‘Umut hakkı için ivedilikle yasal düzenlemeler yapılmalı’

  • 09:01 11 Mart 2025
  • Hukuk
Elfazi Toral 
 
İSTANBUL - ÖHD üyesi avukat Elif Taşdöğen, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan için "umut hakkı"nın hukuki olarak hayata geçirilmesi gerektiğini vurgulayarak, "İvedilikle yasal düzenlemeler yapılmalı, mevcut yasalar gözden geçirilmeli ve özgürlük olanakları sağlanmalıdır" dedi.
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İmralı Heyeti, 27 Şubat’ta İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde Abdullah Öcalan ile üçüncü kez bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşme sonucunda Abdullah Öcalan, "Barış ve Demokratik Toplum" başlıklı tarihi bir çağrıda bulundu. Bu çağrı, kısa sürede büyük yankı uyandırarak uluslararası kamuoyunun dikkatini çekti.
 
Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi avukat Elif Taşdöğen,  Abdullah Öcalan’ın hukuki durumu ve yaptığı çağrının önemi üzerine değerlendirmelerde bulundu. 
 
Abdullah Öcalan’ın “Umut Hakkı’ndan acilen yararlanması gerektiğini söyleyen Elif Taşdöğen, şu ifadeleri kullandı: “Özgürlüğü umut etme hakkı, bir mahpusun hapishanede geçirmiş olduğu belli bir süreden sonra belli kurullar aracılığıyla tekrardan koşullu salıverme hakkının o kişiye tanınması anlamına geliyor. Pratikteki karşılığı budur. AİHM, bu süreyi de 25 yıl olarak belirtmiştir. Vermiş olduğu kararlarda 25 yıl aralıklarla mevcut taraf olduğu ülkelerin, bu infaz rejimlerinin düzenlenmeye götürülmesi ve bu 25 yıllık süreyi de göz önünde tutması gerektiğini vurgulamıştır. Aksi takdirde işkence ve kötü muamele yasağının da ihlal edildiği anlamına geldiğini vurgulamıştır. Özgürlüğü umut etme hakkı budur. 
 
2014 Öcalan kararına dikkat çekti 
 
Sayın Abdullah Öcalan hakkında verilen 2014 tarihli bir ihlal kararı bulunuyor. 2014 Öcalan kararına baktığımızda, 'serbest ‘alma umudu olmadan hapis cezasının ömür boyu yapılması’, sözleşmenin 3’üncü maddesi kapsamında ihlali oluşturduğunu vurgulamıştır. Sayın Abdullah Öcalan özelinde oluşturulan tecrit koşullarından dolayı, bir vurgu yapılmakta ve sözleşmenin 3’üncü maddesi, ‘işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiği’ kararı çıkmıştı.
 
Sayın Öcalan 26 yıldır tutsak 
 
Sayın Öcalan 26 yıldır İmralı Ada Hapishanesi’nde tutsak. Tam da bu zamanda Sayın Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünü konuşmamız gerekiyordu. Özgürlüğü noktasında düzenlemelerin gerektiğini konuşmamız gerekiyordu. Çünkü aradan geçen zaman, bunu tamamlamış haliyle düzenlemelerin bu aşamada yapılması gerekmektedir. ŞU an herkes, Sayın Öcalan’ın koşullarının iyileştirilmesinden bahsediyor. Ancak, mevcut yasalara baktığımızda Sayın Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünü konuşmamız gerekiyordu. Bu yasal düzenleme neden önemli? Çünkü sadece ağırlaştırılmış müebbet alan sadece Sayın Abdullah Öcalan değil, 4 binden daha fazla insanı da etkileyeceğini vurgulamak gerekiyor. İvedi bir şekilde yasal düzenlemelerin yapılması, gözden geçirilmesi ve bu  olanakların oluşturulması gerekiyor.” 
 
‘Yasal düzenlemenin yapılması için dayanak AİHM’
 
Elif Taşdöğen, Abdullah Öcalan’ın hala ağır tecrit koşullarında tutulduğunu anımsatarak, İmralı Heyeti’nin ziyaretlerinin, tecrit gerçeğini ortadan kaldırmadığına dikkat çekti. Hukuki zeminin oluşabilmesi için öncelikle devam eden tecridin kaldırılması gerektiğini vurgulayan Elif Taşdöğen, “Bir an önce tecrit sistemine son verilmeli. İmralı Ada Hapishanesi’nin yaratmış olduğu bu olumsuz havanın da ortadan kalkması gerekiyor. Sayın Abdullah Öcalan’ın rolünü iyi oynayabilmesi için var olan koşulların sağlanması gerekiyor. 
 
Sayın Abdullah Öcalan’ın koşulları düzeltilmeli
 
Tecrit konusunun gündem dahi olmaması gerekiyor. Sayın Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla, ailesiyle görüşmelerin başlaması, aslında ulusal kanunda verilmiş olan bütün hakların yerine getirilmesi ve bu anlamda gerekenlerin de yerine getirilmesi lazım. Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki olumsuz koşullar ortadan kaldırıldığında, diyalog yoluyla farklı yöntemlerle asıl tartışmalara geçilebilir. Asıl önemli olan, Sayın Abdullah Öcalan’ın koşullarının düzeltilmesi ve uygun bir zemine oturtulması gerekiyor” dedi. 
 
‘Herkesin cezaevine girebileceği bir süreç’
 
“Barış ve Demokratik Toplum” çağrısının, dünya genelinde  büyük bir yankı uyandığını söyleyen Elif Taşdöğen, “Bir taraf irade beyanında bulunarak bir adım attı ancak hala çok ciddi siyasi basınç söz konusu. Hukukun da araçsallaştırıldığı bir süreçten geçiyoruz. Herhangi bir söylemde bulunan, eleştiride bulunan, fikir beyan eden herkesin cezaevine gireceğinin gösterildiği bir süreçten bahsediyoruz” sözlerini kullandı. 
 
‘Güven ortamı oluşmalı’
 
Öncelikle güven ortamının oluşturulması üzerinde duran Elif Taşdöğen, Bu sürece bütün toplumların karışması, bütün toplumların söz sahibi olması için, hukuki saldırılara son verilmesi gerekiyor.  Bir yandan umut yönlü konuşmalar yapılıyor, ciddi adımlar atılıyor, ama bir yandan da siyasi operasyonlar devam ediyor. Bundan dolayı öncelikle güven ortamı oluşmalı. Bir süreç var ise, her iki tarafın da açık bir şekilde bu sorumluluğu yerine getirmesi gerekiyor. ‘Barış ve Demokratik Toplum’ çağrısına her kesimin katılması isteniyorsa, toplumun kendini güvende hissetmesi ve kendini dahil etme ortamının oluşturulması gerekiyor. Bunlar yapıldıktan sonra anayasal düzenlemeler tartışılır, konuşulur. Anadilde eğitim, vatandaşlık, konuşulur, kadına yönelik tüm aksi düzenlemeler özüne döner. Bunlar yapılabilecek şeyler, ama öncelikli olarak güven ortamının sağlanması ve insanların bu duyguyla bu güvenle kendini böylesi güzel bir sürece dahil etmesi ve kendini özne hissetmesi gerekecek” ifadelerine yer verdi. 
 
‘İnsanlar devlete güvenmiyor’
 
Toplumda yeni bir umut havasının oluştuğunu aktaran Elif Taşdöğen, halklar açısından tarihi bir süreç olduğunu vurguladı. Elif Taşdöğen, “Demokratik zemin oluştuğu taktirde her insan böylesi tarihi bir sürece taraf olmak isteyecektir. Kendi rengini kendi sözünü söylemek isteyecektir. İnsanlar kendini güvende hissetmiyor. Devletin en büyük sorumluluğu güvendir. Devletin güven ortamını oluşturması gerekiyor. Türkiye'yi derinden sarsan ve böylesi ciddi bir sorunun çözümü konuşuluyorsa eğer, bunun için ne gerekiyorsa yapılmalı. Bütün renklerin konuşulduğu, bütün kimliklerin var olduğu bir ortam rengarenktir, umut doludur. Böylesi bir ortamda herkes kendini ifade etmek isteyecektir. Herkes üzerine düşen sorumluluk neyse onu yapacaktır. Ama insanlar devlete güvenmiyor. Çünkü geçmişteki süreçler güncelliğini korumakta. Belli bir hafıza var. Demokratik bir zeminin oluşmadığı yerde müdahil olamayacaklar. Samimi adımlar atılırsa barış dolu ve umut dolu süreçlerden geçeceğimize inanıyoruz. Bütün insanların kendi rengini ve söz kurabileceği ortamların da olabileceğine inanıyoruz. O demokratik zemin bu şekilde oluşur” diye belirtti.
 
Kürt sorunu
 
Elif Taşdöğen devamında şöyle konuştu: “Hukuk eliyle siyasi operasyonlara bir an önce son verilmeli. Kürt sorunu, çok uzun yıllardır devam eden bir sorun. Ancak yetkililer, Kürt sorununu inkar eden ve kabul etmeyen bir yerde.  Kürt sorunu kabul edilmediği için derinleşen bir problemle karşı karşıya kalındı. Yıllar önce Erdoğan’ın Rusya gezisinde bir Kürt, Erdoğan’a şu soruyu soruyor; ‘ Kürt sorununa dair ne söylemek istersiniz?’ Erdoğan vermiş olduğu cevapta ‘Siz öyle bir sorunun olduğunu düşünmezseniz öyle bir sorun yoktur’ minvalinde bir cevap belirtmişti. Yıllar önce verilen bu cevapla Türkiye’nin gelmiş olduğu siyasetin hala aynı yerde olduğunu görmekteyiz. Aksine bir sorun varsa o sorunun tespiti yapılır, sonra çözüm yollarına gidilir. Kürt sorunu varlığını koruyan bir gerçekliktir. Bu anlamda Kürt sorunu Türkiye’de tüm toplumu derinden etkileyen bir noktada olduğunu bilmek gerekiyor. Bunun için yasal düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Öncelikle Kürt sorununun kabulü ve bu yönlü çözümlerin üretilmesiyle başlanabilir.  Bu minvalde yasal düzenlemeler yapılmalı. Kürt sorunu bu anlamıyla ortadan da kalkabilir.
 
‘Herkes sorumluluk almalı’
 
Türkiye de bulunan cezaevlerinde tek başına yaşamını idame edemeyen çok fazla tutsak mevcut. Buna ilişkin yasal düzenlemeler yapılmalı. İvedi olarak bir yol haritası çizilebilir. Bu kadar hayati bir süreçten geçiyorken bunun da düzenlemeye tabi tutulması lazım. Hasta tutsakların ivedi bir şekilde tahliye edilmesi, koşulların oluşturulması gerekiyor. Demokratik toplum inşasından bahsediyorsak kendi rengini kendi kimliğini kendi sesini yaşamak isteyen herkesin bu sürece dahil olması gerekiyor. Çünkü bir yerde bu zeminin oluşması demek yarına Türkiye’ye bahar geleceği anlamına da geliyor. Bu anlam da bütün kesimlerin duyarlı olması gerekiyor.  Bu kadar acıların yaşandığı Türkiye de Türkiye’nin geçmişini de göz önünde bulundurarak daha da duyarlı olmak gerekir. O zeminin oluşması demek bütün inançların, bütün seslerin bütün renklerin somut bulacağı için bu anlamda ses çıkarması gerekiyor. O yüzden çok ciddi sorun olan Kürt sorununa çok ciddi ve çok samimi yaklaşmak gerekiyor.”