Ortadoğu’da 2025 bilançosu: Savaş, şiddet, direniş

  • 09:01 30 Aralık 2025
  • Güncel
Gülistan Gülmüş 
 
RIHA – Ortadoğu’da 2025 yılı boyunca kadınların karşı karşıya kaldığı çok yönlü sorunları ve buna karşı geliştirdikleri evrensel mücadele hattını değerlendiren Nubihar Mistefa, “21’inci yüzyıl kadınların yüzyılı olacak” dedi. Kadın özgürlük mücadelesinin bölgesel sınırları aşan bir karakter kazandığını vurgulayan Nubihar Mistefa, Abdullah Öcalan’ın Barış ve Demokratik Toplum perspektifiyle Ortadoğu’daki kronik sorunların çözümü için inisiyatif aldığını kaydetti. 
 
Ortadoğu’da yaşayan kadınlar açısından 2025, savaşın ve devlet şiddetinin ağırlaştırdığı yaşam koşullarıyla yüz yüze gelinen bir yıl oldu. Erkek egemen zihniyetle şekillenen devletler ve feodal yapılar, bu yıl da yaşamın her alanında kadınları sistematik biçimde hedef aldı. Filistin’de kadınlar, bombardıman ve zorunlu göç koşulları altında yaşamı yeniden kurmaya çalışırken; Irak’ta militarizm ve derinleşen yoksulluğun kıskacına rağmen toplumsal alanı terk etmemekte ısrar etti. İran’da ise “Jin jiyan azadî” ruhuyla büyüyen direniş, yoğun baskılara karşın sokağı, kampüsleri ve iş yerlerini bir mücadele hattına dönüştürmeye devam etti. Afganistan’da Taliban’ın kadınlara yönelik kapsamlı yasakları karşısında gizli eğitim ağları ve yeraltı dayanışma örgütlenmeleri yeniden canlanarak direniş hattını genişletti. Türkiye ve Kürdistan cezaevlerinde ise kadın tutsaklar, ağır tecrit ve işkence koşullarına rağmen açlık grevlerinden kolektif üretime uzanan yaratıcı direniş biçimleriyle hem bedenlerini hem de kimliklerini savundu. Tüm bu örnekler, 2025’in Ortadoğu’da kadınların baskıya karşı sınırları aşan ortak bir direniş hattı ördüğü bir yıl olarak kayda geçtiğini gösterdi.
 
Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölgesel Demokratik Kadın Koalisyonu (NADA) Sekreter üyesi Nubihar Mistefa, 2025 yılında Orta Doğu’da kadınların yüz yüze kaldığı zorlukları ve buna karşı geliştirdiği mücadele ağına dair değerlendirmelerde bulundu.
 
‘2025 yılı kadınların savaş kurbanı olduğu bir yıl oldu’
 
Nubihar Mistefa, 2025 yılının Ortadoğu’da yaşayan kadınlar için zor bir yıl olduğunu vurgulayarak, “2025 yılı özellikle kadınlar başta olmak üzere Ortadoğu’da ve halklar üzerinde çok zorlu, şiddetle geçen bir yıl oldu. Gelişmeleri takip ettiğimizde Kürdistan’da yaşanan savaşlar, Lübnan, Filistin ve Sudan’da süren çatışmalar nedeniyle Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da bir huzur yaşanmadı. 2025 yılında en çok öne çıkan gerçek, kadınların ne barışı ne de huzuru görebilmesiydi. Her bir savaşta kadınlar savaşın kurbanı oldu. Her savaşta olduğu gibi en çok zarar görenler yine kadınlar oldu. Dolayısıyla kadınların en kritik dönemleri bölgede yaşanan savaşlarla şekillendi. Kadınlar göçe ve ekonomik krize maruz kalırken çocuklarını kaybedebiliyorlardı. Kadınlar savaşta bir araç olarak kullanıldı; örneğin yakın zamanda bunu Sudan’da gördük. Kadınlar burada tecavüze ve müdahalelere maruz kalıyor. Kadınlar savaşlarda esir olarak, bazen de mülk/ganimet olarak tutuluyor. Benzer bir durumu Suriye’de de görüyoruz. Özellikle Alevi kadınlar satılıyor, katliamlarla yüz yüze kalıyorlar. 21’inci yüzyılı bilim yılı, teknoloji yılı olarak konuşuyoruz ama buradaki duruma baktığımızda ‘İnsanlık bu kadar kirlendi mi?’ sorusunu soruyoruz” ifadelerini kullandı.
 
‘Devlet çok yönlü politikalar ile kadınlara sorunlar yarattı’
 
Erkek egemen sistemin varlığını sürdürdüğünün altını çizen Nubihar Mistefa, “Tarih hiç değişmedi. Beş bin yıllık ataerkil zihniyet, ataerkil sistem ve eril toplum her geçen gün kendini daha da var ediyor. İnsanlık kendini birçok yönden geliştirdi ama bunu doğru bir zeminde, insanlığın yararına olacak şekilde konumlandıramadı; kendini kapitalist sisteme maruz bıraktı. Kapitalist sistemin gölgesinde ilerleyen bu yapı, ahlaki, manevi ve birçok anlamda yozlaşmaya ve değerlerin yıkılmasına yol açıyor. 2025 yılında kadınların yaşadığı en büyük problem bu oldu. İkincisi ise savaşın olmadığı yerlerde problem yokmuş gibi görülmesi. Oysa buralarda da kadınlar huzuru görmüş durumda değil. Bütün ülkelerde, özellikle Ortadoğu ve Kuzey Afrika özelinde tartışmak gerekirse, devlet çok yönlü politikalarla kadınlara sorunlar yarattı. Bunu hem dini yollarla hem de eril tahakküme zemin açacak politikalarla yaptı” diye konuştu.
 
‘Yüzlerce kadın örgütlenmesi kapatıldı’
 
Ortadoğu’da kadınların haklarının daraltıldığına dair örnekler veren Nubihar Mistefa, kadınların kazanımlarına el konularak özgürlük arayışlarının engellendiğini kaydetti. Nubihar Mistefa, “Örneğin Irak’ta şeriat sistemi ön plana çıkarılarak kadınların en ufak haklarının bile önüne geçilmek isteniyor. Medeni kanun bu doğrultuda değiştirildi. Bununla kadınların 9 yaşında evlendirilebilmesinin önü açıldı, yine kadınların boşanma hakkı ellerinden alındı. Bu, Irak’taki kadınlar için büyük bir darbeydi. Tunus’taki kadınların kazanımları bir örnekti ancak 2025 yılına baktığımızda kadınların durumları, kurumları ve sivil toplum örgütlerinin direnişleri gittikçe kısıtlandı, alanları daraltıldı. Yüzlerce kadın örgütlenmesi kapatıldı, gazetecilerin işlerini yapması yasaklandı. Bu bir örnekti ama bu durum bütün ülkelerde karşımıza çıkan bir gerçeklik oldu. Kadınların kanuni özgürlüklerinin giderek kısıtlandığını görebiliyoruz. 2025 yılı için verdiğimiz bu örnekler, kadınların durumunu en net anlatan örnekler oldu” ifadelerini kullandı.
 
‘Kadınlar yanımızda yer almak istiyor’
 
Kadınların örgütlenmelerinin artık lokal değil, evrensel bir boyuta taşınarak kolektif bir nitelik kazandığını belirten Nubihar Mistefa, “Kadınların yaşadığı her türlü zorluğa karşı örgütlenmelerin hem olumlu yanları hem de eleştiri, değerlendirme ve eksiklerin ortaya çıktığı yönleri var. Kadınların sorunları artık lokal olarak kalmıyor, bir ittifak haline gelebiliyor. Örneğin ekolojik bir tahribat olduğunda kadınlar buna karşı ortak bir ses çıkarmanın zeminini oluşturabiliyor. Yani sorunlar evrensel olabiliyor, ülke sınırlarını aşabiliyor. Devletleri de aşan bu sorunlar benzerlik gösteriyor. Belki farklı şekillerde yaşanıyor ama sorunların temeli aynı. Kendimden örnek verecek olursam, ben de NADA’da yer alıyorum ve şunu gözlemledim: İlk başladığım dönemle şu an arasında büyük bir fark var. Kadınlar daha çok yanımızda yer almak ve birlikte çalışmak istiyor. Daha ciddi ve sıcak direnişler sergilemek istiyorlar. Kadınların sorunlarının farkına vardığını ve bunun üzerine yoğunlaştığını görmek olumlu bir durum” dedi.
 
‘Nerede kaybettiysek orada kendimizi bulmalıyız fikriyle direndiler’
 
Kadınların, devletlerin kendilerine göre uyarladığı sendikalarda yer aldığını ve bunun devletin empoze ettiği bir “kandırmaca” olduğunu belirten Nubihar Mistefa, “Özel savaş politikalarıyla bu kurumlara el atılıyor, dolayısıyla burada stratejik çalışmalar yapılmıyor ve beklenen karşılık üretilmiyor. Devlet bu kurumları kendine mal ederek çalıştırıyor. Bunu da ‘demokrasi’, ‘medeni çalışmalar’ ve ‘ifade özgürlüğü var’ gibi söylemlerle yapıyor. Kadın kurumları gerçekten kadın sorunları karşısında direnen ve mücadele hattı ören yapılar olduğunda ise alanlar daraltılıyor. Bu anlamda eleştiri ve olumlu yönlerden söz edebiliriz ama büyük bir çaba da var. Kadınların hem lokal hem de evrensel düzeyde dayanışmada öncü rol üstlenmesi olumlu sonuçlar doğuruyor. Deneyimlerini ve tecrübelerini paylaşmaları, birbirlerine destek olmayı geliştiriyor. Kürt kadın özgürlük hareketinin buradaki rolünü de vurgulamak gerekiyor. Kadınların ‘Jin, jiyan, azadî’ sloganıyla yaptığı serhildanlar bütün dünyaya yayıldı ve büyük bir etki yarattı. Bu yıl Rojava’daki kadın devrimi, kadınların Önderlikle buluşmak için Bakur’da yürüttüğü ‘Barışa ihtiyacım var’ kampanyası ve Rojhilat’ta yapılan ‘Jin, jiyan, azadî’ serhildanı ön açıcı örnekler oldu. Kadınlar Kürdistan’daki devrimlerinde ‘Nerede kaybettiysek orada kendimizi bulmalıyız’ fikriyle direndiler” şeklinde konuştu.
 
‘Devlet birçok yapısıyla kadını inkâr ediyor’
 
Kadınların kendilerini örgütlemelerine karşı eril zihniyetin yaşamın her alanında engeller çıkardığını ifade eden Nubihar Mistefa, “Kadınların hak arayışında karşılarına çıkan engeller, özgürlük arayışında da karşılarına çıkıyor. Kendini her alanda var eden ataerkil zihniyet, kadınlar için en büyük engel. Erkekler tarihte katil kimliklerini sürekli değiştiriyor. Bu kimliğin en yoğunlaştığı yapı ise devlettir. Devlet, birçok yapısıyla kadınların varlığını inkâr ediyor ve seslerini bastırıyor. Devlet, dini ve eğitim alanları başta olmak üzere her alanda kendi politikalarını derinleştiriyor. Bu durum toplumda gitgide normalmiş gibi entegre edilmeye çalışılıyor. Buna karşı artık her şeye kadınların gözünden bakmak gerekiyor. Birçok kadın örgütü bunu tahlil etmeli ve buna karşı mücadeleyi büyütmeli” ifadelerini kullandı.
 
‘Önderliğin başlattığı süreç ile kadınlar özgürlüğünü kazanacak’
 
Nubihar Mistefa, 2026 yılına dair değerlendirmesini şu sözlerle tamamladı: “2026 yılına giderken ezilen halklar, özgürlük için tutsak olanlar ve kadınlar için özgürlük diliyorum. 2025 yılı bize çok ibretlik dersler verdi. Hem Kürdistan’da hem de Ortadoğu’da yaşadıklarımız, yapmadığımız şeyleri yapmamız gerektiğini öğretti. Kadınların bilinç düzeyini artırmamız gerekiyor. Bu bilinç yalnızca teorik düzeyde kalmamalı, örgütlenmeyle buluşmalı. Yaşamın her alanındaki kadınlara ulaşmak ve onları örgütlemek gerekiyor. Bilinç ve örgütlenme bir araya geldiğinde kadınlar başarıya ulaşır. Kadınların özgürlük mücadelesinin önünde hiçbir engel yok. Kadınlar arasında mücadele temelinde bir ittifak geliştirilirse bunun büyük etkisini göreceğiz. Bir fırtına etkisi yaratacak. 21. yüzyıl kadın yüzyılı olacak. Önderimiz Abdullah Öcalan’a da minnetlerimi sunuyorum. Çünkü ‘Barış ve demokratik toplum’ süreciyle Ortadoğu’daki sorunlara çözüm olmak için inisiyatif aldı. Bizlerin de ahlaki ve politik bir toplum inşa etmek için çalışması gerekiyor. Bu sürecin öncülüğünü yapmak hepimizin sorumluluğu. Önderliğin inisiyatif aldığı bu sürecin başarıya ulaşması kaçınılmazdır. Bölgede huzur sağlanacak, kadınlar sadece haklarını değil özgürlüklerini de elde edecek. İnanıyorum ki 2026 yılı kadınlar için farklı bir yıl olacak.”