Evrim Alataş’ın hikayesi: Gülerek direndi, yazarak yaşadı

  • 09:03 11 Nisan 2025
  • Portre
Şehriban Aslan
 
AMED - Kürt yazar, gazeteci, eleştirmen Evrim Alataş, 14 yıl önce yaşamını yitirirken, ablası Mukaddes Alataş, “Evrim’in tek keşkesi oldu; ‘keşke hastalıkla mücadele etmeseydim de çok daha farklı şeyler yapardım’ oldu” dedi.
 
Meletî’nin (Malatya) Akçadağ ilçesine bağlı Gölpınar köyünde, 15 Nisan 1976 tarihinde dünyaya gelen Evrim Alataş, 1994 yılında gazeteciliğe başladı. Sırasıyla Yeni Politika, Demokrasi, Özgür Bakış, Ülkede Özgür Gündem gibi gazetelerde muhabir ve sonrasında editör olarak görev aldı. Birçok gazete ve dergide köşe yazarlığı da yapan Evrim Alataş, Taraf gazetesinde ise "Kürtler Vadisi" isimli köşesinde yazılar yazdı. Okurlarına Kürt sorununu ironik ve mizahi bir dil kullanarak aktardı.
 
Mayoz Bölünme Hikâyeleri ve Her Dağın Gölgesi Deniz’e Düşer adlı kitaplarının yanı sıra “Min Dît” isimli filmin senaryosunu yazdı Evrim Alataş. Amed sokaklarının nabzını gazete satırlarına taşıyan Evrim Alataş’ın adı, Amed’de bir caddeye de verildi. Evrim Alataş, 12 Nisan’da 2011’de yaşamını yitirdi. 
 
Evrim Alataş’ın yaşamına birebir tanıklık eden ablası Mukaddes Alataş, kardeşini JINNEWS’e anlattı.
 
‘Sürekli bıktırmak ve yıldırmak istediler’
 
Türkiye’de muhalif gazeteciliğin çok zor olduğunu ifade eden Mukaddes Alataş, Evrim Alataş’ın sadece gazetecilik kimliğinin olmadığını, bir tarafı da olduğunu söyledi. Mukaddes Alataş, “Evrim taraf olduğundan kaynaklı, zor bir mesleğe atılmıştı. Mesela İstanbul’da, 1995 yılında Gazi olaylarında gözaltına alınmıştı. Gazi olaylarını başından sona takip etmişti ve muhalif kimliğiyle takip etmişti. Hangi eyleme giderse gitsin, gittiği eylem ile yargılanıyordu. Birkaç örgütten yargılanıyordu. Amaç, her anlamda sıkıştırmak ve bıktırmaktı. Buradan baktığımızda, öncelikle bir gazeteci olmak ve Kürt gazeteci olmak çok zordu. Evrim nasıl başladı dersek de; 1994 yılında Gündem gazetesinde başladı. O dönem köyler yakılıp yıkılıyordu, çok fazla kayıplar var ve katliamlar yapılıyordu. Belki savaşın en hızlı dönemiydi. Bunu çok doğru aktaracak bir yayına ihtiyaç vardı ve Gündem gazetesi, o dönem bu boşluğu doldurmaya çalışıyordu. Evrim de gazeteci olmak istiyordu, ben de gazeteye yönlendirdim” dedi.
 
‘Mizahi yönü çok gelişmişti’
 
Mukaddes Alataş, Şirnex’te yapılan katliamlar olduğunu ve buna dönük İstanbul’da gerçekleştirilen protestolarda kardeşi Evrim Alataş ile birlikte gözaltına alındığını kaydetti. Çocuk olduğu halde gözaltına alınıp yargılandığını ve ceza aldığını kaydeden Mukaddes Alataş, “Lisede eğitim hayatını bitirmeye çalıştılar. Tabi bu onu hiç etkilemiyordu, çünkü bunu bir macera olarak görüyordu. Deyim yerindeyse, Evrim sahada koşturmasıyla pişti. Geldiğimiz bölge itibarıyla da sol sosyalist mücadeleye katılımlar olmuş, Evrim’in çocukluk dönemi, 1980 öncesi, çok yoğun sosyalizm tartışmaları var. Böyle bir ortamda büyüdüğü için sizin ona yön vermenize gerek kalmıyor, zaten her şeyi görüyordu. Evrim, yaşadığı tüm zorluklara rağmen hayata gülerek bakmasını biliyordu. Mizahi yönü çok gelişmişti ki yazılara dökmeye yetmiyordu, çizimlere başlamıştı. Bu anlamda çok hayat dolu bir kadındı” sözlerine yer verdi.
 
‘Baskıların en çok olduğu dönemde çalışmaya başladı’
 
“Evrim çok başına buyruk ve kendi halinde biriydi” diyen Mukaddes Alataş, “Evrim, liseyi bitireceğim, üniversiteye gideceğim, işe gireceğim, ev araba alacağım gibi hedefleri yoktu. Neden yoktu derseniz; o daha çok muhalif kimliğiyle mücadele etmek istiyordu. Gündem gazetesine girdikten sonra da büyük zorlukların olduğunu biliyordu. O dönem gazetecilere baskılar çok fazlaydı; gazeteciler, gazete dağıtımcıları kaçırılıp katlediliyordu. Bu dönemde Evrim de diğer gazeteci kadın arkadaşları gibi çalışmaya ve mücadele etmeye başladı. Evrim, tüm bunları mizahi bir yönle, olayın içine girerek, hissederek yazdı ve anlatmaya çalışıyordu” şeklinde konuştu.
 
‘Maske ve peruğunu takıp habere gidiyordu’
 
Kanser hastası olmasına ve kemoterapi görmesine rağmen, Evrim Alataş’ın gazetecilik yapmaktan vazgeçmediğine dikkat çeken Mukaddes Alataş, “İstanbul’da habere gittiğinde maskesini ve peruğunu takıp habere gidiyordu. Orada bir süre daha çalıştıktan sonra Diyarbakır’a döndü. Yine çalışmadan durmadı; burada Edebiyat Günleri’ni organize eden ekibin içerisinde yer aldı. Sadece gazetecilik yönüyle değil, Kürt halkının var olma mücadelesi, varlık sebepleri ve bunu bilince çıkarma noktasında Evrim varlık gösteriyordu. Kürt edebiyatının nasıl daha fazla güçleneceğine dair çalışmalar yapıyordu. Dört parçada Kürt edebiyatını güçlendirmek istiyordu. Çok hızlı üretiyordu, üretirken de Kürt edebiyatıyla ilgili ilişkilendiği edebiyatçılar vardı. Kürt mücadelesi içerisinde varlık sebebi dediğimiz dili, kültürü, edebiyatı, sanatı 2000 yılından sonra çok ciddi ivme kazandığı dönemlerdi. Buna katkı sunanlardan biri de Evrim’di” dedi.
 
‘Son ana kadar da yazılarını yazdı’
 
 
Evrim’in hastalık sürecine değinen Mukaddes Alataş, “Evrim, Cumartesi Anneleri’nin eylemlerini sürekli takip etmişti. Olaylar olduğunda zaten polis, gazeteci ve eylemci diye ayırmadan saldırıyordu. Evrim de sürekli, ‘Polis geldiği gibi gitmek zorundayım, peruğumu çekerse rezil olurum’ diyordu. Fakat bunu üzülerek değil, gülerek anlatıyordu. Evrim, sonrasında Diyarbakır’a geldi; gelirken de hastalığı ciddi duruma gelmişti. Diyarbakır, Kürdistan çok hareketli bir bölge ve Evrim dışarıya çıkamadığı için, haber yapamadığı için şikâyet ediyordu. Kürdistan’da gündem yoğunlaştığı zaman, habere gidemediğinde bir arabanın içinde uzaktan izliyordu. Haberlere gidemediği için canı çok yanıyordu, onu derinden hissedebiliyordum. Yine durmuyordu tabi; yazılarını yazıyordu, gündeme dair süreci değerlendiriyordu. Yaşamını yitirmeden bir hafta öncesine kadar da yazı yazdı. Sonrasında hastalığı açısından çok ağır bir döneme girdiği için artık yazmayı bıraktı” sözlerine yer verdi.
 
‘Keşke hastalıkla mücadele etmeseydim’
 
Evrim Alataş’ın yazdığı yazıların, karşı tarafın empati kurmasını sağladığını ifade eden Mukaddes Alataş, Kürt meselesini her kesime sorgulattığını ve düşündürdüğünü söyledi. Evrim Alataş’ın muhalif kimliğinden hiçbir zaman geri adım atmadığını vurgulayan Mukaddes Alataş, “Bu muhalif kimliğini çok doğru kullandı. Evrim’in tek keşkesi oldu; ‘Keşke hastalıkla mücadele etmeseydim de çok daha farklı şeyler yapardım’ oldu. Cezaevinden ona makaleler ve yazılar geliyordu, daha bunları işleyecekti. Yazdığı kitap filmleştirilecekti, buna dair ona gelen teklifler vardı. Bu mücadeleye dair, Kürt kadın mücadelesine dair daha çok şey yazıp katkıda bulunacaktı. Evrim, geldiği yaşa kadar üzerine düşeni yaptı. Bu mücadeleyi yukarıya çıkarmak da hepimizin görev ve sorumluluğudur” ifadelerini kullandı.
 
Mukaddes Alataş son olarak, Kürt kadın gazetecilerin yaşadığı zorluklara değinerek şu sözleri kaydetti: “Muhalif gazeteci olmak zor ama Kürt kadın gazeteci olmak çok daha zordur. Çünkü sistemi en çok rahatsız eden kadınlardır. Kürt kadın gazeteciler de bu sistem için büyük bir tehlike oluşturuyor. Hepimiz biliyoruz ki Kürt kadın gazeteciler, başından beri hiçbiri geri adım atmadı. Bu alana adım atmış her kadın gazeteci, korkuyu yenmiştir. Katledilen, şehit edilen, cezaevlerinde olan kadın arkadaşları saygıyla anıyorum ve selamlıyorum. Çok ağır bedeller ödendi ama hiçbir şeyin boşa gitmediğine inanmamız çok önemlidir. Tabi ki basındaki genç kadın arkadaşlarımız bu işin çok farkındalar.”