Figen Aras ile Pazar sohbeti: Özgür eş yaşam, ilişkilerin devlet tekelinden çıkmasıdır

  • 09:04 18 Şubat 2018
  • Güncel
Nişmiye Güler-Beritan Elyakut
 
DİYARBAKIR - Kadın-erkek ilişkisinin doğa ile bütünlüklü olarak ele alan "özgür eş yaşam" kavramının yaşamda karşılık bulmasının erkeklik zihniyetinin aşılması ile mümkün olabileceğini söyleyen Figen Aras, "Bu ilişkilerin devletin tekelinden, mekanizmasından çıkarılması, özgürlük temelinde ele alınması ile bağlantılıdır. O yüzden yaşamın her alanında kadınlarla erkeklerin ilişkilenme biçiminin uyumlu, eşit, adil ve demokratik olması gerektiğini anlıyoruz” dedi. 
 
"Kadınla erkek arasındaki ilişkiler kavranmadan, hiçbir toplumsal sorun ne yeterince kavranabilir ne de çözümlenebilir" diyen PKK Lideri Abdullah Öcalan "Özgür eş yaşam" kavramını ortaya koydu. Abdullah Öcalan'ın kadın, erkek ve doğanın birbirinden ayrılmadan içi içe eş bir yaşam sürdürmesi gerektiği tezi günümüzde kadınların Jineoloji yani kadın bilimi tartışmaları ile yaşam buluyor. Kadınlar yaptıkları tartışmalarda "eş yaşamın" toplumda nasıl pratiğe dönüşeceğinin yolunu arıyor.
 
Biz de uzun yıllardı Jineoloji çalışmaları yürüten Figen Aras ile "Özgür eş yaşam" kavramı üzerine konuştuk. 
 
*Öncelikle özgür eş yaşam kavramını bir kaç kelime ile özetleyecek olsanız ne dersiniz?
 
Özgür eş yaşam orijinal bir kavram. İlk duyulduğunda sanki bir erkek ve kadın arasında ilişkinin demokratik olması ya da eşitlikçi temelde olması gibi algılanıyor. Ama okuma ve tartışmalarımız derinleştikçe "eş yaşamın" sadece bir kadın ve erkek arasındaki demokratik, cinsel yada duygusal ilişki değil evrensel olarak tüm kadınlar ve erkekler arasındaki uyumlu, ahenkli ve eşitlikçi ilişkiden bahsettiğini görüyoruz. Kadın-erkek ilişkisi tüm toplumsal sorunları belirleyen bir ilişki. Bugün devlet, din ve aile, eş yaşam ilişkisini kendine köle ve hizmetçi olarak görüyor. Özgür eş yaşam sadece tikel ilişki olan aile içi veya evliliklerde yaşanan bir ilişkilenme biçimi değil. Örneğin siyasette, iş yerinde, arkadaşlıklarda, yapılan eylem, etkinlik, üretimde kadınlarla erkeklerin eşit düzeyde ama kadın bakış açısıyla, tahakkümü olmayan, iktidarı olmayan bir ilişkilenme biçiminden bahsediyoruz. 
 
Şu çok tehlikeli: “Sadece iyi kadın ve iyi erkek birleşirse ilişki kurarsa sorunlar çözülür.” Bu çok problemli bir yaklaşım. Ne kadar iddialı olursak olalım eğer sistemin zihniyetini ve işleyişini değiştirmediğimiz sürece bizim iyi erkek ve iyi kadın modelimizin bir arada geliştireceği ilişki hiçbir soruna çözüm olmayacaktır. 
 
*Neden olmayacaktır?
 
Çünkü bu ilişkinin sonucunda yeni çocuklar ve yeni bireyler ortaya çıkacaktır. İlişkiler birbirine bağlanacaktır. Bunun ekonomik, kültürel, sosyolojik, komşuluk, siyasal ilişkisi var. Dolayısıyla tikel olan ilişkilerin demokratikleşmesini tek başına savunmak ciddi bir eksikliktir. O yüzden yaşamın her alanında kadınlarla erkeklerin ilişkilenme biçiminin uyumlu, eşit, adil ve demokratik olması gerektiğini anlıyoruz.  
 
*Özgür eş yaşamın sadece kadın erkek ilişkileri ile sınırlandırılması sizin de dediğiniz gibi eksik anlaşılıyor. Ama yine de ilk iktidar ilişkilerinden bu yana eşitsizliğin temelinde tahakküm ilişkileri var. Bu temelde özgür eş yaşamı nasıl değerlendirebiliriz?  
 
Açıkçası bizde de ilk başta kavram karmaşası yaşanabiliyor. Bir heyecan da yaratıyor. Evlilikler demokratik ve eşitlikçi olursa, aileler demokratik olursa tek başına bütün sorunlar çözülecekmiş gibi. Ama böyle değil. Bir örnek verecek olursak. Ekonomi ile eş yaşamın ne alakası var diyebilirsiniz.  Oysa tarihsel süreç içinde baktığımızda kadının ekonomiden koparılışı, üretimine el konuluşu süreci var. Ama bugün baktığımızda erkek üstünlüğünü, erkek belirleyen, yürüten; kadın ise emeği görülmeyen, az ücretle çalışan ya da ücretsiz bir köle durumuna getirilmiş. Öncelikle tarihsel sürecini açığa çıkarmadan eş yaşam ilişkilerini tanımlamak gerçekten problemli. Eşitlikten de bahsetmek liberal bir anlayıştır. Yani yasalar ile düzeltmeye çalışmak sorunları çözmez. Tam aksine kapitalizme de hizmet eder. Yani görünüşte eşitlik gibi görünür ama baktığımız zaman kadının özgürlüğünün çok daha derinleştirmeye çalışıldığını fark ederiz. 
 
'Eş yaşam ilişkisi ekonomiyi güçlendirir'
 
Dolayısıyla ekonominin kendisine baktığımızda kadın bakış açısının, kültürünün, kadının tarihteki kazanımlarının tekrar açığa çıkması bizim için eş yaşam ilişkilerinde belirleyici olduğu görülecektir. Bugün şöyle bir anlayış var; erkek dışarıda kazanıyor evine ekmek getiriyor, bunun sayesinde aile geçiniyor. Kadın da evde erkeği iyi besliyor, temizliğini yapıyor, çocuklarına iyi bakıyorsa o aile düzenli bir ailedir. Burada ciddi anlamda efendi-köle ilişkisi var. Tahakküm ilişkisi vardır. Dolayısıyla ekonomiyi ücret ilişkisinden çıkarıp tam aksine yaşamı sürdüren, geçimini sağlama noktasındaki eylemliliğin kendisini gördüğümüzde kadının emeğinin çok daha değerli çok daha kutsal olduğunu ama görünmez olduğunu ve değersizleştirildiğini de biliyoruz. O yüzden eş yaşam ilişkilerine şu ilkeyi koymak lazım; birlikte ekonomi, kolektif ekonomi ve ekolojik ekonomi dediğimizde zaten o eş yaşam ilişkisinin kendisi de ekonomiyi güçlendirmiş olacaktır. 
 
*Eşbaşkanlık sistemi belki de özgür eş yaşamın en somut örneklerinden biri ve siyasetteki ayağı. Eşbaşkanlık ve özgür eş yaşam arasındaki bağı nasıl kuruyorsunuz? 
 
Özgür eş yaşamı tek başına kadın-erkek ilişkisinin ailedeki, evlikteki, sevgili olma durumundaki ilişkilenme durumu ile birlikte siyasette de ele alabiliriz. Eğer yaşam birlikte üretilecekse, birlikte yönetilecekse burada tahakküm ilişkisinin, mülk ilişkisinin olmaması gerekiyor. Erkeklik zihniyeti nasıl ki ailede kendi eşine, kadına bir köle gibi "benim malımsım, benim sözüm geçer" zihniyeti ile yaklaşıyorsa,  siyasette de belediyelerde de, bir eğitim camiasında da aynı zihniyet farklı farklı pratiklerle yaşam buluyor. 
 
‘Evde de koca siyasette de koca’
 
Bir yönetimde bulunan erkek, her zaman bir kadının yapamayacağına, yapsa dahil yeterli olamayacağına, yapmaması gerektiğine dair bir algıyı mutlak suretle bir şekilde geçirir. Evde koca olan erkek, aslında siyasal alanda da kocadır. Bu çok önemli bir tespittir. Özgür eş yaşam tartışmalarımızda bunu mutlaka açığa çıkarmak zorundayız. 
 
'Eşbaşkanlık sadece eşit temsiliyet değildir'
 
Eş başkanlık sistemi toplumsal dinamiklerin bir arada, eşit düzeyde, kolektif bir tarzda üretim ve siyasetin belirlemesinde kadın bakış açısının tekrar kazanılması ve birlikte ama eşit dengeli bir temsiliyetin var olmasını gösteriyor. 
 
Kürt hareketi çok ciddi bir deneyim sağladı bu konuda. Eşbaşkanlık sitemini partide, belediyede hatta bunu örnek alan birçok sendikada ve kurumda da bu denendi. Çok büyük tecrübeler kazanıldı. Şu boyutu çok önemliydi. Kadınlar yönetimsel düzeye geldiğinde çok ciddi bakış açısı kazandırıyorlar. 
 
Yönetimlerdeki eşbaşkanlık ile birlikte diğer kadınlar da kendi sorumluluklarını fark etmeye başladılar. Örneğin bir park yapıldığı zaman bu parkın hangi ekolojik zihniyetle yapılacağına kadın bakış açısı hakim olamaya başladı. Bu halklara ve topluma çok olumlu bir dönüşü de sağladı. Şekilsel olarak ele almamak gerekiyor. Eşbaşkanlık sadece eşit temsiliyet değildir. Kadın bakış açısının tekrar tarihi kazanımının habercisidir diyebiliriz.  
 
*PKK lideri Abdullah Öcalan çocuklar için de özgür eş yaşam diyor. Yani bir nevi ailenin mülkiyetçi olgusuna karşı hamle yapıyor. Bugün çocukların hem duygusal hem fiziksel anlamda bu kadar istismar edildiği bir toplumda çocuk için özgür eş yaşamı nasıl geliştirebiliriz?
 
Özgür eş yaşam Sayın Abdullah Öcalan'ın bir önermesidir. Örneğin Karl Marx toplumsal sorunların çözümünde sınıfsallığı ve proletaryayı ele alır. Ya da Hegel köle-efendi diyalektiğini esas alır. Ama baktığımızda Karl Marx'ın bu tezi reel sosyalizme götürmüştür. Ya da Hegel ulus devlete götürmüştür. Sayın Öcalan, toplumsal sorunların çözümünde merkezine koyduğu noktanın kadın-erkek ilişkileri olduğunu, tüm toplumsal oluşumların bu ilişkiye hizmet etmesi gerektiğine, bu ilişkinin demokratikleşmedikçe, özgürleşmedikçe hiçbir sorunun çözülemeyeceğini iddia etti. Yani savaşların, ekolojik yıkımın, yoksulluğun ve şiddetin hiçbir şekilde çözüm bulamayacağını, çünkü bu sorunların kendisinin eş yaşam ilişkilerinde yoğunlaştığını, doğduğunu, sisteme bir evlat gibi verdiğini söyledi. Özgür eş yaşam kavramında ‘mülkiyet’ kavramı çok önemli. 
 
'Çocuklar ailenin mülkü olarak görülüyor'
 
Çocuklar açısından da doğan çocuğun sadece iki bireye ait olması değil, toplumsal bir varlık olarak tüm toplumun ortak değeri olarak görülmesi, o çocuğun daha kolektif, barışçıl, ekolojik yaklaşmasını da sağlayacaktır. Ama bugün baktığımızda her çocuk ailenin mülküdür, geleceğidir, miras sahipçisidir ve özel mülkiyete alınmıştır. Özgür eş yaşama baktığımızda çocukların dengeli, eşit, ahenkli ve uyumlu ilişkilerin sonucunda daha sağlıklı ve toplumsal bireyler olacağını görebiliyoruz. 
 
Sanata, doğaya, ekonomiye kısacası her şeye yansıyan bu kadın-erkek ilişkilerinin biçimlenişi elbette ki çocukların da sağlıklı bireyler olmasını sağlayacaktır. Çünkü toplum dediğimiz şey tek başına bir kişinin yada iki kişinin oluşturduğu bir mekanizma değildir. Birbiri ile bağlantılıdır. O ilişkiler yumağı sorunları da doğurabilir, ama o ilişkiler çözümleri de beraberinde getirebilir. 
 
'Çocukların da kendine ait kararları olduğunu bilmek lazım'
 
Ne yazık ki bugün çocuklar cinsel istismara maruz bırakılıyor, erken yaşta evlilikler meşrulaştırılmaya çalışılıyor, kendi kararını kendi veremiyor. Anne ve babanın dediği oluyor. Oysaki çocukların da bir dünyası olduğunu, çocuğun da kendine ait kararlar verebileceğini bilemek özgür eş yaşamın temel felsefelerinden biri olacaktır. Özgür eş yaşam iki bireyin karar alması, birbirine saygı duyması, eşit olması değil; yaşamın her alanına dair, hem kolektif, hem ekolojik hem de kadın bakış açısının yaşamı güzelleştirmesi anlamına geliyor. 
 
*Peki, son olarak bu kavramı pratiğe geçirirken hangi yöntemleri denemek, nasıl bir çalışma yürütmek lazım? 
 
Erkeklik zihniyetinin aşılması lazım. Öncelikli olarak erkeklik zihniyeti taşıyan bireylerin kendinde bunu görüp kabullenmesi ve bununla mücadele etmesi gerekir. Eğer bu zihniyeti kabullenmeden bununla yüzleşmeden, farkına varmadan kurumlar açsak da yasaları değiştirsek de hatta eğitim konusu materyalleri koysak bile zihniyetin kendisini kendinde fark etmek çok önemli. Bunu sürekli tartışmak, dillendirmek ve aydınlanma sürecine girmek gerekiyor. Bir biyolojik varlık olarak birlikte yaşamak zorunda olduğumuz erkek ile ortak yaşamımız olacaksa erkekliği de değiştirip dönüştürme gibi bir derdimiz var. 
 
'Erkeklikten boşanılması gerekiyor'
 
Hiçbir egemen kendini değişmeye mecbur hissetmez. Zaten haklıdır, keyfi yerindedir, rahattır. Erkekliğini hissettirecek mekanizmaların, baskıların, bilincin ve zihniyetin açığa çıkması ve bunun üzerinden erkekliğin toplumsal olarak artık erkekten boşanılması gerekiyor. Reddedilmesi gerekiyor. Biz bunu yaptığımız sürece inanıyoruz ki erkeklikte kendini fark edecektir ve değişim-dönüşüme zorlanacaktır. Temelde felsefik olarak mutlak suretle o özgürlük bilincini, o ben olma bilincinin, kendim olma bilincinin başta kadınlar olmak üzere toplumun tüm bireylerine yansıması gerekiyor. Adını koyabiliriz; özgür eş yaşam diyebiliriz ama bu eş yaşam ilişkisinde erkeğin tahakküm kurmayan, mülk ilişkisini gerçekleştirmeyen, erkeğin gerçekten de var olduğu ve karşısındaki tüm bireylere saygı duyduğu kadın özgürlüğüne de saygı duyduğu bir noktadan özgür eş yaşamın gerçekleşeceğine inanıyoruz. Bu sadece “aile olsun mu evlilikler kalksın mı devam etsin mi” meselesi değildir. Bu ilişkilerin devletin tekelinden, mekanizmasından çıkarılması, özgürlük temelinde ele alınması ile bağlantılıdır.