Şule Çet ve diğerleri: İşin özüne girmeyen medya

  • 09:07 23 Kasım 2025
  • Medya Kritik
 
Azize Akoğlu
 
HABER MERKEZİ – Adalet Bakanlığı’nın Berk Akand’ın açık cezaevine geçtiğinin ortaya çıkmasının ardından gazetecilere soruşturma açması, medyanın devlet lehine “yalanlama” refleksini yeniden ortaya koydu. Medya, infaz sistemi ve İGK kararlarını sorgulamak yerine failleri aklayan ve gazetecileri hedef alan bir yayın çizgisiyle erkek şiddetini görünmez kılıyor.
 
Türkiye’de ve Kürdistan’da erkek şiddeti ve kadın katliamları giderek ağırlaşırken, medyanın büyük bölümü bu gerçeği görünmez kılan bir yayın çizgisi izliyor. Failleri koruyan, devlet kurumlarının sorumluluğunu perdeleyen ve kadınların mücadelesini arka plana iten haber pratikleri, gazeteciliğin en temel görevi olan gerçeği açığa çıkarmak yerine iktidarın söylemini tekrar eden bir konuma yerleşiyor.
 
Açık cezaevi uygulamaları, İdare ve Gözlem Kurulları’nın (İGK) “iyi hal” kararları, denetimsiz izin mekanizmaları ve infaz sistemindeki yapısal çürümeler kadınlar açısından doğrudan bir hayati risk yaratırken; medya bu mekanizmaların özüne inmeyi ısrarla reddediyor. Kadınların nasıl katledildiğine dair ayrıntıları öne çıkaran yüzeysel haberler, katliamların kaynağı olan devlet politikalarını, cezasızlık pratiklerini ve kurumsal sorumlulukları perdeleyen bir rol oynuyor.
 
Şule Çet davasında fail Berk Akand’ın açık cezaevine geçtiğinin ortaya çıkmasıyla yaşanan süreç de bu gerçeği bir kez daha açığa çıkardı. Tartışmayı infaz sisteminin politik tercihlerine, kadınlar açısından yaratılan risklere ya da İGK’nin keyfi uygulamalarına taşımak yerine medya; devlet açıklamalarını hızla tekrarlayan, gazetecileri hedef alan ve gerçeği dar bir “yalanlama” çerçevesine sıkıştıran bir refleks gösterdi.
 
2018 yılında Ankara’da üniversite öğrencisi Şule Çet, tecavüze uğradıktan sonra Berk Akand ve Çağatay Aksu tarafından Yelken Plaza’nın yirminci katından aşağı itilerek katledildi. Bu katliam “intihar” süsü verilerek kapatılmaya çalışılsa da kadınların mücadelesi sayesinde gerçek açığa çıkarıldı. Çağatay Aksu müebbet ve 12 yıl 6 ay hapis cezası alırken, Berk Akand ise katliama yardım ve yataklıktan 18 yıl 9 ay hapis cezası aldı.
 
7 yıl sonra, Eylül ayında dijital medya platformu X üzerinden cezaevinde değil, dışarıda olduğu görülen bir paylaşım yapan fail Berk Akand’ın cezaevinden çıktığı gündeme geldi. Kamuoyunda tepki toplayan bu paylaşım üzerine Adalet Bakanlığı, failin 7 yıl kapalı cezaevinde kaldıktan sonra 5 Haziran 2025 tarihinde açık cezaevine geçtiği açıklamasını yaptı.
 
Birçok kadın, İGK tarafından ‘iyi halli’ failler tarafından katledildi
 
Kadın örgütleri, demokratik kitle örgütleri ve birçok kişi, tahliye olmasa dahi bir katliam failinin açık cezaevine gönderilmesini büyük tepkiyle karşıladı. Bu tepkinin ardında yatan gerçeklik ise yaşanan kadın katliamlarından geçiyor.
 
İdare ve Gözlem Kurulları’nın siyasetçi Kürt kadınlarının infazlarını ertelerken, faillere nasıl katliam yolları açtığını basına yansıyan bazı örneklerle görebiliyoruz:
 
*6 Ekim 2016’da Riha’da Akçakale Açık Cezaevi’nden izinli çıkan Halil İbrahim Eker, evli olduğu Hava Eker’i katletti ve çocukları alarak kaçtı.
 
*28 Ekim 2016’da Erzincan’da açık cezaevinden üç gün izinli çıktığı halde cezaevine dönmeyen Seçkin Oğuz, evli olduğu Güler Mete Oğuz’u katletti.
 
*5 Mayıs 2018’de Bursa Gemlik’te, Bandırma Açık Cezaevi’nden beş gün izin alan Mehmet Hanifi Alparslan, hakkında daha önce uzaklaştırma kararı bulunan evli olduğu Çiğdem Alparslan’ı katletti.
 
*4 Temmuz 2020’de Burdur’un Çavdır ilçesinde, açık cezaevinden izinli çıkan Tarkan A., boşanma aşamasında olduğu Sevil Ö.’yü katletti.
 
*14 Eylül 2023’te Konya’da, “kasten öldürmeye teşebbüs” suçundan 8 yıldır hükümlü olduğu açık cezaevinden izinli çıkan Neşet Güneş, Damla Dakım’ı katletti. Bu yıl görülen davada faile “haksız tahrik indirimi” yapılarak 24 yıl ceza verildi.
 
*9 Kasım 2024’te Kocaeli’nin Gebze ilçesinde, uyuşturucudan tutuklu bulunduğu cezaevinden üç gün izinli çıkan Yakup Söğütçü, evli olduğu Esma Söğütçü’yü katletti.
 
*9 Ekim 2025’te Zonguldak’ın Çaycuma ilçesinde su kuyusunda cenazesi bulunan 17 yaşındaki Hasret Akkuzu’nun, daha önce birden fazla katliamdan hüküm giymiş Deniz Boyacı tarafından katledildiği ortaya çıktı.
 
*4 Kasım 2025’te Erzurum’da Salih Aybas, Nermin Tirit’i katletti. Salih Aybas önceden de Nermin Tirit’i ağır şekilde yaralamış ve “kasten öldürmeye teşebbüs” suçundan hüküm giymişti. Cezaevinden 23 Ekim 2025 tarihinde 11 günlük yasal izinle çıkmış; iznin bitiminde teslim olması gerekirken 3 Kasım’da katliamı işledi.
 
Medya katletme gerekçelerine odaklandı
 
Tüm bu katliamların yaşandığı dönemin haberlerine baktığımızda, kadın kurumları ve demokratik kitle örgütleri dışında ne ana akım ne de muhalif medyanın açık cezaevindeki sorunsala, İGK’nin keyfi olarak verdiği “iyi hal” değerlendirmelerine dikkat çektiğini; tersine kadınların “neden katledildiği”ni haberlerinde işlediğini görüyoruz.
 
Oysaki açık cezaevi sorunsalına baktığımızda, kapalı cezaevinde belirli bir süreyi İGK’ye göre “iyi halli” geçirdikten sonra fail açık cezaevine sevk edilebiliyor. Açık cezaevine gelen her hükümlüye yıl içinde belirli sayıda “mazeret izni” ve “özel izin” hakkı veriliyor. Kâğıt üzerinde cezaevi idaresi risk değerlendirmesi yapar. Bu değerlendirmelerin çoğu “otomatik” ilerliyor ve özellikle kadına yönelik şiddet ve katliam faillerinde risk analizinin doğru yapılmadığı ortaya çıkıyor. İzinlerde ise sadece “dönüş tarihinde cezaevine teslim olma” şartı var. Çoğunlukla faile elektronik kelepçe takılmıyor, izinde denetim yapılmıyor. Cezaevindeki davranışlara bakılıyor; ama neden cezaevinde olduğu ise dikkate alınmıyor. İzindeki fail günlerce, bazen haftalarca aranmıyor ancak yeni bir suç işlediğinde yakalanıyor. Zonguldak ve Burdur’daki katliam örneklerinde olduğu gibi bazı failler izinden kaçıp kadın katliamlarını bu süreçte işliyor.
 
Eril medya neyi gördü, neyi görmeli: Yalanlama yarışında atiklik
 
Güncel olarak Şule Çet katliamına döndüğümüzde ise Berk Akand’ın “izinli paylaşımını” haber yaparak açığa çıkaran gazetecilere “dezenformasyon” adı altında soruşturma açıldı. Fail Berk Akand’ın paylaşımının medyada infaz sistemine dair tartışmaları açması gerekirken, eril kodlarla düzenlenen medya adeta tahliye haberlerini “yalanlama” yarışına girdi.
 
Berk Akand’ın izinli paylaşımı ortaya çıktığında medyanın ilk refleksi, kadın katliamı faillerine uygulanan cezasızlık politikaları olmadı. Birçok medya kuruluşu Adalet Bakanlığı’nın, özetle “tahliye edilmedi, süresi dolunca açık cezaevine geçti” açıklamasını tekrarlayarak bir “yalanlama yarışına” girdi. Oysaki yukarıda da sıralandığı üzere tahliye veya açık cezaevi fark etmeksizin yaşanan katliamlarda, izinliyken mevcut denetimsizlikler nedeniyle kadınlar katlediliyor. Medya ise infaz sistemini incelemeyi reddediyor.
 
Eksik mekanizmaları yansıtmak yerine gazeteciler hedef alındı
 
Eril medya, failin cezaevindeki konumunu, açık cezaevine geçiş sürecini, izin mekanizmalarını gündeme getirmek yerine gazetecilere yöneldi. Fotoğrafı kamuoyunun gündemine taşıyan gazeteci Alican Uludağ, “dezenformasyon yaydı” denilerek hedef haline getirildi ve ismi “A.U.” şeklinde kısaltılarak gazeteci “bir failmiş” gibi haberleştirildi. Bu yayın politikasıyla, medyanın kadın katliamları söz konusu olduğunda faillerin ve devletin pozisyonunu gizleyen söylemleri; katliamları ise bireysel bir suç gibi gösteren yaklaşımı bir kez daha açığa çıktı.
 
Medya, iktidarın kadın bakışını yansıtmaktan öteye gitmedi
 
Medya bu olayda da erkek şiddetine bir kılıf yaratma görevi güden konumda kaldı. Bu yalanlama yarışı, medyayı iktidar ekseninde kadın katliamlarına bakışının bir yansıması olmaktan öteye götürmedi.
 
Bakanlığın açıklamasından sonra gazetecileri hedef gösteren birkaç haber başlığına bakalım:
 
“*Hükümlü hakkında gerçeği yansıtmayan paylaşım yapan kişiye soruşturma – TRT Haber
 
*Şule Çet davasına ilişkin ‘gerçeğe aykırı’ paylaşım yapan kişiye soruşturma – DHA
 
*Şule Çet cinayeti hükümlüsü Berk Akand tahliye mi edildi? Tartışılan fotoğrafın gizemi çözüldü – TGRT Haber
 
*Sosyal medya yalancılarına yine gereken cevap verildi! Adalet Bakanlığından Şule Çet davası açıklaması – Yeni Akit”
 
İşin özü: Devlet politikaları
 
Bu haberlerin ve benzerlerinin hiçbirinde infaz sistemi, kadına yönelik şiddetle mücadelede hem Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı hem de Adalet Bakanlığı’nın rolü irdelenmedi. Burada ikili infaz sistemi; İGK’lerin adli suçlulara ve siyasi tutsaklara yönelik yürüttüğü politikanın da açığa çıktığı bir gerçeklik olarak karşımıza çıkıyor.
 
Sadece Sincan Cezaevi’nde 14 kadın siyasetçinin infazı hâlâ “iyi halli” olmadığı gerekçesiyle ertelenirken, uyuşturucu, katliam, tecavüz ve şiddet failleri açık cezaevlerinde hatta tatil iznine tabi tutularak izin günlerinde kadınları katletmeyi sürdürüyor. Medya ise bu ikili hukuku ve yapısal sorunların üstünü “bireysel suç” adı altında gazetecileri hedef göstererek gizlemeye devam ediyor.