
Sezaryen yasağından ‘Aile’ politikalarına...
- 09:05 30 Mayıs 2025
- Güncel
Neslihan Kardaş
WAN - İktidarın “Aile Yılı”na karşı, kadınların alternatif olarak geliştirdiği “Demokratik Aile” kavramına ilişkin konuşan Star Kadın Derneği Yönetim Kurulu üyesi Meryema Aslan, “İktidar, ‘aile’ kavramı içinde kadını yalnızca ‘anne’ rolüyle tanımlıyor. Oysa ‘Demokratik Aile’ anlayışında kadın, yalnızca bir anne figürü değil, aynı zamanda birey olarak da tanımlanır” dedi.
AKP iktidarı tarafından 2025 yılı “Aile Yılı” olarak ilan edildi. AKP’nin bir müjde olarak halka ve kamuoyuna sunduğu “Aile Yılı”nın ilk dört ayına ait, ajansımızın yayınladığı kadın ve çocuk katliamları ile şüpheli ölümlere bakıldığında; Ocak ayında 2 kadın ve 5 çocuk katledilirken, 25 kadın ve 2 çocuk şüpheli şekilde yaşamını yitirdi. Şubat ayında 5 kadın ve 2 çocuk katliamı yaşanırken, 18 kadın ve 1 çocuk şüpheli şekilde hayatını kaybetti. Mart ayında 24 kadın ve 4 çocuk katledildi; 14 kadın ve 1 çocuğun yaşamını yitirmesi şüpheli olarak kaydedildi. Nisan ayında ise 34 kadın ve 3 çocuk katledildi, 14 kadın ve 2 çocuk şüpheli şekilde hayatını kaybetti.
İktidarın, ülkede yaşanan toplumsal cinsiyet eşitsizliğini gün geçtikçe daha da derinleştiren politikaları sonucu, kadınların kendilerini en güvende hissetmesi gereken evleri, kadınların en çok şiddete maruz kaldığı, katledildiği birer yere dönüşmüş durumda. AKP iktidarı, 23 yıldır 3 çocuk çağrısında bulunarak kadınları ve kadınların bedenini tahakküm altına almaya çalışıyor.
İktidarın 2025’i “Aile Yılı” ilan etmesi karşısında, kadın örgütlerinin geliştirdiği “Demokratik Aile” söylemi, aile içinde kadının özgürleşmesini önceleyen alternatif bir model olarak görülüyor.
Sağlık Bakanlığı'nın 15 Nisan’da, tıbbi zorunluluk olmadıkça yapılan sezaryenlerin önlenmesi için hazırladığı “Normal Doğum Eylem Planı” ise, yine kadın bedeni üzerinde kurulmak istenen tahakkümün açık bir örneği. “Normal Doğum Eylem Planı”nın hemen ardından, yeni bir yönetmelikle tıp merkezlerinde planlı sezaryen yasaklandı. “Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelik” 19 Nisan’da Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Yönetmelikten önce, futbol sahalarında açılan “Doğal Olan Normal Doğum” pankartı, kadınların tepkilerini beraberinde getirmişti.
2025 yılının “Aile Yılı” ilan edilmesi, Sağlık Bakanlığı'nın kadın bedenini hedef alan söylemleri ve kadınların “Demokratik Aile” kavramına ilişkin Star Kadın Derneği Yönetim Kurulu üyesi Meryema Aslan değerlendirmelerde bulundu.
Farklara dikkat çekti
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, 2025 ile 2035 yıllarını “Aile Yılı” olarak ilan ettiğinin altını çizen Meryema Aslan, 2025 yılı itibarıyla “Aile Yılı”nın resmen ilan edildiğini hatırlattı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın söylemleri ve talimatları doğrultusunda bu yılların, iktidarın “aile” kavramını yeniden tanımladığı bir dönem olarak karşılarına çıktığını ifade eden Meryema Aslan, “Bu süreçte biz kadın savunucuları olarak, ‘Demokratik Aile’ kavramı ile iktidarın ‘aile’ anlayışı arasında derin farkların ortaya çıktığını görüyoruz. Devletin tanımladığı aile yapısı, nüfus politikaları ve ideolojik paradigmalar çerçevesinde şekilleniyor. İktidar, ‘aile’ kavramı içinde kadını yalnızca ‘anne’ rolüyle tanımlıyor. Oysa ‘demokratik aile’ anlayışında kadın, yalnızca bir anne figürü değil, aynı zamanda birey olarak da tanımlanır. Aile içinde kadınlar sadece annelik rolüne hapsedilirken, ‘demokratik ailede’ kadın bireysel ve kamusal alanda da varlık göstermektedir” dedi.
‘Demokratik aile yapısında, aile içi emek görünür hale gelir’
“Demokratik Aile” ile iktidarın “aile” anlayışı arasındaki farkları açıkça ortaya koymak gerektiğini belirten Meryema Aslan, “Kadın yalnızca bedeniyle tanımlanan, politikaların sembolü hâline getirilmiş bir varlık değildir. Demokratik aile yapısında, aile içi emek görünür hâle gelir ve herkes eşit söz hakkına sahiptir. Doğurganlık da kadının isteği, beyanı ve sağlık koşulları doğrultusunda şekillenmelidir. 2025 yılıyla birlikte geliştirilen aile politikaları, kadına yönelik şiddeti artırabilecek nitelikte. Bu politikaların arkasında yeni düzenlemelerin üretildiğinin farkındayız. Ne yazık ki, kadının bedeni üzerinden yürütülen tahakküm devam ediyor. Kadına söz hakkı tanınmadan, bedeni üzerinden iktidar sürekli politikalar üretmektedir” diye konuştu.
‘Kadının sağlığı ve tercihi göz ardı ediliyor’
Kadının doğurganlığının yine iktidarın odağında yer aldığına dikkat çeken Meryema Aslan, “Sık sık sezaryen ve normal doğum karşılaştırılmakta. Bu süreci kadın ve hekimin birlikte karar vereceği bir alan olarak görmek yerine, yasa ve kanunlarla müdahale edilmektedir. Kadının sağlığı ve tercihi göz ardı edilerek sezaryen doğum sınırlandırılmakta ya da yasaklanmaktadır. Oysa devlet ve Sağlık Bakanlığı, kırsal kesimde yaşayan kadınların sağlık hizmetlerine erişimde yaşadığı sıkıntıları çok iyi bilmektedir. Keşke bu noktada kadın bedeni üzerinden yürütülen politikalar yerine, sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi hedef alınsaydı” ifadelerini kullandı.
‘İktidara sesleniyoruz!’
6284 sayılı yasanın kaldırılmasıyla birlikte kadınların yaşam alanlarının ne kadar daraltıldığının farkında olduklarını söyleyen ve bu konuda dernek olarak çalışmalar yürüttüklerini vurgulayan Meryema Aslan, “Mayıs ayı itibarıyla bir hafta içinde üç şüpheli kadın ölümüyle karşılaştık. Bu ölümler, aile içinde çoğu zaman eşleri tarafından gerçekleştiriliyor. Doğubayazıt’taki kadın cinayeti de ‘Aile Yılı’ kapsamında yaşandı ve yine bir eş tarafından işlendi. Bu istatistikler göz önündeyken devlete ve iktidara sesleniyoruz: Aile politikaları adı altında kadın cinayetlerinin arttığı gerçeğini görmezden gelemezsiniz” şeklinde konuştu.
‘Kadının bedeni üzerinden sürekli yeni yasalar üretiliyor’
Devletin, kadın katliamlarını yüzeysel şekilde ele aldığına ve kendi politikalarını hegemonik bir anlayışla sürdürdüğüne işaret eden Meryema Aslan, “Kadının bedeni, cinsel kimliği, yaşam tarzı üzerinden sürekli yeni yasalar üretiliyor. Biz bu yasaların farkındayız ve devletin kendi vatandaşına hizmet anlayışının da göz önünde bulundurulması gerektiğini savunuyoruz. Hegemonik erkek anlayışı içerisinde güç, kontrol ve iktidar ilişkileri kuruluyor. Bu noktada biyopolitika kavramı da karşımıza çıkıyor. Devlet, doğurganlık oranlarını artırmaya ve nüfus politikalarını kendi ideolojisi doğrultusunda şekillendirmeye çalışıyor. Etnik kimlikler, sınıflar ve ırklar üzerinden yürütülen bu politikalar, kadınlara söz hakkı tanımadan uygulanıyor” sözlerine yer verdi.
‘Uluslararası ilişkiler ve kadın hareketleri gelişiyor’
Meryema Aslan, kadınların aile içinde yalnızca bir araç gibi konumlandırıldığını söyleyerek, “İktidar, güç ve hegemonyayı birleştirerek bu politikaları toplumda yaygınlaştırmaya çalışıyor. LGBTİ+ bireyler kriminalize edilirken, kadınlar sadece doğurganlık özellikleri üzerinden tanımlanıyor. Aile kavramı dini motiflerle ve geleneksel anlayışlarla harmanlanarak kutsallaştırılıyor. Ancak artık kadınlar bilinçleniyor. Uluslararası ilişkiler ve kadın hareketleri gelişiyor. Kadınlar bu ideolojik savaşların farkında. Bizler kadın hakları savunucuları olarak bu süreci yakından izliyoruz. Kadın hiçbir zaman bu hegemonik sistemin temsilcisi olmayacaktır” dedi.
‘Kadın yeniden hedef hâline getirilmektedir’
Devletin tanımladığı “aile” kavramı ile “demokratik aile” yapısı arasındaki farkların toplumla paylaşılması gerektiğini vurgulayan Meryema Aslan, “Kadının doğurganlığı üzerinden yürütülen politikalarla toplumsal cinsiyet eşitsizliği yeniden üretiliyor. Bu bir iktidar savaşıdır ve kadın yeniden hedef hâline getirilmektedir. Kadın, bir toplumu dönüştürecek güce sahiptir ve iktidar bundan korkmaktadır. Erkek egemen anlayış bu nedenle kadını bastırmaya çalışmaktadır. Ancak bizler medyada, toplumda ve kendi alanlarımızda kampanyalar yürüterek sesimizi duyuruyoruz. Ulusal ve uluslararası düzeyde bu mücadeleyi sürdürüyoruz” ifadelerini kaydetti.
‘Yasaları tartışmak ve eleştirmek bizim hakkımız’
Meryema Aslan son olarak şu sözlere yer verdi: “Devletin çıkardığı her yasa, bizim tarafımızdan izlenmekte ve eleştirilmekte. Bu yasaların hukuki temellere dayanmadığını ve temel hak ve özgürlüklerimizi kısıtladığını söyleyebiliriz. Bu nedenle yasaları tartışmak ve eleştirmek bizim hakkımızdır. Kampanyalarımızla bu yasaların karşısında durmaya devam edeceğiz.”