YİBO belgeselinin yönetmeni: Kürtçe konuşmak yasaktı

  • 09:06 24 Eylül 2025
  • Kültür Sanat
Elfazi Toral
 
İSTANBUL - Belgeselleşen “Şiddet ve Asimilasyon Aracı Olarak YİBO” adlı çalışmanın yönetmenlerinden Şükran Demir, “YİBO benim de hikayemin bir parçasıydı” sözleriyle YİBO’ların toplumsal bir sorun olduğunu ve toplumsal yüzleşmenin gerekliliğine vurgu yaptı.
 
Kürt çocukların asimilasyonunu hedefleyen Yatılı İlköğretim Bölge Okulları (YİBO), 2023 yılında önemli bir belgesel çalışmasının konusu oldu. Hafıza Merkezi’nin Gençlik Projesi kapsamında hazırlanan “Şiddet ve Asimilasyon Aracı Olarak YİBO” başlıklı e-kitabın yazarları Şükran Demir ve Özgür Ünal, bu yazılı çalışmayı görsel bir anlatıya dönüştürerek belgeselleştirdi.
 
Belgeselin temelini, 1962 ile 2010 yılları arasında Kürdistan’ın Bedlîs (Bitlis), Wan (Van), Colemêrg (Hakkari), Êlih (Batman), Riha (Urfa), Amed, Dêrsim ve Mûş kentlerinde yaşamış 25 YİBO mezunu ile yapılan derinlemesine görüşmeler oluşturuyor. Çalışma, bu okulları yalnızca birer eğitim kurumu olarak değil; kültürel asimilasyonun, dilsel baskının ve etnik dışlamanın uygulandığı yapılar olarak ele alıyor. YİBO'lar, çocukların kimliklerinden koparıldığı ve askeri disiplin altında biçimlendirildiği mekânlar olarak tanımlanıyor.
 
Toplumsal bellek gün yüzüne çıkıyor
 
Özellikle 1990’lı yıllarda yaşanan köy boşaltmaları ve yakmaların ardından YİBO’ların sayıca artışı ve yaygınlaşma süreci, belgeselin odak noktalarından biri olarak öne çıkıyor. Devletin eğitim kurumları aracılığıyla Kürt çocuklara yönelik uyguladığı asimilasyon politikalarının izleri, yalnızca sınıf içi uygulamalarda değil; gündelik yaşamın her alanına sirayet etmiş biçimde gözlemleniyor. Belgesel, bu politikaların bireylerde ve toplumda bıraktığı derin etkileri açığa çıkarırken, Kürdistan bölgesinde yaşanan ciddi insan hakları ihlallerini de belgelerle görünür kılıyor.
 
Görsel anlatım diliyle oluşturulan YİBO belgeseli, mezunların tanıklıkları, tarihî arşivler ve terk edilmiş okul binalarından alınan görüntüler aracılığıyla toplumsal belleği yeniden canlandırmayı amaçlıyor.
 
Belgesel, Ortadoğu Sinema Akademisi ile Peyas (Kayapınar) Belediyesi işbirliğinde düzenlenen 9. FilmAmed Belgesel Film Festivali’nde finalistler arasında yer aldı. İzleyiciyle 26–30 Eylül tarihleri arasında buluşacak olan yapım, güçlü tanıklıkları ve çarpıcı görselleriyle dikkat çekiyor.
 
Belgeselin yönetmenlerinden Şükran Demir, JINNEWS’e değerlendirmelerde bulundu.  
 
 
‘YİBO benim de hikâyemdi’
 
Şükran Demir, YİBO okullarında okuduğunu ve orada devletin asimilasyon politikalarına maruz bırakıldığını söyleyerek şunları dile getirdi: “Benim ortaokul dönemim Hakkari Kız Yatılı Bölge Okulu’nda geçti. YİBO’lar benim için bir köşede kalmış bir konu değildi. Biz bu çalışmayı Özgür Ünal ile birlikte yaptık. Daha önce YİBO’lar hakkında sık sık konuşuyorduk. Bu konuda ne yapabiliriz diye tartışırken Hafıza Merkezi’nin Gençlik Projesi ile karşılaştık. Birlikte buna başvurmaya karar verdik. Başvuruda bulunduk ve başvurumuz kabul edildi. Devamında çalışmalarımıza başladık. E-kitap formatında çıkarttık. Biz aynı görüşmecilerle bir de görüntülü çekim yaptık. Görüştüğümüz kişilerin her birinin hikâyesi çok kıymetli ve çok derin hikâyelerdi. Daha sonra bunu bir belgesele çevirmeye karar verdik. YİBO benim de hikâyemin bir parçasıydı. Orada okuyan kişilerin mutsuz olduğunu ve bunu geride bırakmadıklarına çok emindim. YİBO’ların sıradan bir şey olmadığı çok açıktır. YİBO’lar, asimilasyona hizmet ettiği için kıyıda köşede beklenecek bir konu da değildi. Bizim amacımız öğrencilerin neye maruz kaldığını ve hayatlarında neye tekabül ettiğini ortaya çıkarmaktı.”
 
‘Kürtçe konuşmamız yasaktı’
 
YİBO’ların ilk olarak 1962 yılında açıldığını paylaşan Şükran Demir, şu ifadeleri kullandı: “İlk açıldığında kanunen şöyle belirtiliyor: Dağlık ve dağınık olan yerlerde okula erişimi olmayan çocukların okula erişimi sağlamak amacıyla açıldığı söyleniyor. Fakat YİBO daha çok Kürt illerinde açılıyordu. Yani Karadeniz ile karşılaştırıldığında ikisi de dağınık ve dağlık bölgeler. Örneğin Trabzon’da çok uzun bir dönem sadece bir okul vardı. Ama bunun karşısında Hakkari’de, Van’da ve Mardin’de sayısı çok yüksekti. Çok yaygın bir şekilde her tarafa yayılıyordu. Özellikle Kürt illerinde çok fazla YİBO vardı. YİBO’nun pratiğine baktığımızda ve YİBO’da okuyan kişilerle görüştüğümüzde, asimilasyona hizmet eden mekânlar olduğu çok nettir. Bu mekânlarda Kürtçe konuşmamız, ailelerle çok sık görüşmemiz tamamen yasak bir yerdeydi. Biz ailelerimizle bazen 6 ayda bir görüşebiliyorduk. Bu temelde hem toplumla hem de aileyle bağını koparıyor. Okul içeriğinde Kürtçe konuşmak yasak olması başlı başına bir meseleydi. Sadece derste Kürtçe konuşmak yasaklanmıyordu, koridorda, bahçede, oyun alanında da yasaklanıyordu. Yaşamın her alanında Kürtçe konuşmak yasaktı. Bugün yaptığımız görüşmede, her bir öğrencinin aktarımında dikkat çektikleri noktalardan biri de buydu.”
 
‘YİBO bireysel değil, toplumsal bir sorun’ 
 
Cumhuriyet tarihinden bu yana Kürt çocukların asimilasyon politikalarına maruz bırakıldığını söyleyen Şükran Demir, YİBO okullarıyla toplumun “dizayn” edilmek istendiğini vurguladı. Şükran Demir şöyle devam etti: “Türkiye’de öğrencilerin değiştiği yerde aileler de değişiyor, ailelerin değiştiği yerde toplum da değişiyor. Ulus-devletin tekçi anlayışının fazlasıyla işlendiği izlenebilmekte. Çocuklar asimilasyona maruz kalıyor ve değişime uğruyor. Çocuklar değişime uğradıklarında bunu ailesine ve topluma taşıyor. Eğitim alanı bunun için dizayn edilmiş bir gerçekliğe sahip. Ulus-devletin cinsiyetçi ve milliyetçi anlayışıyla neyi hedef aldıysa, bunu çocuklar üzerinden topluma taşıdı. YİBO’lar üzerinden yıllar geçmiş ve görüştüğümüz kişiler 30 yaş üstü olmuşlar. Ama o kişilerin 8–9 yaşlarında maruz kaldıkları şeyleri geride bırakmadığını ve bugün hâlâ çok canlı bir şekilde kendisini taşıdığını gördük. Bu beni çok etkilemişti. Ben de YİBO’da okudum, bunun etkisi bende çok belirgin. Yaşananları karşılaştırdığımda çok ağır şeylerin de yaşandığına tanıklık ettim. Bu yola başvururken bireysel değil, toplumsal bir sorun üzerinden ele alarak bu çalışmayı başlattık.”
 
Toplumsal yüzleşme
 
Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ni anımsatan Şükran Demir, toplumsal hafıza ile yüzleşmenin önemine dikkat çekti. Şükran Demir, “Kürtçe anadil hakkı tanınmıyor. Toplumsal barış meselesi, diğer tüm halkların haklarının tanınmasıyla mümkün olur. Barış, çok eşitlikçi ve özgürlükçü bir anlayışla gerçekleşebilir. Eğitim meselesi hafife alınacak bir mesele değil. Toplumun tamamına tekabül eden ve öncü rol oynayan bir meseledir. Bu konu ile yüzleşilebilirse, ‘Kürtler ne istiyor?’ sorusunu da aşabiliriz. Çok temel ve insani bir haktan bahsediyoruz. Kendi anadilinde eğitim alabilmek ve kendi anadilinde kendini ifade edebilmek, en temel haklardan biridir. Ama bu sorun hâlâ Türkiye’de aşılmış değil. 2025 yılında hâlâ biz, Kürtçenin anadilde eğitim hakkı olarak tanınmasını konuşuyoruz. Kürtler tam olarak neye maruz kaldı? Toplumun bununla yüzleşmesi gerekiyor. Bizler de YİBO okulları belgeseliyle birlikte insanlarla oturup tartışma fırsatı bulacağız” diye konuştu.