkların değil iktidarların söz sahibi olmaya çalıştığını belirterek, Alevilere yönelik saldırılara ve Türkiye'nin Rojava politikasına sert tepki gösterdi. Kadriye Doğan, “Rojava, Orta Doğu’da ortak yaşamın en güzel örneğidir” dedi.
Suriye’de Heyet Tahrir-El Şam’ın (HTŞ) Şam’ı ele geçirmesinin ardından, Baas rejiminin devrilmesi sonucu ülkedeki iç savaş da seyrini tamamen değiştirdi ve çatışmalar yeni bir aşamaya taşındı. Bu gelişmelere paralel olarak Türkiye ve ona bağlı Suriye Milli Ordusu (SMO), 27 Kasım’dan bu yana Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılarını yoğunlaştırmış durumda. Aynı zamanda Alevilerin yoğunlukla yaşadığı Lazkiye ve Tartus’ta HTŞ’lilerin çok sayıda saldırısı gerçekleşiyor. Dijital medya üzerinden, Alevilerin yaşadığı bölgelerde evlerinden zorla çıkarıldığı, evlerine el konulduğu, tekbirlerle gerçekleştirilen saldırılar ve silahlı tehditlerin olduğu videolar paylaşılıyor.
Demokratik Alevi Derneği (DAD) Eşbaşkanı Kadriye Doğan, yaşanan savaşa ve Alevilere yönelik saldırılara dair değerlendirmelerde bulundu.
‘Filler savaşır, çimler ezilir’
Ortadoğu’da birçok ulusun ve dinin bir arada yaşadığını, ancak halkların değil, iktidarların coğrafyada söz sahibi olmaya çalıştığını dile getiren Kadriye Doğan, şunları söyledi: “Ulus devletler döneminde her devlet belli bir inanç ya da ulusal kimlik üzerinde kendisini inşa etmiş. Farklılıklara yaşam hakkı, yani eşit yurttaşlık ve inanç özgürlüğü temelinde gereken düzenlemeleri yapmamış. Bu sancılı süreci emperyalist ülkeler kendi lehine çevirmeyi çok iyi bilmişlerdir. Suriye örneği buna en güzel örneklerden bir tanesidir. Geçmişte Osmanlı toprakları olması hasebiyle Türkiye'nin orada bir Osmanlıcılık hayalini, bir yayılma politikasını izleyebiliyoruz. Baas rejimleri burada bir Arap Birliği politikası üzerinden diğerlerini dışlama politikası yürütüyor. Doğal olarak Baas rejimleri de diktatöryel rejimler oluyor. Bunun örneği Saddam'dı, Mübarek'ti, Esad'dı.
Savaş ortamında devletler orayı bir sömürü alanı olarak kullanıyor. SMO, DAEŞ ve HTŞ de egemenler ve Türkiye tarafından göz yumulan, beslenen ve yeri geldiğinde de hâkimiyet alanı kurmak adına bir savaşa sürüklenen yapılardır. Yani bir söz vardır: ‘Filler sevişir, çimler ezilir. Filler savaşır, çimler ezilir.’ Yani her hâlükârda ezilen halklar, kadınlar, çocuklar oluyor.”
‘Yeni yönetim şeklinde söz sahibi olmak istiyor’
Türkiye’nin çeteler aracılığıyla yeni Orta Doğu düzeninde söz sahibi olmaya çalıştığını vurgulayan Kadriye Doğan, “HTŞ’yi dünya, Türkiye terör örgütü olarak tanımlıyor. Ama bakıyorsunuz, Şam'ı ele geçiren HTŞ'nin ilk ziyaretçisi ve birlikte görüntü veren Türkiye'nin MİT müsteşarı. Ortadoğu'da egemenlerin dizayn ettiği bir süreç var. Amerika'nın, İngiltere'nin, birçok Avrupa ülkesi ile Türkiye, hatta Rusya ve İran da bu denklemin içinde. Türkiye'nin HTŞ’ye hem askeri hem maddi hem de lojistik anlamda çok ciddi yardımlarının olduğunu biliyoruz ve verilen görüntüyle ‘Biz bunlarla birlikte hareket ediyoruz’ deniliyor. Türkiye, Orta Doğu'da, Suriye'de yapılacak olan yeni dizaynın, yeni yönetim şeklinde söz sahibi olmak istiyor” ifadelerini kullandı.
‘Baas rejimi diktatördür’
Suriye’de yaşayan Alevilerin katliamla karşı karşıya kalmasını değerlendiren Kadriye Doğan, Beşar Esad’ın Alevi olduğu için Alevilere yapılan saldırıların savunulmasını kabul etmediklerini belirtti. Kadriye Doğan sözlerine şöyle devam etti: “HTŞ, 2014'te ‘Biz burayı aldığımızda Hristiyanlara, Alevilere, Musevilere, Êzidîlere burada yaşam hakkı tanımayacağız’ sözünü kurmuştu. Aleviler, Türkiye'de de Suriye'de de dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar hiçbir zaman örgütlenip de bir silahlı mücadele veyahut da öz savunma geliştirebilmiş halklar değildir. İnanç anlamıyla 72 millete aynı nazarda bakan, barışçıl, herkesi kabul eden, her inancı hak gören bir yerde duran bir yaşam kültüründen geliyorlar.
Yayılmacı dinlerde, farklı bir inanç sahibini kendi inancına çevirdiğinde cennet kapıları açılır noktasından bakılır. Bunun için inançlar sürekli devşirilmesi, dönüştürülmesi, dönüştürülemiyorsa katledilmesi vacip görülmüştür. Yazıktır ki şimdi Suriye denkleminde de Esad'ın Alevi olduğu için zalim olduğu, zulüm yaptığı vurgusu yapılıyor. Oysa Esad, Alevi olduğu için zalim olmadı. Baas rejimi, diktatördür. Hiçbir Alevi, Esad'ın zalimliğini kabul etmez. Tartus ve Lazkiye bölgeleri, Alevi nüfusunun daha yoğun yaşadığı yerlerdir. Sosyal medya üzerinden ‘Bunları yok edeceğiz, asacağız, keseceğiz, intikam alıyoruz’ deniliyor.
Bu, geçmişteki Baas rejiminin zalimliklerini özdeşleştirip de bunun üzerinden kendilerini tanımlamaları kabul edilebilir bir şey değil. Sosyal medyada nefret suçu kapsamında çok sayıda yayın var. Hatta Aleviler nezdinde bunları kayıt altına alıp suç duyurusunda bulunma çalışması da var. Çünkü Aleviler böyle bir zalimliği zaten hiçbir şekilde kabul etmemişlerdir. Bu nefret suçlarının da bir an evvel önlenmesi gerekiyor. İki askeri gaz döküp ‘Allah-u Ekber’ naralarıyla yaktılar. IŞİD yakmıştı bu manzarayı. Hiçbir Müslüman, bunu yapanların Müslüman olduğunu kabul etmediğini söyledi. Bütün Müslümanlar, ‘Bu Müslümanlık değildir’ diye reddettiler. Aynı şekilde biz de Baas rejiminin, diktatörlerin yapmış olduğu zulümleri reddediyoruz.”
‘Suriye'de bir şeriat rejimine mi onay verecekler?’
Kadriye Doğan son olarak şöyle konuştu: “Türkiye'deki iktidarlar, Rojava'daki oluşuma asla izin vermeyeceklerini ve bunu kabul etmediklerini sürekli dillendiriyorlar. Türkiye'nin çabalarının asıl nedeni, Rojava'nın varlığına tahammül edememektir. Rojava'da bugüne kadar bildiğimiz her şeyi alt üst eden, farklı bir oluşum var. Bu oluşum, Ortadoğu coğrafyasında hem inançlar hem de ulusal kimlikler nezdinde bir arada yaşamanın mümkün olabileceğini en güzel şekilde gösterdi. Demokratik bir yaşamın, ortak yaşamın en güzel örneğini Rojava verdi.
Bu örnek, elbette ki sadece Türkiye'de değil, egemenleri de ürkütüyor. Rojava'daki yöneticiler cümlelerini kurarken o kadar imtinalı, o kadar dikkatli ki herkesle oturup konuşabileceklerini ve herkesle Suriye'nin demokratik zemine evrilmesi için her türlü çabayı sarf edebileceklerini beyan ediyorlar. Ama dediğim gibi, Türkiye’nin Kürtlerin ve farklı ulusların söz sahibi olacağı bir yönetim biçimine, demokrasiye tahammülleri yok. Kürt ile komşu olmak çok ağır geliyor ama bakıyoruz, Kürt ile komşu olmamak adına Suriye'de acaba bir şeriat rejimine onay verecek kadar akıl tutulması mı yaşıyoruz?”